Anayasa’nın 70. maddesine göre; “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”
Dolayısıyla,
- Kamu hizmetine girme hakkı herkese tanınmış bir haktır.
- Kamu hizmetine girme hakkı sadece memur statüsünde çalışmayı değil, en geniş anlamda kamu görevlisi olarak çalışma hakkı anlamına gelir.
- Kamu hizmetine girme hakkı Anayasa’nın Siyasal Haklar ve Ödevler Bölümü’nde düzenlenerek bu hak vatandaşlık bağıyla ilişkilendirilmiş, her Türk vatandaşı için hak ve ödev olarak tanımlanmıştır.
- Kamu hizmetlerine girmekte “Görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”
Kamu hizmetlerinde liyakat ve ehliyet, görevin gerektirdiği niteliklere sahip olmaktır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Temel İlkeler” kenar başlıklı 3. maddesi “C” bendi, devlete istihdam yaparken liyakat ilkesini gözetme zorunluğunu şu sözlerle dile getirmiştir.
Liyakat:
C) “Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır.”
Batılı sistemlerde, “nepotizm”, bizde “Hamili kart yakinimdir” diye adlandırılan kayırmacılık, liyakat sistemini yok eden yaygın bir uygulamadır. Araştırmacı Büte ve Tekarslan makalelerinde nepotizm kavramının, Latince “nepos” kelimesinden türetildiğini, “nepos” sözcüğünün “yeğen” anlamına geldiğini, sözcüğün kullanıma, ailelerine çıkar sağlayan papaları belirtmek için girdiğini, günümüzde de “Mevkisini ailesinin yararına suistimal eden kişiler için” kullanıldığını vurgulamışlardır.
Liyakat sisteminin uygulandığından, kayırmacılık ve ayrımcılık yapılmadığından söz edebilmek için:
Liyakat sistemini, kayırma sisteminden ayıran en önemli ve en temel ilke olan eşitlik ilkesi gözetilmiş olmalıdır.
Eşitlik ilkesi ise giriş olanaklarının bütün vatandaşlara eşit koşullarla tanınması ve eşit koşullar içinde bulunanlara aynı hakların tanınmış olmasını zorunlu kılar.
Eşitlik ilkesi gereği hiç kimse görevin gerektirdiği nitelikler dışında kamu hizmetlerine girme konusunda bir öncelik hakkına sahip olmamalıdır.
Eşitlik ilkesi gereği hizmete girme ve görevde yükselmede tek ölçüt, ilgililerin göreli yeteneği, bilgisi ve becerisi olmalıdır.
Bu olguların saptanması için, ilgili herkesin eşit koşullar ve olanaklar altında katıldığı açık ve hakça düzenlenmiş, nesnel ve açık bir yarışma ortamı yaratılmış olmalıdır.
Siz, bir insan olarak özel işlerinizi dilediğiniz kişilere yaptırabilirsiniz. Mantıklı davranıyorsanız, yaptırdığınız işi işten anlayan birisine yaptırmaya özen gösterirsiniz. Bu özeni göstermediğiniz bazı hallerde işiniz istediğiniz gibi olmaz, boşa zaman, emek harcar, sinirlerinizi yıpratırsınız. Ancak, öyle işler vardır ki bedeli sadece para değil, yaşamın yitmesi, canınızdan olmanız, sakat kalmanız anlamına gelir. Ehliyet sahibi olmayan doktor hastayı kurtarayım derken sakatlanmasına veya ölümüne neden olabilir, ehliyet sahibi olmayan şoför bir yerden bir yere bizi götürürken topluca ölüme sakatlanmaya neden olabilir. Ehliyetsiz avukat, hak savunuculuğu yapacağım derken hak kaybının nedeni haline gelebilir. Aynı şekilde ve daha vahimi ehliyeti-liyakati gözetmeyen yönetimler kamu hizmeti vereceğim derken hepimizin ölümüne neden olabilir.
Kamu hizmetlerinde ehliyet ve liyakatin yerini kayırmacılığın alması ise beraberinde ne yazık ki büyük felaketleri, acı ölümleri getirir. Hele de bizim ülkemiz gibi deprem ülkesinde kayırmacılık, kâr hırsıyla birleşip yakın çevrelerin birbirleriyle dayanışarak zengin olmasının yolu halinde geldiğinde bedelini suçsuz günahsız yüz binlerce can öder.
Son söz: Kırk yaşına kadar komünist olmayanın vicdanı, kırk yaşından sonra kapitalist olmayanın aklı yoktur, derdi bir büyüğüm.
Not 1: İnsanlar gençliklerinde besledikleri umutlarına ihanet edip yaşamlarını dünyanın gidişatına göre ayarladıkları için sanki erken gelen bir çöküşle cezalandırılıyorlar.
Not 2: "Şöyle dile geldi hüzne bulanmış sesiyle:
Talih yüzüme gülmedi şu dünyada dostum.
Nereye mi gidiyorum? Dağlara çıkıyorum,
Huzur gerek çünkü yapayalnız yüreğime."
Aydınlanmanın Diyalektiği, T. W. Adorno
Not 3: Kirden uzak tek evlilik tarzı, iki eşin de bağımsız bir yaşam sürdürdüğü, cebri bir ekonomik çıkar ortaklığına katlanmak yerine birbirlerine karşı sorumluluklarını özgürce kabullendikleri bir evlilik olurdu.
Not 4: Bir topluluktan hediye kabul edebilirim. Bir bireyden böyle bir hediye kabul edemem. Kabul ettiğimiz her hediye bir bağdır. Bazen hiçbir şey vermeden elde ettiğimiz şeyler için en büyük ücreti öderiz.
Einstein
Not 5: Eğri bir şeyi mutlaka hemen büküp düzeltmek zorunda mısınız? Her deliğe mutlaka herhangi bir paçavra tıkmak zorunda mısınız? Bunun bir zamanı yok mudur? Ah şeytan herifler, hiç bekleyemez misiniz? Belirsiz olanın da bir cazibesi vardır.
İyinin ve Kötünün Ötesinde, Nietzsche
Not 6: Hayvana mahsus bir şeydir masumiyet.
Not 7: Türkiye’de deprem tehlikesi olmayan santimetrekare yok. Türkiye’nin tamamı yüksek deprem tehlikesi altında. Ankara’nın deprem tehlikesi Türkiye’nin diğer bölgelerinden daha az değil İstanbul’dan, İzmir’den daha az değil. Ankara’nın 50 kilometreye kadar yakın çevresinde yıkıcı deprem yaratma potansiyeli olan faylar var. Tuz Gölü fay hattı, Haymana üzerinden Ankara’ya geliyor; 7’den büyük deprem yaratma potansiyeli var. Son günlerde gündeme geldi Yapracık fayı. Bunlar aktif faylar, çok sayıda var.
Not 8: Kılıçdaroğlu, ülkenin şu şartlarında riskli bir aday. Tam olarak bir Obama değil belki biraz Bernie Sanders.
Ama adının açıklanmasından itibaren etrafında beliren uzlaşma halesi eğer seçim kampanyasında iyi yönetilirse, ideolojik fireler verilmezse, Türkiye’de herhangi bir karizmatik, güçlü hatipten daha fazla kazandırabilir.
Çünkü iktidarın eli karizma ve hitabet konusunda çok güçlü ama uzlaşma karşısında uzun süredir söyleyecek bir sözü yok. En çalışmadığı yer burası.
Çünkü Millet İttifakı artık epey bir zamandır tek başına kazanan AK Parti’ye benziyor.
Neredeyse aday açıklama töreninde fonda 2011’de tek başına yüzde 50 oy alan AK Parti’nin seçim şarkısı “Aynı yoldan geçmişiz biz” çalınsa kimse yabancılık çekmezdi.
Zaten mesele de “kazanacak aday”da değil, kime kazandırmak isteyeceğine karar verecek seçmende bitecek.
Bu hikayenin sonu nasıl bitecek sorusunun cevaplanmasına iki aydan biraz daha fazla zaman var.
Ama tanık olduğumuz kısım iki şeyi şimdiden ortaya koydu:
AK Parti iktidarı artık her ne yaptıysa karşısında birbirine hiç benzemeyen insanları birleştirdi.
Ve Türkiye zar zor, ite kaka da olsa değişiyor, kutuplar yumuşuyor. Millet İttifakı sonuç ne olursa olsun cemaatler halinde yaşayan bir toplumun “millet” olmasına katkı yapmayı şimdiden başarmış görünüyor.
Not 9: Hayatta kaldığımıza, gece yatağımızda uyuduğumuzda, bir kaşık sıcak yemek yediğimizde, bir bardak su içebildiğimizde bile sevinemediğimiz bir ülkeyi ve hayatı bize yaşatanlara hesap soracağımız günleri görmek için hayatta kalacağım. Siz de öyle yapın.
Not 10: arzuhal eylesem yâr deftere sığmaz.
omuzundan kesilmiş kolumuz bizim.
padişah sikkesi yâr selam vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
mamurlar yıkılıp yâr viran olacak
akıbet alınır öcümüz bizim.
Not 11: İhtiyaçtan doğan sadakat gerçek sadakat değildir çünkü minnet duygusu taşınamayacak kadar ağır bir yüktür.
Not 12: Hepimiz çöktük. Çöken sadece binalar değil.
Bir göç olayı oldu. Bu göç üretim mekanizmasını ve sosyolojik kültürü yok etti. Sadece kaybettiklerimiz değil bundan sonra kaybedecek değerlerimizi de düşününce bir felaketin eşiğindeyiz.
Not 13: Sadece ev yapma değil, onun
1. Otoparklarını
2. Yaşam alanını
3. Kültürel yapısını
4. Düzenini
5. Ticaretini
6. Tarımı planlamadır olması gereken.
Temel attık oldu mantığı seçim telaşındandır.
Not 14: Tüm et çeşitlerindeki fiyat artışını TÜİK görmüyor mu?
Not 15: Eskiden gelire bağlı fakirliğe tepki gösteren toplumumuz artık bu tepkisini daha düşük oranda göstermektedir. Dolayısı ile ülkenin daha iyiye gitmesi için itici güç olan iyiyi arama süreci de azalmıştır.
Bu nedenle toplumun bir an önce realiteyi görmesi ve yönetenleri buna zorlaması gerekir. Aksi halde Yerli-Milli söylemi ile avutulan dar gelirli ezilirken müteahhitler ve ihaleler ile ülke yönetimi fakirliği daha da artırabilir.
Ne demişti: Bu hareketin Altı DAVA-Üstü PARA... Bu kadar basit.
Not 16: Büyük afetler arka arkaya geliyor.
Deprem, kuraklık, belki sonrasında kıtlık.
Firavun'un kavmine, İsrailoğulları'na gelen musibetler gibi.
Not 17: Depremin yaşandığı alanlardan Gidenlerin bir kısmı dönse de, bir kısmı gittikleri yerde yerleşmeyi tercih edecek. Bölgeden kaçıp başka illerde yaşayabilenler daha çok orta ve üst gelir grubundaki insanlarken, hala düzeltilemeyen yaşam koşullarına rağmen kalmaya devam edenler nispeten daha alt gelir gruplarına mensup ve muhtemelen daha düşük beceri seviyesindeki çaresiz insanlar. Bu boyutu da düşündüğümüzde, burada hem sosyal dokuda hem istihdamın beceri ve eğitim seviyesinde de bir dönüşüm beklemek yanlış olmaz. Eski hale dönüş uzun sürebilir, yıllar alabilir.
Not 18; 2021’de Türkiye’ye gelen her turist 1028 dolar harcarken, 2022’de 901 dolar harcadı. Aynı sayıda turist gelmesine rağmen, daha az harcadıkları için 6,5 milyar dolarlık bir kayıp (51 milyonu baz alırsak) söz konusu.
Büyük oteller aracılığıyla yapılan ve ‘paket tur’lara dayanan turizmin geliri daha düşük. Avantajı ise turizm konusundaki yetersizliğinizi kapatması. Otel, havuz ve halka ait olması gereken bir plajı sahiplendiğinizde satacak bir ürününüz oluyor. Diğerinde ise ‘ürün’ ülkenin tarihi ve kültürel zenginlikleri. Onları bilmek, farkında olmak yetmez, korumak da gerekir. Türkiye Phaselis örneğinde olduğu gibi binlerce yıllık bir ‘sermayeyi’ korumayı değil, satıp 20 yılda tüketmeyi tercih ediyor. Mirasını har vurup harman savuran bir insan gibi.
Not 19: İnsanın acısını insan alır.
Not 20: PEYNİR fiyatları şaha kalkmış.
Ben hayatım boyunca böyle bir şey hatırlamıyorum.
Resmen et daha ucuz.
Ya da, et fiyatlarında yaşanacakları henüz görmedik.