Kabinede önemli sürprizler var. Daha önce bakan olacağı sosyal medyada dolaşan kişilerin çoğu ekarte olmuş. Ayrıca, Oğan'ın hiçbir bakanlık veya yardımcılık alamaması da bence sürpriz. Şimşek de bu ortamda bakanlık alarak elini taşın altına koyuyor. İşi çok zor. 

Sert bir faiz artışı yapılmadıkça enflasyon ve kurun kontrol altına alınması imkansız. Böyle bir faiz artışını şu anki konjonktürde imkansız görüyorum. İnşallah yaşayıp göreceğiz. Sert bir faiz artışı, parasal ve mali sıkışma binlerce zombi şirketin ve ucuz para bağımlısı küçük orta boy şirketlerlerin ve esnafın ölümü demek. Enteresan zamanlar ve zor tercihler..

Şimşek hükümetimizin yerel seçimleri kaybedecek işlere giriyor. Rasyonele dönmek dönmek demek yüksek faiz, yüksek kur ve durgunluk demek. Yani işsizlik demek. Konut sektörü için olumsuz bir haber. Epistemolojik kopuştan ontolojik uçuşa geçiyoruz inşallah. Üzüldüğüm, Nebati ekonominin mematisiydi. Ayıp ettik.

Tabii bizimki latife. Ekonominin aldığı yara büyük ama en azından tünelin sonunda minik bir ışık göründü.
Şeffaflık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara dönüş mesajı çok önemli özellikle tekrar güven tesisi ve yabancı yatırımcının geri gelmesini sağlar.
Yıllar sonra isabetli mesajlar. Buradan çıkarılacak sonuç şu: Hükümet büyük belediyeleri muhalefete bırakmış. Seçimleri umursamıyor, yerel seçimleri. Ülke yönetimini ben 2028 yönetirim, belediyeler sizin olsun dedi hükümet.

Şimşek’in mesajları gerçektende önemliydi. Açık açık hedef cari açığı azaltmak dedi. TL görece güçlü kaldığı için cari açık yüksek. Hedef ve desteklemeler ihracatçıya yönelik olacak. İhracat ağırlıklı şirketlerin dönemi başlayacak. Özetle; bu döneme kadar parası olanın enflasyon karşısında kaybettiği (döviz, borsa, altın, üretim vs.), Parasını kullanmayanın bedava kredi ile kaldıraçlı kazandığı bir dönemdi.
Şimdi parası olanın kazandığı, parası olmayanın kaybettiği bir dönem başlıyor.

Seçim öncesi ne demiştik? Faiz düşürüp açıktan para basmaya, Türk parasını değersizleştirmeye ve çılgın gibi kredi dağıtmaya dayalı bu program pandemi sırası ve sonrasında oluşan ekonomik koşullarda seçim kazanmaya yönelik bir popülist programdı. Her popülist program gibi seçim kazanıldıktan sonra sonlanacaktı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atanan Mehmet Şimşek, bu değişimin en güçlü habercisidir. Sayın Cumhurbaşkanı, her zaman siyasi esnekliğini takdir ettiğim pragmatist bir siyasetçidir. Seçim artık kazanılmıştır, Sayın Cumhurbaşkanı Beştepe’de onlarca yabancı devlet ve hükümet başkanı, ülkemizdeki Müslüman, Hristiyan ve Musevi din adamları önünde yemin edip göreve başlamıştır. 2024 seçimleri de, muhalefet böyle giderse büyük bir galibiyetle tamamlanacaktır. Bu durumda artık duvara dayanmış bir ekonomi ve popülist ekonomi politikaları ile gidilemeyeceğinin bilincindedir. Önümüzde çok sert bir istikrar programı ve dış politikada ciddi bir değişim hamlesi bulunmaktadır. Bu ne anlama gelir? Kısaca açıklayayım:

Hükümetin birinci önceliği negatife düşen net rezervlerdir. Merkez Bankası’nın rezervleri mevzu olunca ilk önce brüt rezerve bakılır. Bu rezervin en azından ülkenin bir yıl içinde ödemesi gereken dış borç kadar olması gerekir. Şu anda brüt rezervler kısa vadeli dış borcun yarısından daha azdır. Brüt rezervin içinde Merkez Bankası’nın kendi altın ve döviz rezervi, bankalardan gelen mevduat sahiplerine ait olan zorunlu karşılıklar ve (medeni ülkelerde pek geçerli olmayan) yabancı devlet, merkez bankaları ve finans kurumları ile yapılan swap anlaşmaları ile gelen borç para bulunmaktadır. Net rezervler brüt rezervlerden zorunlu karşılıkların çıkarılması ile elde edilir. Bugün, artık, net rezervler negatiftedir. Yani Merkez Bankasının kasasında kendine ait döviz ve altın rezervi kalmamıştır. Swap sonrası net rezervlerde “dost” ülkelerden gelen emanet paranın net rezervlerden çıkarılması ile elde edilir ki, bu değer de -60 milyar dolar civarındadır. Bu gerçeklere bağlı olarak Sayın Şimşek’in çözmesi gereken en acil problem en azından 60 milyar dolarlık, daha iyisi 100 milyar dolarlık uzun vadeli dış destek sağlamaktır. Bu destek nereden ve nasıl sağlanır? Mevcut şartlarda yabancı yatırımcının Türkiye’de menkul kıymet piyasalarına gelmesi pek mümkün değildir. Program 180 derece değişse bile bunun gerçekleşmesi için en azından bir senelik bir politika uygulamasının gözlemlenmesi gerekir. Başka bir yol ABD veya AB Merkez Bankası ile uzun vadeli (örneğin 5 yıllık, daha iyisi 10 yıllık) bir swap anlaşmasının imzalanmasıdır. 100 milyar dolar ABD Merkez Bankası FED için fındık fıstık parasıdır. Ancak böyle bir anlaşma için ABD’nin ciddi jeopolitik talepleri olacaktır: İlk istekleri İsveç’in NATO’ya alınması, sonra da Ukrayna’nın NATO’ya alınmasıdır. Hadi İsveç’e evet dedik diyelim, Ukrayna’nın NATO’ya alınması, özellikle bizim için, büyük riskler içerir. Bir Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatabilir, Türkiye de cephe ülkesi olur. Bunu istemeyiz. Üçüncü ihtimal IMF’dir. Bence en makul seçenek de IMF’dir. Belki 100 milyar dolar değil, ama başlangıç olarak 40 milyar dolarlık sermaye girişi ve IMF kefaleti, bir sene içinde bir 40 milyar dolar daha sermaye girişine sebep olabilir.

Tek başına dış destek yeterli mi? Hayır, Sayın Şimşek’in gelmesi ile belli olmuştur ki, ciddi bir istikrar programı uygulanacaktır. Faizler ilk etapta yüzde 15’e çekilir, sonra da verilere göre yüzde 30’a kadar yolu vardır. Özellikle ticari kredilerde daralma olur. Bireysel kredilere de ciddi sınırlamalar getirilmesi beklenmelidir. Memur maaş zamları yapılır, 3 milyon memurun maaşı çok büyük bir yekûn temsil etmemektedir. Ama esnafın, özellikle ucuz krediyle yüzdürülen küçük firmaların işi gayet zor olacaktır. Kurun kademeli olarak 2024 yılına kadar yükseltilmesi gerekir. Tahminim 2024 yılı başı için Dolar 24 TL, Avro 26-27 TL’dır. Kamu harcamalarında kısıntıya gidilir, yeni ihaleler ve yeni kadrolar açılmaz. Bunlar ilk tahminlerim…

AK Parti cemaati:

Bütün Türkiye’yi şehir şehir, mahalle mahalle saran bir ağ ile AK Parti seçmenleri Türkiye’nin en büyük cemaatini oluşturmaktalar. Düşünün AK Parti’nin 27 küsur milyon oyu var bunların 11,5 milyonu AK Parti üyesi. Yani seçmeninin yuvarlak hesapla yüzde 40’ı parti üyesi. Bu, aynı zamanda, 60 milyon seçmenin yüzde 19’una tekabül ediyor. AK Parti cemaatine üye olmayan ama AK Partiyle siyasi ittifak içinde bulunan dini cemaat ve hemşeri derneklerinin üyeleriyle bu taban tüm Türkiye’de yüzde 30’a kadar çıkabilir. Yani her koşulda AK Parti’ye destek veren yüzde 30’luk bir kitle var toplumda. Muhalefetin işi bu bağlamda gayet çetin görünmekte. 
AK Parti cemaati iktidar olmanın verdiği güçle kendi üyelerine maddi ve manevi ayrıcalıklar da sağlayan, onları farklı çıkar birliktelikleriyle sisteme bağlı kalmalarını sağlayan bir yapı. Bu taban için ailelerinin, mahallelerinin, bağlı oldukları hemşehri derneklerinin ve dini cemaatlerin de üstünde bir öncelik ve kimlik unsuru haline gelmiş AK Partili olmak. Bu üyelerin büyük çoğunluğu kasaba ve köylerden şehirlere sökün etmiş, şehir hayatında normalde tutunamayacak ve aç kalacak niteliksiz insanlarımız. Ama parti üyesi olmanın sağladığı birlikte olma duygusu, şehirde yok olmadan taşradaki hayatı yaşayabilme mutluluğu, duruma göre bazen çok az bazen de çok büyük miktarda maddi çıkar elde etme imkânı bu insanları bir arada tutan bir bileşim. Diyebilirim ki, AK Partili olmak bir (Hâşâ) iman meselesi olarak telakki ediliyor. Bütün bu kültü, cemaat ruhunu da temsil eden bir kişi var: Reis…

Seçim sonuçları göstermektedir ki, AK Parti 2002’deki yüzde 35 oyuna geri dönmüştür. MHP’nin yüzde 10 oyuyla bile ancak yüzde 45’i bulmaktadır. Seçimi kazanmasının sebebi kendi etkinlik ve yetkinliği değil muhalefetin helva gibi olması, alternatif üretememesidir. Tabii bir de Reis’in yıllara rağmen tükenmeyen karizması… Bu duruma gelinmesinde en önemli etken de 2014’te fiilen 2018’de resmen başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir. Bu sistemde, her hal-ü kârda oyunu veren yüzde 30 gibi bir kemik seçmen ve Erdoğan gibi karizmatik bir liderle parti, parti olmaktan çıkmış ve sıradan bir derneğe dönüşmüştür. 

Çok bilindik bir hikaye:

Hasta yatağında ölmek üzere olan yaşlı adam son nefesini vermeden 3 oğluna vasiyetini açıkladı: "Size 17 deve bırakıyorum. Develerin yarısı büyük oğlum senin, üçte biri ortanca oğlum senin, dokuzda biri de küçük oğlum senin." Kardeşler can çekişen babalarına saygısızlık olmasın diye susup dinlemişler. Derken baba ruhunu teslim etmiş...
Babaya son görev yapıldıktan sonra kardeşler VASİYET gereği toplanmışlar...
DEVELERİ vasiyete uygun paylaşmak istemişler. Ancak bu mümkün olmamış...
Paylaşım gerçekleşmeyince TIKANINCA KÖYÜN BİLGE ismine gitmişler. ÜÇ kardeş durumu aktarmış. Bilge dinlemiş. Sonra da "Benim bir devem var, onu da alıp yeniden hesap yapın" demiş.
ÜÇ KARDEŞ şaşırmış.
Birbirlerinin yüzlerine bakmış.
Bilge ısrar edince "TAMAM" diyerek işlemi yapmışlar...
18 deveyi önce ikiye bölmüşler. Vasiyet gereği büyük çocuk 9 deveyi almış.
Ardından üçe bölmüşler, 6'sı ortancaya düşmüş. Sonunda da 9'a bölmüşler 2 deve de küçük oğlana kalmış. Geriye bir deve kalmış. Çocuklar şaşkınlık içinde bilgeye dönerek, "Biz bölüştük ama bir deve kaldı" demiş.
Bilge de gülmüş... "İyi...
Çok sevindim. Sorununuz çözüldüğüne göre ben de devemi geri alayım" cevabını vermiş...


Son söz: Bırak, günler istediğini yapsın
Kader bir hüküm verdiği zaman gönlünü hoş tut
Gecelerin dertleri için sızlanma
Çünkü dünya dertlerinin kalıcılığı yoktur
Musibetlere karşı metin bir adam ol
İnsanlar seni vefa ve hoş görün ile tanısın
Yaratılmışlar içinde ayıpların çoğaldıysa
Ve onların örtülmesi seni sevindirirse
Cömertlik örtüsüne bürün, çünkü her kusuru
-Söylendiği üzere- eli açıklık örter
Düşmanlarına asla zayıflık (zillet) gösterme
Çünkü düşmanların bunu kullanması beladır
Bir cimriden de hoşgörü bekleme
Cehennemde susamışlar için su yoktur
Teenni (acele etmemek) senin rızkını azaltmaz
Acele edip strese girmek de rızkı artırmaz
Ne hüzün devamlıdır ne de sevinç
Ne üzerindeki darlık ne de bolluk
Eğer kanaatkâr bir kalbe sahip olursan
Sen ve dünyalara sahip olan eşit olursunuz
Sahasına ölümler inen kimseye gelince
Onu artık ne yer koruyabilir ne de gök
Allah’ın arzı geniştir, fakat
Kader (ecel) gelince feza bile dar gelir
Bırak, günler her an gaddar olsun
Nasılsa ölüme fayda verecek ilaç yok.
İmam Şafiî (ra)

Not 1: Dedem hep derdi "sarhoş gitsin yıkılana kadar."

Not 2: Bazı zamanlar konuşmak nasıl ağır ve zahmetli bir iş haline geliyorsa yazmak da öyle bir hale geliyor. İnsan konuşurken nasıl yutkunuyorsa yazarken de yazıp yazıp siliyor. Kalbe iyi gelmeyenin hale iyi geldiğini hiç görmedim, duymadım. Onun için kalbin sükût etmediği yerde kalemin sükût edeceğini zannetmiyorum. Bu kadar yozlaşmanın, çürümenin içinden çıkan sağırlığa, körlüğe ve bağnazlığa nasıl bir yaklaşım gerekir onu da bilmiyorum. Dedim ya mesafe en iyisi… Her şeye, herkese biraz mesafe koymakta fayda var. Sessizlik de bir çeşit tedavi sürecidir. İnsanın ruhunun dinmesi, dinginleşmesinin de epey zahmetli bir mesele olduğu da aşikâr.

Not 3: Cehennemde susamışlar için su yoktur..

Not 4: Mehmet Şimşek 2018'de görevden ayrıldığında 1,15 TL olarak başlayan kur, görevi bıraktığında %330 yükselerek 5 TL seviyesine gelmişti. Kendisinden sonraki dönemde de ucuz TL politikası devam ederek 6 yıl gibi kısa bir sürede yine %320 artarak 20,88 seviyesine geldi.

Not 5: Ben artık genel olarak hiçbir şeyle ilgilenmiyorum. Konu fark etmez...

Franz Kafka

Not 6: John Steinbeck der ki: “Bir insana dengesini kaybettirip, sonra da normal davranmasını bekleyemezsiniz.”

Not 7: İstanbul koca bir EMLAK BALONU haline geldi.

Bu balon daha önce de yaşanmıştı.

Sanıyorum 2015-2016 civarı tepe idi fena patlamıştı.

O dönem, pek çok İstanbullu, evleri gömüp İzmir'e göçmüştü ve o sıralar ucuz olan İzmir'den bir sürü ev almışlardı.

İnsanlar şunu anlamıyorlar.

EMLAK piyasası bazen BALON yapar, bazen de çöker ve ucuz kalır.

Bu bir döngüdür.

Dünya'da da böyledir.

BALON iken gömeceksin.

Fiyatlar çökünce de ev alacaksın.

Not 8: akşamları yürüyüş yapmak için, işgal edilmiş kaldırımlardan, kazılmış yollardan, hendeklerden, güvenlik şeridi çekilmemiş inşaat alanlarından geçiyorum. ve bu survivor'u, dağlarında çiçek açan bir ilin merkez ilçesinde yaşıyorum. çok kötü bir hayatı, çok pahalı yaşıyoruz gerçekten.

Not 9; Augustinus, "Aşkın ölçüsü ölçüsüzlüktür" derken, her şey bittiğinde, aşkın neden bir yıkıntıya döndüğünü açıklar böylece.

Not 10: Konuşulamayan şey, dinlenmeye de bırakılamaz; öyle olunca, yaralar nesilden nesile iltihaplanmaya devam eder.

Bruno Bettelheim

Not 11: Benim dudaklarımda arama dudaklarını,
Arama yabancıyı kapının önünde,
Gözyaşını gözde arama.

Paul Celan

Not 12: ‘Bir bulut gibi yalnız gezindim…’ diyor şair. Bir bulut gibi, sessiz ve yalnız, geçiyoruz.

Not 13: 'Daha önce de sevdim insanları, daha önce de özledim.
Böyle değil.
Bu değildi.

Bir dünya ver bana, olduğum dünyayı aldın.'

Anne Carson

Not 14: İyi insanlarız güzel ölümü hak ediyoruz. Eğer ölümün güzeliyle ödüllendirilmezsek bu Tanrının ayıbı olur ancak.

Not 15; Burası eski dünya. Vakitler ilerlemiş, toprak demlenmiş, gökyüzü eskimekte. Bugünler yarın olmuş, gelenler gitmiş, gidenler de dönmemiş, baş başa kalmış hayat ile insan. (YASİN ONAT / Noktadan Sonrası)

Not 16: CHP de her dönem vekil olup ( yıllardır ) hala CHP yi dizayn edebiliyorlarsa, kimse kusura bakmasın, değişim öncelikle CHP de başlaması gerekirdi… Dün Baykal ekibi neyse, bugün bu isimler aynıdır…. Kimse DERİNCİLİK oynamasın.

Not 17: Eski dönemin (2018-2023 yılları arası) gölge başbakanlık makamı İçişleri Bakanlığıydı, yeni dönemin gölge Başbakanlığı ise zannımca Hazine ve Maliye Bakanlığı olacak..

Not 18: PARA, mutluluğu satın alamayabilir ama 
lüks bir aracın içinde ağlamak 
otobüsün içinde ağlamaktan iyidir.

Not 19: Aziz Nesin'den güzel bir tavsiye: “Şiddet gören kadınları sığınma evlerine kapatmak yerine, şiddet uygulayan sığırları hayvan barınaklarına kapatın.”

Not 20: Ölümden korkan herkesin, ölmeyi dilediği bir gece vardır.

Not 21: Uğraşarak düzeltemediğinden, vazgeçerek kurtulursun.

-Frida Kahlo

Not 22: Fuat Oktay yimpaşı batırdı önce AFAD Başkanı, sonra Başbakanlık müsteşarı ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu. Hafize Gaye Erkan ABD de 2 ay önce First Rebublic adlı bankayı batırdı, şimdi Türkiye merkez bankası Başkanı olacak. Batan bankanın CEO su olduğu yok özgeçmişinde.
İnsan hayret ediyor: Ülkede nitelikli bir tane insan kalmadı mı da; ABD den birini