Gazeteci Hadi Özışık, 'Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağında soru yasağı var mı?' ve 'yurt dışı gezilerinde gazetecilerin masrafları kime ait?' sorularını Darp Haber'de cevapladı.

"GÖNÜLLERİNDE O UÇAKTA OLMAK MI VAR?"

Hadi Özışık'ın Darp Haber’e özel yaptığı açıklamalar şöyle;

-Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağı çok tartışılıyor. Bu gezilerin masraflarını kim karşılıyor?

Eleştirenler gerçekten oradaki harcamaları mı eleştiriyor yoksa onların da gönlünde o uçakta olmak mı var? Yoksa binemiyorlar da, Erdoğan'la birlikte bu seyahatlere katılamıyorlar diye mi bu eleştirileri yapıyorlar bu ayrımı yapmak lazım. Aslında eleştiride bulunan bütün gazeteci arkadaşların hepsi o uçakta yapılan masrafların ya da seyahate katılan gazetecilerin Cumhurbaşkanlığı bütçesinde seyahat etmediklerini biliyorlar.

"BÜTÜN GAZETECİLER MASRAFLARINI KENDİ CEPLERİNDEN HARCIYOR"

Arkadaş bin defa söyledik, bu da bin birinci defa olsun... Bir kere Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağına binen bütün gazeteciler masraflarını kendi ceplerinden harcıyor. Bir Amerika gezisi baya tuzluya mal oluyor. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, hangi otelde kalıyorsa sen o otelde kalmak zorundasın. Ve kaldığın otelin fiyatını neyse cebinden çıkarıp ödemek zorundasın. Sadece Erdoğan'ın uçakta gazetecilerle olduğu zaman herhangi bir para alınmıyor gazetecilerden.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gazeteciler istedikleri soruları sorabiliyor mu?

Cumhurbaşkanı ya da başbakanların uçaklarında daha önce geleneksel hale gelmiş bir uygulama vardır. Birçok liderle böyle uçak gezilerinde bulundum. Eskiden gelenek şuydu; Gazeteciler bir araya toplanırlar. Hatta bu kadar modern bir görüntü de yoktu. Diyelim ki; Demirel geliyor, ortada duruyor, gazeteciler etrafını sarıyor ve sorular öyle soruluyor.

"AKİF BEKİ YENİ BİR GELENEK BAŞLATTI"

Bugün iktidarı, Recep Tayyip Erdoğan'ı en ağır şekilde eleştiren Akif Beki vardı o zamanlar. Şöyle bir eleştiri vardı Akif Beki'ye, 'Akif Deki' diyorlardı. İşte o uygulamayı, doğrudan Cumhurbaşkanına, başbakanın yüzüne soru sormak yerine Akif Beki yeni bir gelenek başlattı. 'Arkadaşlar içinizde sorusu olan, sorularını yazılı olarak gruba atsın' demişti aslında Akif Beki zamanında. Sonra Kemal Öztürk geldi. O da aynı uygulamayı devam ettirdi. Sonra Lütfullah Göktaş geldi, o da uygulamayı değiştirmedi. Şimdi Fahrettin Hoca var. Fahrettin Hoca döneminde de bu gelenek değişmedi.

"BU SORULARIN FAHRETTİN ALTUN'LA HİÇBİR İLGİSİ OLMUYOR"

Yani soru sorulamıyor diye bir şey yok. Biz önceden sorularımızı soruyoruz, yazılı olarak gruba atıyoruz. Hani Fahrettin Altun adı çok geçiyor, 'o engelliyor' diyorlar ya Fahrettin Altun'la hiç ilgisi olmuyor bu soruların. Biz soruları gruba atıyoruz. Yani bütün gazeteciler hangi gazetecinin ne sorduğunu görebiliyor orada. O da ona göre gardını alıyor. Diyor ki; falanca gazeteci şu soruyu sormuş, ben şu soruyu sormayayım. Yani devamında bir şey soracaksa ya da ek bir şey yapacaksa uçakta Erdoğan'la yüz yüze oturduğumuzda soruluyor.

"TÜRKİYE'YE DÖNDÜĞÜMÜZDE O SORU MANŞET OLDU"

Ama efendim şu soruyu sormayın, yok öyle bir şey. Ben bugüne kadar hiç rastlamadım. İçeride o sorular soruluyor, sonra Erdoğan geliyor, soru sırası gelen gazeteci arkadaş sorusunu soruyor. Ama o soru öyle yalnız başına da sorulmuyor. Mesela, sen bir soru sordun. O soruyu sorduktan sonra orada ek bir soru sormak gerekiyor, o soru da soruluyor. Ben 3-4 seyahatte ek soru sordum. Yanında oturuyordum. Sorular bitti, bir konu açıldı. Ben ek bir soruyla o soruyu güçlendirdim. Ve Türkiye'ye döndüğümüzde o soru manşet oldu. Akif Beki döneminde 'Akif Deki' diyenler şimdi Akif Beki'yle dost olmuşlar. O da ne hikmetse Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağındaki gazetecileri eleştiriyor, diğer arkadaşlar da eleştiriyor.

"ARKADAŞIM 'MUHALEFETİM, GELEMEM' DEDİ

Ben ismini vermeyeceğim ama dedim ki; arkadaş sen Cumhurbaşkanı uçağını eleştiriyorsun, gazetecileri eleştiriyorsun. Cumhurbaşkanı seni çağırırsa gelir misin? 'Gelmem, gelemem' dedi. Niye dedim. 'Muhalifim' dedi. Yani sen Erdoğan'ın uçağına davet edilirsen gelmez misin? 'Hayır gelemem. Benim kurumum izin vermez. Çünkü dönüşte o uçakta benim fotoğrafımın olacak olması kurumumda da yayınlanacağı için bizim hitap ettiğimiz kitle bize tepki gösterecek o yüzden biz gelemeyiz' diyor.

"YALAKALIĞIN EN BÜYÜĞÜNÜ SİZ YAPIYORSUNUZ!"

Hani sen bana soruları soruyorsun ya, aslında o mahallede neyin ne olduğunu, kimin ne yaptığını, kimin ne kadar dürüst davrandığını benle en iyi sen bilirsin. Dışarıda bunu yapanlar geliyorlar, burada dışarıdan ahkam kesiyorlar. 'Erdoğan'ın uçağındaki gazeteciler şöyledir, böyledir, yok yakala, yok bilmem ne.' Yalakalığın en büyüğünü siz yapıyorsunuz.

"O HARCAMALAR NEREDEN YAPILIYOR?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağı konuşuluyor... Ekrem İmamoğlu yurt dışı gezilerine gittiğinde beraberindeki gazeteciler masrafları cebinden mi ödüyor, yoksa İBB'nin bütçesinden mi yapılıyor bu harcamalar? Bugüne kadar bu konuda hiç açıklama yapılmadı. Sadece yurt dışında değil, yurt içindeki gezilerde de öyle. Mesela Erdoğan hiçbir gazeteciyi kongreye vesaire davet etmiyor, oteller ayırtmıyor. Ama Erdoğan dışındaki birçok lider de geçmişte yurt dışına gitti gazetecilerle. Kemal Kılıçdaroğlu da gitti. O paralar nereden ödendi? CHP'nin bütçesinden mi, gazeteciler kendi ceplerinden mi ödediler? Dürüstse namusluysa bunları açıklasın bizi eleştiren kişi.

"BİRİ TAŞ ATARKEN KENDİ EVİNİN ÖNÜNE BAKMALI"

Geçmişte Altılı Masa döneminde İYİ Parti'nin Genel Başkanı'ydı Meral Akşener. Sürekli gazeteci gezdiriyordu kendisiyle beraber gece konaklamaları vardı. O harcamalar nereden yapılıyordu? Gelecek Partisi, DEVA Partisi... Bütçeleri yok, hazineden para da almıyorlar. İşte böyle bir iki yüzlülük var. Hani biri bir taş atarken mutlak suretle kendi evinin önüne bakmalı. Mesela Ali Babacan cebinden mi ödüyor? Partisine yapılan bir bağıştan herhalde o parayı alıyor.

"MASRAFLARI KENDİLERİNİN KARŞILAMASINI DOĞRU BULMUYORUM"

Ben Cumhurbaşkanıyla birlikte bu seyahatlere katılan gazeteci arkadaşların kendi masraflarını karşılamasını da doğru bulmuyorum. Çünkü bir tartışma yaratıyor. Açık ve net, doğrudan denilecek ki; 'biz gazetecileri misafir ediyoruz.' Yani bu gazeteciler oraya giderken seyahatlerde, AVM'lere falan gidiyorlar, oralardaki masraflarını Cumhurbaşkanlığı karşılamıyor. Kemal Kılıçdaroğlu da karşılamıyor İmamoğlu da. Ama diğer oteldeki yemek masrafını da kendin ödemiyorsun. Kurum tarafından karşılanıyor. Dolayısıyla bu tartışmayı bitirmek lazım.

"BİZ DAVET ALDIĞIMIZDA KORKUYORUZ"

Diyecekler ki; 'hayır kurumlar kendileri ödesin.' İyi de gücü olmayanlar da var. Mesela Şaban Sevinç'i örnek verelim, beni örnek verelim. İnternet Yayıncılığı yapan gazeteci arkadaşları örnek verelim. Biz seyahatlere davet ediliyoruz Cumhurbaşkanını takip etmek maksadıyla. Bizim ekonomik gücümüz o kadar iyi değil ki. Biz mesela Amerika'ya bir davet aldığımızda korkuyoruz. Dünya para gidiyor. Çünkü internet gazetecileri o kadar para kazanamıyor. Kazanamadığı içinde gidiyorsun, onunla eşitsin mesela. Bu da farklı bir uygulama. Onun da değişmesi lazım diye düşünüyorum.