Kahramanmaraştaki iki büyük depremin ardından en büyük soru “Bundan sonra deprem olur mu ülkede, olursa nerede olur?”İzmir’de Urla açıklarında bir deprem yaşadığımızı düşünürsek; yeni depremin merkezi Nazilli ya da Kuşadası olabilir gibi geliyor, diyor bazı uzmanlar.  

Benim görüşüm ise şudur: En son Maraş depremini de dikkati nazara alırsak bir sonraki depremin Çorum merkezli Kuzey Anadolu fay hattında Kastamonu Tosya üzerinden İstanbul Üsküdar hattında ciddi etkili olabileceği değerlendirilmektedir, diyen başka uzmanlarda var. Bu depremin çok da uzak olmayan gelecekte (2023 Mart ayı içerisinde dahi olma ihtimali mevcut olmakla beraber; İzmir depreminden sonraki Maraş depremi zaman mesafesini dikkate alırsak 2024 Şubat ya da Mart/Nisan aylarında olma ihtimali kuvvetli olasılık olarak göze çarpmaktadır.) gerçekleşme olasılığı eldeki verilere göre yüksek olasılık teşkil etmektedir. Tüm anlattıklarım tahmin, öngörü. Yoksa depremin ne zaman olacağını hiçbir kimse bilemez. Deprem şurada olabilir demek kolay fakat depremin zamanı sadece tahmindir.

Bundan önce gerçekleşen en önemli deprem 30 Ekim 2020'deki İzmir depremi. Yıllardır TV kanallarında deprem bilimci unvanıyla boy gösterenlerin kaç tanesi bu depremi önceden tahmin etti? Ben söyleyeyim hiçbiri.. Sadece Şener Üşümezsoy önce Düzceyi, Düzcenin ardından İzmir hattını işaret etti 1999 Gölcük depreminden sonra ama tarih vermedi, veremezdi zaten. Bu gayet de doğaldı. Örneğin bugün bir bilim adamı ABD'de çıkıp San Francisco'da deprem olacak derse adama gülerler çünkü zaten bunu 10 yaşındaki çocuk bile biliyor. Hemen batısında San Andreas fayi geçiyor. Bu deprem ne zaman olacak onu söylemek marifet. Öyle bir bilim de henüz icat edilmedi.

TV'lerde hemen her gün boy gösteren papyon kravatlı sözde deprem uzmanlarının  hakir gördüğü ve devlete karşı kışkırtmaya çalıştığı depremzedelerin hemen hepsi şu an tevekkül etmekteler. İçinde bulundukları zor şartlara rağmen. Bundan ibret alan var mı acaba?

Enseyi karartmamak lazım, sefere talip olmak lazım. En etkili ilerlemeler travma deneyimlerinden sonra ortaya çıkmıştır. Bunu da çok iyi biliriz.

İNSAN HAKKI VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

2013 yılında siyasi partiler TBMM’de benzeri görülmemiş bir ittifak kurdu. 6459 sayılı Kanunla “Kamu kurum veya kuruluşlarının yaptığı ihalelere fesat karıştıran kişiye verilen 5 yıldan 12 yıla kadar olan hapis cezası, 3 yıldan 7 yıla indirildi.”

Açık gerekçeyi bilmiyoruz ama örtülüsü belliydi. Çünkü 2009-2013 yılları arasında belediyelerde çok sayıda soruşturma başlatılmıştı. 29 Mart 2009 - 1 Nisan 2013 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığınca verilen 3 bin 861 araştırma/ön inceleme onayının bin 682’si AK Partili, bin 181’i CHP’li, 481’i MHP’li, 199’u BDP’li (HDP), 318’i ise diğer partilere mensup belediye başkanları hakkındaydı.

Baksanıza şu an şeytanlaştırmaya çalıştıkları HDP’nin selefi BDP’yle nasıl omuz omuza verip ihaleye fesat karıştırma suçunun cezasını hafifletmişler.

Değerli okur şimdi sıkı durun ve lütfen yazının başlığına bir daha bakın!
Türk Ceza Kanununda değişiklik yapan kanunun adı “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” idi.
Son söz olarak şunu söyleyeyim: “Bu düzenlemeyi yapanlar, Türkiye’de ihaleye fesat karıştırma suçunun bir insan hakkı ve ifade özgürlüğü olduğunu mu düşünüyorlardı?”

Son söz: Doğru yola dönsünler diye onları felaketlerle sarstık.
Zuhruf 48. Ayet

Not 1: %150 enflasyon varken, %12 faiz uygularsanız, böyle otomobil bulamazsınız.

Aslında AK Parti 5 sene daha seçilse de, iyice AÇ kalsanız, belki akıllanırsınız.

Not 2: Bir binada KOLON kesiliyor, kimse de ağzını açmıyor.

Türkiye'de böyle 1000'lerce bina var.

İnsanımızda da iş yok.

Not 2: Depremin ilk dört günü kendileri enkaz altında kalan ve yıllarca unutulmayacak bir başarısızlığa imza atan cep telefonu operatörleri Turkcell, Vodafone ve Türk Telekom üç gün boyunca sivil toplumun da faaliyetlerini kelimenin tam anlamı ile felce uğrattılar.
Acil yardımın birinci şartı iletişim, ikinci şartı koordinasyon iken iletişim çökünce arkasından koordinasyon çöktü.

Not 3: Acilen konut kiralarına üst sınır getirilmeli. Acilen!

Not 4: Prof. Naci Görür: “Beklediğimiz İstanbul depreminde Marmara sahillerinin çoğu 9 şiddetinde etkileniyor.”

Not 5: Sadece kaybettiklerimiz değil, hepimizin psikolojisi kaldı göçük altında!

Not 6: Bundan sonraki süreçte yardımların sürdürülebilir hale gelmesi çok önemli. İlk anda binlerce tırla bölgeye yardım taşıyan insanımız, bir süre sonra gündemin soğuması ile bu yardımları keserse bölgede sıkıntı olur. Unutulmasın ki gıda en az 4-5 aylığına deprem bölgesinin en önemli ihtiyacı olmaya devam edecek. Unutkanlık başa belâ. Çok ama çok büyük bir afetle sınandığımızı, sürecin daha epeyce zaman süreceğini akılda tutmak gerekiyor.

Not 7: Dün gece yer hanesinde yastığım bir taş idi / Altım çamur üstüm yağmur yine gönlüm hoş idi..

Not 8: Peki biz ne yaptık? Depremden hemen sonra kiraları 3-4 katına çıkardık. Konteynerlara, demir ve çimento fiyatlarına zam yaptık. 500 ml suyu 30 TL den, bir tas çorbayı 50 TL den sattık. Sahte hesaplarla bağış topladık. Doğru yola döndük mü? Dönmedik! Maalesef daha büyükleri yolda!

Not 9: İskenderun'daki su denizden değil, yeraltından gelmiş.

Bölgeye bırak apartmanı, müstakil yapmak bile tehlikeli aslında. Tarım dışı kullanılmamalı. Ama biz ŞEHİR yapmışız.

Zemin etütlerinde muhakkak tesbit edilmeliydi bu durum.

Not 10: UCUZ MAL döneminin bittiğini insanlar kabullenemiyorlar.

Böyle dönemlerde EMEK çok para etmez.

Daha fenası, ROBOT İŞÇİLERE geçerek bu krizi bitireceğiz.

Yani, yüksek maaş dönemi, kalıcı olarak tüm Dünya'da bitmiş olabilir.

Boşuna EVRENSEL GELİR konuşulmuyor.

Not 11: Japonya, vaktinde enflasyon artsın, millet harcasın diye, herkesim banka hesabına para yatırmış bir ülke.

Burada %4+'lar olması, hiç hayra alamet değil.

Herkes %0 dönemine dönülecek zannediyor. Bu yaşananları geçici zannediyorlar.

Halbuki, yeni bir döngüye girdik.

Not 12: Bir yandan deprem bir yandan kuraklık. Korkarım Allah kafaya koymuş helak edecek hepimizi ülke olarak.

Not 13: Kalbimizde biriken bu kadar çok ağıta kim dayanabilir, kim teselli bulur yalancı baharın türküsünden...Ama biliyoruz ki şehirlerin ateşi yükseldikçe, zaman, mevsimler, iklimler kuraklaşıp çoraklaştıkça her gün yeni baharların hasretini çekeceğiz. Ama çaresi yok, ne yağmurlar, ne de ağıtlar dindirebilir yasımızı.

Ve her seferinde, karlı dağların ardından gelen Yunus'un dizelerinde karşılayacak bizi hüzün...
Karlı dağların ardındasalkım salkım olan bulut saçın çözüp benim için yaşın yaşın ağlar mısın?
Kim bilir belki toprağın altındaki sesler kesildiğinde sonu hiç gelmeyecek veda şarkılarına başlayıp, ölüme sarılarak yeni baharlara hazırlanırız…

Not 14: Burada durmuş bekliyorum dostumu, son bir kez veda etmek için / Seninle dostum, akşamın güzelliğinin son bir tadını çıkartmak için / Nerede kaldın, uzun zamandır beni yalnız bıraktın / Yumuşak otların kapladığı yollarda dostuma veda, ölüme sarılmak için.

Not 15: Düştüm keşif yalnızlığa/ Kalmadı umudum/ Artık uzak ufuklarda aramıyorum / Kalbim sakin ve zamanın gelmesini bekliyor.
M.A.

Not 16: Çadır kentlerde aileler, günlük hayatlarını idameye çalışıyorlar.
Evleri yok. Evlerindeki rutinleri yok.
Banyo yok, tuvalet yok, mutfak yok, kap kacak yok…
İçine düştükleri hali kendilerinin de müdrik olduğu söylenemez.
Kaybettikleri var. Kolları kanatları kırık.
İstikbal, o kadar uzak, o kadar belirsiz ki…
Kuyruğa girdin bir çorba aldın, aldın, bir çay içtin içtin, bir su buldun, buldun.
Bazılarının ufkundaki en önemli mesele başını sokacak bir konteyner bulmak.

Not 17: Evet, bu kartondan evleri yapan müteahhitler ülkeyi terk etme derdine düşmüşler.
Bunların ölümüne neden olduğu canlar toprağın altına verilirken. On binlerce insan sokaklarda yaşarken. Hala enkazdan çıkarılmayı bekleyen bedenler varken.
Bunların siyasetle iç içe oluşlarını gördük. Nurdağı’ndaki müteahhidin belediye meclisi üyesi ve imar komisyonu başkanı olduğunu öğrendik. Sosyal medyada Cumhur İttifakına mensup Gaziantep’li siyasetçilerin birbirleri hakkında yaptıkları yenilmesi yutulması mümkün olmayan iddialara ve hakaretlere şahit olduk.

Not 18: Dün bir televizyon programında eski milletvekili Sırrı Süreyya Önder Türkiye’nin en büyük terör örgütü “imar şebekesidir” dedi. “Bu çetenin elbirliğiyle 50 bine yakın vatandaşımız hayatını kaybetti” diye de ilave etti.

Değerli okur Önder haksız mı Allah Aşkına!
10 ayrı ilde kartondan yapılan evler tesadüf olamaz.
Unutmayın tango dansı yapmak için iki kişiye ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu müteahhitlerin bir de karşı tarafı bulunmaktadır.
Kimler mi? Bildiniz.
Kamu görevlileri ve siyasetçiler.
Kamu görevlilerinin ve siyasetçilerin koruması altındaki müteahhitler cezalandırılmayacaklarına inanmışlar.

Bu denli büyük bir yolsuzluk başka türlü olamaz zaten. Herkes işin içinde. Muhasebeciler, hukukçular, mühendisler ve hatta basın.

Eğer cezasızlığa inanıyorsanız yaratıcılığınızın sınırı kalmaz.

Fay hattının üzerine ev yaparsanız. İmar ve iskân işlerini siyasetin korumasında halledersiniz. Devletten aldığınız yetkiyle 4 kat yerine 20 kat çıkarsınız. Binalarda deniz kumu kullanırsınız. İnşaatta kullanacağınız demiri inceltirsiniz ve demirin sıklığını düşürürsünüz. Bina bir an önce bitsin diye betonu sulamazsınız.
Böyle bir organizasyonun olduğu yerde hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığından bahsedilemez?

Not 19: Çaresizlik, korku, endişe hepsi insanın iç dinamiklerini yerinden oynatıyor. Böyle bir durumda bazen metinler, bazen küçük tesadüfler yetişiyor. Roger Garauday de böylesi bir vakitte yetişti. Altını çizdiğim cümleyi söküp metnin içinden bir kenara alıyorum. Garaudy, “Benim açımdan dünyanın en büyük günahı, umutsuzluğa kapılmaktır. İman sahibi olmak ise fırtına ve kasırgalara rağmen sabaha ereceğinize ve günle buluşacağınıza inanmak demektir” diyor.

Not 20: Kocaeli'de belediye bir kaç senedir DUBLEX DÜKKAN izni veriyor binaların altına.

Normalde 3 kat sınırı var.

Böylece oluyor 5 kat.

Hatta, çatı katı da koyuyorlar, oluyor 6 kat.

BÜYÜK İSTANBUL DEPREMİ esnasında göreceğiz bakalım bu binalar dayanabilecek mi?

Not 21: Yaşadığımız sarsıntı, yıkım her şeyin fâniliğini bir kez daha gözler önüne sermişken yaşanılan acılar bir kaynaşmaya vesile olmuşken; hataların, yaşanılan ihmalkârlıkların, açgözlülüklerin, gönül kırmaların, sevgisizliklerin hiçbir şeye değmeyeceğini bize gösteriyor. Bu bakımdan öfkeleri, karşıtlıkları, ucuz hesapları, acelecilikleri doğru okumak gerekir. Çünkü ortam kirli, kirliliği sağlayanların karanlıklarına meze olmamak lazım ki yeniden bir başlangıç olsun. Ümit her daim taze kalsın. Zorluklar kolaylığa dönüşüversin. Kötüye ve kötülüğe katlanmak zorunda değiliz. Sarsılan kurgular, hakikat kılığına girmiş sahtelikler insanımızın yakasından düşsün. Artık kötüler ve kötülükler, fırsatçılar kazanmasın. Buna müsaade etmeyelim. Ümidimizi tekrar sarsmayalım, aksine birbirimizin şifası olalım; olalım ki kötüye, hayatın akışı içerisinde kötülük yapacak yer kalmasın. Hoşça bakın zatınıza...