Herkes et, peynir, soğan fiyatlarının düşmesini istiyor. Fakat gözden kaçan nokta şu ki bunların fiyatı düşünce ev, araba fiyatları da düşmek zorunda. Bu da piyasada durgunluk ve işsizlik demek. Arzını artıramadığın bir şeyin fiyatını ancak talebi kısarak düşürebilirsiniz.

Yani sert bir faiz artışı gerekiyor. Hiç kimsenin dillendirmediği gerçek bu. O kadar sert bir faiz artışı yapmayı kimse göze alamaz. Muhalefet bile faiz artışı yapacağını söylemiyor söyleyemiyor. O halde fiyatlarda düşüş beklentisi hayal ürünüdür.

FAİZ tek başına yetmez ayrıca.

BÜTÇE AÇIĞI da olmayacak.

Özal ve sonrası dönemi, faizler yüksekti, ama enflasyon düşmüyordu.

Yaşı tutanlar bilir. Enflasyon %80 idi, banka %100-110 faiz veriyordu. Ama Dolar düşmüyordu.

İktisat basit ama, çok fazla basit etken var.

Sonuç: Ya sert bir faiz artırımı yapıp politika faizini % 60’lara çıkaracağız ya da bu iş nerede patlarsa oraya kadar gidecek ve hiperenflasyon milletin geniş kesimlerinin iliğini emip, zenginlere sabit gelirlilerden ve fakirlerden servet transferi devam edecek..

Son söz: Deprem felaketinden sonra liyakatli bürokratların önemini bir kez daha anladık.

Not 1: Elektrik faturası için sayaçları okumaya gelen çalışana

“Elektrik faturası neden buradan fazla geliyor” dedim.

“Ampülü değiştirin abi” dedi!

Not 2: AK Parti’li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanı Aktay:

“Hz. Musa kölelere özgürlük verdi, kapris yapıp soğan diye söylenmeye başladılar.”

Not 3: Tüketici, eksi reel faizden keyifle alış veriş yaparken, borç ödeme yükü/hane halkı geliri hızla yükseliyor. Seçimden sonra Cumhur İttifakı da, Millet İttifakı da kazansa, kredi faizleri yükselirken, tüketicinin krediye erişimi de güçleşecek. Kredilerini yenileyemeyen, ya da daha yüksek faiz ödeyen onbinlerce hanenin icra ve iflas kapılarında sürünmesi söz konusu olacak.

Not 4: Seçimden sonra TCMB’nin politika faizini artırması kaçınılmaz. Eğer Cumhur İttifakı iktidarda kalırsa, parasal sıkılaştırma muhtemelen yıl sonuna doğru, ekonominin hızla ödemeler dengesi krizine sürüklendiği anlaşılınca başlayacak. Millet İttifakı iktidarında ise özerkleşecek TCMB’nin yeni kadrosunun derhal enflasyonla mücadele için parasal sıkılaştırmaya geçmesi kaçınılmaz.

Not 5: TCMB faizi herhalde en az %40’a yükselecek, çünkü zaten şu anda marjinal 3 aylık TL mevduat faizi %35 deniyor. TCMB’nin sıkılaştırma yapmış sayılması ve itibar kazanması için oyunu bu oranın üstünde açması şart. Politika faizinin %40 olduğu bir gelecekte, tüketici kredisi faizleri %50-55’ten düşük olamaz.

Not 6: Üstelik, halen zorunlu olarak kredi veren bankaların sermaye yeterliliği düşeceği için, kredi skoru düşük borçluya kredisini yenilemek için daha da yüksek faizler şarz edecekler. Öte yanda, kısa vadede hane halkı reel gelirinin yükselmesi söz konusu değil. Ancak 1-2yıl içinde TCMB enflasyonla mücadelenin meyvesini alıp, seçim sonuçlarına göre Cumhur ittifakının veya Millet ittifakının sosyal adalet projeleri hayata geçtikçe reel harcanabilir gelirde yükselen borcun faizini rahat ödeyecek bir dünyaya adım atacağız.

Not 7: Vatandaş aniden alışveriş çılgınlığına kapılmadı. YEM onları teşvik etti ya da zorladı. Teşvik etti, çünkü enflasyondan arındırılmış kredi faizinin negatif olması, bankanın sizin tüketiminizi sübvanse etmesi anlamını taşır. Rasyonel davranan ekonomi aktörü, kredi/servet veya kredi/harcanabilir gelir oranını azamiye çıkararak sübvansiyondan yararlanır. YEM’in ikinci etkisi ise kuru baskılamasına rağmen dayanılmaz bir enflasyon furyası tetiklemesi.

Not 8: 38 milyondan fazla kredi kartı ve tüketici kredisi borçlusunun yüzde kaçı kredileri ödeyemez hale gelir?  %10 desek, 3.8 milyon aile icra ve iflasla uğraşacak. Maalesef fatura er ya da geç ödenecek. Muhtemelen seçimden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.. Sıkı bir diyet programı kaçınılmaz olacak..

Not 9: İskitler bundandır ki bir buğday tanesini altından değerli görür, demiştir Heredot. Dağ kadar altın olsa üstünde o dağ buğday yeşertmez ama bir buğday tanesi dağlar kadar altın satın alma gücünün dönüşümü vardır.

Not 10: Kleopatra, Sezar'a Mısır'ın hazineleri olarak altın külçeleri değil, silolar dolusu buğday, arpa ve baharatlar göstermiş. çünkü insanlar ekmek yer. Altın, ev, araba, para veya borsa yemez. Türkiye deki halkın henüz idrak edemediği acı gerçek bu..

Not 11: rutine çevirdiğiniz her şey ölür..

Not 12: “Size kötülük yapan kişinin acı

çeken bir insan olduğunu fark

edin. Mutlu insanlar kötü

şeyler yapmazlar”

| Diana Cooper

Not 13: Bir insanı anlamak istiyorsak, onun yaşamla ilişkisini en çok hangi organa dayanarak kurduğunu bilmemiz gerekir. A. Adler

Not 14: Lacan, kapitalizmin insanların tatminsizliğinden beslenen ve kalıcı olarak yeni ihtiyaçlar yaratmak isteyen bir sistem olduğunu belirtir.

Tatminsizlik=kapitalizm

Not 15: “Artık yüzün

Yaşlı bir adamın yaşlanmaya başlamış yüzü,

Uzun süredir yolcuların inmediği

Bir hanı andırıyor gözlerin. “

— Ülkü Tamer

Not 16: inilti naradan daha keskindir, bu yüzden tüm iktidarlar inilti karşısında çaresizdir.

Not 17: Neville Symington: “unutmamalıyız ki sevgisiz dürüstlük zalimliktir.”

Not 18: Bugün kapitalizm hayatın her alanını ele geçirmiştir. Her şey bir mal haline gelmiştir. İnsanlar kendilerini ürün olarak sunmaktadırlar. Kapitalizm, sevgiyi de tüketilebilir duygular düzenine dönüştürmüştür.

Byung-Chul Han

Not 19: ‘Üfleyerek şişirdiğiniz her şey nefesiniz tükenince iner.’

Dr. Mahfi Eğilmez

Not 20: "insan, karşılaştığı kişilerin kalıntısıdır."

Not 21: Bozdağ: Vatandaş seçimle ilgili kararını vermiş, bu seçim birinci turda bitecek, çok net.

Bazen doğru cümleler kuruyorlar.. Halk kararını vermiş bekliyor..

Not 22: Bu ne menem iştir. Önce bir uğultu şeklinde ses geliyor, bir kaç saniyenin ardından sallantılar başlıyor. Deprem ben geliyorum der mi; dermiş..

17 Nisan 2023 01:55:56 +03

Kınıkkoz, Göksun, Kahramanmaraş, Türkiye

4.2 M - 2 dk önce.

Yaklaşık iki aydır Göksun-Saimbeyli fay hattında sürüp giden ve Afşini de ciddi anlamda etkileyen 4 ile 5 arasındaki depremler umarım 7 inin üzerinde bir depremin habercisi değildir. Çünkü Maraş fay hattında da son bir yılda böyle depremler olmuştu ve ardından büyük deprem.

Not 23: Yiğit derler candan ederler

Cömert derler maldan ederler..

Not 24: Bu bir yatırım tavsiyesidir (!): 3 kişi yan yana gelip bir parti kurun. Ama sağ parti olacak. Elde edemeyeceğiniz makam yok. Programa falan da gerek yok. Fasulye sırığı gibi dikilseniz yeterli. Sorarlarsa millet, vatan falan dersiniz.

Ne çürümüş bir sistem!

Not 25: İmam Gazzâlî (k.s.), ‘Yaratılış Hikmetleri’ kitabında, bakmayı ihmal ettiğimiz şeyleri hatırlatıyor can gözlerimize: “Denilir ki, gökyüzüne bakmanın 10 yararı vardır: Üzüntüyü hafifletir, vesveseyi azaltır, korku hissini giderir, Allah’ı (c.c.) hatırlatır, kalpte Allah (c.c.) azametini uyandırır, kötü düşünceleri bertaraf eder, sıkıntıya iyi gelir, aşk acısına teselli verir, sevenleri teselli eder ve dua edenlerin kıblesidir.”

“İçin ne zaman daralırsa” dedi meczup, “bil ki gökyüzü hep geniş!”

Not 26: Bırakın danayı manayı, ocak ayında 136 TL olan 1 kg kuzu kuşbaşının fiyatı bugün aynı zincir markette 375 TL.

Şişlik kuşbaşı 375, sotelik 422… Kemikli kol alırsanız 315.

Kuzu kıyma 350 TL.

Fiyatlar üç aşağı beş yukarı bu. Mahalle kasabı belki bir tık daha aşağıda, sosyetik kasap iki tık daha yukarıda.

Ve şimdi iktidarımız bu kez de kasap avına çıktı, stokçu, karaborsacı kasap ya da celep arıyorlar gözaltına almak, dostlara alışverişte görülmek için.

Yakında iktidara yakın medyada “Buzdolabında iki adet karkas dana, 8 adet yüzülmüş koyun, 20 kilo bonfile, piyasaya verilmek üzere hazırlanmış 50 kg kıyma bulunan halk düşmanı ele geçirildi” diye izlerseniz şaşırmayın.

Not 27: Vallahi benim elimdeki hiçbir ankette Cumhur İttifakı lehine dönmüş bir durum yok.

Yaratılmaya çalışılan algı gibi, Cumhur İttifakı, Millet İttifakı’nın 5-6 puan önünde olsa sizce eşinin ve çocuklarının bile oyunu alabileceği şüpheli olan bir parti genel başkanına milletvekilliği verilip de, meydan meydan çanta gibi taşınır mı!

Hiç kimsenin eli rahat değil, hiç kimse için seçim çantada keklik değil. Cumhur İttifakı da, adayı da öne geçmiş falan değil.

Tabii Cumhur İttifakı kendi içinde en küçük bir tartışma yaşamazken, Millet İttifakı bileşenlerinin, özellikle de CHP’nin DEVA kökenli adaylar üzerinden fırtına koparması, Cumhur İttifakı’na bir moral üstünlük de kazandırmıyor değil.

MHP lideri, ittifak uğruna HÜDAPAR lideri ile yan yana durabilirken, CHP ve İYİ Parti'de tartışmalar bitmiyor. DEVA ve Gelecek tabanlarındaki sessizlik ise "Acaba buraya oy vermeyecekler mi!" kaygısı yaratıyor.

Not 28: 150 yıllık Kızılay’ı bitirme noktasına gelmesine rağmen Kerem Kınık denilen kişi nasıl oluyor da orada oturmaya devam edebiliyor? Kızılay’ı aile çiftliği gibi kullanmayı sürdürebilir?

Cumhurbaşkanlığı Sarayından peş peşe gelen bu açıklamalara rağmen Kınık’ı orada tutan güç nedir!

Arkasında Beştepe’den daha güçlü hangi irade, hangi otorite, hangi kuvvet vardır da, o koltuğu işgal etmeye ve makamı iğfale devam etmektedir.

Muhtemelen sergilenen bir tiyatrodur. Tavşana kaç, tazıya tut oyunudur.

Kimse bana “Kızılay özerktir, dernektir, zarttır, zurttur” demesin.

Beştepe’den gelecek bir “İstifa et Kerem” cümlesinden sonra Kerem Kınık’ta o koltukta kalacak yürek yoktur.

Yok eğer “var” ise…

Çimento yetmez.

Not 29: Ters büyüyen lale değil, nefsimiz

Faust gibi kör oldu gözlerimiz

Dikkate almadık zelzele gerçeğini

İhtirasa perdedar oldu sözlerimiz

Bizi, bize bırakma ey yüce Allah

Tefessühe meylediyor özlerimiz

Maceramız budur evvel/ahir, eyvah

Yıkıldık, ayaktayız, elhamdülillah!

Not 30: “Bu zamanın en büyük şan ve şerefi paradır! Krallar, imparatorlar bile sarrafların, bankacıların minneti altında bulunuyorlar. Çünkü onlara borçları vardır.” (Ahmet Midhat Efendi)

Not 31: Şair, “Nereye gitsem ki içimdeki bu cehennemle” diyor. İnsanın içinde kor gibi yanan bir mesele bir dert olduktan sonra nereye gitse o dert onun yakasını bırakmaz. Herkesin sıradanlaşan bir düzene intibak ettiği yerde ‘ne oluyor’ diye sorarak gidişatın, olup bitenin yanlışlığına ve o yanlışlığın giderek makul olmasına hayretini gizleyemez olduğunda içindeki kor daha da artıp artık dışını da yakar. İnsafın, merhametin ortada olmadığı adalet duygusunun incindiği bir noktada arada denk gelen doğru şeyleri mucizevî bir şeymiş gibi algılamak bir devrin iç yarasıdır.

İbn Zafer, “Adaletli ve insaflı davranmanın teşekkürle karşılık bulması, devrin bozukluğu sebebiyle adil ve insaflı kimselerin azlığından dolayıdır” der. Nereye gitti bu adil ve insaflı insanlar, nerede kaybettik merhamet ve şefkatimizi? Kendimizden bile esirgediğimiz şefkati, merhameti, hüsnü zan-ı hangi yol ayrımında çarçur ettik? Ömer’in adaletini bu kadar dillendirip, onu anlatıp ve onu örnek gösterip neden onun hizasından uzaklaştık.

Not 32: "Birinin gönlünü incitmişsen, bil ki bir gün sen de incineceksin."| Sadi Şirazi

Not 33: Zaman değişiyor ve kimseden eski halinde kalmasını beklememek gerekiyor. Cengiz Dağcı’nın dediği gibi; “Şimdiye kadar aştığım hayat yolumun, hatırası içimi yakar gibi olan bir parçası var. O yolu geçmiş bulunduğum halde, bazı geceler ter içinde uyanır, kendimi daha o yolda sanırım.” İnsan uzun bir müddet bu sanrının içerisinde bocalayıp durabiliyor. Gittikçe büyüyen bir çöle dönüşen insanın iç dünyası da, dünyanın içine düştüğü buhranda aynı kalmıyor. Yaşanılış ve duyuluş biçimleri oldukça farklı özellikler gösterebiliyor. Bundan dolayı insanın yaşamaktan başka bir çıkar yolu kalmıyor. Dengeli ve farkında olarak zamanı kaybetmeden yaşamak gerekiyor. Belki de beklentiyi azaltıp insanı daha sağlıklı var edecek yöntem budur. Zamanı taşlamadan, hoşça bakın zatınıza…

Not 34: SEÇİME doğru hızla gidiyoruz. Ancak ne hikmetse kimse Türkiye'nin geleceğini konuşmuyor. Emekliye, memura, işçiye, köylüye yerine getirilmesi mümkün olmayan vaatleri konuşuyor. Diz boyunu geçmeyen gelecekten arındırılmış, büyüklük iddiasından uzaklaşmış bir seçim propagandası yürütülüyor.

Not 35: 2017’de Arjantin Merkez Bankası’nın enflasyon hedeflemesine geçmesinin yararı olmadı. Çünkü insanlar, artık verilen sözleri ve konulan hedefleri güvenilir bulmuyorlar. Bugün Arjantin’de egemen olan genel davranış ‘paradan kaçış eğilimidir.’ Arjantin’in geçmişinde döviz mevduatlarının belirli bir kurla zorunlu olarak Peso’ya dönüştürülmesi de olduğu için insanlar dövizde durmayı ya da en azından dövizlerini bankada tutmayı tercih etmiyorlar ve paralarını tüketmeye çalışıyorlar.

Mahfi Eğilmez

Not 36: İnsanlar enflasyonun devam edeceğini hissettikleri anda paradan kaçmaya, alabilecekleri her şeyi almaya yöneliyor ve sanki yarın hiç olmayacakmış gibi bir yaşam sürdürmeye çalışıyorlar.

Not 37: Arjantin kısa sürelerle ara vermiş görünse de popülist politikalara girmekten hiç vazgeçmedi, o nedenle de krizden uzun süre uzak duramadı. Arjantin ekonomisinin içinde bulunduğu bu sürekli kriz durumuna ‘sonu asla gelmeyen kriz’ adı veriliyor.

Not 38: Enflasyona karşı hükümetlerin daha çok büyümeyi kollama eğilimi insanların harcama eğilimini artırıyor, tasarruf yapılmamasına yol açıyor. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durumla Arjantin’in içinde bulunduğu durum ve çözüm için ortaya atılan yaklaşımlar birbirine çok benziyor. Arjantin’de de tıpkı Türkiye’deki gibi yüksek enflasyona, hayat pahalılığına, paranın dış değer kaybına karşın lüks mağazalar ağzına kadar dolu, lüks restoranlarda yer bulunamıyor, en pahalı cep telefonları için ön siparişler veriliyor. Pek çok kişi ülkenin krizde olmadığını iddia ediyor.

Enflasyon uzun sürdüğünde toplumun davranışları değişiyor ve eldeki parayı bir an önce harcamak temel hedef haline geliyor. Öyle olunca talep gereksiz yere artıyor, talep artınca fiyatlar artıyor ve enflasyon yükseliyor. Enflasyon yükseldikçe paradan kaçış ve harcama eğilimi daha da artıyor. Böylece tüketim artışı enflasyonu, enflasyon artışı da tüketimi besler hale geliyor ve ekonomi kısır döngüye giriyor.

Böylesi paradan kaçış ve harcama eğiliminin zirveleştiği bir ortamda ve atmosferde tek başına faizi artırsanız da çözüm olmuyor. Arjantin’in yaşadığı durumun özeti bu.. Dört nala sonu olmayan krizin ve buhranın içinde debelenip duruyor.. Toplumun geniş kesimleri raf ömrü bitmiş, artık çalışmaz hale gelmiş buzdolaplarını yenileyemezken, azgın azınlık lüks içinde yaşıyor.

Çinli bilgelerin dediği gibi: “Uçurumun kenarında atın yularını çeksen de yararı olmaz.”

Not 39: Seçim sathı mailine girdiğimiz şu günlerde hiçbir siyasinin kitap fiyatlarını makul bir çizgiye çekeceğine dair bir vaadine şahit oldunuz mu? Ben olmadım. Hadi onu geçelim, siz hiçbir seçmen kitlesinin ya da grubunun parti temsilcilerinden seçim bölgelerinde kitap fiyatlarının düşürülmesi, kitap ulaşım ve kargo ücretlerinin insaf boyutlarına çekilmesi noktasında bir talebine tanık oldunuz mu? Ben hatırlamıyorum. Çünkü kitap, kitap okumak, kitaplı bir hayatı önemsemekle ilgili bir toplum değiliz. İhtiyaçlar hiyerarşisinde kitabın sıralaması diplerde. Soğan mı kitap mı? Elbette soğan değil mi? Soğan ateş pahası da kitap susan ucuz mu? Biri yakıyor da diğeri söndürüyor mu?

Not 40: Toz duman olmuş hayata karşı

Yine de ılık bir Nisan akşamıdır yüreğim

Acılara karşı sessizce gülümsüyorum kayısı ağacının altında.

Not 41: Adamın biri, çeşme başında köylüsünün ölüsüyle karşılaşmış. Ölü köylünün yanındaki heybede ekmek ve soğan olduğunu görünce çok şaşırmış ve şöyle demiş: Su var, ekmek var, soğan da var, bu adam niye öldü ki?

Not 42: “Gördün mü bak

Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar

Ve dağılmış pazar yerlerine memleket

Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile”

Edip Abi

Not 43: Geçen yüzyılın genellikle savsaklanmış fakat önemli düşünürlerinden N.Berdyaev'in otobiyografisinde 1905- 1917 arasına dair yazdıkları aklıma geliyor: "Okültistler, spiritüalistler, astrologlar birdenbire ortaya çıkmış gibiydiler.

Havaya büyük ölçüde sahtelik, yoldan çıkma duygusu, kendini aldatma arzusu hâkimdi. Hakikat sevgisi o kadar azalmıştı ki..." Gündelik hayat büyük çağ dönümlerinde böyledir.

Not 44: Utanmamak, kendini sömürüye uygun hale getirmenin ilk adımıdır.

Not 45: Dün açıklanan İstanbul’un önemli bir özel okulunun 2023-2024 fiyatları. 9. sınıf sadece eğitim ücreti 10 taksit 405.400 lira. Anne-babanın asgari ücretin ikişer katı maaşları olsa, bütün gelirleriyle okulun parasını ancak ödeyebiliyorlar.

Adaletin batsın dünya. Niye böyle acımasızsın ve adalet niye umurunda değil?