Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Nisan ve Mayıs ayında olduğu gibi politika faizini Haziran ayında da beklentilere paralel olarak %50 seviyesinde sabit bıraktı. TCMB karar metninde, "Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecektir" ifadesi yer aldı. Bu durum uzun bir süre sıkı para politikasının devam edeceğini göstermektedir.
 Peki haziran ayı için faiz kararı ne olacak şeklinde bir soruya verilecek en net cevap, faiz artışının eskisi kadar güçlü bir beklenti olmadığı ancak tamamen de vazgeçilmediğidir. Son yapılan toplantıda politika faizi yüzde 50 seviyesinde sabit tutuldu.

Faiz Politikası Geçmişi ve Etkileri

Geçen yıl mayıs ayında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri’nin ardından sıkı para politikasına geçilmiş ve faizler artırılmaya başlanmıştı. Naci Ağbal’ın başkanlığı döneminde, Mart 2021’de politika faizi %19 seviyesindeydi. Şahap Kavcıoğlu idaresindeki 2021 ve 2022 yıllarında yapılan indirimlerle bu oran %8.5’e çekildi. Hafize Gaye Erkan’ın

Merkez Bankası Başkanı olmasıyla birlikte, Haziran 2023’te 27 ay sonra ilk kez faiz artırılarak %8.5'ten %15'e yükseltildi. Daha sonra faiz oranı %45'e çıkarıldı. Karahan döneminde, şubat ayındaki ilk Para Politikası Kurulu toplantısında faiz %45'te sabit tutuldu. Daha sonra ise %50 seviyesine çıkarıldı ve sabit tutuldu. Karahan döneminde yaşanan bu artış ve durağanlık döneminin en önemli sebebi, para politikasının başından bu yana kamuoyuna yansıyan ve ekonominin mevcut üretim seviyesi ile potansiyel üretim seviyesi arasındaki farkı ifade eden çıktı açığı grafiğidir. Bu grafik kademeli başlayan ancak daha sonra agresif bir hal alan faiz artışlarının özellikle yılın ikinci yarısından itibaren çıktı açığını negatif bölgeye geçireceğini, yani haziran ayı sonrasında enflasyonda belirgin bir düşüşün başlayacağını gösteriyor. Faizler ve artan enflasyon ile ülkemizde ortaya çıkan bir diğer önemli sorun hane halkında artan yüksek miktardaki kredi kartı harcamalarıdır. Yılın ilk yarısı incelendiğinde hanehalkının enflasyona rağmen kısılmayan tüketimini kredi kartları ile yaptığı görülmektedir.

Buradaki temel sorun zorunlu harcamaların değil lüks harcamaların azalmamasıdır. Ne yazık ki tüketim toplumu haline gelen milletimiz, lüks tüketimi kısmamakta ve yüksek borçlanmaya rağmen tüketime devam etmektedir. Artan faiz oranları ile kredi kartları ve tüketici kerdi faizleri de hızla yükselmiştir. Halen hanehalkının kredi kartı harcamaları ve perakende tüketimi gibi iç talebe ilişkin verilerde düşüş yaşanmamaktadır.

Yabancı Yatırım Kurumları Ne Demektedir?

Fitch Ratings, Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para cinsinden ihraççı temerrüt notunu B seviyesinde teyit etti ve görünümü durağan olarak belirledi. Bu, Fitch’in Türkiye ekonomisine olan güvenini bir miktar artırdığını, ancak ülkenin hala yatırım yapılabilir seviyenin oldukça altında olduğunu gösterir. Standard & Poor’s (S&P), Türkiye’nin kredi notunu B’den B+’ya yükseltti ve görünümünü pozitif olarak belirledi. S&P, Türkiye’nin daha ortodoks ekonomik politikalara geçişini ve Merkez Bankası’nın enflasyonu dizginlemek için yaptığı faiz artışlarını takdir ediyor.

Özellikle yerel seçimlerden sonra para, maliye ve gelir politikaları arasındaki koordinasyonun iyileşeceğini belirtiyor. Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu B3 seviyesinde teyit etti ve görünümünü pozitif olarak belirledi. Moody’s, Türkiye’nin ekonomi politikalarında yaptığı değişikliklerin ve Merkez Bankası’nın kararlı duruşunun olumlu bir yansıması olarak bu değerlendirmeyi yaptı. Bu kredi derecelendirme kurumlarının değerlendirmeleri, Türkiye’nin daha ortodoks ve tutarlı ekonomik politikalara geçiş sürecinin olumlu karşılandığını gösteriyor. Ancak, bu olumlu değerlendirmelere rağmen Türkiye’nin kredi notları hala yatırım yapılabilir seviyenin oldukça altında. Ayrıca yabancı kurumsal yatırımcılar, yerel hisse senedi piyasasına ve Türk Lira’sına henüz çok fazla yatırım yapmadılar. Döviz kurunun görünümü ve genel ekonomi yönünde halen tedirginlikleri sürmektedir. Bu durum, ülkenin ekonomik risklerinin tamamen ortadan kalkmadığını ve istikrarın sağlanması için daha fazla çaba gerektiğini işaret ediyor.

Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürme ve ekonomik istikrarı sağlama konusundaki kararlılığı, orta ve uzun vadede olumlu sonuçlar doğurabilir. Ancak, bu süreçte sıkı para politikalarının iç talep üzerindeki olumsuz etkileri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Döviz Kurları ve Rezervler

Haziran 2023 sonrasında başlayan ekonomi programı ile faiz artışlarına paralel şekilde döviz kurları serbest bırakılmıştır. Döviz kurunun serbest bırakılması ve ardından gelen değer kaybı, ekonominin döviz talebi ve arzı üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. TL'nin değer kaybı, ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonu tetiklemiştir.

Bu durum, TCMB'nin faiz artışına gitme kararını destekler niteliktedir. Faiz artışları, TL'nin değer kazanmasını ve dolayısıyla enflasyonist baskıların azalmasını hedeflemektedir. Seçim öncesindeki belirsizlikler, döviz rezervlerinin azalmasına yol açmıştır. Döviz rezervleri, ekonominin dış şoklara karşı dayanıklılığını artıran önemli bir faktördür. Rezervlerin azalması, piyasada döviz likiditesinin düşmesine ve TL'nin daha fazla değer kaybetmesine neden olmaktadır. Bu durum, ekonomik istikrar açısından risklidir. Bu sebeple Merkez Bankası kademeli olarak rezerv arttırımına gitmiştir. TL’nin reel olarak değer kazanması, enflasyonun kontrol altına alınması açısından önemlidir. Değerli bir TL, ithalat maliyetlerini düşürerek fiyat istikrarını sağlamaktadır. Ancak, bu durum ihracatçılar için rekabet gücünü azaltabilir ve dış ticaret dengesini olumsuz etkileyebilir. Ekonomik politikaların, teknolojik gelişim, verimlilik artışı ve rekabet gücünün artırılması gibi uzun vadeli hedeflere odaklanması, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme ve refah yolunda ilerlemesi için gereklidir.

Bu stratejik yaklaşım, ekonomik istikrarı ve uluslararası rekabet gücünü artırarak, ülkenin gelecekteki ekonomik performansını olumlu yönde etkileyecektir. TCMB'nin faiz politikası, enflasyonla mücadele ve ekonomik istikrar sağlama amacıyla sıkı duruşunu sürdürüyor. Özellikle döviz kuru dalgalanmalarını kontrol altına almak ve Türk Lirası’nın değer kaybını sınırlamak amacıyla faiz oranlarının yüksek tutulması, kısa vadede iç talebi baskılasa da uzun vadede ekonomik istikrarı sağlamaya yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Sıkı para politikası duruşunun devam edeceği sinyali, enflasyon beklentilerinin kontrol altında tutulmasına yardımcı olabilir.

Bununla birlikte, iç talepteki soğumanın ve kredi kartı harcamalarındaki düşüşün henüz beklenen düzeyde gerçekleşmemesi, para politikasının etkinliğini izlemek açısından önemlidir. Kısa vadeli ekonomik dalgalanmalar ve belirsizlikler karşısında, Merkez Bankası’nın kararlı duruşu, yatırımcı güveninin artmasına ve döviz rezervlerinin güçlenmesine katkı sağlayabilir. Bu bağlamda, faiz politikalarının yanı sıra yapısal reformlar ve verimliliği artıracak uzun vadeli stratejilerin de devreye sokulması, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşmasında kritik öneme sahiptir.