LGS sonuçları açıklandı. 562 tane birinci var. Bütün soruları doĝru cevaplamış çocuk fakat Galatasaray Lisesi'ne giremeyecek misal. Bütün soruları doğru cevaplamış daha ne yapsın yahu? Böyle sınav olmaz, acilen liselere giriş sisteminde bir reforma ihtiyaç var... Çocuklardaki adalet duygusunu zedeliyorsunuz.. Yazıktır yahu.

2019 da GSL’ne kayıt yapılırken kapıda gözü yaşlı bir çocuk “sen nasıl girdin buraya, ben de tam yaptım ama çok istememe rağmen giremedim. Daha ne yapmam gerekiyordu” diye ağlıyordu. O günü hiç unutmam. Sınavda belirleyici sorular olmalı, OBP kalkmalı…

Sınavlardan kurtulamadığımız gibi gittikçe adaletsizlikler artıyor, çocuklar bir çukurun içine çekiliyor. Merak etmeyen araştırmayan en önemlisi de mutsuz çocuklarSınav kaygısı yüzünden güzel sanatlardan uzaklaşan çocuklar… Akıl yoluyla ciddi kararlar alma ve uygulama zamanının geldiğini düşünüyorum. İleride birçok şeyi bilgisayarlar, robotlar, yapay zeka vb. onlardan daha iyi yapacak. Sanat, spor, empati, hoşgörü… Bunlarda fark yaratabilirler ancak…

Acaba başka ne yapabiliriz?:

Dünün mahrumları bugünün imkân sahipleri. Hem iğneleri var hem de ipleri. Un var, şeker var, yağ var; fakat ortada helva yok. Televizyonunuz var, lakin vizyonunuz yok! İddialarınız berhava olup uçtu. Sağ salim kıyıya ulaştığınızda Allah’a verdiğiniz sözü unuttunuz. Onlarca televizyon kanalı var neden yaprak kımıldamıyor? Kültür, sanat, edebiyat, düşünce ve medeniyet gibi kültür emperyalizminin kol gezdiği yerleri boş bırakıp kitlenizi siyaset dilinin insafına terk etmek reva mıdır? Dijital çağla birlikte kitle iletişim aygıtları da hem şekil hem de mahiyet değiştirmektedir. Acaba kaç televizyon kanalı bu değişim ve gelişime hazırlıklı? Ailenin dejenerasyonu, toplumun dönüşümü sadece vaizlere yakınma malzemesi temin etmektedir. Ya çözüm? Ya var olan imkânları hakkıyla değerlendirme? Gazla freni ayırt edemeyen adamı çok istediği için tır şoförü yapıyorsunuz.

Bir gün de biri çıkıp “Acaba başka ne yapabiliriz?” üzerinde beyin fırtınası estirse. “Mevcudu korumak” diye kör taassuba benzer bir muhafazakarlık var. “Küçük olsun, bizim olsun” kafasında tuhaf bir evrensellik. İstişare denilen kavram -ki biz onu sünnet biliriz- hiç mi yer almaz hayatınızda? Her eylemin sonu paraya ve siyasete endekslenmiş. Hareketsizlik, monotonluk ve rutin hiç mi ruhunuzu yormuyor?
Yapabileceğiniz şeyleri yapmamaya bahane olsun diye yıllar yılı yapamayacağınız şeylere talip oldunuz.

Şimdi kim kazanmış oldu bu kadar şey yaşandıktan sonra!

Not 1: “Ne yapacağız şimdi bundan sonra? 
Bilmem. Ama yaşıyoruz, iki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz. Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.”
(Ah Güzel İstanbul, 1966)

Not 2: Herakleitos, ‘Fragmanlar’ da “DENSİZLİK, yanan bir evdeki ateşten bile önce söndürülmelidir” diyor. Gerçekten toplumların altını oyan her şeyi yüzeyselleştiren ve kuralsızlığı, patavatsızlığı ve ölçüsüzlüğü yaygınlaştıran bir tehlikeden bahsediyor ki yangından bile daha yıkıcı olarak görülüyor. Haklı da… Ev, yeniden inşa edilebilir ama bir nesil, bir toplum kolay kolay inşa edilemiyor. 

Not 3: İç dünyalarımız ayrı bir yaraya dış dünyalarımız ayrı bir yaraya kabuk bağlıyor. Birbirimizin yüzünde samimiyet dışında birçok şeyi okuyabiliyoruz. Diğerinde gördüğümüz şey bizim bir yansımamız olarak aslında karşımızda duruyor. Birbirini zenginleştiren değil birbirinden eksilten bir toplumsal yapı ne kadar ayakta kalabilir ki? Ya da bir fert ne kadar yaşayabilir ki?

Not 4: Belki de densizliğin, hadsizliğin, merhametsizliğin böyle kendine kolayca yol bulup gitmesinde kaybettiğimiz sevgi, şefkat ve adalet duygularının payı büyüktür. Hukuksuzluğun, hesapsızlığın, ötelerin unutuluşunun da bu durumları beslediğini hatırlamak gerekir.  Bütün bu kayıpların yerini endişeler, tehditkâr yaklaşımlar, güvensizlik ve aç gözlülük aldığında sevgisizlik, şefkatsizlik ve kendi dışında da bir dünya olduğunu unutmak ile hudutsuz bir ‘ben’ algısı ortaya çıkıyor ki bu da insanın çürümesinin, toplumu yiyip bitiren kurdu simgeliyor.

Not 5: İçinde yaşadığımızı ne ile tarif ediyorsak o sıkıntılardan, bunalımlardan ve daha da ötesi çürümeden çıkmanın da anahtarıdır. İçimizdeki yorgunlukları iyi edebilmenin yolu da birbirimize içimizi açmamız ve birbirimizin aynasında gördüğümüz kendimizi iyileştirmeye niyet etmemizdir. Her şey geçicidir. Bu şaşkınlığını kaybeden insan gerçeğini kaybeder. Gerçeğini kaybeden insandan daha tehlikeli bir şey yoktur. Onun için selim bir kalp ile serin bir ruh ile yeniden başlamak; her şeye yeniden yelkenleri doldurup, ‘vira bismillah’ demek lazım. Hoşça bakın zatınıza...

Not 6: Benim gibi alt-orta sınıf ailelerden gelenlere sesleniyorum. Kesinlikle, tarih, edebiyat, sosyoloji, felsefe gibi bir bölüm okumayın. Aç insandan kimseye hayır gelmez. Muhakkak iş bulma ihtimali yüksek olan, sizi meslek sahibi yapacak bir bölüm seçin.

Not 7: Yeryüzünde 60 yaşını geçmiş insan sayısı 2 milyarı aştı.
Bu yaş grubunun korkulu rüyası da “demanstır”.
2050 yılında dünyada 140 milyon Alzheimer vakası olması bekleniyor. 
Yumurta sarısı “kolin” açısından çok zengin bir içeriğe sahiptir.
Japonyada yapılmış aşağıdaki çalışmada 300 mg kolin’in (yaklaşık 2 yumurta sarısı) sadece 3 ayda bile beynin algılama, kavrama ve hafıza fonksiyonlarında anlamlı düzelmeler sağladığını görülmüş. 
Beyin sağlığı için düzgün beslenme. 
Kolesterol işi ne olacak hocam?
Efendim geçiniz. Kanınızda şuan dolaşan kolesterolün %90’ı yediklerinizden değil bizzat karaciğeriniz tarafından sentezlenir. Kolesterol yaşamsaldır, candır.

Not 8: Devlet okullarında öğrenci kaydı yapılırken öğretmen için okul, ücret istiyor. Öğretmen kalitesine göre :

Ayşe Öğretmen için : 50 bin TL
Metin Öğretmen için : 40 bin TL
Hülya Öğretmen için : 30 bin TL

Okula ödeme yapılıyor. Yazık! 

Not 9: Okuldaki kadrolu rehber öğretmeninin maaşına baktım. 12.500 TL
İstanbul gibi bir yerde hem de...
Şu maaşa rağmen şakşakçilik yapan insanları Allah'a havale ediyorum. İnsanlığınız ölmüş, haberiniz yok!

Not 10: Prigojin ismini ilk kez dün duyan ve Ukrayna’yı ısrarla Ukranya zanneden strateji ve Rusya uzmanlarımız iki gündür televizyonlarda bize Rusya Wagner ve Uluslararası ilişkiler anlattılar. Hepsine teşekkür ederiz. Sayelerinde hiç bir şey öğrenmeden saatler geçirdik.

Not 11: Hani ülke batacaktı diyorlar.

Ülkeler Bakkal Dükkanı gibi BATMAZ!

Ülkeler Züccaciye Dükkanı gibi kapısına “zararına satışlar” yazmaz!

Ama:

1) Halkları FAKİRLEŞİR.
2) Orta Direk ÇÖKER.
3) Alım Gücü DÜŞER…

Bunların olması ülkelerin batmasına eşdeğerdir. Ö. Demirtaş

Not 12: Fatih Altaylı: Bazı okurlar diyecek ki, 'Fatih, memlekette asgari ücret 11 bin 402 TL. daha açıklandığı günün ertesi dolar karşısında yüzde 10 değer kaybetti. Milletin yüzde 70'i yoksulluk sınırında maaş alıyor. Orta Asyalılar, Ortadoğulular Türk kızları hakkında çirkin yorumlar yapıyor. Sen neden bahsediyorsun?'

Haklı gibi görünebilirsiniz ama haklı değilsiniz. Hepinizin gördüğü gibi herkesin keyfi aslında yerinde. Herkes gidişattan memnun. Çoğunluk bu düzen sürsün istiyor.

Siyasi iktidar da siyasi muhalefet de kendini başarılı buluyor ve bu başarılı bulma hali toplumsal kabül de görüyor.

Madem öyle. O zaman al böyle!

Not 13: Bence vatandaş bir süre iktidar ile başbaşa bırakılmalı, inanın bir süre sonra iktidara oy verenler bizim sorunlarımız ile niye ilgilenmiyorsunuz diye muhalefete kızmaya başlayacaklar, idrak o zaman başlayacak...!!

Not 14: Millet neyi hak etmişse öyle yaşayacak kimse cahille cahil olamaz . Mülteci isteyende evine alsın baksın ailesiyle mutlu olsunlar . Artık kimse benim , benimde bazılarının umrunda olduğunu sanmıyorum .

Not 15: Vergisiz fiyatı yüksek olan Mercedes C serisi ve BMW 3 serisi gibi lüks ithal 1.6 lt altındaki modeller için %90 ve %100 gibi yeni ÖTV dilimleri getirilmesini bekliyorum. Fiat Egea gibi yerlilerin tekrar %60-70'lik dilime girmeleri için de küçük bir matrah güncellemesi olabilir.

Not 16: İnşaat sektöründe yaprak kıpırdamazken TCMB'nin faizi %25'e çıkaracağını söyleyen televole ekonomistlere etraflarına bakmalarını tavsiye ediyorum. Bu kadar durgun bir ekonomide piyasa faizini etkileyecek bir faiz artışı gelmesi için $/TL2nin 30'a dayanması lazım. Acı eşiği yüksek. Reel ekonomiyi okuyamayan hayatında limon satmamış  insanların ekonomist diye heryerde yorum yapmalarına hasta oluyorum. Bu kadar gevşek para politikasına rağmen işsizliğin bu kadar yüksek büyümenin bu kadar düşük olduğu ekonomide sert bir faiz artışı buhran yaratır. Kriz demedim.

Not 17: Bir ürünün fiyatını arz‐talep belirler. DEVLET belirlemez. Komünist,kapitalist veya şeriat olsun. Bir bardak su ne kadardır? Çeşmeden doldurursan bedava, sahra çölündeysen 1 milyon TL. TR şu an sahra çölünde. Piyasada arz yok. Arz artmadan veya talep azalmadan fiyat ASLA düşmez. Faiz artırmak talebi kısmaya yönelik bir önlem. Piyasadaki aşırı TL likiditesini bankalarda park ettirerek. Arz yani üretim artmadan refah seviyesi artmaz. Sadece fiyat stabilitesi sağlanır. ÜRETİM nasıl artar o hiç gündemde bile yok.

Not 18: Şaşırabilirsiniz belki ama TR'de şu anda hane başına düşen nüfus sadece 2,8. 5,5 milyon hanede sadece 1 kişi yaşıyor. Bunlar gelişen bir ülke için çok düşük rakamlar. Şu anki ev talebinin %35-40'lık kısmı barınma amaçlı değil, tamamen spekülatif. Aynı otomobil pazarı gibi.

Yani mülteciler yüzünden ev ve kira fiyatları yükseliyor söylemi tamamen üfürük. Kadın başına çocuk sayısı da batı bölgelerde 1 ve 1,5 arasında. Nüfus çok arttığı için ev, kira fiyatları artmıyor. Arabalar da ulaşım ihtiyacı arttığı için pahalanmıyor. Şehirlerarası yollar bomboş.

Not 19: Özgür Demirtaş 2,5 ay sonra asgari ücret açlık sınırının altında kalacak demiş. Kesinlikle doğru. Eylül-ekim gibi yine zam çığlıkları yükselmeye başlar. Bu filmi daha önce çok gördük.

Not 20: "Yemin ederim ki her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır."

 Fyodor Dostoyevski

Not 21: Psikiyatrist Viktor E. Frankl muazzam bir tespitte bulunuyor: "Ruhsal sıkıntıların kaynağında anlamsız insanlarla anlamlı ilişkiler yaşama isteği ve çabası yatar."

Not 22: Schopenhauer der ki: 

“Eğer bu hayat gerçekten güzel olsaydı, herkes büyük bir sevinçle uyanır ve hiç istemeyerek uyurdu; oysa durum bunun tam tersi.”

Not 23: Nasıl bir çağa denk geldik, ne ar ne  haya ne de mahremiyet kalmış. İğrenç fantezilerini özgürlük diye bize ve nesillerimize dayatmaya çalışanlara karşı bu can tende olduğu müddetçe isyan ahlakıyla karşı durmaya devam edeceğiz.

Not 24: Bazı Müslümanlar tatile gittiğinde Allah'ın emirlerine karşı da tatile çıkabiliyor; ne tesettür kalıyor, ne de namaz abdest. Tatil fıkhı diye bir şey yok, fıkhi kaideler tatilde de geçerli. 

| Dr. Burhan İşleyen

Not 25: Bir yere yürüyerek giden herkesin sırrı tam da budur : Yürüdüğünüzde hayat uzar. Yürümek zamanı daraltıp çökertmek yerine esnetip genişletir.

Erling Kagge, Yürümek

Not 26: Yavaşlık...zamanla hemhal olmaktır. Zamanın esnemesi mekanı derinleştirir. Yürümenin sırlarından biridir bu: Manzaraya, onu her adımda biraz daha tanıdık kılan bir yavaşlıkla yaklaşmak. Tıpkı dostluğu derinleştiren düzenli görüşmeler gibi.

Frederic Gros, Yürümenin Felsefesi

Not 27: Her insan yarattığı yıkımın daha büyüğünü yaşamadan bu dünyadan ayrılmaz ya işte bu ilahi yasa devletler ve halklar için de geçerlidir.

Not 28: Kaybetmeden kimse değer bilmez. Bilmez çünkü insan kendini sahip olduğunun efendisi sanır. Adem bile o cennetin değerini kaybettikten sonra anlamış.

Not 29: Kendimizi kandırmaya gücümüzün yetmediği sıralarda, atasözleri şaşılacak kadar yararlar işimize. (A. PUŞKİN / Yüzbaşının Kızı)