Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2022 yılının ilk toplantısını 20 Ocak’ta yaptı. Toplantı sonucunda beklentilere paralel olarak faiz artırımına gitmedi ve politika faizini yüzde 14’te sabit tuttu. Zaten TCMB bir süredir faizleri artırmadan devam edeceğinin hatta daha da düşüreceğinin sinyallerini veriyordu. Bunun doğrultusunda 2021 Eylül ayından başlayan faiz indirimi sürecinde TCMB, politika faizini yüzde 19 seviyesinden yüzde 14 seviyesine indirdi. Faizlerin indirilmesi ve hızla artan kur oranları ile beraber ülke genelinde yüksek enflasyon etkili oldu ve 2021 Aralık ayında yıllık enflasyon yüzde 36,08 ile 19 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Para Politikası Kurulu (PPK) Ocak ayında gerçekleşen toplantı sonrası yaşanan yüksek enflasyon ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, "Kurul, sürdürülebilir fiyat istikrarı ve finansal istikrarın tesisi için atılan adımlar ile birlikte, enflasyonda baz etkilerinin de ortadan kalkmasıyla dezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmektedir". Ayrıca açıklamanın devamında; "TCMB, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları kararlılıkla kullanmaya devam edecektir. Fiyatlar genel düzeyinde sağlanacak istikrar, ülke risk primlerindeki düşüş, ters para ikamesinin ve döviz rezervlerindeki artış eğiliminin sürmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makroekonomik istikrarı ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir. Böylelikle, yatırım, üretim ve istihdam artışının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde devamı için uygun zemin oluşacaktır." ifadelerine yer verildi. Ancak yapılan bu açıklamalara verilen faiz kararının pek bir etkisi olamadı ve enflasyonist etkiler ülke genelinde güçlü şekilde devam etti. Ayrıca ekonomimizin bir diğer önemli yarası olan kur oranları da halen makul seviyelere düşürülemedi. Peki şimdi ne yapmalı? Son günlerde piyasalarda gözler TCMB’nin 17 Şubat’ta yapacağı yılın ikinci PPK toplantısına dönmüş durumda. Son günlerde hızlı şekilde artan enflasyon ile ilgili TCMB’nin yapacağı müdahale beklenmeye başladı.

Piyasanın toplantı için tahminleri ağırlıklı olarak politika faizinin sabit tutulacağı ya da 50 baz puanlık bir indirim uygulanacağı yönünde şekillendi. Ancak enflasyonun hızlı şekilde yükseldiği ve kurların yüksek olduğu bu ortamda faizleri sabit tutmak ya da indirmek pek anlamlı olmayacaktır. Bu kararların sadece anlık bir piyasa tepkisi oluşturabileceği ve kurlarda eğer düşüşe sebep olursa kısa vadeli ve düşük etkili olacağı unutulmamalıdır. Genel olarak piyasada fiyatı oluşturan etki talebin ve arzın marjinal kısmıdır. Bu sebeple alınacak olası bir sabit tutma ya da indirim kararının etkisi anlık ve hafif seyirli olacaktır. Diğer taraftan 2022 yılının ikinci yarısı için yapılan enflasyon tahminleri yüzde 50’nin üzerinde olmaktadır. Bunun anlamı reel politika faizinin önemli ölçüde negatif olduğudur. Bu durumunda ülke ekonomisine orta ve uzun vadede ciddi olumsuz etkileri olacaktır. Ayrıca TCMB politika faizi, piyasalar için gösterge faizi özelliği taşımaktadır. Ancak TCMB politika faizi yaşanan enflasyon sebebiyle bu özelliğini yitirdi ve kredi faizleri üzerindeki etkisi önemli ölçüde azaldı. Bunun en önemli sebebi piyasaya paralel olmayan faiz politikasıdır.

TCMB’nin vereceği faiz kararının bir diğer önemli sonucunda, piyasa üzerindeki beklentileri oluşturmasıdır. Piyasa TCMB kararına göre enflasyon politikası hakkında fikir sahibi olmaktadır. Eğer enflasyon yüksekken faiz indirimi kararı verilirse, bu piyasada enflasyonla mücadele edilmediği imajı yaratabilmektedir. Bu durum fiyat hareketliliği için olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) açıkladığı rekor enflasyon sonrası artan faiz artırımı beklentisi kur oranları üzerinde önemli bir baskı oluşturabilir.

Dünya genelinde doların arzını kısmak isteyen Amerika Merkez Bankası (FED), bu doğrultuda Mart ayında yüksek ihtimalle bir faiz artırımı kararı alacaktır. Bunun sonucunda da kur oranlarında yukarı doğru bir hareketlenme yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Avrupa Bölgesi ve Birleşik Krallık yönetimleri de ABD’ye paralel bir politika izlemektedir. Bu durumun gelecek dönemde ülke ekonomimiz üzerindeki kur baskısı oluşturacağı öngörülmektedir. Ayrıca kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in aldığı Türkiye’nin kredi notunu “BB-“, seviyesinden “B+” seviyesine düşürme kararı ve Türkiye’nin artan kredi temerrüt risk primi (CDS) dış piyasalarda olumsuz bir hava yaratmakta ve yatırımları olumsuz yönlendirmektedir. Sonuç olarak ülke ekonomimiz için zor zamanlar daha geçmemiş durumdadır. Gelecek dönemlerde de olumsuz havanın etkisinin devam edeceği aşikardır. Bu sebeple TCMB’nin öncelikli hedefinin ülkemizde etkili olan maliyet temelli enflasyonun düşürülmesi ve kur oranlarının makul seviyelere indirilmesi olması gerekmektedir. Bunun da ilk adımı yarın yapılacak olan toplantıda faiz artırımı kararının verilmesidir.