Benim anladığım bu yaşadığımız deprem felâketi 1999 depreminden bile daha büyük. Düşünün, yaklaşık İngiltere büyüklüğünde bir kaya kütlesi zemine 5 km gibi çok yakın bir derinlikte 3 metre kadar ilerlemiş. Bu muazzam bir güç boşalması anlamına geliyor. Bu hareketin sonucunda Kahramanmaraş merkezli birbiriyle bağlantılı ama birinden ayrı iki deprem oldu: 7,7 ve 7,6 şiddetinde. 10 il ve ilçeleri, yaklaşık 13 milyon insanımız bu depremlerden etkilendi.
Şehirler oturulacak halde değil. Yıkılan binalar moloz yığınına dönmüş, yıkılmayanlar da her an yıkılabilecek gibi. Elektrik yok, su yok, yiyecek yok, barınacak yer yok. Üstüne de dondurucu soğuk… Kurtulan insanların acil yaşam ihtiyaçları ilk aşamada çok önemli. İkinci aşama, yaklaşık 5 milyon insanın yeniden yerleştirilmesi. Üçüncü aşamada yıkılan şehirlerin yeniden imar edilmesi… Tabii ki bütün bunlar için ciddi bir kaynağa ihtiyacımız olacak.
Bütün bu konuları ilerleyen zamanlarda konuşacağız. Konuşmamız önemli çünkü bu deprem son değil, bunların benzerlerini gelecekte de göreceğiz. Bu yüzden depreme hazırlıklı olmalıyız ve bütün şehirlileşme stratejimiz sil baştan yenilemeliyiz.
Yukarıda anlatılanlar bir distopya filmini andırıyor değil mi? Yaşadığımız deprem neredeyse 100 atom bombası atılmış gibi bir etki yarattı.
Belki de İngiltere büyüklüğünde olduğu söylenen kaya parçasının bir defada hareket etmesi, bütün bölgeden geçen fayın tek defada kırılması beklenmeyen bir yıkıma yol açmıştır. Maraş bölgesinde beklenen 7,2 veya 7,3’lük deprem yerine arka arkaya 7,7 ve 7,6’lık iki deprem meydana getirmiştir. Ancak hem devletimizin yetkilileri, hem başta İstanbul ve Ankara Belediyelerimizin ekipleri hem de yabancı ekipler canla başla kurtarma çalışmalarına devam etmekteler.
Depremde oluşan zayiatın iki temel sebebi var gibi görünmektedir. İlki tarım arazilerine kurulu şehir ve sanayi bölgeleri iken, ikincisi bina yapımı sırasında yönergelerde yazılı tedbirlere uyup uymadığı belli olmayan inşaat faaliyetlerinin ciddi bir şekilde denetlenmemesi…
Tarım arazilerine konut, AVM ve fabrika yapılması kaynakların etkinsiz tahsisine tipik bir örnektir. Aynı durum 1999 depreminde de geçerliydi. En sağlam binayı bile tarım arazisine yaparsanız bir afet durumunda geleceğinizin garanti olduğunu söyleyemezsiniz. Aynı zamanda bu, tarım ve ormancılık için ayrılması gereken verimli arazilerin heba edilmesine, kişi başı gıda üretiminin düşmesine, gıdada dışa bağımlılığa yol açmaktadır. Devletin acil olarak Türkiye’nin bütün illerinde birinci ve ikinci sınıf tarım arazilerine belirleyecek ve tescil edecek bir bilim kurulu oluşturması ve bu arazilerde her türlü yapılaşmayı yasaklaması gerekmektedir.
AK Parti’nin deyimiyle “Türkiye Yüzyılı”, CHP’nin deyimiyle “Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı” için doğru düzgün bir kentleşme stratejisi kaçınılmazdır. İşin hep mühendislik boyutu öne çıkarılıyor ancak tek başına mühendislik yeterli değildir. Başta iktisatçıların uygun kent modellerini belirlemeleri, bunun ulusal bazda yol açacağı maliyet ve getirileri planlamaları, oluşacak nüfus hareketlerinden doğacak iktisadi süreçleri belirlemeleri gerekir. Sosyologlar ve sosyal psikologları çalışmaya entegre edip kentlerin yeniden kurulmasında ortaya çıkacak sosyal maliyet ve getirilerin de tanımlanması gerekmektedir.
Not 1: Madonna'nın, Devlet Bahçeli tarafından hedef gösterilen Ahbap'a bağış çağrısı yapmasından sonra, Ülkü Ocakları’nın bugün, "Kürk Mantolu Madonna" kitaplarını yakma eylemi yapması bekleniyor...
Not 2: Kamuya ait veya kamunun büyük ortak olduğu kuruluşlar toplam 88 milyar TL bağışladı. Kamu tarafından her bir vatandaş adına yaklaşık 1.000 TL bağış yapılmış oldu.
Dürüst çalışıp, kazandığı parayı bağış yapanı anlarım ama kamu kurumları kimin parasını bağış yapıyor?
Kamu parasının bir cepten alınıp diğer cebe koyulmasını bağış kampanyası diye izliyoruz.
Üstelik bankalar vs bu bağışları vergilerden düşecek.
Devasa bir bütçe açığı ve dev görev zararları bizi bekliyor.
Gerçekten çok kötü bir şey bizi bekliyor.
Bir nesil daha sürünecek.
Bağışlarının %90'ı devlet kurumları yapmış, işadamlarının bağışları ise gelir vergisinden düşülecek.
Bu şovu neden yaptılar?
Not 3: Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz!
Bu iktidarın, bu ülke ve bu millet için iyi bir şey yapma ihtimali yoktur!
Bir an evvel seçim yapıp, iktidardan gitmekten başka...
Not 4: Bir adam otobüste seyahat ederken yolculardan biri cebindeki bütün paraları çalmış. Bilet parasını ödeme zamanı gelince elini cebine atmış para yok. Mahcup olmuş. Hırsız hemen atlamış "senin paranı ben öderim" demiş. Adam çok memnun olmuş ve otobüsteki herkes hırsızı alkışlamış.
Not 5: Ümit Özdağ, çok ilginç bir insan gerçekten. Savaşta yanlış tarafta, barışta yanlış tarafta, krizde yanlış tarafta, depremde yanlış tarafta. bir kere bile doğru tarafta yer almıyor, bir dakika bile iyi insan olmuyor; hep haksız, hep sevimsiz, hep kötü. İnanılmaz bir istikrar!
Not 6: tüm kanallarda Esra Erol, müge anlı ve Nihat Hatipoğlu var. Tam istedikleri medya düzeni.
Not 7: ortalama bir muhafazakâra göre iktidarda seküler bir parti varsa yağmurun yağmaması bile bu partinin uğursuzluğundandır; iktidarda muhafazakâr bir parti varsa ne kadar kötülük varsa hepsi dış güçler yüzündendir. bu kafa ile başa çıkmak çok zordur.
Not 8: Bir sınıf diktatörlüğü rejiminde, kendi isteklerini şiddet yoluyla dayatan bir sınıf iktidarı rejiminde yaşamakta olduğumuz son derece açık; bu yüzden de bizim demokrasiyle uzaktan yakından alakamız yok.
İnsan Doğası: İktidara Karşı Adalet, Foucault
Not 9: Eğer iyi bakılacak olursa, hayatımızın tümü bir masaldan, bilgimiz bir aptallıktan, emin olduğumuz şeyler hikayelerden başka bir şey değillerdir; kısacası bu dünyanın tümü bir oyundan ve sürekli bir komediden başka bir şey değildir.
Deliliğin Tarihi, Foucault
Not 10: "Kendi içine çekil ve orada kal."
Kendini Bilmek, Foucault
Not 11: Kişisel değer saydığımız şeylerin, toplumun baskısıyla edinilmiş sahte nitelikler olabileceğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Tutunamayanlar, Oğuz Atay
Not 12: Maraş Depremi’nin ihmal ve sorumluluğunu önemsizleştirmek adına yapılan yanlış değerlendirmeler gelecek için umut kırıyor. Mesela, “Yıkılan binaların çoğu 1999 yılından önce yapılmıştı” demek ya da “TOKİ binaları yıkılmadı” demek, deprem gerçeğini hala kavrayamamak anlamına gelir. Zira, yıkılan/yıkılmayan bütün binalar tartışılmaz biçimde önce devletin sorumluluğu altındadır. 1999 deprem yönetmeliğinden sonra yapılan ama o yönetmelik şartlarını taşımadığı halde onay verilen ve 6 Şubat gecesi yıkılan yüzlerce, binlerce binanın sorumluğu ile o gece ayakta kalan TOKİ konutlarının statüsü devlet sorumluluğu açısından aynıdır.
Binalar, apartmanlar, evler, hastaneler, okullar, havaalanları zaten tabiatı gereği depreme dayanıklı olur ve yıkılmaz. Şimdi biz normal olan ve zaten olması gereken bir şeyi lütuf sayıp, bununla mı övünüyoruz? Elbette TOKİ’nin yaptığı binalar yıkılmayacaktı. Aksi düşünülebilir mi? Açık ve aşikar deprem yönetmeliğine rağmen bir de onlar eksik malzemeyle yapılsaydı, bir de onlar yıkılsaydı… TOKİ binalarının yıkılmaması kimsenin üzerinden sorumluğu almaz. Aksine, “Demek ki ‘asrın felaketi’ dediğimiz depreme karşı yıkılmayacak binalar yapmak mümkünmüş” dedirteceği için sorumluluğu artırır. “Madem mümkündü o zaman niye, bütün binalar güçlendirilmedi”, dedirteceği için acıyı artırır. “Niye şimdi bir yıl içinde bütün binaları yeniden hızla yapabiliyoruz da geride kalan bir yılda bunu düşünüp bütün çürük binaları depreme dayanıklı hal getirmedik”, dedirteceği için insanı bir kez daha kahreder.
Not 13: Eğitimi asla zeka ile karıştırmayın. Doktora yapabilir ve yine de aptal olabilirsiniz.
Not 14: Dün 3 milyar TL bağış şovu yapan Cengiz Holding'e bugün 3 milyar 10 milyon TL teşvik verilmiş!
Dün 3 milyar TL bağışta bulunan Cengiz Holding’in sahibi olduğu Eti Alüminyum şirketinin yatırımına, Cumhurbaşkanı kararıyla dün devlet teşviği verildiği ortaya çıktı.
Halkın parası ile bağış show yapmayı geçtik!
Dün verilen teşvik!
Dün verilen teşvik!
Dün verilen teşvik!
Bağış parası faiziyle Cengiz Holdingin cebine Ali Cengiz oyunu ile geri girdi.
Siz utanmazsınız, arlanmazsınız!
Bunlara inanan ya bu sahtekarlıklardan besleniyordur, ya da ağır geri zekalıdır!..
Dün gece hepiniz, zenginle fakir arasında yarattıkları devasa uçurumu gayet net gördünüz değil mi?
Not 15: Kemal Kılıçdaroğlu: Sevgili Beşli Çeteler, bu akşamki bağış performansınız gözlerimi yaşarttı.
Dekontları mutlaka saklayın. Onları 418 milyar dolarlık borcunuzdan düşeceğim.
Vergi borcunu ödemeyenler bağış yapmak için sıraya girdiler diye alkışlıyoruz.
Özet: Canlı yayında bağış yoluyla parasal genişleme yaptılar. 2. Kurumlar vergisi tahsilatı azalacak.
Not 16: Acun Ilıcalı, "250 milyon TL bağışı, 300 milyona yuvarlayalım" diyor, karşı taraf da hiç tereddütsüz "tamam" diyor.
Yuvarlanan para 50 milyon TL!
50 milyonu hayal bile edemeyecek,
bakkaldan 50 kuruş para üstü almasa aklı gidecek kadar fakir millet de bu tiyatroyu alkışlıyor!..
Not 17: Gösterişçi tüketim ve zenginliğin teşhiri aylak sınıfın karakteristiğidir. Zenginliğin teşhiri, sadece zenginler arası bir yarış değil, aynı zamanda yoksulların teşhir edilen zenginlik karşısında ezilmesini amaçlayan bir tür grafidir.
Not 18: Deprem bölgesinin enfeksiyon, veba gibi hastalıklara önlem için acilen Fare ilaçları ve monitörleri,N95 maske, kolonya dezenfektan, ped, hijyen malzemeleri ve uzman uygulayıcıların gitmesi gerekiyor..
Lütfen Belediyelerimiz bunu atlamasın.
Not 19: Zor zamanlarda eleştiriyi ertelemek, erdemli bir davranış biçimidir. Sözümüzü sonraya saklamalıyız.
Not 20: İnsanın sadece acısı değil, acımasız oluşu da üzüntü veriyor.
Not 21: Sigara ve televizyon, çağdaş insanın kendi ayakları üzerinde duramayışının birer işaretidir.
Not 22: Kimin ülkesinden geçsem
Şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
Cesur ve onurlu diyecekler
Hâlbuki suskun ve kederliyim.
(Mataramda Tuzlu Su - İsmet Özel)
Not 23: Eğer ahlâksızlar senden korkmuyorsa sen de onlardan birisin demektir. (İsmet Özel)
Not 24: Her çıkmaz sokağın çıkmaz olduğunu anlamak için sonuna kadar yürümek zorunda bırakıldık. (İsmet Özel)
Not 25: Her sedef inciye gebe olmaz; her atıcı nişangâha vuramaz. (ŞİRAZLI SADİ)
Not 26: Bahar gözlüm şunu bil ki sen yazdıklarım değil yazamadıklarımsın, sen anlattıklarım değil anlatamadıklarımsın; biliyorum, aslında sen Allah’ın gönül sarayıma tayin ettiği sultanlar sultanısın..
Not 27: Allah’ım neydi günahımız. Kudurmuş para hırsımız mı? Dinden Allah’tan ahlaktan insanlıktan uzaklaşmamız mı? En korkunç imha savaşları bu kadar tahripkar olamaz! Mahvolduk Allah’ım!
Sodom Gomore gibi helak etmek Pompei gibi karanlığa gömmekle mi cezalandırıyorsun bizi! Onlarca atom bombası atsalar ancak bu kadar helak olur. Sen büyüksün ya rabbim. Affet bizi ya rabbim, sağ kalanlarımız varsa sen onlara güç ver! İşlediğimiz günahları biliyoruz.
Nasıl bir felaket Allah’ım, 80 milyon kanımız dondu nutkumuz tutuldu. Enkaz altında ninelerimizin çocuklarımızın kafaları paramparça. Ey büyük Allah’ım, bizi kurşun bizi savaş öldürmez bizi açlık yokluk bu kadar zavallı bırakmazdı. Ne günah işledik Allah’ım. Yarattığın canlılara otlara çiçeklere kuşlara verdiğin nimetlere şükürsüz kibirli mi davrandık. Sırf koltuk uğruna Müslümanı Müslümana kardeşi kardeşe mi kırdırttık. Ey büyük Allah’ım, Azrail tek tek çelik tırpanıyla her birimizi biçseydi mahvımız bu kadar büyük olmazdı. Büyük Allah’ım sana karşı gelemem senden sual edemem, daha dün on milyon mülteci aç çıplak çadırlarda sersefil perişandı, bugün biz çadır dahi bulamıyoruz. Ver cezanı milletçe utanalım acı çekelim, yediğimiz zehir zıkkım olsun, ama çocuklarımızı tarlalarımızı elimizden alma ya rabbim. O çocuklar ve o tarlalar için sabah erkenden kalkıp ya bismillah deyip iş başı yapıp çok çalıştık ya rabbim! Şehitlerimizin kanı annelerimizin duaları hatırına sen bağışla ya rabbim.
Gururumuzdan eser kalmadı. Çok ölümcül yaralar aldık paramparça olduk! Bizi milletimizi dağıtma Allah’ım. Bu güzel cennet toprakları hak etmek için bir bin yıl daha nefes var ya rabbim! Birbirimize sarılıp birbirimizle kardeşleşip bölüşüp huzurunda yemin ediyorum, bize insan onurumuzla yaşamak için bir şans daha ver ya rabbim!
Yardım et Allah’ım, bu utancı üstümüzden nasıl atacağız! Makam hırsı ya rabbim, ne durdurulamaz ne kanlı bir savaşmış! Yeri göğü yaratan sen değil misin? Arzın altındaki öfkeye dur de, nankör küstah nasipsiz şükürsüz firavunlarına dur de! Servetle altınla malikanelerle ne oldum delilerine saraylara doymayan küstah ve insafsız idarecilerin elinden sen bizi kurtar! Biz yoksul insanlarız bir sarılmayla doyarız, çocuklarımıza milletimize sarılmayı bize nasip et yarabbi! Gök gürültüsünden büyük ahımızı yerde koyma ya rabbim!
Not 28: Kendi şartları iyi olan bazı insanlara, ekonominin durumunu anlatamıyoruz.
Anlamak istemiyorlar.
Not 29: Normal zamanlarda övünen, büyük işler yaptığını vurgulayan belediye başkanları, anormal zamanlarda kaybolma hakkına sahip değildir.
Hafta sonları Maraş'a gelip yerel gazetecileri baskılayan milletvekilleri, halkın önüne gelemiyor.
Neden acaba?
Not 30: İç göç bölgesel ücret oranlarını etkileyecek, sermaye yoğun üretimi emek lehine çevirerek sermaye birikimini azaltacaktır
Harcanabilir gelir kayda değer bir oranda azalacak, başta konut olmak üzere ürün ve hizmet fiyatları artacaktır.
Dahası da var.
Not 31: Kötülerle uzlaşılmaz, mücadele edilir. Diyet versen, iyi geçinmeye çalışsan da peşini bırakmazlar.
Not 32: "İş ehil olmayana verildiği zaman kıyameti bekleyin."
Kıyametleri yaşıyoruz zaten.
Not 33: Deprem bilimi diye bir bilim dalı yoktur. Depremin nerede, ne zaman ve hangi şiddette olacağını tahmin eden veya kesin söyleyen bir matematik model veya denklem yoktur. Var diyen göstersin. TV'de deprem bilimci diye boy gösterenlerin tek yaptığı şey şovdur.
Not 34: İnsanların çoğunun hayatı öylesine sefil, öylesine önemsizdir ki, öldükleri zaman herhangi bir şey kaybettikleri söylenemez.
Schopenhauer