Dilan Polat’a tahliye kararı çıkmış. Kara para aklama ve vergi kaçırmanın yatarı 1 (bir) seneymiş anlaşılan. Sonra ceza alırsa tekrar yatmaya devam eder falan demesin kimse. Hepsi hikaye.
Dilan Polat tahliye kararından çıkan sonuç şudur: 1 yıl hapiste yatmayı göze alıyorsanız, ve utanmaz arlanmaz Allahtan korkmaz biriyseniz gönül rahatlığıyla kara para aklayabilir ve vergi kaçırabilirsiniz. Hayırlı olsun!
“O kadar vurgun iddiasının bedeli 1 yılmış demekki. keşke zamanında ben de bu işlere girip milleti tokatlasaydım da 1 yıl yatıp çıksaydım, en azından zengin olur rahatıma bakardım.” diyesi geliyor insanın. Sonra ölüm geliyor aklıma vazgeçiyorum.
Mafyayla iş tutup milyon dolarlar kaldıran çetelerin tutuksuz yargılandığı, sokak röportajlarında hükümet eleştirisi yapan bir kızcağınızın da ertesi gün içeri tıkıldığı hukuk sisteminde gayet olağan bir gelişme gibi fiyatlanıyor.
Mal varlığını paylaştığı siyasetçiler ve yargı bürokrasisi ve maliye bürokrasisi elbirliğiyle akladılar kadını..
Demek ki buzdağının altında çok fazla isim var, e normaldir. Adalet sistemimiz yine şaşırtmamaya devam ediyor.
Bu karar insanlari suça teşvik degil de nedir?
Çalacaksan büyük çalacaksin demek ki… Para adaletin temelidir, mottosuna devam.
Ne güzel memleket be çal-çırp devleti kazıkla, halkın vergisini çal, tutuksuz yargılan. Bu ülkede adalet bir tek garibana işliyor.
Sonuç olarak; düşünce suçu harici bu ülkede tüm suçları işleyebilirsiniz..Demekki her şey gri listeden çıkıncaya kadarmış..
Tahliye kararından sonra şöyle bir ilan gördüm internette:
Deli numarası yapabilen, istediği an sinir krizi geçirebilecek, opsiyonel olarak 2 tane küçük çocuğu olan (6 yaş altı, tercihen bebek). yüzsüz, hafif meşrep, tükürük bezleri çalışan, tercihen sosyal medya, takipçisi 10 bin ve üstü (aktif kullanıcılı), hakime, savcıya, içişleri bakanına, adalet bakanına ve özellikle sayın cumhurbaşkanına deve götü yalar gibi yıkama yağlama yapabilecek, ilkokul mezunu varoş “suç ortağı”” aranıyor.
Haksız mı şimdi bu ilanı veren!
Günde 750 bin harcama kapasitesi olan ablanın serbest kalması olayı şuna yol açar; artık millet şu şekilde düşünmeye başlar: Legal işlerde 20 yılda hatta 20 ömürde kazanamayacağım parayı illegalden bulup en fazla 1 yıl yatıp krallar gibi çıkarım.
Neden? Çünkü adalet sistemi çatır çatır salıyor suçluları.
Türk adalet sistemi sorunludur, kusurludur, zengine ayrı fakire ayrı davranır, baştan sonra revize edilip suçluları rahat rahat salan kimselere malpraktis getirilmelidir.
O zaman tüm okuyuculara Dilan Polatın enerji şarkısını hediye edelim:
yok, bende olan sende
kalite gör sayemde
okunmaz esamen de
adımın geçtiği hiçbir yerde
ağzınla kuş tutsan, istiareye yatsan
cürmün kadar yer yakarsın, canım, ateş olsan
ikinci bi' şansın belki de olurdu
milyarda bir olsa da hindistan'da doğsan
yüzde yüz enerci, bu nası' bi' sinerji?
tek tek ediyorum hater'larımı alerji
um'rumda mı, değil hiç, hanginiz ikinci?
allah'ın lütfu bana bitmeyen bu enerci
yüzde yüz enerci, bu nası' bi' sinerji?
tek tek ediyorum hater'larımı alerji
um'rumda mı, değil hiç, hanginiz ikinci?
allah'ın lütfu bana bitmeyen bu enerci..
Olimpiyat hezimeti:
Türkiye 40 yıldan sonra ilk kez altın madalyasız bir olimpiyat bitirdi ve 8 madalya ile 206 ülke arasında ancak 64’üncü olabildi..
Günlerce Yusuf Dikeç’in tabanca atışı sırasındaki havalı, karizmatik duruşunun verdiği gazla coştuk, o keyifle avunduk durduk
Dikeç’in tüm dünyada viral olan pozu bizi o kadar kendimizden geçirdi ki, dışarıdan bakanlar sanır ki madalya sıralamasında ilk 5’e girmişiz.
Slovenya, Hırvatistan, İsveç, İsrail, Bulgaristan, Romanya gibi küçücük ülkeler sıralamada bizim çok üzerimizde yer alırken; Osmanlı İmparatorluğunun varisi, bölgesinde lider ülke konumundaki Türkiye’nin 1.4 milyon nüfuslu (ancak bir vilayetimiz büyüklüğünde ve geçmişte bizim ilçemiz statüsünde olan) Bahreyn’in bile gerisinde kalması ne kadar büyük bir başarısızlığa uğradığımızın resmidir…
Bizim yarımız kadar nüfusu olan ve 70’lerin ortalarında eşit kalkınma düzeyinde bulunduğumuz Güney Kore, 13’ü altın, toplam 32 madalya ile 8’inci sırayı aldı…
Güney Kore, 2024 yılı devlet bütçesinden spor hizmetlerine ayırdığı 1.5 milyar $’lık bütçe ile bu parmak ısırtacak yüksek dereceyi elde ederken; biz aynı yıl spor hizmetlerine Kore’ninkinin 2 katından fazla, yaklaşık 3.5 milyar $ harcadığımız halde ancak nal toplayabildik.
Olimpiyatlar, öyle bir birimize gaz vererek kendimizden menkul güç gösterisi yapacağımız yerler değil, spordaki gerçek başarının uluslararası ölçekte test edildiği rekabet arenalarıdır.
Bu başarısızlık “Ne diyelim? Kaderimiz buymuş…” diye üzerine bir bardak soğuk su içilerek geçiştirilecek kadar basit bir olay değildir.
Bu sonuç;
-Spor hizmetlerinin, uzun vadeli stratejiden ve rasyonel planlamadan uzak, başıboş ve amaçsız bir biçimde yürütüldüğünü gösteriyor
-Devasa teşkilatı ve 75 bine yakın personeli olan Gençlik Spor bakanlığının spor hizmetlerine ayırdığı yıllık 110 milyar TL’nin verimsiz ve çok kötü bir şekilde harcandığını, deyim yerindeyse havaya savurulduğunu ortaya koyuyor
-Türkiye’de spor adamları ve yöneticilerinin ehliyetsizlik, liyakatsizlik ve çapsızlıklarını önemli ölçüde tescil ediyor
Ortaya çıkan sonuçlar açık yüreklilikle, dürüst, gerçekçi ve samimi bir şekilde enine boyuna irdelenmeli; çözüm için gerekli tedbirler bir an önce alınarak bize yakışmayan bu olumsuz tablo değiştirilmelidir.
Hoşça bakın zatınıza.
Son söz: Stagflasyon sinyalleri geliyor demiş Mahfi Eğilmez hoca. Yalnız benim gördüğüm iç talep hala çok canlı. Dezenflasyon programından taviz vermemek lazım. Enflasyon lobisinin gazına gelip faiz indirilirse kur artışı roketlenecek ve gerçek derin resesyonyonla sonuçlanacaktır. Stagflasyon henüz başlamadı. Yavaşlamanın henüz başlarındayız.. Enflasyonu yendik yendik yoksa bir daha belimiz doğrulmaz..
Not 1: Tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkûl
Bakanlar baktı sana; ben uzaktan uzaktan
Gece- gündüz esridin bir kaktüs yaprağında
Gelmem yasaktı sana; ben uzaktan uzaktan
Simsiyah bir kıyamet tohumu filizlenir
Mezarıma isminle atacağın topraktan
Acılar sanki neden bu sevdada gizlenir
İçim tutsaktı sana; ben uzaktan uzaktan..
N.Genç
Not 3: Kişi;
-Aldığıyla değil, verdiğiyle,
-Biriktirdiğiyle değil,
-Harcadığıyla ZENGİNDİR..
Herkes azmederse eninde sonunda para kazanır; ama para harcamak her babayiğidin harcı değildir. Çoğu kazanır fakat üç kuruş harcarken içlerinin yağı erir.
Not 4: Yaradanı fark et sonunu düşün
Bir gün olur seni senden sorarlar. (Suzî)
Not 5: Nurettin Seyfi’nin bir dörtlüğü ile sözümüzü bağlayalım.
Pazarlık eylersen ustaylan eyle
Dükkânı boş çürük hanı neylersin
Eylersen iyinin methini eyle
Çerçinin sattığı pulu neylersin.
Not 6: Sana karşı duramayan,
ne güzel tevâfuklar var içimde.
Cahit Zarifoğlu
Not 7: Bazı aklı evveller “İşçi sınıfı yenildi, yaşasın kadınlar!” şiarıyla kendilerini avutadursun bizatihi kadınlar gösteriş uğruna yaptıkları harcamalarla Dünya Sistemi’nin ekmeğine yağ sürüyor.
İsmet Özel, 3 Safer 1446 (7 Ağustos 2024)
Not 8: Dikkat edin: Kadınların kurtuluşu onların değerlerinin yüceltilmesi yolundan kolayca saptırıldı. Kadınların kurtuluşu onların erkekleşmelerinde aranıyor. Gelecekte bir Amazon toplumu kurmağı hayal edip etmediklerini bilmiyorum.
İsmet Özel, 3 Safer 1446 (7 Ağustos 2024)
Not 9: İTO/Avdagiç: Kredi büyümesine getirilen sınırlama gözden geçirilmeli.
Sayın Avdagiç haklı. Kredi büyümesine sınır getirmek yanlış. Amaç para arzının artışını sınırlamak ve amaç doğru olsa da kullanılan yöntem yanlış. Kredi musluğu kesilince o krediyi ödeyecek gücü olan firma bile faktoring veya daha kötüsü tefeci gibi alternatif kaynaklar bulmak zorunda.
Doğru olan politka fazini kredi büyümesi duruncaya kadar artırmak. O zaman gücü olan firma yine kredi kullanabilir. Zombi şirketler de piyasadan çekilir. Ekonomi dengeye gelir. Faiz artmadan sene sonu %38 hedefine ulaşmak TÜİK ile bile mümkün olmayabilir.
Not 10: KPSS'ye girip memur olma hayali kuranlar bence bunu bir okusun. 7 dana ile başlayıp 6 yılda 100 danaya ulaşmış. Ve tek başına kadın. Başarının kitabını yazmış. Azim, sabır ve disiplinin önünde hiç bir şey duramaz. Türkiyede eksik olan şu an bunlar. Döviz değil.
Not 11: Mübalağa etmiyorum, yolda yürüyen gençlerin neredeyse tamamı ya cep telefonuyla konuşuyor ya da cep telefonuna bakarak yürüyor. Öyle ki önünü görmüyor neredeyse karşıdan gelen bana çarpacak. Ne tür bir psikolojik salgın hastalıkla karşı karşıyayız? Sadece bana mı garip geliyor?
Not 12: Gurur, insanın duygularını saklamasına yarar. Onları hissetmesine engel olmaz.
Agatha Christie
Not 13: İnsan asla son gerçekliği bilemez, bilebileceği sadece yokluktur. “Tanrı’nın ne olmadığını çok iyi bilse bile insan, yine de Tanrı’nın ne olduğunu bilemez. Bu nedenle hiçbir şeyin doyurmadığı insan kafası, her şeyin en iyisine ulaşmak için uğraşır.”
Sevme Sanatı, Erich Fromm
Not 14: Eğer 'Yakmak' bu ise,/İnsanı ne güzel... yakıyorsun.
Not 15: Tarihi film izleyenleriniz hatırlayacaktır. Bir kale kuşatıldığında, mancınık denen dev silahlar kullanılırdı. Kepçesine yerleştirilen gülle, kepçe kolunun bir iple gerilir, sonra da o ip kesilince külle gider kale surlarını yıkardı. Bu metafor üzerinden anlatayım vaktinden önce indirilecek olan faizi…
Mancınık, Merkez Bankasıdır. Gülle, enflasyonu, kuru yıkacak olandır. İp ise kepçeyi tutandır. Uzun süredir kuru tutan Merkez Bankası, zaten mancınıkta toplanan enerjiyi arttırmış bulunuyor. Eğer vaktinden önce ipi keserseniz (faiz indirme) gülleniz enflasyona değmez, olan döviz kurunuza olur.
Ben böylesi bir hatanın kuru zıplatacağı endişesini taşırım. Zaten baskılanmış kur şu anda zemberek yayından beter halde duruyor. TİM Başkanı boşuna “doların karpuzdan farkı kalmadı” demiyor. Vakitsiz öten horozun başını kesersek enflasyonun ineceğine dair umutlar biter. Temkinli olalım.
Derler ki “vaktinden önce öldürdüğün sevgili, bir gece yarısı aniden dirilebilir, geceni mahvedebilir.” Tıpkı vaktinden önce indireceğin faizin, kurunu uykusundan uyandıracağı gibi… Aman dikkat!
Not 16: Victor Hugo; “onlar yardım edilmiş yoksulluk istiyor biz ise giderilmiş yoksulluk” diye bir ayırım yapar. Sahi, bizim iktidar, sosyal gelir gruplarının en alt kesimindeki insanlar yerine varsılları tutan adımları neden atıyor? Zenginden vergi alamıyor ama ekonomiyi krizden yoksulların çıkaracağını sanıyor.
Aklıma Dadaloğlu’nun “kalktı göç eyledi Afşar illeri” şiirinden esinlenmek geldi; “Nice yoksul kesim yere serilir / ÖLEN ÖLÜR KALAN SAĞLAR BİZİMDİR.” Ben demiyorum, Dadaloğlu diyor…
Not 17: Doğmak, pişman olmanın yarısıdır Ortadoğu'da..
Not 18: Şimdi kim söyleyecek yapraklara sonbaharın geldiğini
Ağustosun on beşine yaklaşırken..
Not 19: Zorunlu eğitimle, okumak isteyen veya istemeyen herkes 6 yaşından 18 yaşına kadar eğitim görüyor. 18 yaşından sonra hiç kimseye bir meslek öğretemezsiniz. Okullaşma arttı, ancak işsizlik de arttı. Sanayici, çalıştıracak çırak kalfa bulamazken, herkes ara eleman ve yetiştirmek üzere eleman bulamıyor. Bu açığı şimdilik Suriyeli, Afganlı ve diğer değişik milletlerden yabancılar ile sağlıyoruz. Zorunlu eğitim yerine, ortaokuldan sonra bir mesleğe yönelterekkabiliyetlerin ortaya konulduğu, mesleki bilgi ve birikimin hâkim olduğu, nitelikli iş gücünün yetiştirildiği bir eğitim sistemine geçiş yapılmalıdır.
Zorunlu ve genel eğitimin zararlarından birisi de yetenek öldürme, yetenekli öğrencilerin ortaya çıkarılamaması şeklinde tezahür etmiştir. İnsanlar, mutlaka yeteneklerine göre sınıflandırmak zorundayız. Bu yetenekleri de kendi içinde sınıflandırmalıyız. Herkes kendi kabiliyetiyle orantılı eğitim aldığında sanayinin, iş gücünün doğru bir şekilde karşılanarak erken yaşlarda iş gücüne katılım sağlanması ile genç dinamik nesil heba edilmemiş olacak. Her çocuk kendi ilgi alanı ve yeteneği doğrultusunda “Hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.” ilkesince bütün öğrencilere aynı dersler okutulmamalı.
Zorunlu eğitim beraberinde yeni öğretmen ihtiyacı doğurmuş öğretmen sayısı artırılarak bütçeye yük getirmiştir. Diğer taraftan her yerde rastgele açılan eğitim fakültelerinden çok iyi yetişmeyen, kendilerinin temel sorunlarını halledemeyen öğretmenler, lise çağındaki delikanlı çocuklar karşısında sınıf hâkimiyetini sağlayamarak yetersiz kalmışlardır. Ayrıca yeni bina, laboratuvar araç-gereç, fiziksel alan ve donanımlara ihtiyaç duyularak yine bütçemize ek yük getirmiştir.
“Eğitimimizin önündeki en büyük badirelerden biri, yapageldiğimiz zorunlu ve genel eğitimdir. Bunun üç büyük zararı; toplumsal gelişmeyi sağlama kabiliyetinin olmaması, para ve yetenek israfıdır. Avrupa ülkelerine bakarak, onların bu tür bir eğitimle geliştiğini sanmamız bir yanılgıdır. Çünkü bu ülkeler, tarihteki gelişmiş ülkelerin yaptığını yaptılar, yani yeteneği yöneterek geliştiler. Avrupa’nın farkı buna sömürgeciliği de eklemesidir. Zorunlu ve genel eğitimin esas amacı katkı değil, var olanı korumak yani muhafaza etmektir. Bunun için ya bir ideolojiyi aşılar ve bunu denetler ya da daha önce başlatılmış olan statükonun bekçiliğini yapar.”
Kanaatime göre zorunlu eğitim; 5 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul şekilde yeterlidir. 4 yıl lise eğitimi zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Ortaokulda hazırlanacak kişisel karakter ve kapasite raporları ile çocuğun lise eğitimine devam edip etmeyeceği puanlama ve gözlem değerlendirme sonucu belli olmalı. Okuyamayacak çocuklar zorlanmamalı. Yeteneğine göre mesleki kurslara ya da meslek liselerine yönlendirilmelidir. Diğer taraftan ortaokuldan itibaren açık öğretim hakkı verilmelidir. İsteyen örgün eğitime devam eder isteyen dünyada hızla yayılmakta olan ev okulu yöntemiyle açıktan devam edip devletin yapacağı sınavlara girerek diplomasını alabilmelidir.
Anaokulu bile mecburi tutulmamalıdır. Çünkü büyükşehirlerde çalışan aileler zaten kendi ihtiyaçlarını doğrultusunda çocuklarını anaokullarına ya da okulöncesi eğitim kurumlarına vermektedir. Küçük ilçeler ve köylerde çocuklar, ebeveynler ile daha fazla vakit geçirmek yerine zorla okullara götürülerek belli dayatmalarla eğitim sisteminden geçirilmesinin uygun olmadığını düşünüyorum. Okul öncesi dönemi her alanda kritik öneme sahiptir. Bu yaşlarda anne baba, kendi çocuğunu yetiştirme fırsatı bulmalıdır.
Not 20: Hata, sönmeyen bir ateş! Bir kıvılcım gibi sıçramayagörsün insana, yakıp kül eder. Kül eder de koru hiç sönmez, yürekte arada bir parlar, yakar. Gözlerinizi kapatırsınız film şeridi gibi peş peşe sahneler, sonra sesler sökün eder… Mazi bir kader gibi bizi takip eder demişti galiba Tanpınar. Küçücük bir çağrışım sinir uçlarını titretiverir, hafıza denen barajın duvarları yıkılır, sular taşar, sel olur da hatıraların altında kalır insan. Elbette kaçamaz kimse yanılgıdan. Herkes, mutlaka bir hata okuna dûçar olur. Sonra?.. Sonrası dram ve can kesiği yürekler.. İnsanın dramı bir kapıyı vurup camlar kırılınca başlar yüreği dağlanmış vaziyetteyken..
Not 21: Tarihte yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişip de iflah olan hiçbir kişi ve hareket yoktur..
Not 22: "Bir çağın dini bir sonrakinin edebi eğlencesidir"
Ralph Waldo Emerson.
Not 23: İnsanın yalnızca yarısı kendisidir, öteki yarısı da kendisini nasıl ifade ettiğidir.
İnsanın Görkemi, Ralph Waldo Emerson
Not 24: Endeks 150 dolar civarındayken değerleme oranlarına göre hisseler çok ucuzdu. Ancak 300 dolara gelinine aynı ucuzluk kalmıyor doğal olarak. Bir çok yatırımcı 3 sene önceki fiyatlara göre bakıp aynı performansın devam edeceğini zannediyor. Ancak 10 hatta 20 sene öncesine baksalar hatta bir de ABD enflasyonunu hesaba katsalar büyük resmi görecekler.
Not 25; Para arzının artışına bakıyorum.
Dolar kurunun artışına bakıyorum.
Faize bakıyorum.
Bu böyle uzun süre devam edemez.
Something has got to give...
Not 26: Türkiye'de SUÇ bitirilmek istense, önce YASALAR değişir.
Bu yasalarla, istersen 5 Milyon POLİS koy sokaklara, suçu önleyemezsin.
Not 27: Soruların %70'ini NET yapamayan hiç bir öğrenci, üniversiteye girememeli.
(Tercih yapacağı alan soruları.)
Not 28: Artık SERMAYE İstanbul'u terkediyor.
Anadolu'ya odaklanın.
Kimi şehirler deli paralar kazandırdı. Sadece düz emlak yatırımıyla.
SERMAYE GÖÇÜ, yeni gerçeğimiz artık.
HİNDİSTANBUL'da yaşamanın anlamı yok.
Not 29: sandım ki kalbim yerinden
çıkacak bu dünya hengâmesinde!
ben yunus değilim, bu tufan beni yutar
ben ibrahim değilim, bu ateş beni yakar
Not 30: “Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım.”
Erdem Bayazıt
Not 31: Seni gerçekten anlamayı denememiş biri için söyleyeceklerin hep fazla gelir...
Not 32: Bazı hastaların tedaviye cevap verme ümidi ve ihtimali kaybolmuştur. Böyle hastaların perhiz yaparak kendilerini sıkıntıya sokmaları gereksiz addedilir. Hasta istediğini yiyip, istediğini içebilir.
İsmet Özel, Cuma Mektupları-II
Not 33: “neden bir şey olmuyor” diyor sonra
Bardaktaki zehri sinsice uzatırken
-bir şey olmamasının en az bin beş yüz şekli var-
biri ölüyor mesela, biri yani önemsiz biri
bir şey ölmüş diyorlar, bildiğimiz edebiyat diliyle
bir şey ölmüş, çöp kamyonu tam saatinde gelmeli” (Osman Konuk)
Not 34: 15 Mayıs'tan beri iki boğaz köprüsü geçiş ücretine gelen zam %120. Ve bunlar KÖİ de değil. Dediğim gibi dağ gibi bütçe açığını kapatmak için sürekli yeni vergiler geliyor. Bu şekilde enflasyonun düşmesi imkansız. %38 hedefi tamamen hayal..
Not 35: Susarak zehirlendik. Veba girmiş bir şehrin hem halkı hem seyircisi olduk!
‘Çöl büyür, vay haline içinde çöl saklayanın!’ demişti Nietzsche. Çöl nihilizmdir, bütün değerlerin değersizleştirilmesidir. İnsan hayatının kutsallıktan arındırılmasıdır. Varlığın kıymetten düşürülmesidir. Ruhun yalnızlığı ve kimsesizliğidir.
Çöl büyüyor.
Not 36: Bu gidişle yeşil pasaportlardan da Schengen vizesi isterler.
Herkes 'YEŞİL'in peşinde. Her şeyi değersizleştirmede üstümüze yok!
Not 37: Ruhsal kırılmalara, mantıklı gerekçeler üretmek aklı tatmin etse de kalbi iyileştirmiyor.
Not 38: İstanbul, uluslararası suç örgütlerinin, mafyanın, kaçakçıların, radikal örgütlerin ve de en önemlisi ülkeleri adına derin faaliyetlerde bulunan ajanların cirit attığı şehir oldu.
Hayaldi gerçek oldu!
Not 39: "Bazıları eylemsiz bir hayata erdem adını verme eğilimindedir. Ama ben buna katılmıyorum. Köşelerinde oturup adalet ve ölçülü olmak üzerine uzun uzadıya felsefe yapan bilginler, harekete geçmek zorunda kaldıklarında kendilerini tamamen rezil ederler..."
Damaskios, MS 532 (Atina'yı terk ederek İran'a sığınmak zorunda kalan Platon akademisinin son yöneticisi)
Not 40: Ne insanın makam ve kariyer hırsı ne de harcayamayacağı kadar parasının olması onu mutlu edebilir.
Peki nasıl yaşamalı?
Buyrun, Çinli bilge Chuang Tzu'nun (MÖ 4. yy) yaşam felsefesi:
Chu Beyi Wei, Chuang Tzu'nun çok erdemli ve yetenekli bir bilge olduğunu duydu, elçilerini ona gönderdi ve onu beyliğin en üst düzey yöneticisi olması için davet etti.
Chuang Tzu gelen elçilere gülümseyerek şöyle dedi: "[teklif ettiğiniz] bin altın çok paradır. En üst yöneticilik önemli bir makamdır. Kurban edilmeye götürülen boğayı gördünüz mü daha önce? Yıllarca iyi beslenir, üzerine ipekli kumaşlar konur ve sonra kurban edilmek üzere tapınağa götürülür. İşte o anda, tek başına yaşayan bir domuz olmak ister ama bu mümkün müdür?
Buradan gidin ve beni bir daha rahatsız etmeyin. Gücü elinde tutanların tutsağı olmaktansa, mutlu mutlu çamurlu sularda oynamayı tercih ederim..."
İnsanın doğayla, insanlarla ve kendisiyle barışık bir hayat sürmesi çok mu zor?
Not 41: 65 yıl sonra bile sağcıların bir milim bile değişmediğini görürsünüz...
Bülent Ecevit, Demokrat Parti'nin zorbalığını, yozluğunu ve ikiyüzlülüğünü, o zarif üslubuyla şöyle ortaya koymuştu:
"DP'den hepimizin içinde bir parça vardır.
Yenilmesi güç, ama yenilmesi gerekli olan, dışımızdaki değil içimizdeki DP'dir.
DP kendi içimizde bize, "Nüfuzluya kul köle ol!" diyendir.
DP kendi içimizde bize,
-Doğruluktan önce menfaat!
-Onurdan önce para! diyendir.
DP kendi içimizde kendimizi aldatan, tatsız gerçeklere gözümüzü örten, ezilenlerin iniltisine kulağımızı tıkayandır.
DP kendi içinde her birimize,
-Sana mı kaldı dünyayı düzeltmek? diye diye dünyayı her kötülüğe boş bırakmak isteyendir."
Ulus, 18 Mart 1960.
Not 42: Üretimden koparılan, çoğu umutsuz, öfkeli 100 milyon kişinin yaşadığı ülkeyi sürekli dışardan borç alarak, sosyal yardımla vb doyuramazsınız. İçerde kendi aralarında ya da bir dış düşmanla savaştırılmaları büyük olasılık.
Not 43: CUMHURBAŞKANI KORUMA MASRAFI haberlerini kasıtlı buluyorum.
O masraf edilmese, RTE'yi öldürürler.
Daha 8 sene önce, adamın otelini, kendi komutanı olduğu ordunun BORDO BERELİLERİ bastı.
Habercilerin angutlaşmaya başladığı konulardan birisi bu.
Not 44: Dilan Polat’ın salınmasına değil de tutuklanmasına çok şaşırmıştım!
Rejimin doğasına tersti, tutuklanması.
Bütün yandaşlar vergi kaçırırken, kara para aklama işi onlardan sorulurken içlerinden biri cımbızla çekilmiş gibiydi!
Not 45; CHP hiçbir zaman kapatılmaz.
İstanbul sermayesine hiçbir zaman çökülmez.
Neden?
1. Mevcut rejime meşruiyet kazandırıyorlar.
2. Rejimin kırmızı çizgilerini, rejimden daha çok savunuyorlar.
3. İktidarın yıkılması için bir şey yapamıyor, kendiliğinden yıkılmasını bekliyorlar.
Not 46: “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” dedin, hırsızları baş tacı ettin.
“Açım” diye ağlama boşuna, çaldığı senin parandı, anlamak istemedin.
Haline şükret!
Daha bu iyi günlerin.
Not 47: “Battık battık, koyu AK Partiliyim. Allah belamı versin” diyen çiftçi!
“Allah belamı versin” deme.
Emin ol herkes “amin” diyor. Beter ol, oh olsun diyor..
Not 48: Artık yere bakarak yürüyorum.
Anlamı yok yüzlerin.
Not 49: Sayın Erdoğan kamu kaynaklarını parti devletinin enstrümanı olarak kullanıyor. İsyan etmesi gereken muhalefet Susam sokağı sakinleri kadar sessiz!!!