Servet transferi..
2021-2023 arası uygulanan akıl ve bilim dışı ekonomi kararlarını bir deney olarak nitelendirmiyorum. Servet transferi yapmak ve iktidarı korumak için...
2021-2023 arası uygulanan akıl ve bilim dışı ekonomi kararlarını bir deney olarak nitelendirmiyorum. Servet transferi yapmak ve iktidarı korumak için sonuçları öngörülerek alınmış bilinçli kararlardı.
Faturası sadece 25 milyar dolar MB zararı, devasa fakirlik, yüksek bütçe açığı, gelir ve servet dağılımında bozulma vb ile sınırlı değil. Ülke ekonomisinin köküne nükleer bomba konuldu, kaynaklar yok edildi. Süreç hala bitmedi ve etkileri uzun yıllar devam edecek.
Umarım bir gün bu kararları alanlar yargılanır ve gerekli cezaları alırlar. Süreç boyunca konuşmayan uzmanlar, akademisyenler, aydınlar, bürokratlar da ayıplarıyla yaşarlar.
Son söz: Osmanlı İmparatorluğu gerileme dönemi başlangıcı
Karlofça Antlaşması sonrası 1699. Arkasından 1718 yılında Lale
Devri başlamıştı.
Şimdi ise Istakoz Devri başladı.
Not 1: Bayram tatilinde bazı arkadaşlarım yurtdışına gitmiş, hepsi sözleşmiş gibi gittikleri yerlerin Istanbul’a göre ucuzluğunu anlatıyorlar. Aşağıdaki haberde de Yunan adalarına giden Türk turist sayısının 3 kat arttığı yazılmış. Türkiye’de fiyatlar diğer ülkelerden pahalı seyrettikçe turizmden döviz girişi azalır, turist olarak yurtdışına gidenlerden döviz çıkışı hızla artar. Dikkat!
Not 2: 1931 yılında doğdum.
1937 yılında annem öldü.
1944 yılında Dostoyevski’yi okudum. O gün bugündür huzurum
yoktur.
Biyografim bu kadar.
Cemal Süreya
Not 3: Hulki Cevizoğlu, Mehmet Ali Çelebi, Metin Feyzioğlu gibi
isimler Akp’ye geçti.
CHP birinci parti oldu.
Heriflerin zamanlaması mükemmel!
Not 4: Damatları eleştiren anında tutuklanıyor, yeni seçilen belediye başkanı muhalif partiden diye teleferik ihmali fatura edilip tutuklanıyor..
Not 5: Akılsız olduklarından değil, kurnaz olmadıklarından aptal sayıyoruz insanları... Haksızlık ediyoruz. (KEMAL TAHİR / Yol Ayrımı)
Not 6: İnsan, bir şeyi ya da birini aramakla yıllar geçirip sonunda, aslında aradığının kendisi olduğunu fark edebilir... (FREDERIC BEIGBEDER / Romantik Egoist)
Not 7: İyi Parti’nin siyasetten silinmesi son üç seçimdeki
denemelerle yerleşen işte bu dar bölge tek isimli çoğunluk
sisteminin sonucu. Ağzıyla kuş tutan, İstanbul Boğazını suyun
üzerinde yürüyerek karşıya geçen bir lider ortaya çıksa bile bu
sonuç değişmez.
Siyasî partileri ve liderlerini, hatta o partilerde öne çıkan
isimlerin kişilik özelliklerini belirleyen iki temel parametre
vardır. Birincisi partinin örgütsel olarak varoluş sebebini
oluşturan iktidar tutkusu, ikincisi ise toplumdan gelen talepleri
karşılama becerisidir. CHP, siyasî etkilere sağlıklı tepkiler
veriyor. AK Parti ile arasında duygusal bir bariyer oluşturan
“dindarlık” duvarını, Ankara ve İstanbul’daki iki ismiyle, tuzu
kuru solcu geleneğine rağmen yıkmış oldu. 2023 seçimleri cephe
rekabeti şeklinde sona erdi. CHP kendi cephesini, ev sahibi
sıfatıyla uzlaşmacı yuvarlak masaya çevirdi. 31 Mart yerel
seçimlerinde orada topladığı enerjiyi bu sefer iki partili sistemin
bir kanadı olarak seferber etti. Tek hamle ve açık bir seçim
zaferi.
Yeniden Refah Partisi’nin konjonktürel başarısını, İktidar
partisinin kendi içinden bir başkaldırı olarak okumak daha doğru.
YRP, AK Parti’ye göre daha uçta bir İslâmcı parti. İstanbul
Sözleşmesi’nin aslî muhalifleri onlardı, Gazze konusunda en
yürekten tepki onlardan geldi. YRP seçmeni, AK Parti iktidarının
sarsılması durumunda yuvaya geri dönecektir. Aslî sebep yine tek
isimli dar bölge çoğunluk sistemi olacaktır. Soruyu şöyle sorunca
cevap tebellür ediyor: YRP seçmeni AK Parti’yi mi, CHP’yi mi tercih
eder?
MHP’nin Cumhur İttifakı’ndaki konumlanışı da çoğunluk sistemine
uygun bir durum; etkisini sürdürmesi de bu pozisyonuna bağlı. İyi
Parti seçime bağımsız girme stratejisi ile yalnızlaştı. Bu
yalnızlığı, CHP’ye seçim kaybettirme iddiası ile AK Parti’ye
yakınlaşarak telafi etmeye çalıştı. Ne yardan geçti ne serden.
MHP’nin doldurduğu boşluk AK Parti için peşinen İyi Parti’yi
anlamsız hale getiriyordu ve bu partinin sadece CHP oylarını
kemirmesine ihtiyacı vardı. Seçmen de aptal değil, durumu çok net
görme imkânı buldu. İyi Parti böylece iki tarafa da yaranamamış
oldu. Şu noktanın altını çizelim: İyi Parti Cumhurbaşkanlığı
hükümet sistemi, daha doğrusu tek isimli düzenin seçim sistemi
tarafından tasfiye edildi.
Yürütme, yasama ve hatta yargı yetkisi, Cumhurbaşkanlığı sistemine
göre tek kişinin elinde toplanıyor. Salt çoğunluğun +1’i her şeyi
kazanıyor. Bu yüzden zengin ve renkli bir siyasî yelpazenin yaşama
imkânı yok. Sistem bu bütünlüğü içinde sürdüğü takdirde İyi
Parti’nin hatta YRP’nin hayatta kalması tabelalarıyla sınırlı
olabilir. Yerel seçimlerin kaotik yapısı siyasî parti
organizasyonunu gerekli kılıyordu; ancak cumhurbaşkanlığı seçimi
doğası gereği kişiler arasında geçecek ve iktidar partisi ile ana
muhalefet partisi bile tali öneme sahip olacak.
DEM’in varlığı ise kimlik politikasına bağlı olarak baki
kalacak.
Seçim sistemi ve siyasî partilerin yaşama imkânı, demokrasi için
sağlıklı bir zemin oluşturmuyor. İşte bu yüzden müstakbel anayasa
gündemi kolaylıkla siyasal sistem tartışmasına, o da parlamenter
sisteme ve ona uygun bir nispi seçim sistemine dönerse İYİ Parti
gibi partiler varlığını sürdürebilir.
61 milyon seçmenin kendi kaderini belirlediği seçimler için
kişilere-liderlere odaklı çıkartılan sonuçlar hep yanıltıcı
olacaktır. Demokratik rekabette kişiler de bütün kişilik
özellikleriyle birlikte birer sonuçtur. Tarihi kahramanlar değil
kitleler yapıyor. Kitleler de ihtiyaçlarına göre hareket
ediyor.
Hiç kimseyi gözünüzde büyütmeyin.
Not 8: Ekonomik krizin ve iktidarın elindeki bütün imkânlara
rağmen seçimde aldığı ağır hezimetin en temel sebebi, ülke
yönetimini denetlenemeyen ve kendisinde keramet vehmeden
bürokrasiye teslim eden yeni siyasi sistemden başka görünürde bir
sebep yok. Bu sistem cumhurbaşkanına değil, sadece cumhurbaşkanını
tatmin etmekle mükellef bir bürokrasi ordusuna ülkeyi teslim etti.
Bu sistem çalışmıyor, işlemiyor. Toplumdan gelen talepleri yukarıya
taşıyan sensörler iş görmüyor; yukarısı alamadığı bu geri
beslemenin eksikliği yüzünden rasyonel politikalar üretemiyor,
kimseyi memnun edemiyor.
İktidarda bile olsa seçilmişlerin yegâne güvencesi olan hukuk
devleti, bu bürokratik baskı altında eziliyor. Altta kim kaldıysa
canı çıkıyor.
Ne kadarını anlayabilirler?
Bürokrasinin siyasî güç sahiplerinin gözüne taktığı kaynakçı
gözlükleri, ancak şimşek gibi parlak işaretlerle anlamaları
gerekenleri görmelerine izin verir.
Bana sorarsanız çok umutlu olmayın.
Not 9: Halka karşı sorumluluğu olmayan, bulundukları mevkileri
borçlu oldukları mutlak irade dışında boyun eğecekleri otorite
tanımayan danışmanlardan, devlet yetkisi kullanan yöneticilerden,
bakanlardan, atanmış yargı mensuplarından ve güvenlik işlerine
bakanlardan oluşan bürokratik iktidar, Cumhur İttifakının bekasına
yönelik CHP’den bile daha zorlu bir tehdit kaynağı olarak öne
çıkıyor. 2019’da İstanbul seçimini tekrarlatan, Büyükçekmece’ye üç
bin polisi yığıp terör estiren kafa aynı kafaydı. Ve bu kafa
istisnasız her teşebbüsünde kaybettiren taraf oldu.
Kayyımlarla belediyeleri yönetmek AK Parti’ye ne kadar oy
kaybettirdi?
“Oy vermezseniz hizmet alamazsınız?” tehditleri ne kadar zarar
verdi?
Yerel seçimi genel seçim formatına taşıyan kampanya stratejisi kaç
oya mal oldu?
Bürokratların, bu soruların cevabını vermek yerine sorumluluğu
adaylara, kampanya sorumlularına ve ekonomiye yükleyeceklerinden
emin olabilirsiniz.
Türkiye’nin yakın gelecekte kaderini belirleyeceği için bu sorulara
verilecek yanlış cevaplar hepimizi ilgilendiriyor.
Not 10: Bugünkü kurumsallaşmış yapı gibi bütün iktidar
örüntüleri geniş bir yelpazede iç içe geçmiş bir koalisyon şeklinde
iş görür. Havadan nem kapan ve korku içinde güvenli limanlar arayan
iktidara yakın iş adamları, hava değiştiği anda arkalarına bakmadan
kaçarlar. Halkın içinden çıkan siyasetçi, sahayı tanıdığı için bir
dönem köşesine çekilmeye ve eski itibarının tortuları ile yaşamaya
razı olur. Bürokrasi hiçbir durumda pes etmez, elinde tuttuğu
güçten vaz geçmez; siyasetçilerin sırtındaki davula bütün
güçleriyle vurmaya devam ederler.
Demem o ki, projektörlerin altında her hareketini izlediğimiz
iktidar politikacılarından yana endişeniz olmasın. Merkezin ve
taşranın kontrolden çıkmış bürokratlarından korkun. Sadece bizim
gibi iktidardan şikayetçi olanlar değil, siyasî iktidarın bizzat
kendisinin de dayandığı bu bürokratik yapının esaretinden korkması
gerekir. Devşirmelerin hepsi padişahın şahsi kölesiydi; ama saraya
yönelik en yıkıcı tehditler hep onlardan gelmişti.
İktidar, sistem değişikliğinden sonra tek kişide yoğunlaşan ve
dar-karanlık koridorlarda üretilen siyasî projelere mahkûm oldu.
Saraylara en zor giren şey doğruluktur. Gerçeklik duygusu bile o
uzun koridorlarda, girdiği kapılarda eğile-büküle tanınmaz hale
gelir. Tek bir kişinin bile, “cesur özeleştiri”den bahseden
Erdoğan’a, “Sizin kampanyadaki ağırlığınız bize zarar verdi”
gerçeğini söylemesi sizce mümkün mü?
Not 11: Mersin Başsavcılığı’nın ifadesini aldığı iş insanı Aziz
Savaş, eski emniyet müdürü Aslan’ın kardeşi Nezih Aslan’ın
“Suriyeli uyuşturucu kaçakçıları tarafından konteynerler ile Mersin
Limanına getirilen kokaini emniyete ait sivil araçlarla içeriye
soktuğunu” ileri sürdü. Buradan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya
sesleniyorum.
İş adamı Aziz Savaş diyor ki; “Suriyeli uyuşturucu kaçakçıları
tarafından konteynerler ile Mersin Limanına getirilen kokaini
emniyete ait sivil araçlarla alınıyor.” Yanlış duymadınız, Sayın
Bakan. Bir emniyet müdürünün kardeşi uyuşturucu sevkiyatı yapıyor
ve bu illegal malzemeler devletin araçları ile taşınıyor. Hem de
istihbarat gözetiminde. Bu satırları dünyanın farklı bir ülkesinde
kaleme alsanız ne bakan kalır ne de emniyet müdürü.
Sayın Bakan, artık daha fazla beklememelisiniz. Muhtemel ki bu
emniyet müdürlerinden daha pek çok var. Siz tüm Türkiye’nin
güvenliğinden sorumlusunuz. Bir uyuşturucu maddelerinden ne yazık
ki, birileri milyon dolarlar kazanırken, gençlerimiz hayatını
kaybediyor. Daha fazla beklemeden bu işleri yapan emniyet müdürü,
amir, polis ve komiser demeden bir an önce teşkilatla irtibatını
kesmelisiniz. Şunu bilin ki kesmediğiniz her parmak kangrene
dönüşür. Size zarar verir.
Mesele sadece İçişleri Bakanlığı mevzu değil elbette. Adalet
Bakanlığı da bu soruşturmaya acilen taraf olmalı. Bakan Yılmaz
Tunç, acilen bir müfettiş görevlendirmeli. Demek ki, Mersin
Limanında birileri kaçak illegal işler yapıyor. Bir emniyet
müdürünün kardeşi, istihbarat polislerinin nezaretinde cirit
atıyor. Malları alıyor, elini kolunu sallayarak dışarı çıkıyor.
Sonra da bu malları iç piyasada satıyor. Şimdi asıl soru şu: bu
emniyet müdürünün kardeşinin sattığı kaçak mallardan kardeşi
dışında, Mersin Emniyet Müdürlüğü personelinin bir çıkarı var mı?
Yoksa sadece istihbarat polisleri amirlerinin talimatını mı yerine
getiriyor. Bu meselenin acilen çözüme kavuşturulması gerekiyor.
İşin özü açık. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve İçişleri Bakanı Ali
Yerlikaya, özel bir ekibi Mersin’e göndermeli. Hukukçular dosyaları
didik didik etmeli. Ucu nereye gidiyorsa gitmeli. Çünkü zarar gören
birkaç bürokrat değil ne yazık ki. En büyük yarayı şüphesiz devlet
alıyor. Bu haberleri her okuduğunda, devletine ve bürokrasine
duyduğu güven yara alıyor. Bunun oluşmasına da kimse müsaade
etmemeli. Bakanlar bir an önce elini taşın altına koymalı. Mersin’i
mercek altına almalı.
Not 12: Seçim bitti. Bundan sonra kazanılan belediyelerin sosyal belediyecilik anlayışı ile vatandaşla daha sıkı bir ilişki kurması gerekiyor. CHP’nin aldığı oyun hepsi kendisinin değil. Emanet oyları korumak ve bir sonraki seçimde de yanında görmek istiyorsa, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu ile başlayan ‘halka dokunan belediyecilik’ anlayışını Türkiye geneline yaymalı. Bunu kısa sürede başarabilirse, CHP’nin bir sonraki seçimde Cumhurbaşkanlığı’nı kazanması için önünde hiçbir engel bulunmuyor. En önemlisi de AK Parti’de aday sayıları sadece Erdoğan ile sınırlı kalırken, CHP’de İmamoğlu, Yavaş ve Özel gibi isimler vitrine çıkıyor.