“Edebiyat aşkını İstanbul tutkusuyla harmanlayıp kişisel anılarını şehrin geçmişiyle bir araya getirdiği eserlerinde gelenekle yeninin arasında köprü rolü üstlendiği için Selim İleri'ye...” diye başlayan açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kürsüye çıkıp “2012 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Edebiyat Ödülü”nü değerli yazar Selim İleri’ye takdim etti.
Selim İleri ise “Hak etmediğim onurlandırışınıza çok teşekkür ederim” diyerek kürsüden indi.
Günden güne karamsarlık içine savrulan edebiyatımızın ayakta kalmış önemli ve değerli isimlerinin başında Selim İleri geliyordu.
Kitaplarındaki naiflik, Selim Bey’in ruhunun derinliklerinden geldiği çok açık bir şekilde bellidir.
Romanları, öyküleri ve denemeleriyle ruhumuza huzur veren satırlar çıkar kaleminden.
Bize sadece okumayı, yazmayı değil; sinemayı, Bodrum’u, İstanbul’u, dini bayramları, geleneksel günleri, Şişli’yi, Emile Zola’yı, TRT 2’deki programıyla sanatı, sanatçıyı, Büyük Londra Oteli’ni, hatta tavuk suyu çorbası yapmayı dahi sevdirmiştir.
İstanbul’a olan tutkulu bağlılığı ve satırlarında anlatım şekli, o günlerin İstanbul’unu hayal ederek yaşamamıza vesile olmuştur.
Selim İleri’yi okuyarak Türkan Şoray’a aşık olan çok sayıda insan tanıdığımı söylesem, inanın abartmış olmam.
Selim İleri, yaşadığımız coğrafya üzerinde tüm ödülleri hak eden, büyük bir usta, önemli bir dost ve kitaplarıyla hayatımızın içinde olan bilge bir öğreticidir.
Selim’in vefat haberini almak, dünyamı kararttı.
Kalbime bir ok saplandı.
“Ölüyorum tanrım,
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür,
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...
Üstü kalsın...” diyor Cemal Süreya.
Selim ile en derin ortak noktamız sadece hayata karşı tavrımız değil, onun lise öğretmeni, benim de edebiyatta yol göstericim olan Vedat Günyol ile yakınlığımızdır.
İkimizde Vedat Hoca’ya olan saygımız çok başkaydı.
Vedat Günyol, Selim İleri’yi yazar yapmış, beni de edebiyatın tutkulu bir takipçisi…
Telefonla konuşmayı sevmezdi ama mesajla yazışırdı.
Yıllar önce Belarus’a gitmiştim.
Uçak Minsk’e indi, telefonum çaldı.
Bir baktım arayan Selim İleri di.
“Vedat Günyol’un telifleri kimse bilse bilse sen bilirsin” dedi.
“Ooo hocam, telefonda sizi görünce şaşırdım…” diyerek isteğini yerine getirmiştim.
Şişli’de Sıra Cevizler’de otururdu.
Perihan Sokak da hayatında önemliydi.
“Dostlukların Son Günü” öyküsü ise Kurtuluş’ta geçer.
Zeki Ökten ve Güler Ökten’in evinde Kadir İnanır’ın da olduğu bir akşam yemeğinde esinlenerek yazmıştır.
Selim İleri ile son karşılaşmamız Bodrum’da Yalıkavak Memedof’ta oldu.
Son telefon konuşmamızda “Halil Ergün ile gelin, beni alın, Yakup’a gidelim…” demişti.
“Cumartesi Yalnızlığı, Dostlukların Son Günü, Kırık Bir Aşk Hikayesi, Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak” gibi daha sayısız kitapla hayatımızda oldu.
Selim İleri’yi kaybetmek, içinde derin bir acı bıraktı.
Selim İleri’nin bu fotoğrafını internetten aldım. Kim çekti bilmediğim için adını yazamadım.
Sinéad Campbell Wallace Türkiye’ye geliyor
Etkileyici vokal berraklığı ile tanınan, günümüzün dikkat çeken dramatik sopranolarından Sinéad Campbell Wallace, Türkiye’deki ilk konseriyle 11 Ocak Cumartesi akşamı Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda dinleyicilerle buluşacak. Olağanüstü Opera Başarısı dalında Olivier Ödülü’ne aday gösterilen ve uluslararası arenada aldığı ödüllerle dikkat çeken Wallace’a, şef Nil Venditti yönetimindeki CRR Senfoni orkestrası eşlik edecek. Konserin repertuvarı dramatik kadın kahramanların romantik, hüzünlü ve cesaret dolu hikayelerini bir araya getiren eserlerden oluşacak.
İki bölüm olarak gerçekleşecek ve yaklaşık yüz dakika sürecek konser, saat 20.00’de başlayacak.
Sinéad Campbell Wallace, Türkiye’deki ilk konseriyle 11 Ocak Cumartesi akşamı CRR’de.