Mademki kapağı attın devlete
Rahat ol kendini germe İsmail
Vatan millet diye düşüp gaflete
Sorunlu işlere girme İsmail
Yaşarsın sözümü dinlersen eğer
Görürsün tecrübe bu imiş meğer
Sıfırdır bilgiye verilen değer
Her şeye kafanı yorma İsmail
Açılsın istersen meslekte önün
Konjonktüre göre dönmeli yönün
Bana benzemesin diyorsan sonun
Sakın ha kimseyi kırma İsmail
Benim uymasa da bir türlü huyum
Huzur için şartmış sistemle uyum
Kulağını tıka gözlerini yum
Hileyi hatayı görme İsmail
Bakmadan sıfat ve zamirlerine
Kayıtsız sadık ol amirlerine
Harfiyen boyun eğ emirlerine
Başına belayı sarma İsmail
Temennayla başla mutlaka söze
Bu sayede kesin girersin göze
Kimine ikram et içkiyle meze
Kimine zemzem ve hurma İsmail
Hem dans kursuna hem jimnastiğe git
Takla konusunda kendini eğit
Ekabir takıma gülücük dağıt
Sıradan halka yüz verme İsmail
Yemin ettin diye tutman şart değil
Mesaiye falan gitmen şart değil
Her evraka imza atman şart değil
Kaleme elini sürme İsmail
Konuşmak hadsizlik susmak kutsaldır
Ne sesini çıkar ne parmak kaldır
Dere akıyorken testini doldur
Çekinip kenarda durma İsmail
İmzayı basmadan yap tahsilatı
Cebe at yaptığın tüm hasılatı
Baban beleş vermez bu nasihatı
Matrahsız diye yaz forma İsmail
Gelen hediyeyi gönderme geri
Hayrına vermiştir varlıklı biri
Mutlaka hakkındır gönderdikleri
Üzümün bağını sorma İsmail
Diyorsan ki böyle değil Türkiye
Sen bildiğini yap uyma Mülkî’ye
Adalet liyakat olacak diye
Boşuna hayaller kurma İsmail..
Aslan Avşarbey’in, mahlası Mülkî olan şairimizin şiirine yer verdik. Kalemine ve yüreğine sağlık diyoruz ve Kocaeli’ye selamlar gönderiyoruz..
Yusuf Dikeçe özel parantez:
İnsanlar başarıyı sever fakat kendinden emin başarı daha da çok ses getirir. Yusuf Dikeç’in kendine olan güveni bu başarının en önemli alametiydi. Önü arkası doldurulmuş, hak edilmiş bir başarı… Reklamı konuşarak değil, eylemle yapılan başarı ses getirecek tek başarıdır.
Havalı tabanca karma takım yarışmasında özel gözlükler, bulanıklığı önlemek için lensler ve gürültüye karşı kulak koruyucuları gibi özel ekipmanlarla donatılmış diğer sporcular gibi değil de yalın haliyle nişan alışı uzun seneler hafızalarımızdan gitmeyecek bir başarı oldu. Tıpkı Naim Süleymanoğlu gibi hafızalardan silinmeyecek bir imge haline geldi. Olimpiyatlardan belki çok da beklediğimiz kadar bir madalyayla dönemeyecek olsak da Yusuf Dikeç bize yapılmak istenenin hepsini sağlamış bir güzellik oldu.
Cumhuriyet tarihinin atıcılık branşındaki ilk olimpiyat madalyasını aldığı için oldukça gururlu olsa da mutluluğunun hem kendisi hem de ülkesi adına olduğunu söylerkenki mütevaziliği de takdire şayandı.
Aslında bizim hasret kaldığımız şey tam da buydu. Yapılan ya da yapılmayan ne varsa o kadar gereksiz ve gerçek dışı reklamlarla gözümüze sokuldu ki senelerce bu sakinliğe, gerçek başarının görünürlüğüne ihtiyacımız vardı. Türkiye böyle bir başarı hak ediyordu. Kendisine ne kadar teşekkür etsek az.
Koyun piyasası:
4 yıl aradan sonra 1 günde yüzde 20 değer kaybeden Bitcoin, çöküşe rağmen Pazartesi gününün gözdesi oldu.
Çöküşü fırsat gören çoğu yatırımcı neyi var neyi yok sattı kripto paralara giriş yaptı.
Hatta o kadar gözü karalar var ki, Rolex marka saatlerini satan, döviz bozduran, altın satan, gardaşından para isteyen, başkasının emanet parasını yatıran, sermayesini işe değil kripto paralara yatıran bir hayli fazlaydı.
Araç ve ev satışı 1 günde olsa çoğu kişi araç ve evlerini satmak için sıraya girerdi.
Bunu nereden mi biliyorum?
2.el saat alıcıları ile görüştüm, döviz ve altın bozduranlar ile konuştum.
TL talebi fazlaydı.
Kripto paraların çöküşü mal da olanları üzse de, bu çöküşü fırsat görüp girenleri umutlandırdı.
Benim yanımda 180 bin liralık kripto para satın alan kişi akşam saatlerinde 40 bin lira artıdaydı.
Ancak o da buhar olabilirdi.
Bazı işler kısmet.
Olunca oluyor.
Ben, 59 bin dolar direncini takip edeceğim.
Sonra tekrar 52-54 bin dolar aralığına gerileyebilir.
Pazartesi günü en çok duayı BİTCOİN aldı.
Kimi “Düşmesin” kimi “Yükselsin” diye dua etti.
En büyük risk yine Bitcoin yatırımcılarında.
Çünkü onların gözü kara ve bedelsiz seviyorlar.
Bir insan düşünün kendinde karşılığı olmayan başkasının emanet parasıyla kripto paralara yatırım yapıyor.
Başkasına ödemesi gereken miktarı kripto paralara yatırıyor.
Kripto paralar 1-2 hafta içinde yükselmez tekrar değer kaybederse maalesef çok batan ve intihar edenler olacak.
Hırs, yerini göz yaşına bırakacak.
Ne kadar anlatırsak anlatalım, ne kadar yazarsak yazalım, ne kadar çaba harcasakta harcalayalım tüm bağımlıklar gibi KUMAR BAĞIMLILIĞINA ÇÖZÜM BULUNAMIYOR. Koyun yatırımcılığı bir tür kumar. Ne evler yıkıldı ne insanlar intihar etti; yine de vazgeçilmiyor. Tatlı geliyor bedava kazanç.
Ya tedavi olacaklar ya da her şeyini kaybedecekler.. Ve fakat hepimiz biliyor ki bağımlılığın tedavisi yok, var diyen kendini kandırıyor. En iyisi sigara alkol uyuşturucu dahil zararlı bağımlılıklara hiç başlamamak hatta yaklaşmamak. Zina gibi hepsi. Yaklaşırsanız yanarsınız. Haram baldan tatlıdır neticede..
Son söz: Bizde yaşam eve dönmekten ibarettir.
Uyarı: Bu motorcular suriyeli sorunundan daha büyük sorun. Çete hepsi. Motosikletliler yüzünden memleket Hindistana döndü.. Plaka yok, kural tanımaz, emniyet şeridi kullanır, iki şerit arası araçların önüne kırar. Şehir eşkiyalığı bu motorcular trafik polisleri dahil koca devletin kurumları öylece bakıyor. Motorcular konusu tatsız bir hal almaya başladı..
Muhalefete: Ey halkım geçinemiyorsanız lambayı açıp kapatın. Ben de bu arada ailecek Paris turu yapıp geliyorum!
“Ülke yangın yeriyken, muhalefet keyif çatıyor” algısı oluşturduklarının farkında bile değiller.
Not 1: Bir maçta bazen 30 küsur sayıya ulaşabilen Vargas olmasa, dünyasıralamasındaki yerimiz ne olur acaba?
Böyle soruları sormaya cesaretimiz var mı? Ki hele başka sorulara hiç geçmeyelim!
Millilik bir logo artık...
Bir forma...
Federasyonların sporcu devşirmebecerisi sportif çabanın önünde geliyor.
Her ülke madalyaları kapmaya bakıyor, neyle, nasıl, ne kadar milli biçimde, orası önemsenmiyor.
Ama kimsenin umurunda mı?
Değil!
Devletler "Bu kadarı saçma, ne yapıyoruz biz?" diyorlar mı?
Hayır!
Sonra nasıl değişiyoruz, nasıl dönüşüyoruz diye otur düşün!
Küreselleşme, "millilik" tasavvurunu nasıl erozyona uğratıyor diye sorup dur!..
Atı alan Üsküdar'ı geçiyor oysa...
Başarı fetişizmi her temel duyguyu eziyor.
Not 2: "Asya'nın derinliklerindenAvrupa'ya gelen korkunç, yeni ve tuhaf bir salgın...
Mikroplara da akıl ve irade bahşedilmişti. Saldırdıkları insanlar deliye dönüyorlardı ama kendilerini çok akıllı ve her şeyden haberdar sanmaktan da vazgeçmiyorlardı. Kimse birbirini anlamıyordu."
Dostoyevski'nin 1866'da yazdığı Suç ve Ceza'dan...
Not 3: Karısı "git bir kilo patates al" dese, bunu bile becermeyecek adamların tv kanallarında dünyayı ve ülkeyi yorumladığı bir ortamda yazmak zul geliyor çoğu zaman?
Hele şu "Uluslararası İlişkiler" denen disiplinin akademsiyenleri...
Koskoca adamlar "Bir zamanlar ben ABD'de okurken" çocukuğundan bir türlü çıkamadılar; nerde kaldı yaklaşmakta olan krizi doğru düzgün anlatabilsinler...
Geçen gün biri "bu nükleer güç dengesi ortamında hala üçüncü dünya savaşı çıkacağını söyleyenlere gülerim" diyordu elinde çubuk, kıkırdayarak...
"Nükleer denge" denilen şeyin gerçekliğinden akademik hayatı boyunca bir kez şüpheye düşmemiş adamlar mı anlatacak bize geleceği?
Not 4: Uyuyabildin mi, Blake? Bize tuhaf bir hava getirdin. Dün gece olağanüstü bir fırtına vardı ve hepimiz kuş rüyaları gördük! (J. G. BALLARD / Sınırsız Rüyalar Diyarı)
Not 5: İnsan hayvanlıktan çıkamadığı gibi kötülük açısından hayvanı aratır duruma geliyor ahir zaman yaklaştıkça.
(Yolunu Kaybetmiş Hüzünlü Adamın Not Defterinden)
Not 6: Düşün muhalefet milletvekilisin!
Yüksek maaş, makam arabası, şoför, danışmanlar devletten!
Kendi tabanınla muhatapsın her zaman, ilgi, alkış onlardan!
Sosyal medya ve tv üzerinden şöhret!
Hiçbir sorumluluğun yok ne de olsa suç iktidarın suçu!
Neden vazgeçesin bu konfordan?
Not 7: Çiçekleri sevdiğini söyleyen bir kadının çiçekleri sulamayı unuttuğunu görürsek, onun çiçek sevgisine inanmayız. Sevgi, sevdiğimiz şeyin büyümesi ve yaşaması için gösterdiğimiz etken [aktif] ilgidir. Bu etken ilginin bulunmadığı yerde sevgi de yoktur.
Sevme Sanatı, Erich Fromm
Not 8: Bilgi tıpkı para gibi biriktirilebilir. Anlayış ise ancak kullanıldığı yerde ve zamanda kıymetini belli eder. Neyi ne kadar bildiğimizi bir yere kaydedebiliriz. Neyi ne kadar anladığımız ise gönülden başka hiçbir yerde iz bırakmaz.
İsmet Özel, Cuma Mektupları-II
Not 9: Termodinamik biliminde evrenin entropi ölümü vardır. Düzen sürekli azaldığına, düzensizlik sürekli arttığına göre sonunda bütün düzen yok olcaktır. Sıcaklık her yere eşit dağılır. Bütün yıldızlar söner… Arif Nihat Asya, “Yıldızların söneceği güne yıldızlar sakladım.” diyordu ama bilmem bizim sakladığımız yıldızlar var mı?
Not 10: Sosyal medya tartışmalarını üç yerden yapıyoruz; “özgürlükler”, “bilgi edinme ve haber alma hakkı”, “yasaklama.”
Maalesef karar alıcılar, kullanıcılar ve entelektüeller aynı noktada buluşuyor, meselenin özü gözden kaçıyor.
Sosyal medyada “özgürlük” aramak yanılsamadır. Örneğin Instagram’ın özgürlük anlayışı, kullanıcının değil, Zuckerberg’in tercihlerince belirlenir. Ona uyulmazsa sansürlenir, yasaklanır, algoritma göstermez.
Kim tacizci, kim terörist onlar tarafından belirlenir.
“Bilgi edinme ve haber almak hakkı”nın en son tartışılacağı yer sosyal medyadır. Neyin bilgi, neyin haber olacağına kullanıcı karar vermiyor. Bir çöp yığınına bilgi ve haber muamelesi yapmak, kahvehane muhabbetinde akademik tartışma aramaya benzer.
Ve, sosyal medya meselesi yasaklamalarla çözülmez. Avucunuzu kapatsanız, parmak aranızdan kaçar. Bu mantığı kavramak şart.
Not 11: Yalancı baharlara mevsim olsun gülüşlerin
Oysa bende bin yıllık bir devrimdi gözlerin
Yüreğimde erittiğim buzlu dağlar geldi aklıma
Bir sen ısınmadın ona yanarım hala
Not 12: Hangi sabah aralasan perdeni, karşında hep o; ait değilim hissi. Hangi umuda tutunsan nâfile, kendi hayatının yüküsün sanki.. Nerede değilsen orada mutlu olacakmışsın hissi..
Not 13: İki kent arasındayım; biri bilmiyor beni, öteki artık tanımıyor..
Not 14: Yıllar bütün omuzlara aynı ağırlıkta çökmez..
Not 15: Mum gibi eriyor gözlerinin feri, geriye bir mahmurluk bir mahrumiyet kalıyor.
Not 16: “Aidiyet duygusunu kaybetmek, kendini kaybetmekle eşdeğer.” – Amin Maalouf
Not 17: Güç insan doğasını derinden etkiler. İnsanın kendini daha ileri bir seviyeye taşımak adına, sürekli bir gelişim arzusu içinde olması tabiatı gereği makul bir durumdur. Ancak bu arzuyu bir saplantıya dönüştürenlerin, düşeceği çukurda alacağı tahribatları düşünmesi gerekir. Zira çukura düşerken kan revan içinde kalan beden ve ruh, sızlayan yaralarından kaçmak için o zorlu cendereden kurtulurken yeniden yaralanıyor. İnsanın ömrü zaten kısacık, tüm bu debdebeler onun yaşama çabasını söndürecek bir hal alabiliyor.
Not 18: Büyük kütükler oldukça sağlam ve güçlü varlıklardır. Bir kütük aldığı darbelerle asla ölümcül zararlar göremez. Hatta ah vah edip ağlayamaz. Zira kütük artık kesilmiş ve canlı bir ağaç olmak özelliğini kaybetmiştir. Canı yoktur ki acı duysun. Ama fide böyle değildir. Bir kütüğe kıyasla küçücük bir darbe ile çıt diye kırılır. Ancak fide canlıdır ve bu canlılığın bir bedeli vardır. Bu bedel, onun küçücük bir darbe karşısında kırılmasını gerektirir. Adeta fidenin güçsüz oluşu, onun hayatta var olmasını sağlayan bir gerekçe gibidir. Kütükler ise dağlardan yuvarlanır, türlü darbeler alır ve nihayet hiçbir zarar görmezler. O dev gibi kütükler çok güçlüdür. Güçlenmenin bedelini de cansız olmakla ödemişlerdir.
Not 19: Tarihteki önemli ve güçlü karakterleri düşünelim. Zafer kazanmış bir mareşal, şehre muzaffer bir komutan olarak dönüp zafer takının altından geçerken büyük bir haz duyacaktır. Artık o bir fatih ve muzaffer bir komutandır. İhtişamlı bir zafer, insana büyük bir haz ve güç bahşetse de sonuç olarak o zaferin ardında binlerce canın feda olması yatmaktadır. Güce kavuşmak isteyen komutanın ödemesi gereken bedel, binlerce canın fedasıdır.
Not 20: Sürekli olarak hayatımızda olmasını arzuladığımız güçlü olma hali, bizi bu hali elde etmenin bedellerine sürüklemektedir. İşte tam bu noktada attığımız taş ürküttüğümüz kuşa değecek mi diye düşünmemiz gerekmektedir. Bir şeyleri elde etmenin mutlaka bir bedeli olacağı gibi, gücü elde etmenin de türlü bedelleri olacaktır. Hastalık, ayrılık, vicdan azabı hatta ölmek belki, bütün bu zor süreçler nice insana güçlü olma arzusunun faturası olarak ödetildi. O insanlar ki belki nihai olarak geldikleri noktadan ve ödedikleri bedellerden duydukları pişmanlıklarla seraplarından uyanıp kâbuslara gömülmek zorunda kaldı.
Not 21: İşaret etmek istediğim nokta günümüz dünyasında sürekli olarak insanlara sunulan paket programları yerden yere vurmaktır. İnsanların, özellikle hayata yeni başlayan gençlerin zihin dünyasında bir takım kalıplara zorunlu oldukları dayatmasının anlamsızlığına karşı çıkıyorum. Tek geçerli akçenin güç olarak tanıtıldığı bir bakış açısı, insanın zalim olma eğilimini güçlendiren bir tuzak sunuyor. Bu tuzaklar arasında en keskin olanı, içimizdeki canlılık alametlerini yitirmek olacaktır. Nitekim kütükler gibi güçlü olmaya heveskâr değiliz.
Not 22: Birtakım hedeflerin saplantılı takipçisi olmak, kendi ruh dünyamızdan ve ahlak anlayışımızdan ödünler vermemize sebep olacaksa neye yarar ki? Platon Devlet ütopyasında kusursuz bir hikâye anlatır. O toplum ile kendi toplumumuzu kıyaslamak gereksiz bir çelişkidir. Çünkü gerçek olan mutlak bir değer ifade edebilir. Bizim yaşamımız kusurlu ve bazı yönleri ile güçsüzdür. Ancak ütopyalar ham hayal iken bizim hayatlarımız gerçektir. Dolayısı ile bütün gerçek olan şeyler gibi, o da güçsüzlük denizinden abdestini almıştır.
Not 23: İnsan, bir gün elbette ölür!
Kovulup geldiği ırmaklara soyunarak
Sıyırarak elmanın kabuğunu
Evler için dövüşerek
Ve yaşar sevişerek
Ölümsüzlük aşkına
Şüphe yok ölür
Elbette insan bir gün
Elbette gülerken bir iç kanaması halinde..
Not 24: Bir filmde geçiyordu; komiser imama sorar, hocam ben karımı dövmek istiyorum ama dövemiyorum. Bu günah mı? İmam hayır cevabını verir. Komiser: ama dövmek istiyorum. İmam: dövemiyon ama. Komiser: dövemiyorum değil dövmüyorum. İmam: o zaman günah. Komiser neden diye sorar. İmam, dövememek merhametten dövmemek kibirden, kibir büyük günah diye cevap verir. Eylem aynı, ama sonuçları farklılaşmaktadır.
Not 25: “Ölüm, insanlar tarafından bozulamamış tek olgudur. İnsanoğlu, onun dışında her şeyi bozmuş ve kirletmiştir.”
Osho
Not 26: İngiltere'deki toplumsal çatışma başka ülkelerde de yapılmak isteniyor:
1-Kontrolsüz göçü teşvik et
2-Şikayet edenleri baskıla
3-Yerel nüfus ile göçmeni birbirine düşür
4- Bu suni kaosu devlet şiddeti ve özgürlükleri kısıtlayan yeni kanunlar ile "çöz"
Problem, Reaksiyon, "Çözüm"
Not 27: Eve uğradım babam diyor ki vepene mi ne bir şey varmış telefona yüklenince Instagram kilidini açıyormuş hallediver şunu (takip ettiği beş kişi var) E yükledim tabi, hey yavrum hey..