12 milyona yaklaşan nüfusu ile Karayip ülkesi Küba’nın başkenti “Havana”, sadece politik düzlemdeki konumu itibari ile değil ama aynı zamanda otantik tarih arayanlar için de her zaman talep edilen bir tatil ve tarih kenti. Üstelik bu tatil talebi yalnızca devrimi merak edenler için değil, doğaya ve 1950’leri günümüze taşıyan sokakları, evleri görmek isteyen tatil meraklıları için de hep gözde bir yer oldu.  Tarihe meraklılar için Havana Devrim Meydanı’ndaki 1 Mayıs kutlamaları olmazsa olmaz gezi tercihleri arasında. Hayatın ritmini o eşsiz Latin müzikleri ile kavuşturmak, bir taraftan neo-klasik, öte taraftan köhne binaları ile ve de iyiliksever insanları ile unutulmayacak bir tatil yaşamak isteyenler her zaman ilk akıllarına Küba’yı getirecekler.

SÖMÜRGE VE DİRENME COĞRAFYASI

1492 yılında Kristof Kolomb’un Küba topraklarına adım atması ile birlikte burada aslında sanılanın aksine çok ciddi uygarlıkların izleri bulundu. Buranın ilk sakinleri olan Güney Amerika’dan adaya gelen Guanahatabey ve Kiboni yerlileri bu toprakların ilk sahipleriydi. Adaya daha sonra Antil Avarakları adı verilen Taynolar yerleştiler. Daha sonra istilacı İspanyolların ilk yerleşimi 1511 yılında Küba’da kuruldu. Küba’nın konumu ve İspanya’dan düzenli gemi seferlerinin yapılması ile birlikte Havana önemli bir ticari merkez haline geldi. Ayrıca hayvancılık ve şeker pancarı ticareti ile o tarihlerde bilinmeyen bazı meyvelerin üretilmesi ile zengin bir ada hüviyetine büründü. Hatta bir süre sonra Meksika ve Çin’den adaya çalışmaya gelenler oldu. Zaten halen bile Havana’da sizi sanki Pekindesiniz hissini yaratan bir Çin Mahallesi de bulunmakta. İki sömürge ülke olan Amerika ile İspanya arasında sürekli bir çatışma alanı olan Küba’da ulusal bilinç de zamanla uyanmaya başladı. 1895 yılında Havana’nın birçok yerinde heykelini görebileceğiniz hatta havayoluna da ismini veren Jose Marti’nin öncülüğünde bağımsızlık savaşı verilmeye başlandı. 1900’lü yılların başında ise Amerika’nın etkileri arttı. Ve zaten ABD ürünü çok sayıda kumarhane bu tarihlerde açıldı. 1933 yılında ABD’nin desteği ile Machado’yu deviren General Batista uzun yıllar boyunca baskı yönetimi ile Küba’yı yönetti. Artan işsizlik ve yolsuzluklar sonrasında devrimci fikirler daha da filizlendi. Ve sonunda şehrin devrim kenti olarak anılmasına yol açan ve başında Che Guevara ve Fidel Castro’nun da bulunduğu devrimci güçler 1 Ocak 1959 yılında Batista’yı devirerek devrimci hükümeti kurdular. Ve ülke günümüzde halen Komünist ülke iddiasını sürdürmekte. Küba’nın ABD’nin burnunun dibinde sosyalist idealleri taşıması ve Latin Amerika’dan başlayarak tüm dünyadaki sosyalist ülkelere örnek olması bu ülkeye doğası kadar merak duyulmasına da yol açmakta.

ADETA AÇIK HAVA MÜZESİ…

Küba; kasım ve mart aylarında gezilmesi gereken bir ülke. Zira bu tarihte iklim koşulları daha elverişli. Havana’ya genellikle Caracas’taki küçük bir mola sonrasında direkt gidilebilmekte. Ancak özellikle Paris üzerinden de aktarmalı uçuşları daha da ekonomik fiyata bulmak mümkün. Yolculuk yaklaşık 12 saat sürüyor.

 Havana’ya gelenler için gezi seçenekleri aslında sınırlı. Çok az müze var. Bu nedenle özellikle sömürge döneminin de kısmen etkilerini taşıyan Habana Vieja denilen eski Havana kısmı mutlaka gezilmesi gereken yerlerden. Burada tamamen spontane yapılacak gezide karşınıza çok çeşitli kamu yapıları ve de tabi renkli insanlar çıkacak. Sürekli davul, gitar ve vihuela eşliğinde salsa ve rumba dansı yapan insanlar, para dilenen çocuklar önünüzden eksik olmayacak. Eski Havana sokaklarını arşınlayınca göreceksiniz ki, aslında birçok yönü ile devrim asıl ideallerini gerçekleştirememiş. Ciddi manada fakirlik kol gezmekte. Kalınacak yerler olarak tavsiye edilen bir çeşit pansiyon olarak kabul edilen casa particular yapıları biraz köhne görülse de aslında ambiyansı yaşamak için eşsiz bir deneyim edinebilirsiniz. Üstelik çoğu zaman otellerden daha ekonomik olup yerel halkı daha iyi tanımak da böylelikle mümkün. İşte eski Havana bölgesinde çok sayıda casa particuları görebilirsiniz. Eski Havana sokaklarında yürüdüğünüzde bir anda karşınıza meydanlar da çıkabilmekte. Ve bu meydanlarda ülkenin yerel ve simge içkisi olan mojito serinlemek isteyenler için özellikle tercih edilmekte.

Havana’da serin bir rüzgâr eşliğinde gezmek isteyenlerin tercihi ise bir nevi onların kordonu olan Havana’nın ünlü sahil yolu “Malecon” oldukça keyifli bir yol. 8 km boyunca uzanan bu sahil yolunda Castillo de la Fuerza ile geçmişte kumarhaneleri ile meşhur Hotel Nacional de Cuba gibi yerler burada bulunuyor. Ayrıca yürüyüş yolu üzerinde bir park kenarında Atatürk ve birçok devrimci liderin büstünü de görebilirsiniz. Kübalılar emperyalizme karşı savaşta önemli bir öncü olarak gördükleri Atatürk’e karşı ciddi bir sevgi tutumu içindeler. Buna birçok yerde şahit oldum. Ders kitaplarında Atatürk önemli bir başlık olarak ele alındığından hemen hemen tüm Kübalılar Atatürk’ü tanımakta.

“Hızlı ve Öfkeli 8” gibi kimi filme çekim mekânı olan Malecon sahil şeridinde toplu bir şekilde üstü açık arabalarla tur imkânı da bulunmakta. Küba’ya mahsus renkli klasik arabalarla gezi olmazsa olmazlardan. Bu arabaları özellikle Hotel İngleterra’nın önü ile San Pedro Caddesi üzerinde rahatlıkla bulabilirsiniz. Ancak Küba’da taksiye binerken ve alışveriş yaparken mutlaka pazarlık yapmayı unutmayın. 
Havana’nın en ikonik yeri ise kuşkusuz “Devrim Meydanı.” Burası bir bakıma Küba Devriminin simge yeri. 1 Mayıs’ta bazen milyonları bulan katılımcıları ile bir bakıma rejimin güç gösterisinin de mekânı. Meydandaki bazı kamu binalarının üzerinde yer alan Che, Fidel ve Cienguegos’un metaldan yapılma şık siluetleri özellikle fotoğraf çekmek isteyen tatilcileri burası için ilgi odağı haline getiriyor. Özellikle Che’nin İçişleri Bakanlığı binası üzerinde bulunan “hasta la viktoria siempre (her zaman zafere kadar) yazılı portresi meydanın en ilgi gören yeri.  Meydanın orta yerinde ise 142 metre yüksekliğinde bir de ulusal lider Jose Marti’nin anıtı bulunmakta.

DEVRİM MÜZESİ VE HAMEL SOKAĞI LİSTENİZİN EN BAŞINA...

Havana’da müze sayısının çok az olduğunu belirtmiştim. Ancak yine de atlanmaması gereken müzeler var ve bunların en başında da Devrim Müzesi bulunmakta. Eski Başkanlık Sarayı olan Museo da la Revolocion içinde devrime ilişkin kimi eşyalar ile bilgilendirici panoları görebilirsiniz. Müze beklentiyi çok karşılamasa da 1956 yılında Küba Devrimi öncülerini taşıyan 12 kişilik Granma gemisini bahçede görmeniz mümkün. Bunu camlı bir bölmede muhafaza ediyorlar. Devrim Müzesinin karşısında ise çokça bilmediğimiz Latin Amerika resim sanatına ilişkin birçok eseri barındıran “Güzel Sanatlar Müzesi”ni de gezi listenize mutlaka alın.

Eski Havana bölgesinde Katedral Meydanı üzerinde çok estetik Havana Katedralini görebilirsiniz. Burada özellikle Hristiyanlığın yerel inançlarla bir bakıma karışımı olan Santeria inancına sahip kadınların kıyafetlerini ve şenlikli hallerine şahitlik edebilirsiniz. Arada sokağa saptığınızda La Bodeguida Del Me isimli restorantta Küba’nın bence çok zengin olmayan tavuk ve siyah fasulye ağırlıklı yemeklerini tadabilirsiniz. Burası aynı zamanda bir süre Havana’da kalan ünlü Amerikalı yazar Ernest Hemingway’in mojito içmesi ile ünlenmiş bir yer. Zaman zaman canlı Latin müzikleriyle aynı zamanda kulağa da hitap ediyor. Önemli meydanlarından olan Plaza de Armas ise Silahlar Meydanı olarak çevrilebilecek bir yer. Burada kurulan pazarda antika eşyaları satın almanız mümkün. Araçlara kapalı olan Calle Mercaderes ise, minimal müzeleri ve Simon Bolivar heykeli ile dikkatleri çekiyor.

Havana; sokak sanatını birçok yerde temsil eden eserlerle de renkli bir yer. Kimi eski casa’ların dış duvarlarında çok ilginç mural ve grafitilere rastlamak asla şaşırtıcı olmuyor. İşte bunları tamamen görebileceğiniz en iyi yer yine merkeze yakın konumda bulunan ve ismini sanatçı Fernando Hamel’den alan “Callejon de Hamel” Özellikle Küba’nın Afrika kökenlerini yansıtan çok sayıda duvar resmini burada görebilirsiniz. Ayrıca yine burada kumaş üzerine çok iyi çizimleri uygun fiyata satın alarak evinizin duvarına hoş bir anı bırakabilirsiniz.

Bunlar dışında Havana’da size tam bir Amerikan Kongre binası esintisini yansıtacak “National Capitol Building” ihtişamı ile birçok noktada karşınıza çıkacak. Buraya yakın “El Floridita Bar”, Hemingway heykeli ve iç süslemesi ile görülmesi gereken bir kafe. Bunun yanı sıra Morro Kalesi ve Che Guevara’nın devrimden sonra da yaşadığı “Conociendo la casa del Che Guevara”, Colomb Mezarlığı ile Ernest Hemingway’in “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” romanını da yazdığı ve öğle yemeklerini yediği Cojimar Köyünü de mutlaka gezi listenize yerleştirin.

Küba’ya Gideceklere Kısa Notlar:

Havana hakkında gezi yapmak isteyenlerin en temel sorusu kuşkusuz şehrin pahalı olup olmadığı hakkında. Küba’nın para birimi Küba Pezosu olan CUC. Genel olarak Küba çok ucuz bir ülke değil. Hatta Avrupa’nın çoğu şehrinden bile pahalı olduğunu belirtebilirim. Türkiye ile saat farkı 8 saat olup, yeşil pasaport sahipleri vizesiz ülkeye girebiliyorlar. Ancak hususi pasaportunuz varsa Küba’dan vize almak zorunluluğu var. Ancak tur ile gidenler açısından vize almak çok kolay. Daha önce de belirttiğim gibi Küba yeme konusunda tatmin edici bir ülke değil maalesef. Genelde siyah fasulye ağırlıklı pilav, tavuk ve patates cips tadındaki plantain her sofrada bulunan yemeklerden. Sokakta başta ananas olmak üzere çok çeşitli tropikal meyveleri tane ile satın alabilirsiniz. Ancak Küba asıl olarak içkileri ile bilinen bir yer. Mojito, Daiquiri, Cubanito ve çok çeşitli yerel çeşitli biraları bulunmakta. Yazımda Havana’yı anlatmış isem de, Küba’ya turla gelenler sadece Havana’yı gezmiyorlar. Bunun yanı sıra puroları ve vadisi ile meşhur Vinales, Pınar del Rio, Cienfuegos, eski şehirlerden Trinidad, Küba Devriminin en önemli cephesi olan ve de Che’nin Bolivya’da öldürülmesinden sonra defnedildiği mozolesi ve kişisel yazışmalarının da olduğu Santa Clara şehri de önemli gezi noktaları.  Ve bu kadar tarih ve gezi ile yoruldum diyenler için ise kumu, sahili ile tatilcilerin gözde yerlerinden Varadero da yine Küba gibi uzak bir ülkeye gidilmişken gezilmesi gereken noktalar.
 
Havana’da en iyi gezi tercihi kuşkusuz yürümek. Ülke genel olarak güvenli olduğu için o kadar yürüyüş esnasında herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Fakat yürüdüğünüzde özellikle arka mahallerde çöpler ile dolu yollardan geçmek zorunda kalabilirsiniz. Şehir içi ulaşımda egzotik görünümlü coco taksiler ile retro tadı veren üstü açık arabalar da yine tercihler arasında bulunan vasıtalar. İnternet kullanımı ise çok yaygın değil. Yine de birçok kafe ve otelde internet hizmetinin söylendiği kadar kötü olmadığına da gördüm.

Son olarak şunu da belirteyim ki, bir ülkeye gitmeden önce mutlaka o ülkeye dair bazı filmleri izlemek, kitapları okumak geziye daha farklı bir anlam katıyor. Küba’ya gitmeden önce “Ben Küba”, “Küba ve Kameraman”  ve “Buena Vista Social Club” filmlerini izlemenizi öneririm…