"Bebeğim, FAS tatilin nasıl gidiyor? Hava sıcak mı? Neler yapıyorsun?"

"Aşkım şarjım bitmek üzere... Ben seni yarın ararım!"

Bir fenomenimiz kocası olmadan kankalarıyla Fas tatiline gidip bir de üstüne bunu savunununca linç yemiş. Yukarıdaki diyalog da Fas’a ait bir iletişim biçimi olarak yazıldı.

Kocayı bırakıp, başka erkeklerle FAS'a tatile gitmek normalmiş.

Örgütlü linç yapılmışmış.

Normalleştirmek istediğiniz şeye bakar mısınız?

Kadınlar, kendi ayağınıza sıkıyorsunuz. 

Bu gidişle, evlenmek isteyen erkek kalmayacak.

Millet evli kadınları özel jete atıp, Fas'a götürüyor.

Kocasından teslim alıp, FAS'a götürebileceğimiz kızlar varken, neden evlenelim ki?

Derin Öğrenme:

Derin öğrenme “yapay sinir ağlarının (insan beyni gibi çalışacak şekilde modellenen algoritmalar) büyük miktarda veriden öğrendiği makine öğreniminin bir altkümesidir.” Derin öğrenme sayesinde bilgisayarlar, verileri insan beyninden esinlenerek işleme kapasitesine sahip olmaktadır. 
 
Derin öğrenme modelleri, doğru tahminler üretmek için resimler, metinler, sesler ve diğer verilerdeki karmaşık modelleri kullanır. Danimarka’da geçtiğimiz aylarda yapılan bir araştırmanın sonuçları, yapay zekânın sunduğu algoritmaların kullanıcıların siyasi görüşlerinin yüzde 61 oranında isabetli tahmin edilmesinde işe yaradığını ortaya koydu. Adı geçen araştırmada görevli uzmanlar, seçmenlerin yüz ifadeleri ile siyasi görüşleri arasındaki bağı incelemek amacıyla, 2017’deki yerel seçimlerde aday olan siyasetçilerin fotoğraflarını kullanarak Microsoft’un yüz ifadesi tanıma teknolojisi ile farklı algoritmalar elde etti. Yapay zekânın kullanıcıların yüz mimiklerinden hareketle siyasi ideolojilerini yüzde 61’lik bir oran ile doğru tahmin ettiği belirlendi. Gelecekte yapılacak olan birçok araştırmada, yapay zekânın derin öğrenme yönteminden yararlanılan bu araştırmada olduğu gibi, yeni teknolojilerin siyasi karar alma süreçlerine ve aktörlerine dair yaptığı saptamaların daha fazla kullanılacağına şüphe yok.

Yapay zekâ destekli araçlar, endüstriyel alanda 2000’li yılların başından beri kullanılmaktadır; ancak yapay zekâ araçlarının siyaset ve kamu yönetimi alanlarında kullanılmasının oldukça yeni bir gelişme olduğu söylenebilir. Yapay zekânın yönetim alanında kullanılmasında öncü ülkelerin başında ABD gelmektedir. ABD, yapay zekâ stratejisi belirleyen ilk ülkelerden biri olmakla birlikte, ülkede ortak refahı ve kamu yararını artırmak ve doğabilecek riskleri en aza indirgemek için yapay zekânın yeniden ele alınmasına yönelik kamusal tartışmaların da yoğunluk kazandığı biliniyor. Daron Acemoğlu tarafından kaleme alınan Yapay Zekâyı Yeniden Tasarlamak: Otomasyon Çağında İş, Demokrasi ve Adalet adlı çalışma bu tür tartışmalara katkı sunan bir örnek olarak gösterilebilir.
 
Sonuç olarak, dijitalleşmenin ilerlemesi ile yaşanan gelişmelerin, yapay zekâ araçlarına duyulan ilgiyi artırdığı söylenebilir. Özellikle 10 yılı aşkın süredir, ses ve görüntü tanıma gibi alanlarda yapay zekâ destekli makine öğrenimi yöntemlerinin giderek daha popüler hale geldiği ve hizmet ve araştırmaları kolaylaştırdığı biliniyor. Makine öğreniminin bir alt kümesi olarak bilinen derin öğrenme teknikleri, büyük veri kümelerinin analiz edilmesinde ve seçim kampanyalarında tercih ediliyor. İlerleyen yıllarda, bu teknolojinin sadece kamu yönetimi ve siyaset alanında değil birçok meslek kolunda değişiklikler getireceğini öngörmek hiç de zor değil. Ancak önemli olan, yapay zekâ teknolojisinin toplumsal yararı temel alan sürdürülebilir bir kalkınmayı hedeflemesi, zira kapitalizmin “acımasız” yüzünü yapay zekâ araçlarında görmeyi kimse istemez.

Son söz: Yaptığınız her iyilik karşısında kötülük göreceksiniz. Gerçekleştirdiğiniz her büyük iyilik karşında da daha büyük nankörlük ve vefasızlık göreceksiniz. İyilik büyüdükçe çünkü minnet artmak zorunda. Minnet ve vefa asil ruhların özellikleridir ve ancak % 1 lik kitlede olur. Besle kargayı oysun gözünü maalesef insanların %90'ı için geçerli. Iyi niyet ve özveri genelde sizin zaafınız olarak algılanıyor. Ne kadar acımasız olabileceğinizi gösterdiğinizdeyse sizden kötüsü yok...

Tavsiye: Toplu ulaşım ücretsiz olmalı. Bu sayede hem toplu ulaşım teşvik edilir hem enerji ithalatı cari açık düşer hem de bir nebze servet ve gelir adaletsizliği düzeltilmiş olur.

Tadımlık: kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye 
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz 
kaç yol arkadaşı? 
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak 
ne kalıyor elimizde? 
ölenler, 
terk edenler, 
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler..

Aforizma: Yersiz gurur, yerinde olması gereken her şeyi yerinden eder.

Tarihe küpelik sözler: Politikacıların talimatıyla hapse atılanlar, Anayasa Mahkemesi kararıyla bile dışarı çıkamazlar.

Aslında rejim kendi içinde oldukça tutarlı.
Aptal olan bizim su demokrati naif angut muhalifler ve muhalefet.

Acı itiraf: Sözlerin anlamını yitirdiği çağdayız. Yemenli Husiler kadar olamadı koca islam dünyası. Söz söylemek bir şeyi yapmanın iddiasında bulunmanın zerre kadar anlamı yok artık. Ayrılıkçı denilip şii diye dışlanan Husiler 2 füze salladı; dünya ticaret rotası değişti ve keyfini bozmak istemeyen dünyalıların alacağı malların fiyatları arttı. Husiler bile bedel ödetti o kadar müslüman ülkesi seyirci. Yazık çok yazık.

Not 1: Bir yerden bir yere uçuyorsa kuşlar..
Mevsimler değişmiştir;
İnsanlar da!

Cahit Zarifoğlu

Not 2: Beni kabullen, kendini yanına al, gidelim.  
•Cahit Zarifoğlu

Not 3: MB TÜFE bazlı reel kur endeksine göre Aralık ayında TL yüzde 45 oranında daha düşük değerdedir. Bundan sonra daha düşmemesi gerekir. Ama bu normal bir ekonomi için geçerlidir. Türkiye de seçim nedeni ile siyasi sorunlar tırmanırsa, dış ilişkilerde sakatlık olursa, ekonomi yönetimi ekonomiye yanlış müdahale yaparsa, kur artışı olur ve enflasyona yansır.
Sonuç olarak;
İMF’nin 2024 Türkiye için TÜFE tahmini yüzde 62,5’tir.
Seçim sonrası TÜFE oranı artar. MB’da hükümet de bu nedenle 2024 yılının ikinci yarısından sonra, yani seçimden sonra enflasyonun düşeceğini söylüyor. Ancak dengesiz seçim popülizmi yılın ikinci yarısında hiper enflasyon riski de var.
Eğer hükümet faizde olduğu gibi yine şok yanlışlar yapmaz ise, 2024 TÜFE oranı yüzde 60 olur.

Not 4: Bölgede yıllar boyu fiilen çarpışmış (ve bir yıl önce söylediklerinin yayınlanmasına “TSK yıpranır” endişesiyle izin vermemiş olan) E. Albay Orkun Özeller şöyle konuşuyor:
“90’lı 2000’li yıllarda sınırötesi operasyonlar yapıp geri dönüyorduk. Neden orada durmuyoruz diye eleştiriliyordu. Ancak bu şekilde kilometrelerce derinliklere sınırdan uzaklaşarak gidildiği zaman askerlikten biraz anlayan kişi ‘Ben lojistik desteği nasıl sağlayacağım’ diye düşünür (…) Yapılması gereken, birlikleri sınır ötesinde, sınırdan 2-3 km mesafede yerleştirip daha derinliklere MİT’in nokta istihbaratlarıyla İHA ve SİHA odaklı özel operasyonlar yapmaktır. Bu doğru strateji, taktiksel başarıyı da beraberinde getirir.”

Not 5: Barış Terkoğlu, 2019-2021 aralığındaki dört sınır ötesi operasyona da katılan tek albay olan Güray Belhan’la konuşuyor:
“Irak’ın kuzeyine icra edilen harekâtlar süre ve derinlik açısından irdelenmelidir. Bu da iki konuyu ortaya çıkarır. Birinci konu; uzun yıllardır harekât alanlarında görev alan aynı birliklerin ve personelin yıpranması. İkinci konu; harekâtın derinliğinin artması ve yayılması sonucu birliklere yeterli desteğin (lojistik, ateş desteği vb.) sağlanmasındaki zorluklar (…) Teröristler üs bölgelerine yakın yerlerdeki köylerde rahat bir şekilde barınırken, komandolarımız bu kış şartlarında her an ve sürekli tetikte beklemektedir.”

Not 6: Mehmet Ağar bile DYP genel başkanı iken Ekim 2006’da şunları söylemişti:
“Türkiye bölünme korkusundan kurtulmalı (…) Bugün dağda çocuklar varsa, yolunu bulup indireceksin (…) Bir daha silah patlamamasını sağlamak lazım. Bu süreç yürütülmeli. Devlet husumet yeri olamaz, kendi insanına husumet duyamaz. Her devletin geçmişinde vatandaşını affetmek vardır (…) yukarıda silahla mı dolaşsın, ovada siyaset mi yapsın (…) İlke müşterek vatan, bölünmez bütünlüktür.”

Not 7: Özgür Özel, Bolu belediye başkanını CHP’ye geri getirerek yaptığı vahim hatayı onarıyor. Milliyetçi blok hepimizce fazlasıyla malum ortak bildirisini yayınlayıp “Terör ve şiddet, hiçbir zaman hedefine ve amacına ulaşamayacaktır” ezberini tekrarlayınca, tutumunu kararlı biçimde ortaya koyuyor: “TBMM kapalı oturumunda bilgilendirme yapılmadan, sorularımıza yanıt almadan ve ikna olmadan AKP’nin altında imzası olan hiçbir bildiriye imza atmayacağız.
Bu yepyeni tutum, Dem Parti’nin desteğini almaya yönelik “seçimsel” bir manevra filan değil. CHP’nin Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt konusunda yaptığı korkunç hataları nihayet telafi etmeye başlamasına yönelik, gerçekten değişimci bir girişim. Çünkü seçimlerde Kürt desteği gelecekse, bunu sağlayan, M. Akşener’in şimdi de “hür ve müstakil aday” diyerek AKP’ye yaklaşması ve sonuçta kendi partisini de berhava eden bir canlı bombalık yapmaya soyunması.

Özgür Özel bundan sonrasında dik duramazsa, başlattığı bu çok doğru işe de yazıklar olur, CHP’ye de, Türkiye’ye de. Umarım devam eder.

Not 8: Gerek seçim öncesi ve gerek seçim sonrası yaşananlar Akşener’in üç önemli zaafını orta yere serdi:
 
İlki, süreç yönetimindeki başarısızlığıdır. Akşener, Altı Masa’yı kendi kafasındakine göre tanzim edebileceğinin, istediği forma sokabileceğinin hayallerini kurdu. Ancak günün sonunda ne umduysa tersi oldu; Masa’nın ne adayını ne de siyasetini tayin edebildi. Bir noktadan sonra kopamadığı Masa’nın esiri haline geldi. 
 
İkincisi, krizlerle başa çıkmadaki yetersizliğiydi. Parti içindeki muhalefetin istemlerine bir çözüm bulmadı ve kopuşları durduramadı. Nihayetinde partisi belini doğrultamayacak ölçüde aşırı kan kaybına uğradı. Diğer muhalefet partileri ile de sağlıklı bir ilişki geliştiremedi. 
 
Uçlara savrulan bir tarzı var Akşener’in; misal dün cumhurbaşkanlığına layık gördüğü İmamoğlu ve Yavaş’ı bugün “korkak” olarak damgalıyor, dün “kazanacak aday” diye nitelediği İmamoğlu’nu bugün “savaşılacak aday” olarak kodluyor. Siyaset, kısa vadede bu kadar gelgiti kaldırmaz; böylesine keskin dönüşler yapan bir aktörle sağlıklı bir ilişki de geliştirilemez. Nitekim Akşener, hâlihazırda diğer muhalefet partileriyle bütün köprüleri atmış bir pozisyonda duruyor, diğer muhalefet partileri de onun için pek hayırhah düşünceler taşımıyor. 
 
Üçüncüsü, siyasi iddiasına uygun bir söylem geliştirmemesiydi. Merkez sağ olma iddiasıyla sahneye çıktı Akşener ama neticede gelip son derece dışlayıcı ve dar bir ulusalcılığa demir attı. Son dönemlerde gündemi meşgul eden Şeyh Sait tartışmasındaki dışlayıcı ve ezber konumlanma ve Meclis’te Süryani milletvekilinin anadilinde Noel kutlamasına gösterilen aşırı reaksiyon, İYİ Parti’de iddia ile gerçek arasındaki makasın ne kadar açık olduğunun göstergesi! Kürtlerle temas dahi kuramayan ve en küçük bir farklılık karşısında bile galeyana gelen bir kimliğin merkeze yerleşmesi konusu olamaz. 
 
Olan biten bunca hadisenin ardından İYİ Parti’nin artık dikiş tutmasının, silkinip toparlanmasının ve ayağa kalkabilmesinin çok zor olduğu kanısındayım. Muhtemelen İYİ Parti baş aşağı gidecek, düşüş hızı giderek artacak ve yerel seçimlerde yıkıcı bir mağlubiyeti tadacak. 
 
Böyle bir mağlubiyet ise Akşener’in siyasete devam etmesini imkânsız kılar. Nasıl ki 28 Mayıs’tan sonra Kılıçdaroğlu’nun siyasette ve partisinin başında kalma şansı yok idiyse, 31 Mart’ta tevil edilemeyecek kadar ağır bir yenilgi tattığı takdirde Akşener’in de siyasi kariyerini sürdürme şansı olmayacak. 

Not 9: Türkiye’de İslâm diye bildiğimiz şey 600 sene Osmanlı Devleti’nin kendi bekası ve sadık tebaa elde etmek için bize yutturduğu şeydir. Bizim Türkiye’de İslâm diye bildiğimiz şey aslında tebaa olmak için bize kazıkladıkları şeydir.

İsmet Özel

Not 10: Türk mü, gâvur mu olduğumuz sorusu anlamlı bir soru olacaksa bizim bir vatanımız olup olmadığı, varsa niçin bir vatanımız olduğu, vatanımızın niçin burası olduğu sorularının cevaba kavuşturulmasıyla olacaktır. Anlamlı soruyu bulduysak anlamı da bulduk demektir.

İsmet Özel

Not 11: Bilimin dünyasında insanlar yemek yemezler, fakat “beslenirler”; uyku uyumazlar, fakat “dinlenirler”; çalışmazlar, fakat “mesai yaparlar.”

İsmet Özel, Tahrir Vazifeleri

Not 12: Merkez Bankası'nın 2011 sonrası sürekli faiz artışı yaptığı dönemler: Çetinkaya, Ağbal ve Erkan.
İlk ikisinde faiz düzeyi şu andakinin yarısına yakındı ve Çetinkaya faiz artışı ile talebi düşürebilmişti.
Şu anda talepte gerileme yok, para politikası etkisiz.

Not 13: CDS düştü hikayesini satanlara kulak veren yatırımcılara hatırlatırım:

Tarih, uzun süren düşük risk primi dönemlerinin ardından pek de iyi davranmamıştır.

-  Alan Greenspan

Not 14: 2010 yılında asgari ücret 364 dolar

2010 yılından bu yana ABD enflasyonu %41,5

2010 yılındaki 364 dolar enflasyona göre düzeltilince bugün 515 dolara karşılık geliyor.

Asgari ücret dolar bazında nereden nereye geldi?

Not 15: Gıda enflasyonunda ilk ondan çıkabilmek için enflasyonu Nijerya'nın altına düşürmek, hiç değilse Gana kadar yapabilmek gerekiyor. Şu anda daha ilk beşteyiz.
Ekonomide de dünya beşten büyüktür demeye devam ediyoruz.

Not 16: Her şey bir anda düzelecekti ama 7 ay oldu hala aşırı yüksek enflasyon devam ediyor. Her ayın 28'inde konuyu takip edeceğim. Bakalım ne zaman aşırı yüksek enflasyon sorunu çözülecek.

Murat Kurum: Emin olun 28 Mayıs'ta her şey bir anda düzelecek 26.05.2023

Not 17: Talebin düştüğü, faizlerin yükseldiği bir dönem yaşayacağız ve işletmeler açısından zor bir süreç yaşanacak. Kısaca bu dönem ücretin seviyesi değil, ücretin kendisini alabilmenin önemli olacağı bir dönem olacak. Hesabınızı ona göre yapın, çünkü seçmen kriz ve fakirliği hiç dikkate almadı ve adeta maliyet ödemeyi istedi. Doğal olarak şimdi hesap geldi ve ödenmeyi bekliyor.

Not 18: IQ medeni çevreyle ve tahsille değişiyor. Peki, bunun sebebi ne? Uzmanların bulduğu şu: Zekâdaki azalmanın altında yatan değişken, abstreyi kavrama kabiliyeti. Bizim düşük IQ’lu bulduklarımız abstre, yani mücerret, yani soyut kavramlarca fakir. Bir çember şekli gösterilip “Bu ne?” diye sorulduğunda, “Çember.” diye cevap veremiyorlar. “Tabak” diyorlar. Dikdörtgene, “Kapı” diyorlar.

On yıllar önce bir arkadaşımın kızı aritmetikte güçlük çekiyordu. Ona yardım etmeye çalışırken çarpıcı bir şey keşfettim: Çocuğa iki 25 kaç eder diye sorduğumda, susup kalıyordu. Fakat soruyu, “İki yirmi beş kuruş kaç para eder?” diye sorunca derhal, “Elli kuruş.” cevabını alıyordum. Rakamların kendileri soyut, fakat onlar para olunca somuttular. Çemberle tabağın, dikdörtgenle kapının somuttan soyuta gidişi gibi.

Şu ikililere göz atın. Bunlardan birincisi soyut, ikincisi somuttur: Kurum ve kişi, şirket ve kişi, parti ve kişi, fikir ve kişi, kural ve kişi, kanun ve kişi, yasak ve ahlak, yasak ve din.
İlk üçü birbirine çok yakın. Kurumlara değil, başlarındaki kişilere odaklanıyoruz. Merkez Bankası yok, laf dinleyen veya dinlemeyen başkanı var. Şirket yok, sahibi var. Bu yüzden bakanlık görevlileri, bazen vergi borcu tahsili için anonim şirketlerde bile ortakların peşinde koşuyor; şirket ortağı diye. Uzun yıllar partilerimizi liderlerinin adıyla isimlendirdik. Bugün de liderler, partilerin temsil ettikleri siyasi konumdan önemlidir. Bu yüzden liderler gerektiğinde siyasi konumlarını bir gecede değiştirebilir. Fikirleri onların savunuculuğunu yapan kişilerin isimleriyle anarız. Milliyetçiliğin bile “Atatürk” cinsini bulduk. Ahlak soyuttur. Doğruluk, dürüstlük soyuttur. Cinsiyet somuttur. Onun için ahlakı cinsiyete indirgeriz.

Not 19: Ohlokrasi: Bilgisi ve yetkinliği olmayan geniş halk kitlelerinin desteğini alan popülist siyasetçilerin devlet yönetiminde mutlak güç elde etmesiyle oluşan bir yönetim tabiri.

Ayak takımının iktidarında doktoru da dayak yer hakemi de. Ayak takımının karşı devrimidir bu, halk ayaklar altına gider. Başlar ayak ayaklar baş olur ne ahlak ne norm kalır ne hukuk ne anayasa.Yürürlükte olan kaba kuvvettir ve suçlular cezasız kalır.

Not 20: İş dünyası döviz kurunun çok daha yüksek olması gerektiğini söylüyor. Döviz yüksek olunca bu sefer iç dengeler bozuluyor. İğneden ipliğe bir zam fırtınası başlıyor. Ama çözüm bulmak, sanayinin de rekabetçi olma özelliğini kaybetmemesi gerekiyor. Bir acı reçete yazılacak ve toplum bu ilacı içecek başka çaresi yok.

Not 21: Yoldaş Mao Zedong, büyük bir Marksist ve büyük bir proleter devrimci, stratejist ve teorisyendi. "Kültür devrimi" sırasında büyük hatalar yaptığı doğrudur, ancak faaliyetlerini bir bütün olarak değerlendirecek olursak, Çin devrimine katkıları hatalarından çok daha fazladır. Onun erdemleri birincil ve hataları ikincildir..

(Mao'nun ölümünün ardından Parti'nin tarihi değerlendiren resmi kararı.)

Not 22: 2023 zorlayıcı bir yıldı. Sadece deprem bile zorlaması için yetmişti. Ama kapitalizm için tüm olumsuzluklar bir fırsata dönüşür. Deprem mi oldu, demek ki bür sürü inşaat yapılacak. Küresel ısınma tehlikesi mi yaşanıyor, yeşil enerji girişimlerinden büyük paralar kazanılacak. Gıdaların genetiği bozulup kimyasallarla mı zehirleniyor, organik tarım girişimciliği devreye girecek. Aklınıza gelebilecek her olumsuz durum, bir fırsata dönüştürülüyor. Kapitalizm, bir virüs gibi her duruma ve koşula uygun olarak hızla kendisini güncelleyip kendisinin neden olduğu bütün olumsuzluklardan da bir fayda sağlamayı iyi biliyor. Peki ama depremde canını, bir yakınını, zorluklarla edindiği evini kaybeden insanlar... Ekonomik krizler birileri için fırsata dönüşürken yoksulların daha da yoksullaşması..

Peki hayatımızdaki bütün bu olumsuzluklarla nasıl baş edeceğiz? Kapitalizm virüsü gibi her olumsuzu bir fırsata çevirmek mümkün mü? Aslında bu yaklaşım kişisel gelişim endüstrisinin temelini oluşturuyor ve bu yaklaşıma eleştirel bir isim de verildi yıllar içinde: Toksik pozitiflik.

Not 23: Turgut Uyar'ın 1976'da yazdığı bir nota rastladım 'Kafka Okur' dergisinin 3. sayısında. Mutluluğun tek başına olmayacağını şöyle dile getirmiş şair: "Yaşadığım çok kötü günler, yaşadığım anlardaki yoğunluğunu yitirdi. Yaşadığım iyi günleri de unutmuşum. Sonuç: anlamsız bir ortalama. Neden de galiba hep tek başına yaşamaya zorlanmam. Toplumsal düzen gereği, mutluluğu tek başına aramam. Bin türlü hesaplı kargaşadan tek başına çıkabileceğim konusunda şartlandırılmam. Benim için ve benim durumumda olanlar için nerden bakılsa önemli olan sonuçtur. Anlık mutluluklar (mutsuzluklar birikir) birikmiyor."

Yeni yıl, anlamsız ortalamalardan uzaklaştığımız bir yıl olur umarım.

Not 24: Biliyorsunuz, bütçe disiplini diyerek KDV oranını yüzde yirmiye çıkardılar, motorlu taşıtlar vergisini iki kere aldılar, kredi borcuna ödenen faiz üzerinden alınan vergiyi yüzde otuza çıkardılar. Peki, dün Resmi Gazete’de yayımlanan kararla şans oyunlarından alınan vergilerin yüzde 50 indirilmesini nasıl açıklamalıyız? Madem vergi geliri çok önemli, işlerinden alınan vergi niye yarı yarıya azaltılıyor? Neden azalttıklarını ben tahmin ediyorum; o oyunları oynatanların cebine daha fazla para girsin, daha çok kâr edebilsinler diye. Çünkü vergi indirimleri o leri oynama fiyatını düşürmeyecek, vazgeçilen vergi o patronların kasasına gidecek.
Söz konusu vatandaş olunca “Aman bütçemize dikkat edelim” diyenler, konu patronlar olunca onlara kaynak aktarmaktan geri durmuyorlar. Bu durum, iktidarın politik tercihlerinin kimlerden yana olduğunu açık ve net bir biçimde ortaya koyuyor. Vatandaş birinci öncelikleri değil, hiçbir zaman da olmadı.