Evliya Çelebi (1611-1682) Erzurum’dan bahsederken, birazda kendisine has o latif ve abartılı dil kullanımı ile bir kedinin kış ayında damdan dama atlarken donduğunu kendi gözleriyle gördüğünü belirtir. Ayrıca Erzurum’da kaldığı on bir ay boyunca güneşi hiç görmediğini de ekler. Aleksandr Puşkin’in de (1799-1837) gezi notlarında Erzurum’un bu iklim durumundan bahseder. Evet, Erzurum’un soğuğu gerçekten soğuk ama bu Erzurum’un sadece soğuğuyla anılmasını gerektirmeyecek zengin coğrafi ve tarihi mirasa sahip olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Bir gün yolunuzu Aziziye sınırları içindeki havalimanı ya da karayolu ile Erzurum’a düşürürseniz birçok önemli gezi noktalarının olduğunu göreceksiniz. Ve de lezzetli bir sofraya sahip olduğunu. Ayrıca kendilerine mahsus şiveleri ile sıcakkanlı, misafirperver insanlarının da bulunduğunu. O zaman hadi başlayalım Erzurum gezimize…
Erzurum’u gezmeye nereden başlamalı? Hiç şüphesiz uzun bir restorasyon çalışmasından sonra tekrar ziyarete açılan Çifte Minareli Medrese olmalı bu bence. Yapımına 1253 yılında başlanıp, 1291’de tamamlanan eser önemli bir Selçuklu yapısı olarak Selçukluların ince mimari özelliklerinin tümünü bünyesinde taşıyor. Erzurum Ulu Camiinin yanında bulunan eser aynı zamanda diğer önemli gezi alanları olan Erzurum Kalesine ve saat kulesine de yürüme mesafesinde. Gezi merkezi olarak alacağımız bu medresenin yanında aynı zamanda Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad’ın kızı Hüdavend Hatun tarafından yapılan Hatuniye Medresesi de yine görmeden dönülmemesi gereken yerlerden. Yine buraya çok uzak mesafede bulunmayan kadim eserlerden birisi de Üç Kümbetler olarak adlandırılan önemli anıt mezar olarak karşımıza çıkıyor. Bu kümbetlerin en önemlisi ve de en büyüğü Emir Sultan’a ait olanı.
Erzurum’un önemli medreselerinden birisi de İlhanlı Hükümdarı Olcaytu Han zamanında Emir Hoca Cemalettin Yakut tarafından inşa edilen ve avlusu ile ihtişamını hemen hissettiren Yakutiye Medresesidir. Yakutiye Medresesi günümüzde İslami Eserler Müzesi olarak da ziyaretçilerini beklemekte. Medresenin yanında aynı zamanda Lala Mustafa Paşa Camii de yer almakta olup, merkezi konumu ile önemli bir gezi noktasıdır. Yine merkezde konumlanan ve aynı zamanda önemli bir sosyalleşme mekânı olan Rüstem Paşa Kervansarayı yani Taşhan da 1561 yılında isminden de anlaşılabileceği üzere Kanuni Sultan Süleyman döneminin kudretli vezirlerinden Rüstem Paşa tarafından yaptırılmış.
Erzurum çok önemli bir kaleye de ev sahipliği yapıyor. Yaklaşık 2500 yıllık tarihi süreci kapsayan kalesine Osmanlı döneminde birçok önemli yapı eklendi. Bunlar arasında Kırklar Türbesi, Ebu İshak-ı Kazerüni Türbesi ve Ali Ağa Çeşmesi ilk akla gelenler. Kalenin dört kapısından en önemlisi olan İstanbul Kapısı Atatürk’ün bu kapıdan Erzurum’a giriş yapması ile de sembolik bir öneme sahip.
Dedik ya Erzurum tarihi özelliği ile tarihsel bir yolculuğa çıkartıyor ziyaretçilerini. Biraz daha yakın döneme uğradığımızda kuşkusuz bunlar arasında en önemlisi Palandöken Dağı eteklerinde bulunan Abdurrahman Gazi Türbesi’dir. Kimdir pekiyi Abdurrahman Gazi? Sahabe olan Abdurrahman Gazinin Hz. Muhammed’in sancaktarlığını yaptığına inanılmakta. 1796 yılında Erzurum Valisi olan Yusuf Ziya Paşa’nın eşi Ayşe Hanım tarafından türbe yapılarak yanına bir de cami ilave edilmiş. Erzurum’un biraz daha sırtlarına çıktığımızda karşımıza bu kez ismi 93 Harbindeki kahramanlığı ile bilinen Nene Hatun’dan gelen Nene Hatun Milli Parkı çıkıyor. Milli Park’ın günümüzde bulunduğu alan aynı zamanda Mecidiye ve Aziziye Tabyalarının olduğu alanı da kapsıyor. Tamamı taştan inşa edilen Aziziye Tabyası üç ayrı tabyadan oluşmuş olup Sultan Abdülaziz (1830-1876) tarafından yaptırılmış. Bu tabyalar özellikle 1877-1878 Osmanlı/Rus Savaşında Rusların ilerleyişlerinin durdurulmasında eşsiz bir işlev görmüşler. 22 Mayıs 1955 yılında 92 yaşında vefat eden milli kahramanlardan Nene Hatun’un mezarı da yine bu tabyalarda dua eden elleri bekliyor.
MİLLİ MÜCADELEDE ERZURUM…
Erzurum aynı zamanda milli mücadele açısından da çok önemli bir konuma sahip. Ve bu mirası taşıyan çok önemli sembolik eserler bulunmakta. Bunlar arasında 1864 yılında Mıgırdiç Sansaryan tarafından yaptırılan Erzurum Kongresinin toplandığı ilk bina olan Kongre Caddesi üzerindeki Erzurum Kongre Binası günümüzde Atatürk Resim ve Heykel Müzesi ve Galerisi olarak hizmet vermekte. Özellikle kongrenin toplandığı odadaki kongre katılımcılarına ait bilgilendirici panolar dönem atmosferini bize yaşatıyor, böylelikle o günlerin değerini daha iyi anlıyoruz. Atatürk, çok kez Erzurum’a geliyor. Hatta 1920 yılının Ocak ayındaki Meclis-i Mebusan seçimlerinde Erzurum Milletvekili olarak seçiliyor. Atatürk’ün mebusluğu 23 Nisan 1920 tarihine kadar, yani yeni devletin ilk meclisine değin devam ediyor. Atatürk’ün Erzurum’a geldiğinde kaldığı ev bugün “Erzurum Atatürk Evi” olarak gezilebiliyor. Müze olarak kullanılan ev Çaykara Mahallesinde bulunmakta. 1915-1916 yılları arasında kısa bir süre Alman Konsolosluk binası olarak kullanılan yapıya Atatürk ilk kez Samsun’a çıkmasından sonra kongre için gelmiş olduğu 9 Temmuz 1919 tarihinde, Rauf Bey ve arkadaşları ile birlikte 52 gün boyunca bu evde kaldığı süreçte geliyor. Daha sonraki ziyaretlerinde de Atatürk’ün kaldığı bu evde, milli mücadele liderine ait kişisel eşyalardan, Erzurum’un milli mücadeledeki yerine kadar çok önemli bilgileri ücretsiz olarak görmemiz mümkün.
Erzurum’un en sevilen gezi noktalarından olan Havuzbaşı ise çevresinde birçok lokanta, çay bahçesi ve fıskiyeleri ile tam bir sosyalleşme alanı. Biraz merkezden uzaklaşıp Erzurum’un Köprüköy ilçesinde Aras Nehri üzerinde bulunan tarihi Çobandede Köprüsüne geldiğimizde, bu köprünün 13. yüzyılın sonlarında İlhanlı vezirlerinden Balduz tarafından yapıldığını görüyoruz. Erzurum merkeze çok yakın konumda bulanan bu tarihi köprüyü ziyaret etmeden dönmeyin…
ŞİMDİ DE TABİAT GÜZELLİKLERİ…
Artık bu kadar tarihi mekân ziyareti bana yeter, birazda tabiata açılalım diyorsanız bu kez karşınıza ülkemiz kış turizminin en önemli yerlerinden Palandöken Kayak Merkezi çıkacak. 3125 metre yüksekliğindeki Palandöken Dağı eteklerindeki kayak merkezi dünya standardına uygun pistleri ile kayak ve snowboard eğitimleri için de önemli bir alan. Ayrıca çevresinde çok sayıda otel bulunması ile de tatilini devam ettirmek isteyenler için kalacak yerleri de bünyesinde barındırıyor. Artık bu kadar merkez de yeter diyorsanız bu kez rotanızı ilkin Karadeniz iklimini de yaşayacağımız Tortum’a yöneltmeniz gerekiyor. Burada Türkiye’nin en büyük şelalesi olan Tortum Şelalesi ve Tortum Gölü hem görsel olarak sizi etkileyecek hem de yakınında bulunan Tortum Yedigöller mevkiinde eşsiz bir doğa eşliğinde kahvaltı yapma ya da alabalıkların tadına bakma imkânını da bulacaksınız.
“Kırmızı Periler Diyarı” olarak adlandırılan Narman Peribacaları ise Narman ilçesinin güney kısmında, Narman Pasinler yolunun 7. kilometresinde yer almakta. Rüzgâr ve yağmurun kumlu toprağı aşındırması ile kırmızı renkli ve dar vadiden oluşan manzara tıpkı Kapadokya’da olduğu gibi doğanın sıra dışı görünümünü bizlere aktaracak.
Ovit Dağı zirvesi ile Kaçkar Dağı arasındaki bölgede konumlanan İspir Yedigöller ile Urartu uygarlığından günümüze kalan kadim İspir Kalesi de yine oldukça etkileyici gezi alanlarından. İspir demişken kuru fasulyesi meşhur olan kentten fasulye ile dut malzemeleri olan pestil, kuru dut, pekmez ve köme gibi malzemeleri de satın alabilirsiniz.
VE CAĞ KEBABI…
Bu kadar gezdikten sonra artık karnımız doysun diyorsanız herhalde Erzurum’a gelmişken aklımıza ilkin damak çatlatan lezzetiyle cağ kebabı gelecektir. Gerek merkezde gerekse özellikle Tortum çevresinde çok sayıda kebapçıya denk gelebilirsiniz. Özel malzemesi ile şişte sunulan cağ kebabını merkezde Gelgör, Koç, Şenyurt gibi lokantalarda yiyebilirsiniz. Ancak küçük, seyyar lokanta gibi yerlerde de yine bu kebabı tatmanız mümkün. Bunun yanı sıra kadayıf dolması da genelde tercih edilen tatlılardan. Her ne kadar Erzurum denilince ilk akla gelen cağ kebabı olsa da Erzurum’un özellikle hanelerinde yapılan yemekler oldukça çeşitli. İçli köfteden, yaprak sarmasına, aşotu ve kesme çorbadan, çiriş otu yemeğine, Erzurum mantısı olan hıngeliye kadar çok farklı lezzetleri tatmanız mümkün. Erzurum’u gezdik, yemeğimizi yedik, bu kez de hediyelik eşya almaya gelmekte. Bu konuda da en önemli tercih edilen hediyelik eşya kuşkusuz Oltu taşı ve gümüşten yapılan tespihler. Bunun yanı sıra Hınıs ve İspir fasulyeleri, dokuma kumaşlar, kalpaklar, çivil peyniri de yine alınabilecek hediyeler arasında.
Adına nice türküler yakılan, memleketim Erzurum, gerek tarihi geçmişinin yansımaları olan eserleri gerekse doğal güzellikleri ve yardımsever insanları ile henüz gitmemişseniz mutlaka belirli bir zaman ayırıp gezilmesi gereken yerlerin en başlarındaki güzel kentimiz. Gezdikçe saklı daha birçok zenginliği size cömertçe sunacak Erzurum’a gelin. O zaman göreceksiniz ki kışları soğuk olsa da güzellikleriyle içiniz çoktan ısınmış olacak…