Mayıs ayı enflasyon beklentilerine paralel olarak, gerçekleşen aylık Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) %3.37 oldu ve yıllık enflasyonu %75,45’e taşıdı. Ekonomi yönetimi zaten uyguladıkları politikalar neticesinde Mayıs ayında enflasyonun zirveye ulaşacağını ve sonraki dönemde düşüşe geçeceğini söylemişti. Şimdi akıllara gelen iki soru var; Fiyat artışlarında en kötü dönem geride mi kaldı? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yıl sonu hedefi olan %38 enflasyona ulaşabilecek mi?

Mayıs Ayı TÜFE Gelişmeleri

Mayıs ayında TÜFE %3.37 oranında arttı. Bu artışın detaylarına baktığımızda: Gıda fiyatları %1.7 oranında yükseldi. Lokanta ve otel fiyatları %5.5 oranında arttı. Konut fiyatları %7 oranında yükseldi. Giyim ve ayakkabı fiyatları %9.6 oranında arttı. Son dönemde aylık yüksek enflasyon rakamlarına alışıldığı için %3.37 oranındaki artış belki çok yüksek algılanmayabilir. Ancak, 2002 yılından itibaren bakıldığında bu oran, en yüksek mayıs ayı tüketici enflasyonu olarak karşımıza çıkıyor.

Mayıs Ayı ÜFE Gelişmeleri

Mayıs ayında Üretici fiyat endeksi (ÜFE) ise TÜFE’ye paralel olarak yükseldi. Üretici fiyatları enflasyonu mayıs ayında aylık %1.9, yıllık %57.7 olarak gerçekleşti. Yurt içi ÜFE’nin alt kalemlerinden ara malı fiyatları yıllık %55.5, dayanıklı tüketim malları %64.9, dayanıksız tüketim malları %66.1, enerji fiyatları %43.7, sermaye malları fiyatı %63.5 arttı.

Şimdi biraz geriye gidelim; TCMB, yılın ikinci enflasyon raporu toplantısını 9 Mayıs tarihinde gerçekleştirdi. Para Politikası Kurulu (PPK), mevcut ekonomik gelişmeleri ve bankanın gelecek dönem beklentilerini sundular. TCMB, yılsonu enflasyon tahminini %36'dan %38'e güncelledi.

Yayınlanan son enflasyon raporunda petrol fiyatlarının beklentisine göre fazla bir hareket göstermediğini varil başına 2,8 dolarlık bir artış yaşandığı görülüyor. Küresel talep ve ithal malların fiyatlarında da büyük değişiklikler beklenmiyordu ve böyle gerçekleşti. Bu sebeple petrol fiyatları enflasyon üzerinde bir baskı yaratmadı. Enflasyon tahminindeki güncellemenin diğer katkıları ise şöyle sıralanabilir; Türk lirası cinsinden ithalat fiyatlarının katkısı -%0.2 puan, bir ekonominin potansiyel üretim seviyesi ile fiili üretim seviyesi arasındaki farkın enflasyon üzerindeki etkisini ifade eden çıktı açığının katkısı %0.4 puan, gıda fiyatlarının katkısı: %0.2 puan, hükümet veya düzenleyici kurumlar tarafından belirlenen veya kontrol edilen mal ve hizmet fiyatlarının enflasyon üzerindeki etkisini ifade eden yönetilen ve yönlendirilen fiyatların katkısı: -%0.2 puan olarak gerçekleşmiştir. Bu faktörler bir araya getirildiğinde, enflasyon tahmininde yukarı yönlü %2 puanlık artışın sebebi açıklanabilmektedir.

Raporda dikkat çeken bir diğer nokta ise enflasyon sürekliliği konusunun düşüş sürecine bir direnç oluşturduğunun vurgulanması ve bu durumla mücadele edilmesi gerekliliğiydi. Bu durum kamuda tasarruf tedbirleri ve vergi politikası değişiklikleri ile gerçekleşeceği vurgulandı. Bir önceki yazımızda bu durumu ayrıntılı şekilde ele almıştık.

Enflasyon Beklentileri

Enflasyon beklentilerini yönetmek, enflasyonu düşürmek kadar önemlidir. Çünkü beklentileri yönetmeden yani halkı inandırmadan, enflasyonu düştürmek çok zordur. Koç Üniversitesi ve KONDA iş birliği ile yapılan hanehalkı enflasyon beklenti anketine göre, 2024 yılı sonu için hanehalkının enflasyon beklentisi %95-%96 seviyelerinde çıktı. TCMB’nin piyasa profesyonelleri anketine göre ise bu oran %44-%45 seviyelerinde çıktı. TCMB’nin tahmini ise %38 olarak revize edildi. Piyasada yapılan tahminlerin bu kadar geniş bir aralıkta olması enflasyonla mücadele için iyi bir durum değildir. Buradan çıkacak iki temel sorun vardır; birincisi, TCMB’nin enflasyonla mücadele konusunda gerçekleştirdiği politikalar veya kamuoyuna verdiği bilgilerle piyasa profesyonellerini ikna etme konusunda vatandaşa göre daha başarılı olduğudur. Bu sebeple vatandaşın inanması için daha çok çaba sarfetmeli ve güven vermelidir. Bunun da yolu kamuoyunda sıklıkla yer alan kamudaki gereksiz ve yüksek harcamaların kısılmasıdır. İkinci çıkarım ise, vatandaşa yansıyan enflasyon ile piyasada olması gereken enflasyon arasındaki farktır. Bunun en temel sebebi ülkemizde var olan fırsat enflasyonudur. Ne yazık ki ülkemizde en küçük esnaftan en büyük üreticiye her kalem üründe fiyat arttırma eğilimi vardır. Bu hem toplumsal ahlaka hem de ülke ekonomisine zarar vermekte ve ne yazık ki tabanda artık normal görülmektedir.

Para Politikası ve Likidite

Son toplantıda ayrıca değinilen önemli konulardan biri yabancı sermaye girişleriyle rezerv artışı sağlandığı ve bankalarla yapılan swapların azaltıldığı vurgusuydu. Bu işlemler ile piyasada oluşan likidite fazlasının ise depo ihaleleri ile çekildiğini ve bu sayede piyasada likidite dengesinin korunduğu açıklandı. Çünkü piyasada oluşan likidite fazlası, bankalar arası piyasada ve mevduat faizlerinde düşüşe neden olabilir. Bunun yanında faizin ekonomiyi etkin bir şekilde etkilemesi de önemlidir. Politika faizinin piyasa faizine etkisinin aynı düzeyde olması gerekmektedir. Bu sebeple aktarım mekanizması da etkin çalışmalıdır.

Bir diğer önemli likidite yönetim konusu ise yurt dışı ile swap limitlerinin artırılmasıdır. Swap piyasası hacmi büyüdükçe, bankalar bu piyasadan daha fazla likidite sağlamaya başlamakta bu durumda piyasaya olumlu etki göstermektedir. Bu nedenle, swap limitlerinin yükseltilmesi ve likidite yönetiminde hassas ayarların yapılması gerekmektedir.

Peki bizi neler bekliyor?

Mayıs ayı TÜFE alt kalemlerindeki gelişmeler detaylı incelendiğinde, önemli alt kalemlerde hala tarihsel yüksek seviyelerde fiyat artışları yaşandığı gözlemleniyor. Bu konuda olası beklentiler şu şekilde sıralanabilir; TCMB’nin enflasyon beklentisi tutmayabilir ve yıl sonunda yüksek enflasyon devam edebilir. Bu yüksek enflasyonunn engellenmesi için atılacak somut adımların politik zeminde net karşılık bulması ve halk tarafından benimsenmesi gerekmektedir. Para politikasının mevcut sıkılığını koruduğu varsayımı altında, görece sıkı finansal koşulların yurt içi talebi bir miktar daha baskılaması mümkün gözüküyor ancak bu durumun sürdürülebilir olmadığı açıkça ortada. İç talepteki daralmanın yılın son çeyreğinde daha fazla hissedileceği tahmin ediliyor, bunun en önemli sebebi yaz sezonunun ardından yaşanacak harcama kısıtlama isteği ve artan doğalgaz temelli enerji maliyetleri olacaktır. Bu sebeple, enflasyon ateşini soğutmak için yılın ikinci yarısında ek tedbirlere ihtiyaç olacaktır. Bu ek tedbirler kapsamında özellikle ikinci yarıdan sonra kamu maliyesi sıkı para politikasını destekleyici yönde eylemler içinde olmalı ve TCMB’nin yılsonu hedefine yaklaşmasını desteklemelidir. Dezenflasyonist politikaların yani enflasyonu düşürücü politikaların itibarının artması için halkın benimsemesi önceliklidir. Bunun da en net yolu önce tedbirin kamuda başlamasıdır.