Tarihi olayların bazılarının acısı hâlâ dinmeyen yara olarak kalpleri dağlamaktadır. Kerbela katliamı ya da savaşı bunlardan biri, hatta en önemlisi. Etrafınıza baktığınızda her yer Kerbela, her gün Aşura ve aylar hep Muharrem maalesef.
Sünni kaynaklardan Kerbela’yı tüm yönleriyle öğrenmek neredeyse imkânsız; şehitlerin imamı Hüseyin’in mirası ve misyonu nedir? Tahtı babası Muaviye’den devralan Yezit Hazreti Hüseyin’e iki seçenek sundu; ya biat ya ölüm. Aslında bir hayat yaşamasına izin vermedi çünkü iktidar için tehdit görüyordu.
Ali Şeriati, “zalimin kılıçla parayla ya da aldatarak elde ettiği güç herkesi susturdu” der. “Hüseyin kendisini özgürlük yolunda kurban ederek zafer kazandı” der Bediüzzaman. Hazreti Hüseyin’in biat etmeyip harekete geçmesini hürriyeti şeriye kılıcını çekmesi olarak görür.
Kufe halkı Hazreti Hüseyin’e kucak açmak ister, mektuplar, aracılar, heyetler gönderir fakat durumu haber alan Yezit, “Vali Ziyada gereğini yap kimseye acıma yoksa acınacak duruma düşeriz” diye ferman buyurur. Acınacak duruma düşmeme korkusuyla acımamak zulmün şifresidir. Zamanında firavun da öyle demişti Musa’ya, İsrailoğulları ‘na acırsa biz acınacak hale geliriz diye.
Kerbela’da Hazreti Hüseyin’in kardeşi Zeynep ve birlikte bir avuç Müslüman esir alınır, çıplak bedenlerle at üzerinde Kufe sokaklarında dolaştırılır. Çağları delip geçen o ses Hazreti Zeyneb’in onuru zalime boyun eğmez ve Yezid’in yüzüne gerçekleri haykırır. Önce Kufe Valisini yanına götürülür. “Ey Ali’nin kızı gördün mü Hak bizden yanaymış, böyle olmasaydı biz Muzaffer olmazdık” diyen Vali Ziyada şöyle seslenir:
“Sizler kaybettiniz evet kaybettiniz çünkü kardeşim Hüseyin binlerce kişiyle birlikte bile boyun eğmedi, eğer zalimliğinizden korkup gelseydi ayaklarıyla buraya gelip eğilseydi önünde; o değil sen kazanmış olurdun. Hani nerede bu başın ayakları o kendisi yerine kesik başını yolladı sana, önünde duran Hüseyin’in başı ama kendisi nerede, gövdesi ve inançları nerede, yüreği nerede, âlemlere rahmet dedesi babası anası nerede! Kerbela‘da bir Yezid uşağı Kerbela‘da zorbalığa benzer.
Zulmetmek yalçın bir dağ gibidir, sizler ne kadar zorba olursanız o dağın doruğuna çok yaklaşırsınız ama unutmayın ki doruğa ulaştıkça uçurumların derinlikleri artar, bir ayağın kayışı parçalanmaya yok olmaya yeter. İşte şu önünde duran Hüseyin’in başı dağın burnundaki zalimlerin sonu olacaktır, kardeşim Hüseyin’in başından işte şimdi korkun çünkü bu kesik baş sizin sonunuzu getirecektir. “
Kufe halkı sokaklarda toplanmış esirlerin halini seyretmektedir. Hazreti Zeynep onlara da Hakkı haykırır; “Ey Kufeliler dinleyin ey Yezid’e boyun eğenler, ey ey aldatılmış zavallı halk bize mi ağlıyorsunuz, oysaki bizim gözlerimiz hala yaşlı, ıstıraplarımız dinmemiş, feryatlarımız yatışmamıştır sizler yeldanlığını kaybedip sonra da toprak içerisinde onu arayan kadın gibisiniz. Sizler Allah ve Resul’üne iman ettiniz ama daha sonra işlediğiniz bu büyük günahla onun kökünü kazıyıp attınız, sizden fesat şer ve şarlatanlıktan başka bir şey de beklenemez. Sizler o güle benziyorsunuz ki ne yenilen, ne de kokandır, sizin nefisleriniz ne kadar da kötü bir nefistir ki sizler Allah’ın ve onun Resul’ünün gazabına uğramış ve cehennemlik olmuş bir toplumsunuz. Bizleri öldürdünüz şimdi de bize ağlıyorsunuz evet Allah’a yemin olsun ki çok ağlayın az gülün bu işlediğiniz cinayetin kanı sizin yakanıza yapışmış, bu yaptığınız pis ve kötü amellerinizden kurtulamazsınız ve bu rezillik sizi kahredecektir. Siz Allah’ın ve Resul’ünün size olan emanetini şehit ettiniz.”
Hazreti Zeynep diğer esirlerle birlikte ellerinde kelepçelerle Şam’a geri götürülür. Yezid’in yüzüne şöyle der; “Ey Yezit esir olarak şehir şehir dolaştırmak da bu geniş yeryüzünü bize dar ettiğini bizi Allah katında horlayıp kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu sanırsın ki böyle övünüp seviniyorsun, dünyayı abad ettiğin şenlendirdiğin için çok mu mutlusun, her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu seviniyorsun, yavaş ol yavaş ol Allah’ın o küfre sapanlar kendilerine tanıdığını süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz, onlar için aşağılayıcı bir azap vardır buyurduğunu unuttun mu! Yoksa ey azad edilmiş kölelerin zürriyetinden olan kendi kadın ve cariyelerini örtüp, Resulullah’ın kızlarını açıp yüzlerle ve örtüsüz bir halde düşmanlarının yanında şehir şehir dolaştırma ve her konakta oranın sakinlerine teşhir etmen yabancıya ve himayendekilere esirleri göstermen insaf ve adalet midir?
Soylu ve necip insanların ciğerini ağzına alıp emen sonra da dışarı atan ve şehitlerin kanıyla beslenen birinden nasıl merhamet beklenebilir! Her zaman itiraz, husumet ve kinle bize bakan biri elinden gelen her türlü kötülüğü neden yapmasın, şimdi de bu yaptığıyla sanki sanki günah işlememiş gibi sarhoş ve mağdur bir halde cennet gençlerinin efendisi Eba Abdulah‘ın dişlerine çubukla vuruyor ve pervasızca “Bedir Savaşı’nda ölen büyüklerim keşke burada olsalardı da bu durumu görerek çığlıklar atıp ellerin dert görmesin en Yezit deselerdi ”diyorsun.
Evet niye söylemeyesin ve niye bu şiiri okumayasın ki? Sen dedem Muhammed’in evlatlarının kanına buladın ellerini ve yeryüzünün yıldızları olan Abdulmuttalip Oğullarını katlettin bununla kendi cehennemine zemin hazırladın, şimdi de duyuyorlarmış gibi kendi kalbinin büyüklüğüne sesleniyorsun, ne var ki çok geçmeden sen de onlara katılacak ve keşke ellerim kırılsaydı ve dilim lal olsaydı da bunları söylemeseydim diyeceksin. Ey güçlü Allah’ım bize zulmedenlerden intikamımızı ve hakkımızı al, gazabından ateşinde yak onları.
Sen bu yaptıklarınla ancak kendi dilini üzdün ve kendi etini parçaladın, çok geçmeyecek peygamber evlatlarının kanını dökmek ve ehlibeytine saygısızlık da bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında peygamberin huzuruna çıkacaksın, o gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler zalimler arasında ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar, hangimizin daha bedbaht olduğunu bilecekler, sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin ama bu durum seninle konuşmaya bizi mecbur etmiştir.
Ey Yezit eğer bugün galip gelerek bizi kendi ganimetin biliyorsan yarın yaptıklarından başka bir şey göremeyeceğin gün bunun hesabını vereceksin. Allah kullarına zulmetmez biz de şikayetimizi ona yöneltiyoruz çünkü odur sığınağımız, kendi işinde meşgul olup istediğin şekilde düzen kur hile yap ve çalış ancak Allah’a andolsun ki bizim adımızı silemeyecek vaktimizi söndürmeyecek ve öldüremeyeceksin, işimizi bitiremeyeceksin, alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin çünkü aklın alil, yaşayacağın günler az ve Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun diye seslendiğinde o gün bu lanet senin ve bu topluluğunun olacaktır.
Allah’a hamdolsun ki başlangıcımızı saadet ve mağfiret sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı. Allah’tan istiyoruz ki şehitlerimizin sevabını tamamlasın, mükafatlarını artırsın ve bizleri de salih haleflerden kılsın çünkü o bağışlayandır şefkatlidir. Allah bize yeter O ne de güzel vekildir.
Asırlar öncesinden gelen bu asil sesi duymanızı ve yüreğinizin titremesini istedim ve Kufe halkına lanet; Hazreti Hüseyin ve diğer şehitlere rahmet olsun. Hazreti Zeyneb’in şahsında zulme boyun eğmeyenlere selam olsun. Sevgiyle ve hürmetle. Hoşça bakın zatınıza.