Malatya’da 2 küçük çocuğun öldüğü 2 küçük yavrucağın ağır yaralandığı trafik faciasında; 11 yaşındaki çocuğuna traktörü verip kazaya sebep olan aynı zamanda 11 yaşındaki çocuğuna silah atışları yaptıran özellikle baba (herif bir de trafik polisiymiş) ve o çocuğun şımarık yetiştirilmesine sebep olan anne kesinlikle tutuklanmalıydı. Evlatlarını düzgünce yetiştiren sokaktaki kediye, yerdeki karıncaya dahi zarar vermeyecek şekilde yetiştiren biz ana babaların suçu nedir!
Herkes evindeki deli dahil tüm evlatlarından sorumludur. Herkes evindeki köpeğine sahip çıkacak. Şımarıkça mikropça terbiye vermeden toplumsal düzeni bozan, milletin evlatlarına kasteden çocukların ana babaları azmettirmekten yargılanıp tutuklanmalı. Hukuk, kötülerin şerefsizlerin uyuşturucu tacirlerinin ekin tarlası değildir, kızlarını oğlanlarını prens prenses gibi yetiştiren toplumun başına bela eden ebeveynlerin akarsu yatağı olmamalıdır.
Son söz: Hayırdır çok dertli görünüyorsun, diye seslendi saçları dökülmüş adam cam kenarındaki babayiğide.. “Yarin dudağından getirilmiş bir katre alev belki söndürür yüreğimdeki yangını..” diye cevapladı delikanlı.. “Hepimizden esirgenen nimet umarım seni bulur,” diyerek daldı adamcağız karanlığın dehlizlerinde dört nala giden otobüsün koltuğunda soruyu sorduğuna pişman..
(Yolunu Kaybetmiş Hüzünlü Adamın Not Defterinden..)
Not 1: Susmanın kalesine sığınıyorum. Önümde karanlıktan duvarlar, sırtımda insan yüklü bir gök var.
E. Bayazıt
Not 2: Artık gerçekten kafamız karışıyor.
Bir ülkede halkla helalleşip kolkola girilmeden, omuz omuza gelemeden enflasyonla mücadele mümkün değildir. Önce halkı ikna gerekir. Çünkü bu işten en büyük zararı gören ve netice itibariyle de faturayı ödeyen halk olacaktır. Halkı bu faturayı ödemeye iknanın yolu da kamuda tasarruftan ve ihtiyaçların yükünün adil bölüşülmesinden (adil vergi) geçer. Bu ikisinden biri dahi eksik olsa o başarı gelmez.
Biz ikisini de beceremiyoruz bir türlü!
Allah akıbetimizi hayır eylesin.
Not 3: Sayın Maliye Bakanı,
Vergi adaletini sağlayacağınızdan ve vergi kaçağına göz yummayacağınızdan söz ediyorsunuz.
Devlet hastanelerinde ultrason ve hayati görüntülemeler için aylar sonrasına randevu verilmesinden doğan zorunluluk nedeniyle hastaların yönlendirilmesi sonucu;
Hemen her büyük şehirde, çeşitli tetkikler, ultrason ve diğer görüntülemeler için seans başına 10 binlerle ifade edilecek astronomik bedellerle,
-Gün boyu aralıksız hasta muayene edip darphane gibi para basan,
-Aldıkları ücret karşılığında kredi kartı kabul etmeyip sadece nakit çalışan,
-Hiç fiş ve fatura vermeyen
Doktorları ziyaret etmek ve çok kolay tespit edebileceğiniz günlük hasılatları üzerinden kaçırdıkları meblağı tespit ederek hakettikleri vergiyi kendilerine tahakkuk ettirmek için daha ne kadar bekleyeceksiniz?
Not 4: 100,000 kişide işlenen cinayet sayısı:
-El Salvador: 52.02
-Jamaica: 43.85
-Lesoto: 43.56
-Honduras: 38.93
-Venezuela: 36.69
-G.Afrika: 36.40
-Nigeria: 34.52
-Türkiye 2.7
-Katar 0.37
-Lüksemburg 0.34
-Japon 0.26
-Singapur 0.16
Not 5: aptala, değerli bir şeyini yitirdiği için değil, yitirdiği şeylerin değerini idrak etmediği için aptal denir.
Not 6: Bir şehrin, bir ülkenin kaderini sadece yönetenlerin ufku ve kalitesi değil, yönetilenlerin kültür, ahlak, erdem, dürüstlük, liyakat, vicdan ve içselleştirilmiş eğitim düzeyi de belirler.
Not 7: zeka geriledikçe kurnazlaşır.
Not 8: herkes kendisinden esirgenmiş şeyler hakkında saplantılıdır.
Not 9; en ilkel toplumlarda bile adalet duygusu din duygusundan önce gelir.
Not 10: insan ruhu inceldikçe (algı kapasitesi arttıkça) daha küçük daha narin daha zarif şeylere eğilim duyar. oysa eğitimsiz kaba ve küçük ruhlar haz alabilmek için daima kocaman geniş büyük devasa iri şeylere yönelirler: büyük yapılar, büyük takılar, büyük arabalar, büyük eşyalar..
Not 11: YALANIN ADI;
dünyada: vefa
siyasette: vaad
ticarette: reklam
felsefede: safsata
edebiyatta: mecaz
gazetecilikte: haber
gençlikte: aşk
Not 12: yaşamı boyunca herkes ‘birini’ bulur ama ‘birbirini’ bulmak çok az insana nasip olur.
Not 13: yaşamın cilvelerindendir: istek varken imkan olmaz, imkan varken istek olmaz.
Not 14: Evlilik akitle, aşk ahitle geçerlilik kazanır. Akit tanık, rıza, onay ister, ahit istemez, ahde vefa edecek bir yürek olsa kafidir.
Not 15: zayıf karakterli insanların hayatlarını sürdürmek için kindar duygulara ihtiyacı vardır.
Not 16: Negatif reel faizle tek haneli enflasyon hedefine ulaşmak mümkün değildir.
Not 17: Tembellik en ölümcül hastalıklardan biridir. İradeyi sönükleştirir, varoluşu yavaşlatır, insan ile yaşam arasındaki mesafeyi açar, hevesi zehirleyerek insanı bulunduğu yere kilitler. Fizyolojik tembellik obeziteye, zihinsel tembellik irade körleşmesine, duygusal tembellik ise yürek katılığına yol açar. Bir bütün olarak bakıldığında tembellik insanın yaşayabileceği en büyük talihsizliklerden biridir. Neresinden bakılırsa bakılsın tembel bireyler de tembel toplumlar da üzerine ölü toprağı atılmışçasına hayatın gerisine çekilir, yaşamsal emarelerini emanete terk edip devasa bir kımıltısızlığın esiri haline gelir.
Hayat hareket ve eyleyişe dairdir. Canlıları bir yerden başka bir yere vardıran kımıltının bizatihi kendisidir. Bu sebepten hareketli toplumlar hem kendilerini hem dünyayı diğerlerinden daha iyi tanır, tanımanın imkanlarından yararlanarak daha çok üretir ve diğerleri üzerinde mutlak etki sahibi olur. Hayatı hareket betimler, ölümü durağanlık. Tembellik ise burada yüzünü ölüme, ensesini hayata çevirmiş bir insan metaforunu somutlaştırır. İnsanın ve insanlığın yegane çıkış noktası ataletten harekete geçmesidir. Elbette burada daha da dramatik olan ataletin kötülükle hareketin ise iyilikle kurduğu ilişkidir.
Not 18; Bugün, dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri zeka kaybı değildir. İnsanlar, yeni kuşaklar belki önceki nesillerden çok daha hızlı öğreniyor, çok daha kolay adapte oluyor, çok daha geniş imkanlarla amaçlarına çok daha kısa sürede ulaşıyorlar. Karşı karşıya olduğumuz ve sinsi bir ur gibi benliğimizi saran hastalık atalettir. İçimizdeki yaşam sevincini alarak onun yerine çabalamadan, işlerimizi bulunduğumuz yerden idare ederek istediklerimize kolayca sahip olma beklentisi hastalığın ta kendisidir. Kazanç emeğin uzağına düşünce emek kendiliğinden değersizleşiyor. Emeğin keyfini almamış insanların kazançlarının keyfini çıkarma şansı yoktur.
Not 19: Bundan önceki süreçlerde, insanların bulundukları yerden zirveye tırmanmak için bir hayal kurmaları gerekiyordu. O hayalleri gerçekleştirmek için yürüme iradesi ortaya koymaları, düşmeyi göze almaları, düştükleri yerden tekrar kalkmayı denemeleri, yorulmaları ve oraya, zirveye adım adım yaklaşırken ruhlarını da bedenleri gibi sağlamlaştırmaları, zihinlerini de yürekleri gibi genişletmeleri icap ediyordu.
Not 20; Aşağıdan yukarıya çıkmak için ne hareketli merdivenler ne asansörler mevcuttu. Şimdilerde tembellik atmosferin genel iklimine dönüştüğü için bazıları yukarıya jet hızıyla çıkarken bazıları adımlarıyla ömür boyu aşağılardan dönüp durmak zorunda kalmaktadır ve aşağıdan yukarıya çıkışın zorluklarını yaşamayanlar aşağıdakilerin halinden anlamamakta, hatta onlara düşman gözüyle bakmaktadır. Yukarıya çıkarken ayaklarına tek bir dikenin batmadığı, gram yorgunluk emaresinin uğramadığı, ağzından burnundan kan gelmediği zihnen tembel, ruhen atıl, kalben kötürüm insanlar, tepeden aşağıya bakarken aşağıdakilerin bırakın çektiği eziyeti görmeyi, aşağının onlar için, yukarının da kendileri için yaratıldığını düşünüyor. Tembellik hastalığını tembellik hakkı olarak görüyor. Statü asansörünün herbir basamaktaki zorluğun üstünü örtmesi, aşağıya yönelik körlüğü perçinliyor.
Not 21: Arkadaşlık, akrabalık, kayırmacılık, hizipçilik, yalakalık asansörüyle yukarı çıkmış, ışık hızıyla oraya vardığı için yüzü iyice kararmış, enseyi karartmış, hayata oradan seyreden tembeller; asansörü olmayan, her gün sabah akşam kan ter içinde ekmeğini çıkarmaya çalışan, yukarıya, zirveye varma vasıtası olarak her bir basamağı tek tek tırmanmak gerektiğini düşündüğü için keçiyollarını kullananlara tepeden hem de nefretle bakıyor. Hayır, diyor, siz hiçbir zaman buraya çıkamayacaksınız. Yukarı ile aşağı, tembellik ile çalışkanlık, emek ile sömürü arasında yinelenen kısadevrelerin sebebi geçişsiz kipler yaratmaktır.
Not 22: İsterse bahçemde bülbüller ötsün, benim gonca gülüm solduktan sonra. Bağrım yanık koydun kader! Garibi vurdun yerlere. Ölmeden öldürdün kader..
Not 23: Sıcak ve nem en çok kadınları ve gençleri etkiliyor. Ancak asıl etkilenen sınıf psikolojik sorunlarla mücadele eden insanlar.
Yüksek nemle birlikte kişide görülen başlıca psikolojik belirtiler şöyle:
* Zihinsel yorgunluk.
* Stres.
* Anksiyete
* Depresyon
* Öfke
* Refleks zayıflığı
* Halsizlik.
* Uykusuzluk
* Karamsarlık.
* Dikkat eksikliği
* İntihar düşüncesinde artış
Not 24: Sıcakların psikiyatrik durumla ilişkisi kesin. Özellikle Bipolar, Şizoaffektif, Psikotik özelikli Depresyonlar ve Panik Atak risk altında. Gerekirse dışarı çıkmayın..
Not 25: Etraf, elini nereye atsan kişisel gelişimciye çarpıyor.
İlişki bilirkişilerinin tam ortasında, boğulmak üzereyiz.
Kadınlar konuşuyor, adamlar konuşuyor.
Sanki herkes her şeyi biliyor ve başkalarının hayatının son noktasını koyuyor.
Kimsenin mutlu ilişkisi yok mu?
Mutlu ilişki yaşayan kaç kişi var bilmiyorum, ama yaşı kaç olursa olsun, ilişkilerde kadın ya da erkek, birisi diğerinin aklını kontrol etmek istiyor.
Birbirlerine zorla tahammül ederek, kocaman bir ömrü geçiriyorlar.
İlişkiler böylesine tepetaklak iken, bir de başımıza sosyal medya çıktı.
Herkesin iyi kötü alternatifi var ya.
Ve.Herkes daha zengin, daha genç, daha yakışıklı, daha başarılı, daha bilmem ne alternatifleri dm’den arar oldu. Hesapları stalkla dur, hesaplarda gezin dur.
Bir tane bile daha iyi seçeneği olduğunda hiç kimse arkasına bakmadan gidiyor.
Terlikler kapıda anlayacağınız.
Bırak ve kaç.
Menfaat hesapları, almış başını kontrolsüzce çığ gibi büyüyor.
EH iki farklı kapının ardından çıkıp gelen insanların, menfaatsiz, sadece sevgi ile beraberlik yaşaması zor değil mi.
Hayat zor biliyorum.
Ama herkes kendi yaşamının koçu olsun.
İnanın, o koçum, danışmanım diyen gezenlerin birçoğu sorunlu.
Kendi hayatının karmaşasındaki koçların kime ne yararı olabilir ki..
Lütfen.
Not 26: Analar böyle cesur yürekli evlat da doğururmuş; Koca yürekli senatör. Soyu kuruma noktasına gelse de hala şerefli ve babayiğit insanlar çıkıyor nadir de olsa; bu korkusuz yürek gibi. 1000 erkek biraraya gelse şu kadının topuğu etmez. Zulme karşı başı dik duran Yezid karşısında Hz. Zeynep misali. Saygıyla selamlıyorum.
Not 27: ETKİSİZ YÖNETİCİLERİN ÖZELLİKLERİ
-Her türlü cevabı bilirler
-Cevap değil, tepki verirler
-Risk almaz; “kumar oynarlar”
-“Bir şey hakkında konuşmak”la “onu yapmayı” bir sayarlar
-Çözüme değil suçlamaya odaklanırlar
-Özgüvenle kibiri karıştırırlar
-Planlarda ve hazırlıklarda boğulurlar
-Anlık başarılara odaklanırlar
-Ayrıntılara takılırlar
-Güçlü yanlar değil, zayıf yanlar dikkatlerini çeker
-İnatçılıkla kararlılığı karıştırırlar
-Yersiz övgülerde bulunurlar
-Vermezler, alırlar
-Eleştirinin önemini bilmezler
-Dikkatleri kolaylıkla dağılır
-Mazeretlere sığınırlar
-Uygulamaları tutarsızdır
Not 28: -Vefasıza gösterilen sevgi,
-Şükran duymayana yapılan iyilik,
-Uslanmayana verilen nasihat,
-Sır tutmayana verilen sır
Boşa gitmiştir..
(Beydeba)
Not 29: Beni de çarmıha gerdiler ama kimse isa demiyor bana/ gelmiyor elimden yaşamaktan başka bir şey/ Ana Abartma Ölümü; Arada Çık Gel/ Tanımam senden başka duasıyla şemsiyem olan kadın..
Not 30: Faiz indirimi öngörenlerin aklında şöyle bir varsayım olabilir: “Faizler indirilsin, bir olumsuzluk olursa faizler tekrar yükseltilebilir.”
Çocukken öğle hatta ikindiye kadar tuttuğumuz ve sonra da dayanamayarak bozduğumuz oruçlarımız için büyüklerimiz “üzülme iki yarım oruç gün bir tam gün eder” diyerek bize moral verirlerdi; biz de inanır ve sevinirdik.
Faizleri bu sonbaharda indirmeye başlamak, enflasyonla mücadeleyi kesin olarak tehlikeye atar. Enflasyonla mücadelede başarısızlık, her zaman ikinci bir istikrar programı gerektirir.
Türkiye bu konuda çok tecrübeli, daha önce IMF’yle 19 tane istikrar sözleşmesi imzalamış. İkinci, üçüncü hatta onuncu programı bile göze alabilecek insanlar var bu ülkede.
İkinci bir istikrar programı, orucun öğle saatlerinde bozulması ve gösterilen çabaların, çekilen zahmetlerin boşa gitmesi anlamına gelir.
Hane halkı, şirketler ve yatırımcılar enflasyonun ineceğine inanmak zorunda; bunun için de enflasyonun kalıcı olarak ezildiğinin bütün zihinlere kazınması şart.
Kararlılığın “sembolik göstergesi” de bu yıl faiz oranlarının %49’a bile indirilmemesidir.
Bu yıl enflasyon oranları kaça inerse insin faiz indirimleri Mart 2025’ten önce başlamamalı hatta verilere bağlı olarak daha ileriye ötelenmelidir.
2027 yılında “%10 civarında bir enflasyon ve faiz oranına” ulaşmanın başka bir yolu yoktur.
Not 31: Şunu akıldan çıkarmayalım; Filistin’in bugünkü durumu 1967 ve 1973 savaşlarından sonra artık kimsenin bu halk için savaşmayacağı gerçeğinin acı sonucudur. Gazze bu gerçek yüzünden ölüyor ve İsrail de kimsenin elini tetiğe götürmeyeceğini bildiği için öldürmeye devam ediyor. Aynı şey, ne yazık ki Lübnan ve hatta İran için de geçerlidir. Bu ülkeler için de hiçbir bölge ülkesi savaşın tarafı olmaz, olamaz. Türkiye dahil. Başka ülkelerin kaderi üzerinden konuşanların ve ekranlarda savaş oyunu oynayanların bunu bilmesinde fayda var.
Bugün Gazze için slogan atmaktan öteye geçemiyorsak, yarın Lübnan veya İran hedef olursa, yapacağımız bundan öteye olmayacaktır. Temenni edilebilecek en iyi şey; bırakın savaşı, bölgede yeni bir çatışma dahi çıkmamasıdır. Eğer eller silaha giderse, bütün bölge ülkeleri -ne yazık ki- Filistin’den sonra bir komşularının daha başına gelenleri çaresizce izlemeye mahkum olur.