Bir bakanlığın emekliliği yaklaşmış, kaşar bir “merkez saymanlık müdürü,”mesleğe yeni başlayan çaylak muhasebe elemanlarına samimi bir ortamda öğüt veriyor:

-“Önünüze gelen ödeme evrakındaki ödenecek tutar, eğer maaşınızın üç katına kadar bir rakam ise, ödeme evrakını ve eklerini didik didik edin ve çok iyi inceleyin.

Yanlış ödeme yapar veya bir hata olursa sizi öttürürler. Müfettiş de en çok küçük rakamlı ödeme evrakındaki hatayı yakalar.

Sonunda ortaya çıkan hatanın hesabını siz verirsiniz.”

-“Eğer ödeme tutarı söylediğim rakamdan fazla ve hele “bol sıfırlı” ise (özellikle bakanlığa büyük çapta iş yapan birine veya bir müteahhide ait ise), hiç bakmadan imzalayıp gönderin.”

“Çünkü bu miktardaki ödemenin yukarıda mutlaka bir sahibi vardır. Makam tarafından takip ediliyordur. Ayrıca her şey kılıfına uygun hazırlanmıştır. Korkmayın yüksek miktardaki ödemeden dolayı size hesap soran olmaz.”

“Bekletir ve incelemeye kalkarsanız, fırça yer ve rencide edilirsiniz. Hele bu tür büyük ödemeleri sürekli didikleme eğiliminde olursanız, “istenmeyen adam” ilan edilir ve bir türlü iflah olmazsınız.”

Son söz: İnsan güce tapan hayvandır..

Kulağa küpe: Doğumdan ölüme, pazartesiden pazartesiye, sabahtan akşama tüm faaliyetler düzenlenmiş, bir örnek hale getirilmiştir. Böylesi bir düzenin ağına düşen kişi insan olduğunu, tek bir birey olduğunu nasıl düşünür, buna nasıl kendini inandırır?

Hakikat: İnsanın varoluşunun temelindeki gerçek,hayvanlar aleminden, içgüdüsel adaptasyondan çıkarak -hiçbir zaman terk etmediği, bir parçası olduğu- doğaya egemen oluşundadır. O doğanın bir parçasıdır ama kopmuştur ondan, geri dönmesi olanaksızdır artık. Dönülmez akşamın ufkunda belirsiz geleceğe yelken açmıştır.

Aforizma: Gerçek dost, zaaf ve kırılganlığımızı ondan saklama ihtiyacı duymadığımız kişidir.

Bilge adamdan: "Adalet göğün direğidir, yıkılırsa gökyüzü yerinde durmaz.”

| Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip

Tadımlık: Gönlüm usanmadı sendeki nazdan

Sen rüzgar ben yaprak

Estikçe savruldum uzaklara

Çok haber bekledim bahardan yazdan

Umudumu kestim ben bahar gözlü kadından

Teselli bulurum inleyen, dertli sazdan..

Bağrım yara içerimde ok benim.

Sayma ile bitmez çilem çok benim

Gülüm senden başka kimsem yok benim..

Gurbet elde el eline koyma gel gayri..

Mustafa Akgül

Yorum: Gökten aradığımızı bulamayınca mecburen magmaya cehennemin dibine kadar kazacağız.. Bağrımız yara içerimizde ok.. Zor çıkar o ok..

Anama: Allahın anamı çok seviyormuş. Orası kesin! Hiçkimsenin himmetine bırakmadı aldı yanına anamı yüce Mevlam! Eyvallah.

Kulağa küpe: Yapılacak bir şey olmaması, yaraya kabuk bağlatmıyor. Sevdiğinin kaybı ağır bir travma. Çekilen diş misali; zamanla alışılsa bile yokluğu her zaman hissedilecek. Ömrümüz ne kadar uzarsa hissiyat derinleşecek bizim gibi hassas narin ruhlar için..

Tadımlık:

Sevdim ama değerim yok
Bu dünyada hiç yerim yok
Senin keyfin yerindeyken
Ben ölmüşüm haberim yok

Yanında başka biri varmış
Görenler onu ben sanmış
Sen benle oyna gitsin
Senin foyan bu kadarmış


Uçuyorsun bak semalarda
Cevapsız bütün  aramalarda
Yeni filmin çıkmış senin
Bu hafta,, sinemalarda

Not 1: Suyun doğası, bir felsefeyi anlatır:

Dağdan akan su;

-En az direnç gösteren yolu seçer. Önüne bir kaya çıkarsa onunla uğraşmaz, çevresinden dolaşıp akmaya devam eder. Hikmet sahipleri derler ki; “Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, Eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Çevresinden dolanıp yoluna devam et.”                                 

-Diyelim ki, önüne çıkan kayanın çevresini dolaşacak bir yol bulamadı. O zaman, birikip üstünden aşar.

-Bu da olmuyorsa, bu kez sabırla kayayı damla damla delmeye başlar.

Kayayı delen ise, suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.

Suyun doğası, imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olunması gerektiğini öğretir.

Not 2: Şakik-i Belhi’nin tacı tahtı bırakan İbrahim Ethem’e “şükür konusunda Belh’in köpekleri de senin yaptığını yapıyor, bulurlarsa yiyorlar, bulamazlarsa şükrediyorlar. Biz, bulursak pay ediyoruz, bulamazsak şükrediyoruz” dediğini hatırlamasan da olur. Ama Behlül’ün sarayın bahçesinde odun toplarken kendisine şaşkın gözlerle “ne yapıyorsun yahu?” diye soran Harun Reşid’e verdiği cevabı hatırla: “Dün gece öldüm, baktım ki cehennemde odun yok. Geri geldim ki odunumu kendim toplayayım da kendim yanayım.”

Not 3: Suçluluk kuralları ihlal etmekle, vicdan azabı ise başkalarına zarar vermekle alakalıdır. Suçluluk, itirafla hafifler; vicdan azabının hafiflemesi için ise onarım gerekir. Suçluluk, geçmişle, şimdi ile veya gelecekle ilgili olabilir; insan kuralları çiğnediği için, çiğnemekte olduğu için veya bunu istediği için kendini kabahatli hissedebilir. Vicdan azabı ise her zaman geçmişle ilişkilidir. Masum birini veya daha fenası, sevilen birini incittiğini fark edince (veya bunu gerçekten kabullenince) ortaya çıkan bir huzursuzluk halidir. Suçluluk, kaygının kız kardeşidir; vicdan azabı, pişmanlığın kuzenidir.

Not 4: Bauman’ın ‘Iskarta Hayatlar’da yazdığı gibi, "daha az vicdanlı olanlar"ın egemenliğindeki bir dönemin içindeyiz artık. Yine de şükür..

Not 5: Çıkarlara göre yaratılmış kurallar, ötekine zarar verme düşüncesini önemsizleştiriyor. Ama daha fenası, dünyanın pek çok yerinde, büyük gruplarda korkular uyandırarak ve bu korkuları alevlendirerek siyasilerin kitleleri kendi çıkarlarına göre yönlendirmesi yaygın bir durum. Korkunun olduğu yerde vicdanın sesi kısılır. Vicdanın sesini açacak tek şey birliktelik ve cesaret.

Not 6: Cemal Süreya’nın “Beklemek gövde kazanması zamanın” dizesi geliyor aklıma, artık o gövde yok, çünkü kimsenin artık hiçbir şeye hiç vakti yok, çünkü herkes her şeye geç kalmış gibi hissediyor. L’Heuillet de bunun nedenlerinden bahsetmiş denemelerinde. İşi başından aşkın insanlar da, can sıkıntısı çekenler de, tatilini nasıl geçireceğini bilemeyenler de, herkes ama herkes için zaman kaçırılan, yakalanması gereken, öldürülen ya da nefret edilen bir şeye dönüştü.

Not 7: Bir yaz günü Bozcaada’da bir çay bahçesinde cevval, şiir seven bir arkadaşımla aynı masada yedi saat hiçbir şey yapmadan oturup, sadece adanın sıcaktan mayışmış kedi ve köpeklerini, çay bahçesine gelip gidenleri, onlara çay dağıtan çaycının gelen herkesin arkasından mutlaka kötü laf edişini izlemiş, gülmüştük. Çaycı biz kalkınca acaba bizim arkamızdan ne demişti, bir oturdular kalkmadılar, üç tane çay içip yer işgal ettiler mi demişti? Sanmam. Daha tuhaf ve çarpıcı bir gözlem yapmıştır mutlaka.

Not 8: Öznel bir değişim sağlamayı amaçlayan uzun süreli terapilerin bile gözden düştüğü, bir hapla, ya da hap gibi bilgilerle vakit kaybetmeden büyük değişimler arzulayan insanların telaş içinde oradan oraya amaçsızca koşturduğu bir dünya... Bu dünya yalan dünya. Muhanete muhtaç olmadan seni seven bir kaç sevenin ve dostun varsa eyvallah. Gerisi lafı güzaf..

Not 9: Gidecek yeri olmayanların kaldıkları yerde mutlu oldukları görülmemiştir..

Not 10: sızıyı gideren su.

suyun sızladığını kimseler bilmez.

Not 11: Tüm dünya halkları çıldırmış durumda. İngiltere’de bir manyak ya da şizofren (terör bağlantısı yok) 8 çocuğu bıçaklamış; 2 si ölü. Allah bu insanlığın ya da insanlıktan çıkmış güruhun akibetini hayreylesin..

Not 12: Zengilik mutlak anlamda iyidir. Ve fakat acı gerçek şudur: Zenginliğin olduğu yerde huzur bereket mutluluk olmaz.

Not 13: Ekşi'de birisi, haftada 2 gün gelen temizlikçinin, neredeyse 100$ istediğinden dert yanmış.

Dostum, KİRACIYI ezerken, düşük faizli kredilerle enflasyona ödettiğiniz evi fahiş fiyatla kiralarken iyiydi ama?

Bak, döndü, sana girdi?

Temizlikçi de KİRA ödeyecek elbette.

Sadece 5 gün, sırf KİRA için temizlik yapacak.

Daha durun, bunlar iyi günleriniz.

Not 14: PETROL işi bitecek diyorlar.

Daha KÖMÜR bitmemiş...

Not 15; Oy verdiklerinizin 5 sene boyunca o dükkânı batırmayacağının garantisi yok.

Dükkân açtığınızda bu ihtimali daha fazla ciddiye alarak “İşin sahibi benim kardeşim, dükkanımın başında duracağım tabii ki…” demek size ne kadar normal geliyorsa ülkenin gidişindeki yanlışlıkları düzeltmek için ses çıkarmak da o kadar doğru gelmeli.

Eğer biraz daha böyle yapacak olursanız dükkânı batıracaklar ve içinden çıkılamayacak borçları sizlere mirasbırakacaklar değerli yurttaşlarım.

Benden söylemesi…

Not 16: Eğer ilkeleriniz varsa ve vatandaşlar çalışarak, iyi insan olarak daha fazla kazanacakları kanaatine varırlarsa işte o zaman yükseliş hızınız katlayarak büyüyor.

Yok eğer yolsuzluk, adam kayırma, ülkeyi başka ülkelerin ya da şirketlerin arka bahçesi hâline getirme gibi gafletleriniz varsa o zaman vatandaşlar gelecek ikballerini göç ederek başka coğrafyalarda aramanın kaçınılmaz olacağı düşüncesine varıyor.

Nitekim Afrika ve Asya’da üretim araçlarını doğru planlayamayan ve bu nedenle de gelişemeyen ülkelerin vatandaşlarının diğer ülkelere yönelik göç dalgalarını yıllardır izliyoruz.

Not 17: İktidarın parasal genişleme politikasından zengin olanların sıra sıkılaştırma politikalarına geldiğinde olabildiğince az etkilenmesi, bir adaletsizlik doğuruyor ve bunu düzeltecek yegâne kurum Merkez Bankasıhâline geldi.

Normalde yürütmenin kanun ve kuralları ile politikalarının etkili olduğu bir düzenin kurulduğunu söylerdim ama Türkiye o eşiği geçeli epey oldu.

Akıl ve mantık ile hareket etmek yerine toplumun bir kesimini koruyan yaklaşımlar iktidarın birincil gündemi olmaya devam ettiği için ülkenin düzelmesinde kurumsal akla olan ihtiyaç açıkça görülüyor.

Not 18: Verginin kutsallığından bahseden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bile iktidara yakın duran şirketlerin vergi aflarına bir şey yapamadı.

Hâlbuki olması gereken, bir şirket eğer stratejik değilse batacaksa bırakın batsın.

Bir zombi şirketin vergiyi hesaplamadan ticari hayatta var olması, eninde sonunda o şirketin ayakta kalması için yine alt ve orta gelir grubundakilerin sırtına vergi yükü olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Vatandaş neden bu kadar yük ödesin?

Üstelik gelişmiş ülkelerde, Kapitalist Sistemin fırsat eşitliğini sağlamak adına girişimcilik ekosistemleri yoğun bir şeklide kullanılırken ülkemizde birkaç naif çaba dışında hatırı sayılır girişimcilik desteği olmadığı da açıkça görülüyor.

Yani sistemde dikey yükselmek de çok mümkün değil.

O zaman neden koruyoruz bu şirketleri, sadece istihdam sağladıkları için mi?

Peki verimlilik ne olacak?

Siyaset, bu dönüşümü başaramıyor.

Bu görevi sahiplenecek ülkenin bilimsel aklının çoğu da üniversitelerde makam rantı peşine düşmüş durumda…

Olması gereken hiçbir şey olmuyorsa o zaman aklı başındakilerin bir şeylerin olmasını sağlamaktan başka sorumluluğu yok demektir.

Bunu anlayanlar ile bunu yapmaktan korkanların arasında kalanların tümü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ancak muhalefetin kazandığı belediyelerdeki AK Parti döneminden kalan SGK borçlarınızorla tahsil ettirmeyi önerebilir.

Erdoğan siyasi hayatının son döneminde yaptıklarıyla yirmi yılı aşkın iktidarının nasıl hatırlanacağını gösterecek.

Rahmetli Başbakan Ecevit’in emeği kutsal tutmak adına iktidar döneminde başlattığı KPSS’yi kurmak başta olmak üzere tüm adımlara bakarak aslında sistemin sömürülerine karşı ne kadar da büyük bir çalışma içinde olduğunu anlamak gerekiyor.

Not 19: Kuşkusuz Tanrı gerçeği karartan  ya da karartılmasına onay veren bir toplumu kurtuluşa erdirmez..

Not 20: İran’da  Mossad penetrasyonu neden bu kadar yaygın? Hayatında iranlı tanımış ve konuşmuş bunu az çok kestirebilir. İran halkının büyük bir kısmı aslında dindar değil ve rejimin dayattığı hayat şeklini tasvip etmiyor. Bu da casusluk ve hainlik için çok uygun bir ortam yaratıyor.

Not 21: sakın olduğun gibi görünme, göründüğün gibi olma, yoksa incitirler seni, lime lime edip kızgın saçta yakarlar seni..

Not 22: Değişim kaçınılmaz da ruh alıştığına meftun..