Dedikodular bir türlü bitmek bilmiyor. Enflasyon lobisi de körüklüyor söylentiyi. Mehmet Şimşek istifa etti haberleri.

Mehmet Şimşek en az 2 sene görevde herkes planını ona göre yapsın! Sonrası da seçim süreci zaten! 

Anadolu kaplanları kedi olup yoluna devam eder, sıkıntı olmaz. 

Dar çember dışındaki zombi şirketlerin bir kısmı mecburen batacak; batmasına izin verilecek çünkü sonsuza kadar millete finanse ettirilemez.. Düşük faizle sonsuza kadar servet transferi yapamazsınız; yapmaya çalışırsanız hiper enflasyon olur.

Düşük faizin sonuçlarını görüp yaşadıktan sonra enflasyon lobisi dışında herkes sevmeye başladı yüksek faizi. Meğer fakiri yoksulu koruyan yüksek faizmiş; yaşayarak öğrendik..

Bir de böyle deneyelim diyebilecek bir noktada, bir kesimi memnun etmeye yönelik adım atabilecek bir noktada değiliz ki..emekliye bile zam verilememiş insanlar geçim sıkıntısı ile boğuşurken kimse extra birşey bekleme hakkına sahip değil. NOKTA..

Titanik batarken üst katta müzisyenler çalmaya devam ediyormuş.. Geldiğimiz nokta ilkyardımın zaruri olduğu nokta. Bunu başaramazsak entübe oluruz. Sonrası takdiri ilahi... Onun için daha etkili önlemler almalıyız. Gün gemi bu rotaya neden girdi, kaptan tecrübesizdi sözlerinin de faydası olmayacağı gün. Ekonominin doğruları belli. Doğrularımızı arttırıp yanlışları tekrar etmeyeceğiz ki düze çıkalım. Aynı politikalar bizi yine aynı dibe iter. Einstein’ın dediği gibi aynı şeyi yapıp sadece aptallar farklı sonuç bekler...

Şevk olmadan yol yürünmez. 

Şevk olmadan iş yapılmaz. Sayın Bakan Mehmet Şimşek doğru yolda ülkesi için canla başla bir mücadele yürütüyor, bir nevi bir ekonomik kurtuluş savaşına öncülük, komutanlık yapıyor. Rabbim yolunu açık eylesin inşallah; ülkemize mutlu refah dolu bir gelecek nasip eylesin..

Not 1: Bir toplumun alkışladığı, öne çıkardığı, meşhur ettiği, popüler kıldığı, vitrine koyduğu isimler o toplum hakkında bir fikir veriyorsa, bu tabloda, bizim toplumumuzun durumunun pek parlak olmadığını itiraf etmek durumundayız demektir. Yazık ki bizim meşhurlarımızın, yani bizim meşhur ettiklerimizin toplumun genel zihinsel ve duygusal çıtasını yukarılara taşımak gibi bir misyonu yok, aksine bizim toplumumuz, görebildiğim kadarıyla kendi seviyesinin altında insanları baş tacı ediyor, alkışlıyor, onların hayatlarını vitrine koyuyor.

Acayiplik yaparak, ilginci abartarak takipçi toplayan fenomenler, iki lafı bir araya getiremeyecek kadar boş artistler, berbat müziklere berbat sözler yazarak söyleyen, işi dansla kurtarmaya çalışan ses madrabazları, klişe söz derleyicisi yazarçizer taklitleri, yeşil saha cambazları, birbirlerini ödüllendirip duran şatafatlı zihniyet yoksunları... Bir toplumun meşhurlarının bunlar olması, hele kökleri asırlar öncesine uzanan bizimki gibi kadim bir toplum için, hiç şüphe yok ki yüz kızartıcı bir şey...

Onlar hemen her söze, “Hayranlarım...” diye başlıyorlar, onlara “Bu insanlar size neden hayran? Hangi özelliğinizle onları kendinize hayran bıraktınız?” diye sormuyor. Ama biz kendimize bu soruları sormalıyız. Çok mu orijinal fikirleri var? Çok mu benzersiz sesleri var? Çok mu iyi oyunculukları var? Örnek bir tarafları mı var? İnsanlığa bir katkıda mı bulunuyorlar? Bu soruların hepsinin cevabı hayır! Peki, ne o zaman? Beden ölçüleri, saç renkleri, rahatlıkla açılıp saçılmaları, en zırva lafazanlıkları arka arkaya getirebilmeleri, en aşırı sululukları yapabilmeleri mi onları meşhur kılan? Neden su vasıfsız şımarıkları kendi elimizle tepemize çıkarıyor ve sonra en hayati meselelerde doğru sözü söylemelerini ve doğru tarafı seçmelerini bekliyoruz? Biz bunlara nasıl oluyor da sanatçı diyebiliyoruz.
Ve daha can yakıcı bir soru: Bunların böyle her yeri kaplamalarına izin verirken; gerçekten fikri, bilgisi, donanımı, analitik kabiliyeti, özgün söyleyişi, derinlikli sohbeti, esaslı icraatı, kadim insanlık mirasını ve zengin geleneğimizi hayatın içinde tutan fikir insanlarımızı, sanatçılarımızı, sosyal öncülerimizi nasıl oluyor da bu kadar kimsesiz bırakabiliyoruz?

Not 2: enflasyonun bu kadar yüksek olduğu bir ülkede namuslu kalmak evliyadan olmakla eştir.

Ölçek büyüdüğünde ahlak buharlaşır.

Not 3: felsefe ve sanat yarar ve çıkardan vazgeçebilme gözüpekliği gösterenlerin eseri, çünkü ilkinin ereği “hakikat”, ikincisinin ereği “güzel”.

Sanıldığının aksine, hakikat ve güzel insanın hiçbir işine “yaramaz”…

Yarar ve çıkarı gözardı etmedikçe ne hakikat, ne de güzel kendini insana açar.

Bilimin hakikati, hakikatin kapana kısılmış parçası, sanatımsının güzeli ise bir makyaj becerisi. ikisi de alınabilir, satılabilir, çünkü ereği çıkardır.

“ömrü bir hiç uğruna heba etmek!”

Tutkudan uzak müteahhit ruhların suçlamaları bu minvalde, lakin onların “hiç” dedikleri bizim ahu gözlü leylamız: hakikat ve güzel.

Not 4: Ülkede sistem değişikliğine gidilip Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi getirilmesiyle birlikte, Tayyip Erdoğan yalnız Cumhurbaşkanı değil, aynı zamanda AK Parti’nin de genel başkanı. Bu iki farklı görev alanı, onu zaman zaman farklı davranışlara yönlendiriyor.

AK Parti genel başkanı olması, başka ülkelerden kaynaklanan her karşı çıkışı bir cumhurbaşkanının vermeyeceği türden cevaplarla mukabele etmeye onu sevk ediyor. BAE’nin 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü olduğu, Suudi Arabistan veliahtının Suudlu gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katlinde sorumluluk taşıdığı, Mısır’da darbeci bir yönetimin bulunduğu türden sözleri ve Yunanistan’a yönelttiği kızgın ifadeler, AK Parti genel başkanı sıfatıyla söylenmiş sözler sayılmalı…

Ben öyle sayıyorum.

Sözlerin muhatabı ülkeler değil aslında, AK Parti örgütü ve tabanı…

Yunanistan ziyareti öncesi ve sırasında sarf ettiği olumlu ve uyumlu sözler, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’la yeniden kurulan ilişkiler ve o ilişkilerin kurulması sırasında yapılan hoşa gidici açıklamalar ise, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak yaptığı açıklamalar.
“Karıştırılıyor ama…” diyecek olanlarınıza benim verebileceğim cevap kısa: “O karıştıranların yanlışı.”

Not 5: Kişiliklerin önem taşıyacağı bir seçim öyle bir ortamda yapılıyor ki, partiler bulundukları il ve ilçelerde ‘seçilebilecek aday’ bulmakta zorlanabilirler. Siyaset, parlak insanları cezbetmek bir yana, onların uzak durmayı yeğleyecekleri bir durumda şimdilerde. 

AK Parti, işte görüyoruz, İstanbul ve Ankara’ya aday bulmakta zorlanıyor.

[Muhtemelen adayları bellidir, ancak onları yıpratılmasınlar diye ilan etmekten kaçınıyor olabilir AK Parti. “Yıpratılamayacak aday bulmakta zorlanıyor” da denilebilir.]
Şu sıralarda diğerlerinden daha şanslı görünen yine de AK Parti. Adayları bile henüz belli olmadığı halde böyle.
Muhalefet bölük pörçük ve bu da iktidar partisinin lehine.

Her bir parti kendi adaylarıyla seçime katıldığında, hepsinin adayı gerçekten olumlu özelliklere sahip, halk tarafından sevilen kişiler bile olsa, şimdiki durumda, iktidarın adayının şansı hepsinden daha fazla olacaktır. 

Oylar bölünür ve aradan biri diğerlerinden pek az fazla oy aldığı halde seçilecektir çünkü.

[Tayyip Erdoğan’ın büyükşehir belediye başkanı seçildiği 1994 İstanbul seçiminde, her parti güçlü adaylar çıkarmış, oylar beş parti arasında bölünmüştü. O seçimde İlhan Kesici (%22.14), Zülfü Livaneli (%20.3), Bedrettin Dalan (%15.46) ve Necdet Özkan (%12.38) arasında oyların bölünmesi Tayyip Erdoğan’ın %25.19 oy ile İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçilmesi için yeterli olmuştu.]

31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimde de, pek çok il ve ilçede, oylar 1994 İstanbul seçiminde olduğu gibi, partiler arasında bölünürse şaşırmam.
Sizler de şaşırmayasınız.

Not 6: Otuz bir, el demektir.
Osmanlıca'da, el kelimesinin, ebced hesabına göre karşılığı otuz birdir.
Erkeğe özel bir kelime değildir.

Not 7: Demokrasiden, ekonomik refahtan yoksun bir rejimde veya havuzda sonsuza kadar yüzmek zorunda kalındığına dair karamsarlık Türkiye toplumunun hakim duygusu. Bu durumun sorumlularından biri de mülteci korkusuyla hizaya getirilmiş olan Avrupa devletleri.

Not 8: Reel bir düşman yoksa, bir düşman icat etmeniz gerekir. Düşmanlar olmadan tehlike olmaz, tehlike olmadan cemaat bilinci olmaz, cemaat bilinci olmadan da milli cemaat olmaz.

Not 9: Tarih tekerrür etmez, kafiye yapar.

Not 10: Biliyorsunuz, korku insanın en sığ suda bile boğulmasına sebep olabilir. İnsanın boğulmasına sebep olan suyun kendisi değil, korkuyu haklı gösteren umutsuzluktur. 

Not 11: Siyaset dünyasının önünde olağandışı bir şeyler olmaz ise 2028’e kadar başka bir seçim yoktur, Erdoğan’ın eli rahatlayacak gibi durmaktadır ama enflasyonu 2026’da tek haneli bir büyüklüğe indirgemek ülkede çok büyük, bugüne dek eşi görülmemiş sosyal gerginliklere, homurdanmalara neden olacaktır.
Erdoğan şimdilik bu homurdanmalara karşı siyaseten kayıtsız kalabilmiştir ama bu kez küresel dengesizlikler ortamında memnun olmayanların homurdanmalarına ne ölçüde kayıtsız kalınabilecektir.

Acaba Türkiye yerel seçimler sonrası enflasyonla mücadele ortamında yeni bir OHAL rejimi deneyimi mi yaşayacaktır?

OHAL’siz enflasyonu 2026’da tek haneye indirmek mümkün olabilir mi?

Bu soruların cevabı muhtemelen Türkiye’nin önümüzdeki dört sene içinde oluşturacağı uluslararası ilişkiler ağında gizlidir.
İlginç bir dönem Türkiye’yi bekliyor.

Not 12: "Hiçbir şey hoşuma gitmiyor."Otobüste bir yolcu şöyle diyor: “Hiçbir şey hoşuma gitmiyor.”"Ne radyo ne sabah gazeteleri ne de tepelerdeki kaleler. Ağlamak istiyorum."Şoför, "Durağa varıncaya kadar bekle" diyor. "O zaman istediğin gibi ağlayabilirsin yalnız başına."Bir kadın şöyle diyor; "Ben de aynı durumdayım, benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor.Oğluma mezarımı gösterdim, sevdi de uyudu orada, hoşça kal demeksizin.Bir üniversite öğrencisi: "Benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor. Arkeoloji okudum, ama bulamadım taşlarda kimliği. Ben sahi ben miyim?"Ve bir asker şöyle diyor: "Benim de hiçbir şey hoşuma gitmiyor. Beni kuşatan bir hayaleti kuşatıyorum her daim."Asabi şoför söylendi: "İşte son durağa yaklaştık inmek için hazırlanın.Yolcular hep bir ağızdan: "Durağın ötesindekileri istiyoruz, devam et sürmeye!"Ben ise, "beni burada indir" diyorum. "Ben de onlar gibiyim, hiçbir şey hoşuma gitmiyor, lakin ben, yolculuktan da yoruldum."(Mahmut Derviş)

Not 13: Ahsen, “İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Sanki hayat enerjim elimden alınmış gibi. Elim kolum bağlıymış ve kendimi aşağılanmış gibi hissediyorum” dedi. “Haberleri izleyemiyorum. Etrafımızdaki insanların hümanistliği, çiçek, böcek ve etrafta sevgi pıtırcığı gibi dolaşmaları gitti. Sanki yüzlerinde bir maske vardı da düştü” diyor. Örselenmiş yüreğinden konuşuyor. Dikkatlice dinliyorum, bir taraftan da kendimi kontrol ediyorum. Acaba ben ne haldeyim nasıl hissediyorum diye. Bir yerde farksız değilim. Elimizden geleni yapmaya, duaya devam diyorum. Geçiştirmek için değil, kendimizi rahatlatmak için hiç değil.........

Not 14: Günler birbirini kovalarken ya günlerin mezesi olmak ya da günleri birbirinden daha anlamlı kılacak bir ivme kazanmak arasında geçiyor. Hatırlamak harekete geçmek için önemli bir işarettir. Günler geldikleri gibi geçmemelidir. Bir yaşanmışlık, ifa edilmişlik ile geçmelidir ki yaşam kendini gösterebilsin. Günler geçiyor ya ezip ya da doyura doyura…

Not 15: Mevsimlerin ne önemi var ki artık, bütün mevsimler hüzün…

Not 16: Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü / Kar yağmış dağlara, bozulmamış
ütüsü / Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü / Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim
sana / Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma
bana /- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Not 17: Hafızasızlık insanı tüketiyor. Hatırlamak, yüzleşmek önemlidir. Ayakta durabilmenin ya da ayağa kalkmanın en önemli meselesi hatırlamaktan, hafızadan geçiyor. Hafızasızlık insanı, toplumu tüketiyor. Bugün yaşadığımız hüznün sebebi belki de budur. Hatırlıyorum. Hatırlatmamız lazım. Hafızamızı korumamız gerekiyor. Unuttukça işgale uğruyoruz. Yolculuklarımızın bizi yenilemesi gerekiyor o vakit bir anlamı oluyor. Onun için, “‘Merhaba’ demeden daha / Bu gitmeler gitmek değil.” Hafıza da kalmasın! Hoşça bakın zatınıza…

Not 18: Sıradanlık, tevazuyu hayat tarzı haline getiren insanın görünürlüğüdür. “Kul” olmanın sırrına ermiş, kendisine kulluk etme cüreti gösterenin cesaretini kırmaya yönelik bir duruş sahibidir o. Bu yüzden güçsüz, fakir ve de iddiasız bir portreyi yansıtır. Tevazunun bir insanda oturuş biçimi, gerçek gücün mutlak ilahi güçte olduğunun en fasih dolaylı anlatımından başka bir şey değildir.

Kâğıt üzerinde, Cuma vaazlarında, cenaze törenlerinde ve ruhsal daralma yaşadığında herkes güçsüz, yoksul ve sıradan insandan yanadır. Fakat hayatın sokaklardan caddelere doğru gürül gürül aktığı öğle ile ikindi vakti neredeyse her tavır, yaklaşım, strateji ve taktik haksız da olsa güçlüden, yolsuz da olsa varsıldan yanadır. Ne de olsa her ortalama insan sabahın seher vakitlerinde ve akşam gün batımlarında en mistik ve en ahlâklı zamanlarını yaşar. Hâlbuki asıl olan yirmi dört saat haklıdan ve güçsüzden yana olabilmek yirmi dört saat ahlâklı kalabilmektir.

Güçsüz biri şartlar lehine değişip güç kazanmaya başladığında (para, mal mülk, makam, şöhret vb.) o kişiye yaklaşım da bir anda değişiverir. Selam verenler de selamını alanlar da birden çoğalır. Kişi sevenlerinin ne de çok olduğunu görüp afallar. Zayıfken, yoksulken, eli boşken, işsizken, asgari ücretli iken, kirasını ödeyemezken… acaba bu kalabalıklar nerede idi? Kuru kalabalıklardan bahsettiğim sanılmasın; dini bütün kalabalıkları kastediyorum.

Not 19: Dünyaca ünlü ekonomi profesörü Daron Acemoğlu, Türkiye'nin çöküşün eşiğinde olduğunu söyledi…. Daha nasıl bir çöküş? Bunun ötesi açlıktan ölüm olmalı.

Not 20: Şirketlerde bir naneden anlamayan yöneticilerin kalış süresi az konuşmalarına bağlıdır.
Yine şirket patronu sırf vitrin için bir naneden anlamayan medyatik yönetici bulduğunda "Sen sadece vitrinde gözük, ortalıkta fazla konuşma" der.

Not 21: BIST Gülden Karaböcek'ten sürünüyorum şarkısında devam ediyor.
Faiz artışı ile 5500'lerden 8500'e ulaşınca satmayanlar;
Ne bekliyordunuz? Uzaya mı gidecekti?

Not 22: Mevcut ülke kredi notumuzun (Moody’s) 2001 krizinden de düşük olduğunu biliyor muydunuz?

Not 23: KKM ödemeleri Hazine’den TCMB’ye devredileli Merkez Bankasının tahmini zararı 800 milyar TL’yi geçti. Bütçe dengesi iyileşti diyenlere bu grafiği gösterelim.

Not 24: İstanbul’da konut fiyatları ekonomiye daha hızlı tepki veriyor. Ankara ise memur kenti olduğunu belli ediyor.

Not 25: Türkiye'den yükselen ve bitmeyen kollektif aptallığa artık gerçekten katlanamıyorum.

Not 26: Ticaret Bakanı Bolat:
Ülkemizin, dünyada ilk 10 ekonomi, satın alma gücü paritesine göre ise dünyada ilk 5 ekonomi arasında yer almasını planlıyoruz.

"Eğer bu dünyada başarılı olmak istiyorsanız, her şeye söz verin, hiçbir şey vermeyin."

- Napoleon

Not 27: "Özellikle küreselleşme ve teknik değişim çağında, hiçbir ekonomi yüksek kaliteli iş gücü olmadan başarılı olamaz."

- Ben Bernanke

Not 28: Para politikası para biriminin değerini yok ettiğinde, her zaman orta sınıfı da yok eder.

- Ron Paul