Kısaca döviz kuru, bir ülkenin para biriminin başka bir para birimi karşısındaki değeridir. Üretimden uzaklaşarak dışa bağımlılığı artan ekonomilerde, döviz kurunun yükselmesi doğrudan ithal ürünlerin fiyatlarını artırır. Bu durum, enflasyonla mücadeledezorluklar yaratır. Hatta kendi içinde maliyet enflasyonu yaratır.

Özellikle pandemi ile hız kazanan kur artışı ülkemizde bazı insanlar tarafından, küçük tasarrufları veya işleri nedeniyle heyecanla bekleniyor. Ancak anlamadıkları konu bu durumun, ekonomik olarak dışa bağımlılığı artan bir toplum için genel fiyat artışlarına neden olduğudur. Yani halk arasında bilinen ismi ile enflasyona. Birçok kişi, ülkemizde döviz kurunun, altın fiyat dengesinin, ev, arsa veya araba fiyatlarının artmasıyla kişisel mal varlıklarının değer kazanacağını düşünmektedir. Ancak fiyatlarda yaşanan bu artış, insanların genel yaşam maliyetlerini de artırarak, fiyat artış kazancından çok daha fazla maliyete yol açmaktadır.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Türk Lirası'nın (TL) değerini ölçmek için Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) bazlı reel efektif döviz kuru endeksini kullanır. Bu sayede aslında bir nevi TL’nin alım gücünü ölçülmektedir. TÜFE endeksi, TL'nin alım gücünü temelinde diğer ülke para birimlerinin alım gücü ile kıyaslar. 2023 yılında bu endeks yani TL’nin alım gücü, 58 birim olarak ölçülmüş, yani TL uluslararası düzeyde oldukça değersiz kabul edilmiştir.

Yönetimin bir dönem benimsediği; Türkiye'nin fiyatlarının Avrupa'dakilerle eşitlenmesi ve maaş düzeylerinin düşürülerek yatırımın çekilmesi fikri, ülkeyi turistler ve yatırımcılar için daha cazip hale getirmeyi amaçlamaktaydı. Ancak bu fikir, basit bir döviz kuru artışıyla sağlanamadığı gibi ülke genelinde yeni sorunları beraberinde getirmektedir. Döviz kurununartması genel fiyat seviyesini yükselterek, uzun vadede ekonomik istikrarsızlıklara yol açabilmektedir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Nisan ayındaki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında faiz oranlarını değiştirmedi. Bu karar, beklentilere yönelik gerçekleşti ve piyasalar için sürpriz olmadı. Çünkü TCMB Başkanı Fatih Karahan ve Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçen haftaki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ziyaretinde; Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası toplantılarında bu yönde ipuçları vermişlerdi. Kurumun verdiği bu kararın; ekonomideki göstergeler, iç talep ve yüksek faize rağmen piyasanın ekonomik dengeye ulaşmadığını göstermektedir. İç piyasada ayrıca yüksek kredi faiz oranları ve kısıtlı kredi imkanları var olması, küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) için ekonomik darboğazlara ve genel ekonomik daralmalara sebep olacaktır.

Ayrıca, TL bazında yüksek faizlerin olması, işletmeleri yabancı para cinsinden borçlanmaya zorlamaktadır. Bu sebeple ticari kredi şartları iyileştirilmeli ancak mevduat faiz seviyeleri korunmalıdır. Finansal göstergelere bakıldığında, mevduat faiz oranlarının TL'ye olan geçişi hızlandıracak düzeyde olmadığı görülüyor. Ayrıca, yabancı para mevduatının yüksek oranı ve TCMB rezervlerinin düşük seviyede olması, ülkenin finansal risk algısını yükseltiyor. Bu durum, faiz politikasının istenen etkiyi yaratmadığını gösteriyor.

Enflasyon konusuna gelirse, TCMB'nin yayımladığı tahminlerin üzerinde gerçekleşen aylık enflasyon oranları, piyasa üzerinde fiyat baskısının varlığını göstermektedir. Devamlı olarak konuşulan kemer sıkma politikaları, kamu maliyesinin genişleyici tutumu ve yapılan vergi artışlarına rağmen harcamaların azalmaması sebebiyle enflasyonla mücadeleyi zorlaştırmaktadır.

Yönetimin hedef olarak koyduğu 2028 yılı için tek haneli enflasyona ulaşma hedefi, basit düzeyde faiz, kur ya da yatırım etkileri ile değil yapısal reformlarla ulaşılabilir hedeftir. Ülkemizin ekonomik reformları yaparken, aynı zamanda hukuk güvencesini ve hukuk üstünlüğünü de etkili şekilde sağlaması gerekmektedir. Ayrıca iş piyasalarını ve tarım politikalarını da düzenlemeli ve etkili bir hale getirmesi gerekmektedir.

Enflasyon için bir diğer önemli veri ise, Amerikan Merkez Bankası (FED) faiz kararıdır. FED son toplantısında piyasa beklentisinin ve enflasyon oranlarının aksine faiz oranlarını sabit tutmayı tercih etti. TÜFE’nin muadili olan PCE (Kişisel Tüketim Endeksi), FED’in enflasyonu değerlendirmede kullandığı önemli bir araçtır. Doğru şekilde hesaplanan bu endeks enflasyonla mücadelede önemli bir veri ve politika aracıdır. Bu sebeple ülkemizin de TÜFE hesaplamasını dikkatli şekilde yapması ve bu yolda vatandaşlarımızı ezmeden enflasyon mücadelesi yapması gerekmektedir.

Özetle, ülkemizin ekonomi politikaları olumlu sinyaller gösterse de bunun baz etkisi olarak yaşanması engellenmeli ve kalıcı bir refah sağlanması gerekmektedir. Özellikle vatandaşımız üzerindeki baskının hızlı şekilde ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu sebeple enflasyon tek haneli sayılara indirilmeli ve kur oranları makul seviyelere çekilmelidir. Bu sayede genel fiyat düzeyleri indirilerek vatandaşımızın üzerindeki yük bitirilmelidir. Yeni yatırımlara alan açılmalı, yerli istihdam ve yerli üretim desteklenmelidir. Bu sayede ekonomik dışa bağımlılık azaltılmalı ve dünyadaki teknolojik gelişmeler yakalanmalıdır.