Asgari Ücret 8500 TL açıklanmış.
Bence çok fazla.
6 ayda enflasyon arayı kapatır.
Ama buradan şunu anlamayın, ücretler düşük kalsın demiyorum. Ama, Asgari Ücret ile alttan bastırmanın bir limiti vardır. O limiti aşarsan, ENFLASYONA dönüşür.
Bunu yaşayarak göreceksiniz.
Örnek?
Mesela, bulunduğumuz binadaki 2 girişten 1'ini iptal edip, orada dönüşümlü çalışan 3 güvenlik görevlisini işten çıkardılar.
Ve bu, sırf, son enerji zamları sebebiyle yaşandı.
Yani alttan ittirince, bir noktada İŞSİZLİK başlıyor.
Ama bir yandan ücretler çok düşük.
Şunu anlayamadınız.
Ücretlerin artmasının tek bir yolu vardır; FABRİKALAR kurmak.
Başka türlü mümkün değildir.
Diğer türlü, zorla zam, ENFLASYON yapar.
Yine yaşayarak göreceksiniz.
AŞÇI ROBOTLAR da yapıldı biliyorsunuz.
Yani, aslına bakarsanız, sisteme GIDA götürmek dışında insana gerek kalmadı.
Teknoloji, İŞSİZLİK getirecek.
EVRENSEL GELİR de bunun için gündeme geldi.
Çocuklarınızın yaşayacağı dünya, çok farklı olacak. Tam bir CEHENNEM olacak.
Gelecekte EVRENSEL GELİR şöyle olacak.
İŞSİZLİK oranını %90 gibi düşünün. Çalışabilir nüfusun sadece %10'u iş bulabilecek.
Kalan %90'a da, Asgari Ücret karşılıksız verilecek.
İSRAF: saltanat kayığı..
İsrafın önemli yerlerinden birisi, hatta birincisi insan, emek, kariyer, nitelik gibi insan değerlerinin israfıdır. Bunun da ana nedeni ülkemizi esir almış bulunan sağ-sol-ileri-geri-alevi-sünni-laik-dindar-Türk-Kürt-müslim-gayrımüslim gibi kendi insanlarımızı kendi eliyle bitirmeye yönelik bölücü israf politikalardır. Gençlerimiz ve yetişkinlerimiz, çok uzun yıllar emek vererek elde ettikleri nitelik ve kariyerleri ile ölçümlenmek, sadece bunlar üzerinden değerlendirilerek istihdam edilmek, atama ve yükseltilmede bunlara göre muamele görmek istiyor artık. Buna rağmen mevcuttaki “siyaset yapma tarzı” insanımızı niteliğiyle değil torpilleri ile atama ve yükseltmeyi tercih ediyor.
İkinci önemli israf kaynağı da kamu harcamalarındaki savurganlık, lüks ve saltanat sürme eğilimi. Milletimizin maddi olarak zor günlerden geçtiği bu dönemde 8.500 – 100.000 TL arasında maaşlar alınan bir ülkede, sloganik söylemlerin aksine “hepimiz aynı gemide filan değiliz”. Çünkü bir saltanat kayığı sürenlerin güruhu var, bir de evine ekmek götüremeyen veya kıt kanaat geçinen toplum var. Orta direk yok, artık… Yüzlerce lüks aracın kamuda kullanıldığı, makam aracı saltanatı sürüldüğü, kamu kaynaklarıyla her türlü israfın yapıldığı, kamu araçlarının ve mallarının kişisel işlerde kullanılmasından çekinilmediği, normal görüldüğü hatta teşvik bile edildiği bir anlayış terk edilerek “itibardan tasarruf” etmeden, israftan tasarrufa dönülmesi şarttır. Bir bağ maydanozu evin mutfağına yetiştirmek için helikopter, araba, personel tahsisine varan derecede israf, konunun ne derece suiistimal edildiğini gösteriyor. Bu konuda verilebilecek yüzbinlerce örnek vardır. Biz herkesin bildiği bu konuyu ifade etmekle yetiniyoruz. Kamuda görev alan kişilerin ve özellikle de hükümet yetkililerinin tevazu ile hayat yaşamayı esas alması, topluma yaşam biçimleri ile olumlu örnek göstermeleri gereklidir. Son dönemde siyasi partiler, toplumsal yaşamda millete çok kötü örnek oluşturuyorlar; israf, lüks, şatafat, emek vermeden kolay para kazanma, kısa sürede voleyi vurma gibi fevkalade kötü bir örneklik sosyal hayatın dinamizmi olan toplumsal değerlerimizi yitirmemize neden oldu. Siyasetin milli ve manevi değerlerimize örneklik eden kişiler eliyle ve yaşam biçimleriyle topluma örneklik ederek yeniden yapılandırılması zamanı gelmiş durumda.
Bir de yıl sonlarında her kamu kurumu kendisine tahsisli bütçede kalan parayı bitirebilmek için deli gibi harcamalar yapar. Bu kültür de terk edilerek bütçeyi tüketme israfından da kaçınmak lazım.
İsrafı önleme, yolsuzluklara karşı mücadele, kamuda etik vs gibi konularda stratejiler geliştirme, farkındalık oluşturma ve sistematik olarak bu sorunları çözmeye yönelik denetim ve uygulamalar yapmakla görevli aktif/etkili çalışan bir kurum oluşturulmalı, bütün kamu kurumlarının bu kurum ile işbirliği ve uyum içinde çalışması sağlanmalıdır. Bu yolla, hızlı bir şekilde eylem bazında önemli yanlışlar kısa sürede giderilir, toplumsal kültür de çok uzun olmayan bir zamanda rehabilite edilir. Eğer bir medeniyet kurulacaksa, bunun medeniyetsiz adamlar eliyle kurulması mümkün değildir. Rol modellerimiz olursa, rol modellerin eylemleri ile söylemleri birbiri ile uyumlu ise medeniyet kurabiliriz. Yoksa, 2-3 asırdır devam edegelen patinaja devam ederiz, halkımızı huzursuz eden ve sadece bir mutlu azınlık için çalışan sistemin kölesi olmaya devam ederiz.
Eleştirme:
Dünyada en zor olan şey, eleştirmektir. Var olan durum üstüne yeni bir yaklaşım geliştirmek, yetersizlikleri ortaya koymak, bir duruma dair farklı bakış açıları ortaya koymak, sanıldığı kadar kolay değildir. Eleştiri, gelişi güzel konuşmak, karalamak veya kötülemek değildir. Eleştirmek hayata, insana, doğaya, tarihe ve topluma sahici olarak bakma ve yenileme çabasıdır. Eleştirinin olmadığı yerde karalamalar, kötülemeler, karartmalar ve kötülükler eksik olmamaktadır. Eleştirinin olmadığı yerde nitelikli ve derinlikli bir edebiyat, sanat, felsefe, bilim, ahlak, maneviyat, teoloji ve siyaset oluşmamaktadır. Hayatta eksik ve sorun olan şeyler, sahici anlamda eleştirinin yokluğunda oluşmaktadır. Gerçek çözümleri, imkanları ve araçları oluşturan şey ise, sahici anlamda eleştirinin özgürce harekete geçmesi, ifade edilmesi ve pratiğe dökülmesidir.
Bireyleri susturmak, onlara susmanın ve itaat etmenin dışında yol bırakmamak şiddettir. Başka bir ifade ile insanın eleştirme imkanını köreltmek ve ortadan kaldırmak, şiddeti, fanatizmi ve cehaleti beslemektedir. Eleştiri, bir insan hakkıdır. Eleştirmeyi insan hakkı olarak tanımayan her türlü, tutum ve uygulama şiddet dahil bütün kötülüklerin kapısını açmaktadır.
Eleştirmek, cesaret ve cüret etmektir. Başkaları tarafından ifade edilen ve yapılan söz, tutum ve davranışları eleştirmek ve onlara katkılar sunmak, cesaret ve cüret işidir. İnsanı çocuksu ve ilkel durumlara hapsolmaktan kurtaran temel dinamik akılla, bilgiyle ve üretmeyle yapılan eleştirme cesaretidir.
ŞİDDET:
Şiddet yalnız varoşlarda değil, okullarda da yaygınlaşıyor.
İnsanlar dayak yememek için trafiğe çıkmaktan korkar oldular. Sıkıysa yol verme... Ya sopa ya bıçak seni bekliyor... Ağzın burnun yamulunca televizyon haberlerinde bile izlenirsin...
Peki çocuk ne yapsın? Okula mı gitmesin?
Okullarda ciddi boyutlarda bir "ergen dehşeti" yaşanmaya başladı.
İlkokula kadar da indi.
"Batı Yakasının Hikâyesi" filmindeki "Jetler" ve "Köpekbalıkları" çeteleri gibi çeteler türedi...
Şaşacaksınız, bu çetelerde kızlar ağırlıkta!
Sigara da içiyorlar, bıçak da çekiyorlar.
Acaba bunda, okul kapılarında satılan metamfetamin tabletlerinin de etkisi var mı? Olsa gerektir.
Çünkü uyuşturucu ayağa düştü.
Bu rezillik, "sosyal medya" adı verilen kenef çukurunun sağladığı aşırı özgüven ve reklam kolaylığıyla da destekleniyor.
Çoluk çocuk, "takipçi" bulunca, hele "beğeni alınca" adam sırasına girdiğini düşünüyor.
Şiddete özendirilen bir kuşak yetiştirildi.
Bir de bu, çokbilmiş büyükleri tarafından, Z kuşağına övgüler düzülmesi yoluyla desteklendi.
Üstelik para yok.
Çünkü anası babası ya ayrı, ya ekonomik sıkıntıda.
Ailede sevgi yok. Gerginlik var.
Eskiden bunun ilacı mahalle maçlarına sarmaktı, şimdilerde şiddete yöneliyorlar.
Kafayı taktığı oğlan tarafından beğenilmeyen ya da ondan ilgi görmeyen kız, bıçağa sarılıyor.
Peki çözüm?
Çözüm falan yok.
Birkaç torbacıyı tutuklamakla uyuşturucu salgınının önüne geçemezsiniz...
İstanbul'u 1 milyon İstanbullu'ya bırakıp geri kalan 15 milyon köylüyü köyüne gönderemezsiniz...
Silahlanmayla başa çıkamazsınız...
Ekonomik durum ferahlarsa belki saldırganlık da bir nebze azalır.
Ya da o saldırganlık "Yunan'a falan" yöneltilir, yönü değiştirilir.
Öbür türlü, bu iş katlanarak sürer.
Gençliğimiz büyük ölçüde kaybedilmiştir.
Geliyor gelmekte olan lumpenproletarya.
Allah vere de bir iç savaşa dayanmasa...
Memurlara ne kadar zam yapılacak?
Asgari ücretteki artışın ardından memur ve memur emeklilerinin zam oranları merakla beklenmeye başlandı. Temmuz 2022 döneminde asgari ücret 5.500 TL iken 25 yıllık ve eşi çalışmayan bir öğretmenin maaşı 11 bin liraydı. Yeni asgari ücret 8.500 lira olduğuna göre aynı öğretmenin maaşının da 17 bin TL olması gerekmektedir.
Hayat gerçekten çok zor, şartlar çetin. Geçim derdi şu anda zihinleri en fazla meşgul eden konu. Tüm uğraş, aile bütçesini denkleştirebilme düşüncesi fakat işler hiç de kolay gözükmüyor.
Kamu çalışanları mutlaka uygun ücret artışları ile rahatlatılmalıdır. Artık yeni atanan kamu görevlileri, öğrencilerde olduğu gibi birlikte ev kiralamak zorunda kalıyorlar. Eşi çalışmayan, 2-3 çocuğu okuyan ve kirada ikamet eden bir memurun, öğretmenin, ek iş yapmadan idare etmesi mümkün değil.
Genel beklenti mutlaka asgari ücretteki artış oranının kamu çalışanlarına da yapılması, vergi diliminin yüzde 15’te sabit tutulması, banka promosyonlarının bazı bakanlıklarda olduğu gibi en az 25 bin TL olmak kaydıyla ortak anlaşmalar yapılması şeklindedir.
Fakat iş yine başa dönüyor ve piyasanın sakinleşmesi, devletin market ve ücret artışı çetesine karşı etkili tedbirler alması, alım gücünün zayıflamaması gerekiyor. Ücretlere istediğiniz kadar zam yapın, bu artışlar vatandaşa değil para ağlarına ve bir avuç tuzu kuruya yapılmış oluyor.
AŞK:
Aşk bir yolculuk. Her ademin mayasını ortaya çıkaran bir yol. Derler ki nasıl âşık olursanız o biçimde taparmışsınız tanrınıza. İnsanın imanını, inancını, Allah’a hürmetini âşık oluş biçiminden anlarmışsınız. Aşkı sahip olmak olarak görenlerin köle taciri olduğunu; aşkı, geçici bir kuş yuvası belleyenlerin hırsız olduğunu; aşkı, hayranlığı, hayreti ve hayatı öğreten bir Tanrı misafiri olarak bilenlerin ise… Allah onların yardımcısı olsun ki aşk ile küfür arasındaki ince kırmızı hatta gidip gelirlermiş. Her neyse, aşkın kalbi ve ruhu terbiye ettiği yolculuğun sonunda size kalan ne oldu? Aşkın nesnesi ya da öznesi dediğiniz o suret mi yoksa o suretin sizde peydah ettiği insanlık mı?
Tercihleriniz oldu. Vazgeçtikleriniz. Bedel ödedikleriniz. Bedelsiz kazandıklarınız. Piyangodan çıkmış gibi önünüze düşenler. Mesela bir kalbiniz oldu. Bir hayatınız… Hepsini bu yolda buldunuz ya da kaybettiniz. Unuttuğunuzda alınmadınız; unutulduğunuzda alemi yakasınız geldi. Umutlarınız oldu, yılgınlıklarınız, sevgileriniz, arzularınız… Bu arzda yol alırken, beden tarlanızı sürerken, ruhunuzun derinliklerini hiç yoklamadan yürüdüğünüz ömür çölünde neşeleriniz oldu. Bazen o çölün çok uzağında, bir gece vakti bir yıldız kaydı. Mutlu oldunuz. Kervanınıza eşkıyalar saldırdı. Develerinizi, diğer bineklerinizi telef ettiler. O eşkıyalar giderken yüzlerindeki setreleri sıyırıp bir an yüzlerini gösterdiklerinde hepsini tanıyordunuz. Kimisi aşkınız kimisi dostluğunuz, kimisi hevesiniz, kimisi emeğinizle hayatınızda yol aldıklarınızdı. Onlar gittiğinde size kalan demir çarık, demir asa ise. Ve çoğunuzda pişmanlıktı. Aşka, dostluğa, dünyaya tutkunluğa, yaşam severliğe, beyhude ömrünüze karşı derin pişmanlık. Zira o kadar binek ve onların üzerinde biriktirdikleriniz telef olduktan sonra size kalan insanın içini kurutan pişmanlıkla kalakaldınız kendi çölünüzde.
Enseyi karartmayın, durun. Umutsuzluğa yer yok..
Ömrünüzü telef eden o eşkıyalar mıydı yoksa eşkıyaları siz mi çağırmıştınız etiniz, zamanınızı, ruhunuzu talan etsinler diye? Bunu muhakemeye dahil etmemişseniz zaten yoldan size pek bir şey kalmamış diyemeyeceğim; zira yoldan bir şey almışsınızdır.
İnsanız ve bir çöldeyiz. Bu çöl isterseniz bozkır olur, isterseniz buzul, isterseniz bağ bahçe. Çölünü gören insan muhteşem bir zenginliğin kapısında olduğunu ancak hiçbir şeye sahip olmadığını biliyorsa anlarmış. Muhteşem bir şeyin başında olan insan ister yolun sonuna ersin ister ermesin; içindeki çöl, vaha olmaya çoktan başlamıştır.
Nasıl emek veriyorsunuz?
Nasıl âşık oluyorsunuz?
Nasıl dostluk kuruyorsunuz?
İyi bakın; o kadarsınız! Nasıllarınız kadarsınız.
BİR TUTAM TEBESSÜM
ACEMİ BÜLBÜL:
Nasreddin Hoca, bir gün yolda yürürken önünden geçtiği bir evin bahçesinde büyük bir incir ağacı görmüş. Canı incir çekince, incir ağacına çıkıp incirlerden yemeğe başlamış.
Yoldan geçerken onu gören bir adam:
– “Sen de kimsin? Ne yapıyorsun orada?” diye bağırmış adama..
Hoca:
– “Ben bir bülbülüm” diye cevap vermiş.
Adam:
– “Bülbül gibi öt de görelim” demiş.
Hoca hemen ötmeye başlayınca adam:
– “Bu nasıl bülbül sesi böyle” demiş.
Hoca bu geri kalır mı, hemen yanıt vermiş:
- “Acemi bülbülüm ben” diye cevap vermiş.
Not 1: Bütün imtiyazları üzerinde toplamış oligarşilerin ve mülksüz yoksulların olduğu hiçbir yerde sevgi yeşermez!
Not 2: 1,5 yaşında aracım var.
MTV 7.000 TL.
Kasko 15.000 ve üzeri.
Trafik sigortası 3.000 TL.
Bakım 5.000 TL.
Yattığı yerde 30.000 üzeri.
Bırak yenisini almayı,satacağım.
Alacağım 20 yaşında düzgün bir araba.Ayağımı yerden kessin.
Ülke de sıfır araca binmek ciddi servet gerektiriyor.
Not 3: Kılıçdaroğlu: "Erdoğan’a su çağrıyı yapıyorum. Yüreğin yetiyorsa gel, İBB ve tüm ilçe belediyeleri için hemen seçime gidelim."
Not 4: Meral Akşener kendi tabanına Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adaylığını kabul ettiremez, olasılıksız. İmamoğlu veya Yavaş gibi birini aday gösteremiyorsa yapacağı en doğru hareket çekimser kalmak olur.
Böylece Kılıçdaroğlu seçimi kaybettiğinde İYİ en az zararla atlatır.
- [ ] Not 5: SASA'sı olanın tasası olmaz ne kadar doğru bir hisse tercihi.
- [ ] Devletimizin giysi yardımı diye verdiği 26,5 TL ile ancak polyester don alınabilir.
- [ ]
- [ ] Abim tekstil işi yapıyor, kumaşlardan anlar.
- [x] Polyester kumaştan don ne kadar sürede pişik yapabilir, onu öğreneyim ondan sonra ne hikayesi doğduğunu öğreniriz.
Not 6: "Asgari ücret enflasyona neden olmaz" savının testi.
İşverene + maliyet?
11.759-7.603= 4.156 TL aylık.
Resimde ilk 4 zincir market CEO'su ise çalışan sayısı 200 bin, çoğunluk asgari ücret.
Topluca yıllık 10 milyar TL vermekten mutlu olan CEO'lar.
Deneysiz bir ekonomi düşünülemez.
Zincir market CEO'larını mutluluktan havalara uçuran sadece asgari ücret farkı değil.
Ürünü 20 TL'ye alıyorsunuz, bu ürünün üretildiği firmalarda da asgari ücret maliyet farkı var. Ürünün maliyeti mecburen 25 TL'ye çıksa bile siz zincir market olarak 5 TL maliyeti üstleneceksiniz.
Not 7: Müjde değil, planlanlama ile yönetilir ülke.
Not 8: A c ı m a .
- Acının altın kaplamalı kınında bazen hasedin hançeri gizlidir.
İnsanca Pek İnsanca 2, Nietzsche
Not 9: “İnsanlar rasyonel değildir ve sürü psikolojisi ile hareket ederler. Bu nedenle en iyi yatırımcılar antisosyal ve karşıt yatırım yapanlardır.” - Naval
Borsa İstanbul için bu yatırım felsefesi değişti, sürü gibi gidip herkes kazanacak.
Felsefesi de şuradan geliyor:
Koyunlar kurtların taktiklerine aldanmayıp dağılmazsa kurtlar aç kalır.
Not 10: Muhalefet adayının kim olması gerektiği aslında çok net fakat 6'lı masa kazanmak için değil kaybetmek için kurulmuş bir tezgah..
Not 11: Yakında hasta olmayanı dövecekler galiba. İnfluenza patlamış vaziyette. Grip veya üzerine eklenen enfeksiyonlara bağlı akciğer tutulumları oldukça sık. Özel hastanelerde bile hastaneye yatış için bekleme listeleri oluşmuş vaziyette. Kronik hastalıkları olanlar risk altında.
Not 12: Son yıllarda mütemadiyen doğal gaz keşfi haberleri gelmesine rağmen; EPDK verilerine göre, kullandığımız gazın %99,5'u ithal maalesef..
Bulunan gazların çok büyük bir kısmı deniz tabanı altında. Çıkarım maliyeti milyar $'lar seviyesinde. 2-3 yıl sonra bitecek bir rezerv için o yatırımı yapmanın ticari bir mantığı yok. Aynı özel sektör neden yerli otomobil üretmiyor sorusu gibi..
İlk etapta Mart'ta günlük 10 milyon metreküp gaz işlenecekmiş.
Yani ayda 300 milyon metreküp.
Halihazırda ayda ~30 milyon metreküp gaz üretiliyor.
Bakalım EPDK'nın Mart 2023 raporunda üretim 11 katına çıkacak mı?
Not 13: Bu Suriye'ye sınır ötesi harekat meselesi ne oldu bilen var mı? Basında tık yok da.
Not 14: keşke iki günde bir gaz rezervi bulacağımıza, biraz demokrasi, hukuk, insan hakları, adalet, ötekine saygı, farklı yaşam tarzlarına tahammül ve vicdan rezervi bulsak.
Not 15: Erdoğan: “Maliyetlerin üzerinde zam yapan fırsatçılar namussuzdur.”
Not 16: sokak röportajı adı altında kamerayı ve mikrofonu kendi halindeki insanların gözüne sokan, onları taciz eden, fikirlerini dikte etmeye çalışan, edemeyince agresifleşen bir "muhabir" türü türedi. inanılmaz kabak tadı verdi bu artık. bir şeyin de bokunu çıkarmayın be kardeşim!
Not 17: son dönemlerin hakim zihniyetini en güzel, sırrı süreyya önder açıklamıştı yıllar önce: "allah utandırmasın dediler. allah dualarını kabul etti. artık hiç utanmıyorlar"
Not 18: muhafazakâr kesim; alkol, mini etek, saç, sakal, yılbaşı gibi konularda gösterdiği hassasiyeti; kul hakkı, sosyal adalet, ötekine saygı, rüşvet, torpil, nepotizm, ehliyet, liyakat ve fikir hürriyeti gibi konularda da gösterse, ülke çağ atlar.
Not 19: "AKP giderse 28 Şubat geri döner" diye korkanlar varmış! Merak etmeyin dönemez, 28 Şubat'ın tüm temel aktörleri Cumhur İttifakı'nın ortağı artık.
Not 20: ülkenin ateisti de en az dincisi kadar yobaz ve farklı düşünceye karşı tahammülsüz. herkes kendisi gibi düşünsün, herkes kendisi gibi inan(ma)sın, herkes kendisi gibi yaşasın istiyor. sırf ateist olduğu için hayatın sırrını çözdüğünü zannediyor. kafası pırıl pırıl.
Not 21: ekrem imamoğlu'nun 20 yıl boyunca türkiye'yi yönetmesi için tüm şartlar oluşturuldu. tek eksik küçük bir cezaevi süreci.
adamlar, geçmiş hükümetleri neyle suçladılarsa aynısını yaşattılar ülkeye. tek adam kültü, toplum mühendisliği, tek seslilik, yandaş medya, mafyatik çekişmeler, siyasi yasaklar, hayat pahalılığı, enflasyon, zamlar, kuyruklar. bir tek 8-0'lık ingiltere mağlubiyetleri eksik.
"savaş, ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir" dediler, düşmanlarına dönüştüler. "onlar bizim öğretmenimiz değil" dediler, "ama onlar da öyle yaptı" diye savunma geliştirdiler. neyi kınadılarsa, aynısını yaşattılar; neyi eleştirilerse, beterini yaptılar. çok acayip...
Not 22: altılı masa üyeleri arasında kendini en net ifade eden isim ali babacan. demokrat bir duruşu var. tutarsız davranmıyor. karnından konuşmuyor. popülizme kaçmıyor. khk'lılar, kürtler, aleviler ve diğer tüm ötekiler konusunda risk alarak cesur açıklamalar yapıyor. tebrik ediyorum.
Not 23: Her şey sevgisizlikten ve gittikçe derinleşen yalnızlıklardan. Son zamanlarda bu ikiliye hevesi de ekleyebiliriz. Yani şevksizlik. Diyeceksiniz ki, şevksizlik bir sonuçtur. Şevki kırılanların daha çok kötülüğe ve gerilime evrildiği ya da umarsızca sadece nefes alıp verdikleri bir dünyada ne üçgenin iç açıları eşittir ne de kalpler mutmaindir. Kendi kalbine bile yalan söyleyen insanların, üçgenin iç açıları toplamının 180 derece olduğunu söylemeleri bile inandırıcı değil.