Temelle fadime çok yaşlanmışlar. Temel 85 fadime de 80 yaşındaymış. Evde yalnız oldukları birgün fadime temele;
- Temel hadi ben odaya çıkıyom eskiden yaptımızı yapalım çok ozledim da demiş.
Temelde tamam demiş.
Az sonra fadime temele;
-Ula temel gelmiyomusun da haçen bak şevkim kaçıyor ...
Temel bunun üzerine;
-Dur be Fadime sen orada mezar açmış bekliysin ben burda ölü dirilttim daa!!!

Hakim savcılara maaşlarına yapılan zam kıyağından sonra aklıma geldi bu fıkra..

Kamu çalışanlarına ve emeklilere zam yapılırken adeta ölü diriltmek gibi zor oluyor. Hakim savcıya gelince genç delikanlı libidosu gibi maşallah. 

Tavşan kaç tazı tut misali. Şu an bu zammın ne gereği vardı, akıl işi değil! Tek olumlu tarafı hakim sınıfı vicdanları ve cüzdanları arasında kalmayacak artık. Paraları bollaştı.. Gerçi en son doktorlara iyi çalışsın diye okkalı zam yaptılar ve kıyak emeklilik getirdiler; neredeyse sağlık sistemi çökme noktasına geldi. Sağlam gidiyorsun hastaneye torbayla çıkıyorsun. Zorunlu olmadıkça hastanelere gitmeyin.

Zammın tek haklı tarafı hakim savcı sınıfını orta sınıf içinde tutmak olabilir. Çünkü ortalama bir eve 200 bin TL girmezse şu an geçim ortadan alta kayar. Malum orta sınıf çöktü artık Türkiye’de. Yeni orta sınıf hakim savcı gürûhu olacak. Hem memleketin en önemli derdi hakim savcı maaşlarının düşüklüğü idi; emeklinin 12.500 TL ile geçinmeye çalıştığı ülkede. O da çözüldü hamdolsun.

ESAS, “VERGİ TAVANA YAYILMALI:

Son günlerde sosyal medya platformlarında, yıllardır vergi ödemeyen Türkiye’nin devasa şirketleri ardı ardına sıralanıyor

O kadar ki, Türkiye’nin en büyükleri arasında yer alıp vergi ödemeyenler listesine girmeyen neredeyse yok gibi…

Bunların bir bölümü zarar ediyor veya yeni yatırımlar yapıyor olabilir. Hepsi de mi aynı durumda?

Eğer büyükler vergi vermiyorsa, devlet bu kadar vergiyi nereden topluyor?

Büyükler, nasıl bu işin içinden sıyrılıyor da küçükler bir türlü yakasını kurtaramıyor?

Yetkililer, tepedeki devlere ilişmeden, “vergiyi tabana yayacağız” derken, acaba büyüklerden umudu kestiler de, bütçenin tüm açıklarını toplumun daha da alt katmanlarından alınacak vergilerle mi kapatmayı düşünüyorlar?

Eğer bu kadar muazzam ciroları gerçekleştiren şirketler, vergi vermeleri gerektiği halde mevzuatın boşluklarından yararlanarak yükümlülüklerinden ustaca sıyrılmışlarsa, bu durumda Maliye Bakanlığı’nın temel hedefi, vergiyi tabana yaymak değil, öncelikle “tavana yaymak” olmalı…

Son söz: Beni de çarmıha gerdiler ama kimse İsa demiyor bana/ gelmiyor elimden yaşamaktan başka bir şey/ Ana Abartma Ölümü; Arada Çık Gel/ Tanımam senden başka duasıyla şemsiyem olan kadın..

Taziye: Mücahit İsmail Haniye'nin önce üç oğlu ve dört torunu, şimdi de kendisi şehitler kervanına katıldı. Bize, candan fedakârlığın ve adanmışlığın ne anlama geldiğini gösterdiler. Allah onlardan razı olsun. 
Kayıplarımızla birlikte öfkemiz ve inancımız da artıyor. Elbet bir gün.

Not 1: Cevdet Akçay'ın konuşması %100 doğru. Enflasyon konusunda halk kötümser ve tamamen haklı. Kredi kartı harcamaları kontrol altına alınmak zorunda yoksa enflasyon düşmeyecek. Sokağa çıktığınızda Covid kapatması gibi görüntüler ne zaman görürsünüz, o zaman enflasyon düşer.

Not 2: Moda oldu...
Koca adamlar, "Gençler iş beğenmiyor, ücret beğenmiyor, bir işte birkaç hafta durup kaçıyorlar" diye gevşek gevşek konuşuyorlar.
Yahu uyanın!
Onca mobbingi niye çeksin bu çocuklar?
Niye sabah akşam sırf orada işe alındı diye hırpalanmaya, psikolojik tacizlere, beş para etmez tiplerin onları dışlamaya alışmasına, eziklenmeye, alaya tahammül etsinler?
Biraz üstte olan (ne demekse artık işte!) biraz aşağıda ya da farklı olana hayatı zehir ediyor.
Hiç bu açıdan düşündünüz mü?

Not 3: Sağlık sektörü diyoruz ya mesela...
Hesapta insanlar hasta girecek, sağlıklı çıkacak...
Ama öyle ortam ki...
Hekimler, diğer hekimlerin psikolojik şiddetinden yakınıyor.
Hemşireler hem hekimlerin hem hastane yönetiminin kendilerini insan yerine koymadığından yakınıyor.
Hasta hizmetleri departmanında asgari ücret karşılığında kan ter içinde koşuşturan çocuklar ise hepsinden şikâyetçi...
Şimdi söyleyin bana...
İçeride bu kadar psikolojik dışlanma, horlanma, eziyet yaşanan yerlerden nasıl sağlık çıkar?

Not 4: Çalışma hayatı mutsuzluk üretiyor.
Kötülük, düşüklük, huysuzluk, ruhsuzluk kol geziyor.
Üzerine bir de enflasyonist ortamın insan ruhunu çürüten etkileri eklendi...
Bir dursak, diyorum, durup kendimizi tartsak...
Hiç övünecek hallerimiz yok!

Not 5: "Bunca şeye sahipsin, bir türlü mutlu olamıyorsun" derlerdi hep. Şimdi, bütün o sahip olduklarımızın mutlulukla ilişkisi olmadığını biliyorduk. (ANNIE ERNAUX / Seneler)

Not 6: Dünyanın en berbat iki cümlesi "Seninle konuşmam gerek" ve "Seninle dost kalmak isterim"dir. En komiği de bunların her zaman tam zıddı netice vermesidir... (F. BEIGBEDER / Aşkın Ömrü Evde Uzar)

Not 7: Dışı eli yakar içi de seni
Sona eklenmeli sözün incesi
Ayrılık gününün kör dereleri
Bölünüp gidiyor nehir dediğin..

Not 8; “âh, yazıklar olsun sana, 
özü bırakmışsın, 
kabuğa yönelmişsin.
neşeyi bırakmışsın,
gama yenilmişsin..” (Rûmi)

Not 9; “Seni de vururlar bir gün ey Acı
Filistin'de sapan taşlı çocuklar
Dalın, kolun, fidelerin budanır
Kuru bir kütükle kalakalırsın”
(Ferman Karaçam)

Not 10: “İnsan kalbi" der Tanpınar, “başkalarının duygularına ancak kendi tecrübeleri nisbetinde açıktır.” Bugünün dünyası dolaysı ile bugünün insanı bu açıklıktan fersah fersah uzaktır. Çünkü her yerde ve her şey de bulanıklık var. İnsanın anlamlandırması, sezmesi, görmesi giderek zayıflayıp yok olma noktasına gerilemiştir. Bu durum her gün bize gösteriyor ki Müslümanlara bu dünyada güvenli bir yerleşim yeri yok. Hiçbir yerde hayat güvencesi olmayan insanlara dönüşüyoruz. Bugün bu duruma gelinmesinde kaybolan bilinç, ihtiraslar ve kişisel-kurumsal çıkarların insandan önde tutulması ve de yöneticiler tarafından toplumların ağzına çalınan bir parmak bal tadındaki konforun etkisi olduğu muhakkaktır.

Konfor alanlarının toplumları kalpten ziyade menfaat öncelikli bir yaklaşıma taşıdığı için hiçbir şekilde sahih bir değerlendirme, eleştirme veya yeni bir üretime geçit vermeyen güdük bir zihinsel ve eylemsel alana hapsolmuş bir toplumun duyumsaması oldukça güçtür. Anlam arayışını bırakalı, hiçbir konuda yol alınamamıştır.

Not 11:  Kitlesel olarak hiçbir ahlâki bağlayıcılığa sahip olunmuyor ve hiçbir şekilde ahlâki seçimler yapılamıyor. Tüketimin pençesinde kaybolan ferdi bulabilmek neredeyse imkânsız gibi. Kimliği olmayan, hafızası olmayan kısacası bilinçsiz bir dünyada gerçek manada var olmak imkânsız gibi. Onun için hafızası kuvvetli, dili yol açıcı, inşa edici ve iyileştirici bir çıkışa ihtiyaç var.  Ötekini duyabilen bir kalp ancak kendini bulabilir. Bu bakımdan iyiliğe çağıran, kötülükten sakındıran güvenilir bir topluma ihtiyaç var. Bunu yapabilirsek yeni bir dünya zulüm ile değil adalet ile kurulur. Hoşça bakın zatınıza…

Not 12: Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti...

Not 13: Küresel sermaye tek dünya devleti kılıfı altında hakimiyetini pekiştirmek için üç temel hedef belirledi: Milli ve egemen devletler, milli kültür ve değerler ve aile. Hedeflenen sömürü düzeni için vatansız, kimliksiz ve cinsiyetsiz insanlara ihtiyaç vardı. Uluslararası göç sömürülecek ucuz işgücü sağlarken, milli devletlerin zayıflaması da küresel firmaların ülkelerin kaynaklarına daha rahat ulaşabilmesi için zorunluydu. Hem milli kimlik hem de milli devletin zayıflatılması için milletler içinde dini ve etnik farklılıklar körüklendi. 

Ailenin yıkılması için eşcinsellik ve cinsiyetsizlik teşvik edildi. İşte Kamala Harris bireysel özgürlük adına kaçak göçmenlerin ve eşcinsellerin savunucusu olarak lanse edilecektir. Esasında ise küresel emek ve doğal kaynak sömürüsünü en yüksek seviyeye çıkarmak isteyen ve ABD dahil bütün egemen devletleri, bütün köklü kültür sahibi milletleri zayıflatıp çökertmeye çalışan küresel sermayenin temsilcisidir.

Not 14: “Hocam, ne komplo teorisi yazdınız be!” Doğrudur, ilk bakışta komplo teorisi gibi görülüyor. Ancak geçtiğimiz 10 yılı bir gözümüze getirirsek, üstüne Paris Olimpiyatları açılış seremonisindeki kepazeliği eklersek hiç de öyle olmadığını anlarız. Son 10 yıldır Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilirlik kriterlerinden Netflix dizilerine kadar yayılan bir eşcinsellik propagandası artan oranlarda yapılmaktadır. Bilinen ödüllü romanlardan uyarlanan dizilerde heteroseksüel erkek kahramanlar eşcinsel, zenci ve kadın kahramanlara dönüştürülmektedir. Zenci elfler, Çinli şövalyeler, ırklar arası evlilikler, travesti robotlar arz-ı endam etmektedir.

Not 15: Dünya nüfusunun belki yüzde 1’ini oluşturan bir kesim bütün dünya televizyonlarında toplumun çoğunluğu gibi lanse edilmektedir. Cinsel özgürlük adı ile aile kurumu yıkılmaya çalışılmaktadır. Öyle bir ortamın içindeyiz ki, mutlu ve birbirine sadık eşlerin varlığı ilkellik, aile kurumu gericilik, milli kültürü korumak ve milli devletten yana olmak faşistlik ve ülkesini istila eden kaçak sığıntılara tepki göstermek ırkçılık olmaktadır. Son Olimpiyat Açılışı bütün bu sürecin üstüne bardağı taşıran son damla olmuştur.

Not 16: Olimpiyat Açılış seremonisi Avrupa Kültürüne, Fransız tarihi ve milletine hakaret anlamına gelmekte, Hristiyan ve Müslümanların inançları ile dalga geçilmektedir. Seremonide Fransızların dünya tarihindeki en önemli eylemi olan ve modern toplumun fikri temellerini atan Fransız İhtilâli eşcinsel ve travesti ihtilâli olarak gösterilmiştir. Vatandaşlık ve millet olma bilinci, özgürlük ve bağımsızlığın şekillendiği Fransız İhtilâli cinsiyetsiz, milliyetsiz ve kimliksiz bir toplumun başlangıcı gibi sunulmuştur. Bu da yetmemiştir. Hristiyan’lar için ilâhi kişilik ve Müslümanlar için Büyük Peygamber olan İsâ Aleyhisselâm ve aziz Havarileri Paris’in varoşlarındaki travesti fahişeler olarak resmedilmiştir.

Not 17: Bizi de unutmayalım, kambersiz düğün olur mu hiç? Dünya ve Avrupa şampiyonu sporcularımızın kafilesini Türkiye Olimpiyat Komitesi, hangi akla hizmetse, çizgili pijama kreasyonuyla donatmış, gencecik sporcularımızı ele güne maskara etmişlerdir. Bu işten kim, ne kadar para kaldırdı, araştırılması ve hesap sorulması gerekir.

Not 18: Mavi Vatan Türkiye’nin kendi karasularında egemenlik hakkını tanımlayan bir kavramdır. Kuvva-yı Milliye’den büyüyen Atatürk’ün partisi CHP ne zamana kadar “Yetmez ama Evetçi”, “Yes be Annemci” liberal solcuları bünyesinde barındıracak? Emperyalistler karalarımız ve denizlerimizde istedikleri gibi at oynatsınlar, biz “barış ve demokrasi” diyelim… Ne güzel İstanbul be! Bu zatın bir an önce partiden atılması gerekir. Onun için Mr. Babacan’ın Partisi veya DEM hazırdır, merak etmesin, açıkta kalmaz!

Not 19: Estetik uzmanı Esra, sevgilisi Fevzi'ye borsada değerlendirsin diye 300 bin dolar vermiş.
Gün geliyor kadın sevgilisinden ayrılıyor. 
Ve adam, doğal olarak hepsi gibi, bu parayı geri vermiyor.
Şaşırdık mı?
Yooo. 
Şaşırdığımız kısım, dünya ve insanlar ekonomik cehennem içinde yanıyorlar.
Özelikle ülkemiz tam yanıyor.
Ekonomi cehenneme dönmüş.
İnsan ilişkileri cehenneme dönmüş.
Kimse kimseye artık 1 dilim ekmek, 1 bardak su vermez hale gelmiş.
Neyse.
Fevzi, kadını uzunca bir süre oyaladıktan sonra, parayı vereceğim diyerek, Esra’yı evine çağırıyor.
Adam kadını demir ayakkabı çekeceği ile dövüyor, parmağını biblo ile kırıyor, sabaha kadar işkence ediyor. 
Üstüne oturarak boğazını sıkıyor.
Ve sonunda cinsel saldırıda bulunuyor.
Tam 2 gün işkence ediyor. 
Ve uyuyakalıyor.
Kadın fırsat buluyor ve polisi arıyor ve şikayetçi oluyor.
Film, dizi senaryosu gibi, değil mi?
Kim kime 300 bin dolar verir ki.
Estetik uzmanı Esra, sevgilisi Fevzi'ye borsada değerlendirsin diye 300 bin dolar vermiş.
Gün geliyor kadın sevgilisinden ayrılıyor. 
Ve adam, doğal olarak hepsi gibi, bu parayı geri vermiyor.
Şaşırdık mı?
Yooo. 
Şaşırdığımız kısım, dünya ve insanlar ekonomik cehennem içinde yanıyorlar.
Özelikle ülkemiz tam yanıyor.
Ekonomi cehenneme dönmüş.
İnsan ilişkileri cehenneme dönmüş.
Kimse kimseye artık 1 dilim ekmek, 1 bardak su vermez hale gelmiş.

Kim kime 300 bin dolar verir ki.
Valla çok zengin, parası var dedikleri insan sabah kahvaltısına getirdiği simitlerin kalanını torbası ile geri götürüyor.
Akşam üzeri, gel hayatım çay saati yapalım yalan oldu.
1 top dondurma, en ucuz yerde 50 TL, gel dondurma yiyelim de denmiyor.
Misafir için hazırladığımız sofralar yalan oldu.
Ben bakıyorum.
Ben gözlemliyorum.
Kimse kimse için artık zırnık vermez.
Düşünün.
Eskiden hesapsız kitapsız arkadaşlık dostluk içinde birbirine, hediye veren insanlar, sana şunu aldım diyen insanlar, şimdi zırnık vermiyor.
Devamlı hesap kitap içinde yaşanan hayatımızda, kimse tertemiz uyuyamaz ve kimse tertemiz uyanamaz.

Not 20: Alın size normalleşme!

CHP'li Mersin Büyükşehir Belediyesi'nin hesaplarına SGK borçları nedeniyle haciz konuldu.

CHP belediyelerine değil ama belediyelerin kasalarına kayyum atıyorlar!

Not 21: İyiler ile kötüler arasında belirgin bir fark var.
Kötüler anında bir araya gelebilirken, iyiler çok zor birlik oluyorlar.

“Sonuçta iyilik kazanır” denmesinin nedeni de bu olmalı; çünkü iyiler çok sonra bir araya gelmeyi başarıyorlar.

Not 22: "O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü."

Melih Cevdet Anday

Not 23: “Ahlakı zayıf, terbiyesi kıt  toplum;
içindeki zorbalara ve soygunculara hayranlık duyar.”

Andre Maurois

Not 24: ''Ey insan,
Kadere az bahane bul!…
Buğday ektin de, arpa mı biçtin?''
Fuzuli

Not 25: HÜNER ARTTIRMAK, SERVET ARTTIRMAKTAN ÜSTÜNDÜR

“Ey Oğul!
“Bil ki, hüner, cevherden (değerli taş) üstündür

Hünersiz kişi, gölgesiz deve dikeni gibi kendisine de başkasına da fayda vermez

Çalış ki, eğer soydan gelme cevherin yoksa, sonradan kazandığın hünerin olsun”

Kâbusname

Not 26; Bankalar hariç ülkede kurumlar vergisi veren şirket yok gibi bir şey. Bu yıllardır bilinen bir şey. Tek tek araştırmaya gerek yok. Türkiye’de bütün şirketler eline geçen bütün parayı harcar. Nakit pozisyonları yoktur ki vergi ödesin. Microsoft, Apple bile sürekli vergi kaçırıyor.. Esas vergi tavana yayılmalı.. Eğer bu kadar muazzam ciroları gerçekleştiren şirketler, vergi vermeleri gerektiği halde mevzuatın boşluklarından yararlanarak yükümlülüklerinden ustaca sıyrılmışlarsa, bu durumda devletlerin ve Maliye Bakanlığı’nın temel hedefi, vergiyi tabana yaymak değil, öncelikle “tavana yaymak” olmalı…

Not 27: Sokakta gördüğünüz her 10 yetişkinden 
-3'ü emekli
-1'i devlet çalışanı
-2'si sosyal yardım alıyor
-1'i öğrenci
Yani ÜRETİM yok. Buna rağmen devletçe maaşa bağlanmış muazzam bir kitle talep oluşturuyor.
Bu tablo böyle kaldıkça enflasyon asla %10-20 bandına düşmez.

Not 28: Muazzam bir ihtimalsin.
Gökyüzüne dokunmak gibi.
Tüm maviliklerin sahibi olmak gibi.
Hani nasıl desem, "mutlu olmak" gibi.  
Cahit Zarifoğlu