Ey Merkez Bankası, güçlü söylemler; güçlü belagatler altı doldurulursa bir anlam ifade eder, karşılık bulur. Söz ile eylem ayrılırsa eylem sözü belirlemeye başlar. Ki bize gereken eylem olmalıdır.
Merkez Bankasının eylemi de parasal sıkılaşma eşliğinde gelecek aylarda politika faizini % 50 lere çıkartmaktır. Aksi halde enflasyon düşmez daha da yukarı ivmelenir.
Zira enflasyon, çıkarken asansör kullanır da inerken merdivenleri tercih eder. Yavaş yavaş, ağır ağır… Hele ki gözü yeniden popülizm asansörüne ilişmeye görsün, indiği basamakları yeniden çıkmaktan asla çekinmez. Yarıda bırakılacak bir anti enflasyonist süreç, kazandırdığından fazla zarara yol açabilir.
Mevlana’ya sormuşlar; “O kadar okursun, yazarsın, söylersin de ne bilirsin?” Mevlana’nın cevabı, 800 yıl sonrasında hala gündeme ışık tutar; “Haddimi bilirim.” Kısaca her şeyi bilmene gerek yok, haddini bil, yeter diyor. Sadi Şirazi de ekliyor; “Ne kadar bilirsen bil, bilmediğin haddinse, hiçsin…”
Kıssadan hisse haddimizi bileceğiz, düşük faizle hakkımız olmayanı tükettik üç yol boyunca, haddimiz aştık. Şimdi faturayı ödeme vakti. Yan çizerek olmaz bu işler. Eylem vakti.
Bizim milletin esas sorunlarından birisi hem haddini bilmemesi hem de haddini bilmeyen yöneticileri baş tacı etmeye devam etmesi, sesini çıkarmaması, hatta hadsizliklerini desteklemesi. Ortalık, mum kadar ışık vermediği halde kendini ay kadar parlak sananlarla dolu… Her şeyi biliyorlar, her soruna bir cevapları var ve her şeye hakları olduğunu sanıyorlar. Hele ki para sahibi olup da edep sahibi olmayan bir kitle var ki, maddi gücü çenesine vurmuş, istek, emir yağdırıyorlar. Hadsizlik, edep-erkân yoksunu kişilerin cesaret patlamasıdır. Bilmez ama bilmediğini dahi bilmez. Bu yüzden cehaletini size dayatır. Bu, kamu görevlisi de olur, tepe yöneticisi de… Ancak koltuğundan aldığı güçle, sizi baskılar, bezdirir. Bilgisizliğinin sınırları sonsuzdur bu gibi yöneticilerin…
Böylelerine haddini bildirmek, erdemli cesaret gerektirir. Zira hadsiz, nerede duracağını bilmediği gibi onu uyarana düşmanlık besler. Uyaranı, çalışanı ise işten atar, astı ise hakkında soruşturma açtırır, para sahibi ise gücü ile ezmeye kalkar. Haddini bilmeyene susarak cevap vermek, bağırarak cevap vermekten daha etkili olabilir. Neticede kartal, sinek avlamaz. Yine de hadsizi uyarmayınca, zulmü artar, yaptığını kendine hak olarak görmeye başlar.
Hadsiz, sizin özelinize girebilir. Telefonla dilediği saatte sizi arayabilir zira buna hakkı olduğunu düşünür. Reddetseniz dahi ısrar eder, hatta tehdit eder. Mesajlarıyla sizi bunaltır. Uyarırsın anlamaz, bezdirir, bunaltır, yaptığın işten seni soğutabilir.
Cehalet, giderilebilirdir… Öğretirsin; geçer. Ama cehlinden dahi habersiz hadsiz için dur durak yoktur ve hiperenflasyonun çürüttüğü iş ahlakı içinde böylelerinin hem sayısı hem de cüreti artıyor ne yazık ki… Tanrı sizi had bilmez yöneticilerden, ortaklardan, bakanından, bakmayanından korusun
Türk milleti tarihinde ve hücrelerinde saklı cevherin farkına varmalı, hadsiz yöneticilere haddini her ortamda bildirilmeli, hadsiz şarlatan sosyal medya fenomenleri ve yıldız bozuntularına itibar etmemelidir. Doğru yolda olan ahlaklı insanlarını cesaretlendirmelidir. Yoksa tarihin çöplüğüne ve hiçliğin girdabına gidenlerden olacaktır.
Son söz: Selman Öğüt’ün rektör olduğu bir ülkeden bahsediyorsun… Gerisini var sen düşün. Daha önce de Nebati için söylemiştik. Nebatinin ekonomi bakanı olduğu ülkede diye.
Tadımlık: Bugün artık alt gelir grubunun bırakın kırmızı ete beyaz ete erişmesi bile çok zorlaştı. Orta gelir grubu için ise pirzola, biftek, bonfile artık unutulmuş lezzetler. Kıyma haftada bir, o da üç harfli ucuzluk marketlerinden 400 gramlık paketlerde alınabilirse bir tane alınıyor. Kimse kalitesine, yağ oranına falan bakmıyor. O 400 gramlık kıyma hafta boyu yemeklere biraz et lezzetini katsın diye baharat gibi tutamla katılıyor.
Hatırlatma: İBB'nin ilk işi ulaşımı sağlamak.
İstanbul ulaşımı iflas noktasında, metro, metrobüs, otobüsler tıklım tıklım. Arabanla da gidemiyorsun.
İBB yetkilileri bunu bırakıp, 'İstanbul'da 750 bin boş konut var, boş tutandan +vergi alınsın, Toki konut yapsın' diyerek abuk subuk konuşuyor.
Seçilen cümleler: Seçil Erzan olayı liyakatlinin değil torpillinin çalıştığı (!) , üretimden değil tefecilikten , uyuşturucudan , kumardan gelen sermayenin döndüğü ; hukuka ,mevzuata uygun olanın değil hukuksuzluğa , orman kanunlarınına tabi olanın yapıldığı ; namuslunun değil ahlaksızın adam olduğu ; yolsuz , kirli bir ülkede sadece olağan ,sıradan bir olaydır.
Öngörü: Anladığım kadarıyla hükümet yerel seçimleri pek sallamıyor. parçalayabilirse muhalefeti parçalayıp ilerleyecek, yoksa allah kerim modunda.
Dolayısıyla parasal genişleme ve ucuz kredi beklemiyorum. En azından 2025 Şubat ayına kadar böyle devam.
Not 1: Önce OBAMA, ardından BIDEN, hem ABD'yi, hem de Dünya'yı fena halde dinamitledi.
Global olarak işler kötüye gitmeye devam edecek.
ROBOT DEVRİMİ, çoğu ülkeyi karıştıracak.
İnsan lazım değilken, sanayileşmiş ülkelere GÖÇMEN yağdırmaları da, aslında bir parçalama planıdır.
Not 2: İstanbul iş ilanlarına bakıyorum.
BEKÇİ bulamıyorlar.
70 yaşında ne iş yapacakmış?
İNŞAAT BEKÇİSİ olacaksın dostum.
Çalışmak isteyene, iş çok!
Not 3: Piyasada 10.000 TL olan bir ürünü, 11.000 TL'ye, piyasayı bilmeyen birisine satmak, TİCARET değil, HIRSIZLIKTIR.
Ülkemiz HIRSIZ TÜCCAR dolu.
Ama, bunu ticaret diye adlandırıyorlar. Öyle zannediyorlar.
Not 4: CHP 2019’da İstanbul, Ankara gibi büyükşehir belediyelerini aldı, bu süreçte o dönemin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu AKP’yi en çok ihale kanununun 21-b maddesi üzerinden vuruyordu ve haklı idi ama acaba 2019’dan günümüze İstanbul ve Ankara belediyeleri yerli yersiz ihale kanununun 21-b maddesini ne kadar kullandı, bu soruyu soran, yanıtını merak eden kaç CHP’li var acaba?
Ülkede acaba hala siyasi partilerde yaşanan tartışmaların hatta belden aşağı vurmaların gerçekten siyasi görüş ayrılıklarından mesela AB konusu, bütçe politikaları, bölgesel politikalar, savunma tercihleri, sosyal politikalardan falan kaynaklandığını düşünen kaldı mı?
Yoksa tamamen duygusal yani ihaleler, kupon araziler, kamu bankalarının direksiyonu ve bunun gibi konular mı?
Genç gazetecilere bir tavsiyem olabilir, İYİP’ten ya da başka partilerden ayrılarak AKP saflarına katılan bu politikacıların kendilerinin, varsa şirketlerinin, çok yakın aile bireylerinin ihale ilişkilerini, arazi tahsis ilişkilerini, vs yakından izlesinler, çok önemli gazetecilik ödüllerine aday olabilirler.
Not 5: Yozlaşmış ve içten içe çürüyen, değerlerini kaybeden ve daha önemlisi değerleri önemsizleştiren toplumlar gözlerinin önünde büyüyen, yükselen ve genişleyen piramidi fark edemezler. Bir başkasının hakkına, hukukuna, parasına, özgürlüğüne ve fikrine saygıyı önemsemeyen kalabalıklar; hakkın hukukun olmadığı yapıyı yaratır; sonra da en alt sıradan içine girmenin yoluna bakarlar. En kolay yoldan para kazanmak, en kısa sürede yükselmek, en hızlı şöhret olmak ve gerçekte hiç önemi olmadığı halde en önemli olmak ancak orada mümkündür. En güçlü dayanışma ruhu oradadır çünkü, beklemeden ve çaba göstermeden hemen sonuç verir. Bir katta yılda yüzde 250 faiz alabilirsin, öteki katta hep en karlı ihaleleri alırsın. Bir başka katta hak etmeden koltuk sahibi olursun ve üst katlarda bir yerlerde ise sadece sadakatle yarın kim bilir neler olursun? Neye ihtiyacın varsa o… Yeter ki piramidin usulüne uygun davranmayı bil.
Kötülük piramidi, kirli ve kirlenmeye istekli insanların birbirine verdiği omuzla yükselir.
Şimdi isimleri dolandırılanlar arasında geçenler de o piramidin bir katında sefa sürüyordu. Ya da sürdükleri sefayı ekranlardan boca eden diğerleri… Veya öte yanda bir çete operasyonunda yakalananlar. Mutlu, hırslı ve kanunsuz hayatları sürüp giderken birdenbire piramidin dışına yuvarlandılar. Onlar artık bir üst kata çıkma imkanı olmayan, gücünün sınırına gelenlerdi. Şimdi yerlerini epeydir sıranın kendisine gelmesini bekleyen başkaları alacak. Çünkü piramit orada sapasağlam ayakta duruyor. Duruyor çünkü, bugün ayıplanan şey haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve haksız kazanç değil bunu usulünce becerememektir. Piramit böyle beceriksizlikleri kaldırmaz, yüzüne gözüne bulaştıranı dışarı atar. Ve düne kadar, “uyanık ve akıllı” namıyla çalım satarak dolaşanlara “saf, geri zekalı, aymaz, enayi” yaftasını yapıştırır. Yüksek katlardan atılanın yediği dayak da böyle ağır olur…
Not 6: Hoca bir gün komşusundan kazanını ödünç alır, birkaç gün sonra geri verirken içine bir küçük kazan da koyar.
Komşu küçük kazanı sorunca, ‘Senin kazan doğurdu’ der.
Derken yeniden kazanı ödünç alır hoca ve bu kez geri vermez. Komşu sorunca da, ‘Senin kazan öldü’ cevabını verir.
‘Kazan hiç ölür mü’ diye itiraz edecek olur komşusu ama hocanın cevabı hazırdır: ‘Doğurduğuna inanıyorsun, öldüğüne neden inanmıyorsun?’
Saadet zincirleri hep böyledir. Kazanın doğurduğuna inanır insanlar da, öldüğüne inanmak istemez.
Not 7: Soruyorum size: Bankadan 3 milyon dolar alacağınız olsa ve banka aylardır bu parayı ödemese ne yaparsınız?
Kendi adıma cevap vereyim: 3 milyon dolar, dünyanın her yerinde çok büyük para. İnsan bu parasını almak için çalmadık kapı, denenmedik çare bırakmaz.
Fatih Terim’in bunca aydır o alacağını geri istemek için hiçbir şey yapmaması, en basitinden bankaya bir alacak davası açmaması nedendir?
Not 8: Yabancıların parasıyla oluşacak semereli döngülerin, tedbir alınmazsa, bu yabancı yatırımcılar beklenenden daha erken ülkeyi terk ederse, bu defa, tahripkâr ve daraltıcı bir döngü oluşur.
Biz bu döngünün hem iyi hem de kötü çevrimlerini geçmişimizde yaşadık, bu defa bütün umutları sadece semereli bir döngüye bağlamaktan başka bir çaremiz yok, açıkçası.
Mutlu olmak veya mutlu etmek amacıyla kazandığından fazla tüketen öznelerin akıbeti, ister devlet, ister şirket isterse de kişi olsun fark etmez; er ya da geç tahripkâr döngülere mahkûmdur.
Not 9; "Dünyanın parası denebilecek kadar çok para kazanan kimseler, neden paralarına para katmak amacıyla kayıtsız kuyutsuz işlere kalkar?" sorusunu sordurabiliyor
Hangi açıdan bakıp değerlendirmek istersiniz? İktisadï mi, psikolojik mi, sosyolojik mi
Daha farklı açılar da vardır tabi de ilk aklıma gelenleri yazdım
Mesela "İnfuluencer mı olsam, ders mi çalışsam?" sorusunu getiriyordur aklına bazı gençlerin
Popülariteyi yakalayıp üstüne bir de para kazanmak varken ders çalışmanın sıkıcı gelmesi de çok normal o yaşlarda zaten,
Not 10: Bir noktaya kadar da hoş ve hatta gerekli de görülüyor hırs
Mesela bir kişinin geçimini temin etmek için, ev-araba vb almak için para kazanmaya olan hırsı; bir öğrencinin daha başarılı olmak için ders çalışmaya olan hırsı gibi
ama bir noktayı geçtikten sonra, toplumun neredeyse tüm kesimlerince hoş görülmüyor hatta kınanıyor
çünkü hırsın aşırısı, sadece hırs eden yani muhteris olan kişiye zarar vermiyor, çevresine de veriyor
Bunun örneklerini, bugünlerde yaşanan olaylarda da görüyoruz
Bir yandan da insan, bir yerlere gelmiş insanlar nasıl oluyor da hırslarını dizginleyemeyip böyle durumlara düşüyorlar diye şaşırmıyor değil aslında ama hırs böyle bir şey işte, hatta Araplar, Arapçadan dilimize girmiş olan bu kelime ile şöyle bir şey anlatıyor:
Arapçada devenin diken yemesine ha-re-se (hırs kelimesinin Arapça kök harfleri) denir. Deve, çöldeki dikeni yedikçe ağzı kanar, ağzına gelen kanın tadı hoşuna gider ama tadın kandan değil de dikenden geldiğini sanır, yedikçe yer, yedikçe yer, sonunda kansızlık ve acı içine ve hatta daha kötü durumlara düşer
Hasılı kelam, hangi işi yaparsanız yapın, ne kadar kazanırsanız kazanın, ne ile meşgul olursanız olun, hırsınızı yönetmeyi elden bırakmayın
Not 11: TCMB TL/dolar kuru artışını enflasyonun altında tutsa da son 30 gün içinde euro+dolar sepetinin artışı %4,63. Kasım enflasyonunun ve mevduat getirisinin üzerinde.
Bana göre TCMB Başkanının dünkü konuşması doğru zaman ve yerde doğru mesajların verildiği tarihi bir konuşma olmuş. Bu mesajın, Ocak ayında enflasyonda yeterli yavaşlama görülmezse faiz artırımlarına devam edileceği sinyali ile tamamlanmasında fayda var.
Not 12: Hayal kırıklığı öfkenin yakıtıdır.
Not 13: Düğündernek filminin repliği var ya,
Otel sahibi Sırrı Sivas'ımız büyüyor, diyince
Tüpçü Fikret, büyüyoda sana mı büyüyor, demişti. Bu büyüme bize değil.
Not 14: Güçsüzler bile haksızlığa maruz kaldıklarında gasıplar, zalimler ve şakiler arasında gözlerine kestirdikleri en çelimsizinden hesap sormaya kalkarlar. Yumruğu kimden yedilerse onun peşine düşmezler de onun uzaktan akrabası ya da onunla hasbelkader yol üzerinde ayaküstü selamlaştığı kişinin izini sürerler. Güçlü zalimlerin, müstekbirlerin, profesyonel hırsızların ve haksızların bırakınız hesap sorulma korkusu yaşamalarını, kara para aklar gibi akçeli işlerde bile son hız kendilerini aklamaya çalıştıklarını görebiliriz. Güçlü kişi tanrı bildiğinden güç devşirip, güç çalandır.
Not 15: Güçlü olanın en basit, en sıradan argümanı bile yerlere göklere sığdırılamaz, en yüksek derecede iltifata mazhar olurken, kabiliyetinin zirvesini yaşayan güçsüz birinin görmezden gelinmesi, yokluğa mahkûm edilmesi nerede ise olgunlaşıverir.
Not 16: Kâğıt üzerinde, Cuma vaazlarında, cenaze törenlerinde ve ruhsal daralma yaşadığında herkes güçsüz, yoksul ve sıradan insandan yanadır. Fakat hayatın sokaklardan caddelere doğru gürül gürül aktığı öğle ile ikindi vakti neredeyse her tavır, yaklaşım, strateji ve taktik haksız da olsa güçlüden, yolsuz da olsa varsıldan yanadır. Ne de olsa her ortalama insan sabahın seher vakitlerinde ve akşam gün batımlarında en mistik ve en ahlâklı zamanlarını yaşar. Hâlbuki asıl olan yirmi dört saat haklıdan ve güçsüzden yana olabilmek yirmi dört saat ahlâklı kalabilmektir.
Not 17: İnsan, kendisi ve çevresi arasındaki ilişkiyi bir kez değiştirdiğinde, bıraktığı mutlu cehalete geri dönemez. Hareket, zorunlu olarak perspektifte bir değişikliği gerektirir. Sosyal medyada video izlemeyi tercih eden kitle bir platform yasaklandı diye geri kalmış medyaya dönmez.
Not 18: Size istediğiniz her şeyi verecek kadar büyük bir hükumet, sahip olduğunuz her şeyi sizden alacak kadar güçlüdür.
- Thomas Jefferson
Not 19: Almanların dünyaca ünlü otomotiv devi Mercedes de İsrail’e destek çıktı, hem de parasal destek. N’oldu, siyasetçiler ve üst düzey bürokratlar Mercedes’e binmeyi bir anda bıraktı, değil mi! Onları da protesto etsenize, savunmasız insanları taciz etmek, onlara saldırmak kolay.
Not 20: Kara para nasıl oluyor da aklanıyor?
Elbette bu konuda dönüp baktığımız nokta kamu. Zira kamunun haberi olmadan kuş dahi uçmuyor. O halde nasıl oluyor da kara para getirip; fenomenler, sahte fonlar, futbolcular üzerinden sisteme sokabiliyorlar? O zaman ister istemez aklımıza bunun için şeytani inovasyonlar denendiği geliyor.
Gri listeden nasıl çıkarız?
Bunun yolu, kararttığımız itibarımızı yeniden kazanmaktan geçer. Eğer her önüne gelene Türkiye pasaportu verirsen, yolsuzunu, kötülerini toplumda rol model yaparsan, ülke imajı sarsılır. Seni de gri denilen listeye koyarlar. Bu listedekilerin zamanla kara listeye alındığını biliyoruz. O halde buradan çıkmak için öncelikle yasaları uygulamak.
Not 21: Enflasyon, sadece ekonomiyi bozmaz, endeksi şişirmez, fiyatları zıplatmakla kalmaz, aynı zamanda ahlakı da çözer, çürümeyi tetikler. Kalıcı zararı; iş ahlakı bozulan nesiller üzerinde büyük yıkım şeklinde tecelli eder. Ancak ekonominin hücrelerini kanserleştirir, kayıt dışılığı tetikler.
Bugün ekonomimiz 1 trilyon $ civarındadır. Ancak bunun neredeyse 3’te 2’si, kayıtdışı haline gelmiştir. Enflasyonla birlikte her geçen gün, kayıt içinden kayıt dışına doğru kaymayı sürdürüyoruz.
Düne kadar yastıkaltındaki altınları ekonomiye kazandırmak için çırpınırken şimdi dövizlerin de yastıkaltına gittiğini gözlemliyoruz. Burada ekonominin aktörlerini suçlamak, kolaycılık olur. Ekonomi yönetimi ve siyasi iklim, aldığı yanlış kararlar ile bunu adeta teşvik eder durumdadır.
Enflasyonun ana damarı hala kamudan gelmektedir. Yığınca sıkılaştırma adımına rağmen kamu, en ufak bir tasarrufa veya harcamaları azaltma eylemine girişmemekte, külfeti; emekli, işçi, memur, çiftçinin sırtına yıkmaktadır. Unutulmasın ki kayıtdışına giden ekonomi öyle kolayına geri gelmez.
Not 22: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, KKM (Kur Korumalı Mevduat)’ı ani bir şekilde bitirme perspektiflerinin olmadığını, Merkez Bankası’nın, (Turkish Central Bank!?)’ın toplumda “performans pass.” olarak bilinen, GreatReset projesinin en önemli araçlarından biri olan “Toplumsal Kredi Notu” adlı bir konu üzerinde çalışma yaptığını da kaydetti. Evet, bugün kullandığımız para “BankNote”, bu da “ToplumsalKrediNotu”.. Allah (cc) bu işe alet olanlara fırsat vermesi, Allah (cc) “Islah edici” postuna bürünmüş “Bozguncu” SatanistPedefoliklerin ve siyasi emellerini onların siyasi emelleri, şahsi menfaatlerini onların menfaatleri ile tevhid edenlerin şerrinden insanlığı korusun!
Sistemin temelinin, belli alanda kredi veren bankaları düzenlemelerle teşvik edeceklerinin altını çizen Yılmaz, “Batı'da bu tür uygulamalar var. Şöyle diyelim ki teknolojik yatırımlara siz daha fazla kredi verilmesini istiyorsunuz veya sosyal bir takım konulara da sosyal açıdan önemli gördüğünüz bir takım işlere daha fazla kredi sağlanmasını istiyorsunuz. Bankacılık sistemi kanalıyla. Bunu yapan bankaların karşılık oranlarını ayarlayabiliyorsunuz. Büyüme performanslarına daha fazla esneklik sağlayabiliyorsunuz. Yaptığınız düzenlemelerle tabii objektif bir şekilde ölçerek bu çalışmayı Merkez Bankamız, Bankacılar Birliği'yle bankalarla birlikte yürütüyor” değerlendirmesinde bulundu.
Not 23: ağzının tadı yoksa bir çay demle…
doldur üç bardak…
biri varlığına, biri sağlığına, biri de yandığına olsun…
Not 24: Bilal Erdoğan’ın okçuluğa merakı var diye yüksek yargı mensupları olmak üzere bir çok yargı mensubu okçuluk kursuna kaydolmuş.
Bu kadar yalakalığı eminim ki Bilal Erdoğan bile beklemiyordur.
Not 25: "Korkma, bu ağaçlar, çiçekler sır saklar. İnsan değil ki ihanet etsin."
Samipaşazade Sezai
Not 26: Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
İsmet Özel
Not 27: Yalnızlığıma eşlik eden bir tarhana gicirtisi var ağzımızda
Çayımız demli odamız sıcak
Yüreğimiz soğuk sadece
Not 28: Sevilen ne varsa güzelleşir. Sevmek zamanını geçirmeden sevmek… Sevgiyle bakılan çöl yemyeşil olabilir. Sevgide cömert, nefrette cimri olmak gerek. Güzelliği ortaya çıkaran sevgidir. Bir çocuk sevgiyle büyür. Bir kadın sevildikçe kendini keşfeder, güzelleştiğini anlar. “Terketmedi sevdan beni” diyen Ahmet Arif gibi söylemek gerek. Şöyle denilmişti bir masalda: “Sen sevdikçe ben güzelleşiyorum, sen sevdikçe ben kendimi buluyor ve tanıyorum.” Bu ancak kalbin ve ruhun buluşması ile olabilir. “Çünkü sevdikçe beni, sen kendini tanıdın.” diyordu Edip Cansever.
Not 29: Öğretmenler bir eğitim-öğretim döneminde (Eylül-Haziran) görev yaparlar ve temmuzdan itibaren yaz tatiline başlarlar. Üç ay tatil yok. İki ay, burada öğretmenler bazı resmî görevler için okula gelebilir. Kimisi de kurslarda görev alır, almak zorunda olduğu için. Çünkü çalışması gerekir. Tatil yapmaya maddi imkânı yoktur. Az da olsa maddî kazançtır bu. Şimdi niçin hemen böyle bir konuyla başladığımı düşünen olabilir. Çünkü en çok bu konuyla gündeme gelir öğretmenler. Neymiş, üç ay tatil! Yok öyle bir tatil!
Öğretmenlerin çalıştığı yere ve branşına göre yaptığı işler değişir. Okul öncesinden liseye örgün eğitimde ve farklı yaş gruplarında olmak üzere yaygın eğitimde farklı seviyelerde öğrencilerle muhatap olan öğretmenlerin işi oldukça ağırdır.
Köy öğretmeni iseniz yaptığınız işler değişir, şehirde iseniz sizi daha farklı işler bekler. Köydeki öğretmen soba da yakar, odun da keser, boya badana da yapar, temizlik de yapar. Öğrencilerinin saçını da tarar. Saymakla bitmez. Çok ayrıntıya girerek konuyu sıkıcı ve abartılı hâle getirmek istemiyorum. Zira konu hassas. Şöyle bir göz atalım.
Toplantılar, yıllık planlar, günlük planlar, OGYE ve TKY çalışmaları, nöbetler, panolar, sınav görevleri, tören, kutlama vb. programlar, dosyalar, öğrenci tanıma fişleri, sosyal kulüp çalışmaları ve toplantıları, veli toplantıları, okul aile birliği çalışmaları, rehberlik çalışmaları, anketler, raporlar…
Pansiyonlu okulda iseniz nöbetler, etütler, banyo, hastalık, aileden ayrılık sendromu, koğuş ve oda düzeni gibi işlerle uğraşırsınız. Pansiyona alınan mallarla ilgili sorumluluklar, ihaleler… Hastalanan öğrenci varsa ona refakat etmek, disiplinlik durum varsa uğraşmak. Kavga olmuşsa, bir de iş polise intikal etmişse mahkemeye kadar yolunuz var. Var da var!
Öğretmenlerin müdüre, müdür yardımcısına, velilere, öğrencilere ve topluma karşı birçok sorumluluğu vardır. Öğrencileri her alanda yetiştirmeniz beklenir. Onları akademik ve sosyal yönden hazırlamak öğretmenlere düşer. Öğrencilerin evlerine bile gidilip hâl hatır sorulur. Okula gelmeyen öğrencileri okula gelmeleri için ikna görevi de öğretmene düşer. Okulun bazı ihtiyaçları için para toplama işi de vardır. Taşımalı öğrencileri sabah servisten inerken sayıp kontrol edersiniz, öğle yemeğinde başlarında bulunursunuz. Okul çıkışlarında da servislerine bindirirsiniz.
Öğretmenlerin ne iş yaptığı saymakla bitmez. Ne iş yapmaz desek daha kolay cevap veririz. Okulun sorunlarını, öğrencilerin her türlü ihtiyaçlarını, velilerin beklentilerini, müdürün vereceği diğer işleri uhdesine alan öğretmenin ne iş yaptığını nasıl anlatalım? En iyisi öğretmenleri anlamaya çalışalım. Onların kutsal iş yaptığını bir tarafa bırakıp öğretmenin sorununu çözmeye çalışalım. Öğretmenler gülsün, okula giderken gergin gitmesinler. Öğretmenleri gülmeyen bir toplumun çocukları ağlamaya mahkûmdur.
Not 30: Bretton Woods Anlaşması ile 1944 yılında Amerikan doları, altına dönüşebilen tek para birimi olarak kabul edilmiş ve 1 ons altın 35 dolar olacak şekilde düzenlenmişti. Gel gelelim tüm dünyanın altınını eline sayıp dolarını aldığı ABD’nin elindeki altınlara oranla çok daha fazla para bastığını ve bununla ülkesine inanılmaz bir zenginlik transferi gerçekleştirdiğini, daha da kötüsü sistem nedeniyle tüm dünyanın uluslararası ticarette dolara ihtiyacından kaynaklanan bu muazzam talebi ABD’nin sistemi çökertecek kadar istismar ettiğini bazı Avrupalı devletler anlamıştı.
Meseleyi ilk anlayan ve 1963’ten itibaren eleştirilerini sıklaştırıp 1965 yılında ABD’den dolarlarını teslimi karşısında fiziki altınlarını geri isteyen De Gaulle liderliğindeki Fransa oldu. ABD, FED, ABD bankaları ve İsrail arasındaki sömürü ilişkilerini çözen De Gaulle Süveyş Krizi günlerinde İsrail’in yanındayken artık tamamen hem İsrail’e hem de ABD’ye karşı pozisyon almıştı. Üstelik ülkesinin ekonomisi de 200 yıl sonra ilk kez yaptığı devrimlerle İngiltere ekonomisini geçmişti. Fakat her ne kadar altınlarını kurtarmayı başarsa da ülkesinde başlatılan 68 Kuşağı olayları ile De Gaulle ligden düşecekti.
Diğer yandan De Gaulle pandoranın kutusunu açmayı başarmış, ardı ardına güçlü Avrupa ülkeleri altınlarını talep etmeye başlamıştı. Söz konusu durum sadece BrettonWoods’un değil, dünya tarihinin en büyük saadet zincirini oluşturan ABD’nin parası doların ve dolayısıyla ABD ekonomisinin de çöküşü demekti.
ABD’nin Bretton Woods tiyatrosu çökmeden çok acil bir şekilde tüm dünya için doların vazgeçilmez bir para birimi olmasını sağlayacak yeni bir formüle ihtiyacı vardı. Aslında bugünün geleceğini çoktan görmüş olan ABD’li bankerlerce yeni plan çok önceden zaten hazırlanmıştı. Planın adı “Petrol-Dolar” sistemiydi.
Altına bağlı olmasa dahi tüm dünya ülkelerinin her saniye ihtiyacı olan enerji ürünlerinin kralı petrolün tüm dünyada haliz hazırda zaten 25 yılda yeterli derecede alışkanlık oluşturmuş durumdaki ve alternatifi olmayan dolarla satılması, hem ABD’nin dilediği gibi dolar basmasına hem de BrettonWoods’un ilk gününden o güne çevrilen tüm dolapları örtbas etmesine yani ABD’nin sorunsuzca yoluna devam etmesine izin verecek yegane çözüm yoluydu.
Not 31: Petrol fiyatlarını 4 kat fırlatan, Batı’nın parasını Ortadoğu’ya akıtan, sadece New York borsalarında 97 milyar dolarlık (bugün yüzlerce milyar dolara denk geliyor) zarar sebep olan, ABD’de bugünün aksine azami değil az petrol kullanımı için asgari hız limiti tabelalarının asımına sebep olan, Batı’nın sanayi üretim hacimlerini berbat hala getiren bu büyük ambargo İslam Coğrafyasının asırlar sonra Batı’ya attığı en büyük tokat olarak hafızalara kazınmış ve ne yazık ki sürecin mimarı olan Kral Faysal’ın 1975 yılında bir bayram günü ABD’de okuyan kendi yeğeninin suikasti sonucu şehit olmasıyla tam anlamıyla son bulmuştur.
Faysal sonrası ise ne Suudiler ne de diğer petrol üreten bölge ülkelerinden bu suikastin travması nedeniyle bir daha benzer bir siyasi birliktelik görülmemiş, daha önceleri petrol üreten İslam ülkelerini denklemlerinde bir ağırlık olarak gören ABD bu sindirme operasyonu sonrası bölge ülkelerinden bazılarını işgale kalkışacak kadar ileri gitmiştir.
Not 32: 1937 yılının Ağustos’unda Türkiye adına Kanada’ya 40 adet savaş uçağı siparişi verilmesi olayı ile Bakan istifa ettirip, Hükümet deviren uluslararası dolandırıcıların şahı Ekrem König (Kral)’dır.Çapı her ne kadar König kadar olmasa da dolandırıcılık denildiğinde ilk akla gelenlerden birisi de taşradan İstanbul’a gelenlere kamu malını satan veya kiralayan Sülün Osman (Osman Ziya Sülün)’dür. Yasadışı işler yapanları çarpan Raki (Güney Zobu), banker furyasının yıldızı Banker Kastelli (Abidin Cevher Özden), papatyalı Banker Bako (Baki Cengiz Aygün), kumar çetesinin kraliçesi Ayşe Benli, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i bile söğüşleyen Selçuk Parsadan, on binlerce kişiye Titan Saadet Zinciri’yle hayatı zehir eden Kenan Şeranoğlu, kurduğu Çiftlik Bank’la insanları inek gibi sağan Tosuncuk Mehmet Aydın dolandırıcılığın efsane isimlerinden birkaçı...
Not 33: KAPİTALİZM’İN dini de imanı da para! “Elon Musk Vak’ası” bunu bir kez daha gösterdi işte!
Twitter-X’in ve başka birçok küresel markanın sahibi, kurucusu Elon Musk, tam da psikolojik üstünlük Filistinlilerin eline geçmeye başlamışken, Soykırımcı Siyonistler tarafından İsrail’e çağrıldı.
Ve kameralar önünde, soykırımcı Netanyahu’nun önünde, “İsrail’in sivilleri öldürmekten başka çaresi yoktu!” yollu lâflar ettirildi.
Bundan bir hafta kadar önce, “Para kaybetsem de gerçekleri söylemekten vazgeçmem!” diyen Elon Musk, “soykırım suçu”na ortak edildi.
Bu durumun İslam Dünyası’nda büyük “hâyâl kırıklığı”na yol açtığını görüyoruz.
Hayli zamandır, “Elon Musk güzellemeleri” yapanlar, onu adeta kahramanlaştıranlar şimdilerde, “Yazıklar olsun, sen de mi Elon!” modundalar.
Bu bizim açmazımız.
El oğlundan “himmet” beklemek ve sonunda hayal kırıklığına uğrayıp, ters üstü oturmak.
Not 34: 40 yaşında EMEKLİLİK isteyen asalakların, bunun için daha fazla VERGİ ödenmesi gerektiğini duyunca, şok geçirmeleri...
Not 35: Ne diyordu Kızılderili atasözü “Güven ruh gibidir; terk ettiği bedene kolay kolay geri dönmez.”
Not 36: Edebiyatla hayat arasındaki fark şudur: Edebiyat tutarlı olmak zorundadır. Hayatın böyle bir zorunluğu yoktur.
Not 37: Ne diyorlardı... “Ortada Nass var, sana bana ne oluyor”
“Faiz düşecek üretim patlayacak. Faiz düşecek ve üretim artışı ile cari açık kapanacak. Kısaca Üretim-Yatırım-İstihdam-İhracat ve Cari Fazla.
Bakın ne oldu?
Son 2 yılda, yani aşırı negatif faiz döneminde
GSYH %11,9 arttı... Sanayi üretimi ise sadece %5,2 artış gösterdi.
Peki üretimin yerine ne arttı? Tabii ki tüketim...
Hemen söyleyeyim 2021-III-2023-III dönem (yıllıklandırılmış veri) tüketim artışı tam yüzde 38,0... Bakın bu reel tüketimdir. Yani 100 birim mal yerine 138 birim mal tükettik anlamına gelir.
Gelir artmadığına göre tüketimi ne ile finanse etmişiz? Elbette kredi ile... Sanayi büyümesi %5,2’de kalırken finans büyümesi %33,7’ye ulaşıyor.
Hani YERLİ-MİLLİ söylemler ile sömürgecilere karşı duruş sergileniyordu ya... Tam bir yalanmış.
Nasıl mı?
Faizler aşırı negatife düşürülünce kimin malını tüketmişiz? Elbette o sömürgeci dedikleri ecnebilerin. Yani emperyalistlerin tüketicisi olmuşuz. Böylece dış ticaret açığı 40-50 milyar dolar aralığından 100-120 milyar dolar aralığına sıçramış. Tüketim malı ithalatı da rekor kırarak 20 milyar dolar seviyelerinden rekor kırarak 45 milyar dolara ulaşmış.
.Yani yedik-içtik ve hesap ödeme zamanı geldi.
Asıl mesele burası.
Seçimden önce yalancı cennet kuruldu ve o yalancı cennette oylar verildi.. Şimdi hesap zamanı.
Aldığımız borçlar ödenecek
Döviz ihtiyacı giderilecek ve kemerler sıkılacak.
3-5 futbolcunun saadet zincirine bakarak nasıl ahmaklık yaptıklarına üzülmeyin. Asıl makro ekonomide sanal bir yapı ile sahte cennet yaratılarak tüm toplumun düştüğü duruma bakın... Ve bu kemer sıkma döneminde kimlerin nasıl zorluklara düşerek acı çekeceklerini düşünün.
Asıl mesele burada.
Not 37: Ne dese inanan milyonlarca taraftarı var. Peygambere nasip olmamıştır böyle bir kitle. O nedenle ne dese haklı. Çağ fenomen çağı. Modernizmin peygamberleri.