EMEKLİLERLE beraber toplam 25.000.000 kişiye maaş ödenmesi gerekiyor.
Türkiye'de resmi çalışan sayısı ise, memurlar hariç 25.000.000 kişi.
Yani, 1 kişi, 1 kişiye maaş ödeyecek.
Sizce ne kadar ödeyebilir?
Maaşların KUŞA dönmesinin ana sebebi budur.
VERGİ YÜKÜ arttıkça da, işletmeler ne düzeyde maaş ödeyebilirler?
Türkiye'de ihracat ve üretim bazlı çalışanlar hariç, şirketlerin durumu da tırt.
ZOMBİ firmalarla nereye kadar?
25.000 kişiye ortalama 8500 TL ödense, ayda 11 Milyar Dolar para yapıyor.
12 ayda sadece maaşlar 132 Milyar Dolar.
Türkiye'nin GSMH zaten 700 Milyar Dolar.
Ülke ekonomisinin sadece 1/5'i, çıplak maaşlar. Bir 1/5 de masraflar desen?
Bu oranlar sürdürülebilir mi?
EV SAHİPLERİ:
DEPREMZEDELER de göçüyorlar.
Ve durumları MÜLTECİ gibi.
10 kişi ev tutuyorlar.
Bunlar da KİRALARI iyice patlattı. Depremden sonra artış %50.
KİRA SÖZLEŞMELERİ, kiracıyı 5-10 sene arası korur.
Sonrasında bu yüksek kiralarla karşılaşacak herkes.
10 sene doldu mu, zaten ev sahibi istediği an çıkarabilir de.
Yani, konut arzı ve talebi arasındaki fark, sadece ertelenebilir. Onun da limiti 5-10 sene arası.
Türkiye'de halk zenginleşmeden, EV SAHİPLERİ lehine düzenleme beklemeyin.
Halk fakir olunca, yasalar fakirin lehine düzenleniyor.
MUHARREM:
Şahan Gökbakar: “Mevcut iktidarı devirmek üzere cumhurbaşkanı adayı olan ve bu hareketi sadece ve sadece mevcut iktidara yarayan, eski partisinden yaralı olduğu için, ülkesinin mevcut durumunu hiç iplemeden intikam peşinde koşan siyasetçi kimdir?” Diye sormuş Şahan.. Cevap başlıkta..
Ahlaksız, nobran, kibir sahibi niteliksiz olmasına rağmen ergen öz güvenine sahip bir megaloman. Tam bir bölücü. Gözünü kan bürümüş.
Not 1: Çeyrek Altın'ın 2000 TL olduğunu görünce bir tuhaf oldum.
Kimse birbirine takmıyordur herhalde diye düşünüyorum.
Bir yandan da, yarım çeyrek altına yerli malı CYCLONE süpürge satılıyor.
BANGLADESH böyle olunuyor demek ki...
Not 2: Türkiye resim yapmayı bilenlerin işlerini yaparken ellerini kullanmayı reddettikleri ve resim yapmak için ellerini kullanmaya dünden hazır olanların ise resmin ne olduğuna tamamen bigâne kaldıkları bir ülkedir. İşte bu tersliktir ki ülkede iktidar imkânlarını kullanabilmek için işbirlikçi politikalara başvurmayı gayet olağan hale getiriyor.
Not 3: “Bu zamanın en büyük şan ve şerefi paradır! Krallar, imparatorlar bile sarrafların, bankacıların minneti altında bulunuyorlar. Çünkü onlara borçları vardır.” (Ahmet Mithat Efendi)
Not 4: eskiden akademisyenliğin bir saygınlığı, bir ağırlığı vardı. Şimdi profesör titri, biosunda dekan, rektör bilgisi olan birini görünce acaba nasıl bir yandaşlıkla bu titri aldı, bu makama geldi diye düşünüyorum. Hakkıyla bu işleri başaranlar beni bağışlasınlar ama durum böyle.
Not 5: Kümeleşme, aynı veya benzer sektörde faaliyet gösteren işletmelerin bir araya gelerek, işbirliği içinde üretim ve hizmet sunumunu artırmasıdır. Üretim maliyetlerinin düşmesi, bilgi ve tecrübe paylaşımı, ortak pazarlama stratejileri, sektörel inovasyon ve Ar-Ge faaliyetlerinde artış, işgücü ve eğitim imkânlarının geliştirilmesi… Rekabet gücünün artması, lojistik, altyapı avantajları, hükümet desteği ve teşviklerin etkin kullanımı, işbirliği ve güç birliği imkânları, sektörel marka değerinin yükselmesi, yeni yatırımları çekme potansiyeli kümeleşmenin avantajları da cabası…
Not 6: Yönetilemezlik sorunu böylesine vahim boyutlara ulaşmışken, dahası iktidar ilk üç gün felaket bölgesinde sorumluluklarını yerine getirememişken, hatta Kızılay’ın çadır satmasından sanki hiç sorumlu değilmiş ve de ülkeyi muhalefet yönetiyormuş gibi son derece rahat bir şekilde yapılamayan her şeyin vebalini muhalefete yüklemeye çalışması, doğrusu insan zekasının kaldırabileceği bir durum olmasa gerek…
Herhalde hiçbir demokratik ülkede böylesine zincirleme hataların sorumlusu olan bakanlar, bürokratlar yerinde kalamaz ve çoktan istifa ederlerdi. Ama burası Türkiye… Yönetim makamında olanlar her türlü hatadan münezzehtirler ve de hesap vermek zorunda değildirler…
Not 7: Ekranlarda yılışık yılışık para saçıyor gibi yapıp, öte yanda harçlığını gönderen, emekli maaşını veya kefen parasını bağışlayanları bir güzel ezenler şimdi ortada görünmüyor. Böyle olacaklarını tahmin etmiyor değildik ama kabul etmesi yine de zor…
Cumhurbaşkanı Yardımcısı, kampanyada taahhüt edilen 115 milyar 146 milyon 528 bin liranın, sadece 74 milyar 118 milyon 164 bin lirasının yatırıldığını açıkladı, yine çıt yok.
Not 8: Her tercih bir vazgeçiştir.
Bu ne demek? Biz yıllardır ne diyoruz: Ülkenin gerçek yatırım ihtiyacı varken sizler ‘eser siyaseti’ adı altında savurgan ve çok daha az gerekli yatırımlara giriyorsunuz. Mesele bu...
Depreme hazırlık mı yaptınız? Tarıma yeterince kaynak mı aktardınız? Sulama projeleri yıllardır hala yetersiz ödenek yüzünden bekliyor. GAP-DOP-KOP mu bitti? Tarım yatırımları yapılmadığından bunca gıda enflasyonu yaşıyor olabilir miyiz?
Sorarım sizlere: Bir ülkenin kıt kaynaklarını şov yatırımlarına harcayarak ve gerçek yatırım ihtiyaçlarını görmezden gelerek vatana ne gibi hizmet edilmiş olur?
Yılda 2 milyon araç geçiyor diye Hazine garantili köprü yapmak mıdır; yoksa onca sulama yatırımı beklerken veya diğer acil ihtiyaçları görmezden gelmek midir?
Not 9: Alnım çimenlere dokunduğu zaman hiçbir şey bilmediğimi öğrenmiştim. Gerçek bilgiye ulaşmak için gereken ilk şey, “alnın yere değmesi”dir. Albert Camus’nün “Düşüş”ündeki avukat kahraman da öyle değil miydi? Hep yukarıdaydı, yükseklerde, “sözcüğün tam anlamıyla havalarda yüzmüş”tü, kibirli, sürekli yargılayan konumda. Ama sonra, düşer! Düşmek ya da alnın yere değmesi kendini bulmanın ya da bilmenin eşiğidir.
Not 10: Psikolog K. Anders Ericsson, yetenek geliştirmenin formülünü de veriyor: 10 bin saat pratik yapmak!
Almanya’da yapılan bir araştırmada çok başarılı keman öğrencilerinin, pratik için, orta seviyedeki öğrencilerden çok daha fazla zaman ayırdıkları görüldü. 18 yaşına gelmiş müzik öğrencileri ortalama 3.420 saat pratik yaparken, orta seviyedeki öğrenciler 5.301 saat, üst seviyedeki öğrenciler 7.410 saat zaman ayırıyordu. Başka araştırmalarda da alanında en başarılı olanların, diğerlerinden çok daha fazla çalıştıkları görüldü.
Çalışma ve IQ’nun etkisini dikkate alan araştırmalar da yapıldı. Piyano eğitimi alan 91 öğrenci IQ’larına göre de izlendi. IQ’sü yüksek olan öğrenciler IQ’sü düşük olanlara göre ilk 6 ayın sonunda daha iyi performans gösteriyorlardı. Ama müzik eğitimi devam ettikçe IQ ve performans arasındaki bu ilişki giderek azalıyordu. Bu öğrenciler konservatuvara geldiklerinde veya profesyonel müzisyen olduklarında IQ ve performans arasında hiçbir ilişki kalmıyor.
Araştırmayı yapanlar sonucu şöyle özetliyor: Her şey pratik yaparak gelişir, beyin bile!
Not 11: Bir ülke ekonomisini taklaya getiren hem cari açık hem de bütçe açığının el ele dolaşmasıdır. Birlikte ekonomiyi uçuruma doğru sürüklemeleri kaçınılmazdır. Türkiye ekonomisi temelinden sarsılır. Ekonomi önümüzdeki aylarda çok şiddetli sallanır. Nereden bakarsak bakalım bu tabloyu görmemiz matematik hesabıdır. Sorumlu mevcut yönetim olsa da sorunun sahibi Türk halkıdır.
Not 12: Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
Ya da erteletiyorum biletimi son anda.
A.T.
Not 13: Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak gün boyu
Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını…
A.T.
Not 14: Yalnızım
sıkıntının yalnızlığı değil bu
Düşlerle el ele
yaşamayı dillendiren
ve yudum yudum özümleten
bir sevgi yalnızlığı..
A.T.
Not 15: Afgan hükümeti “liyakat” dedi. Eş dost, akraba torpiline son verdi.
Son kararname de, “Hükümet ve kamu kurumlarında bulunan yetkililerin aile üyeleri işe alınmayacak” denildi.
Not 16: DİJİTAL PORNO sektörü, FUHUŞU azaltıyor.
Piyasada ESCORT sayısı azaldı. Kalanların da fiyatı arttı.
Özellikle ONLYFANS sayesinde, sokağa düşmekten kurtulan çok kız var.
Not 17: 2 Milyon kişi ÇADIRDA yaşıyormuş.
Ülkedeki her 40 kişiden 1'i.
4 kişiye bir konut desek, 500.000 konut.
Her binada 12 daire desek, 40.000 bina daha ilk aşamada lazım.
TOKİ maliyet hesabı, daire başı 100.000$.
Sadece 50 Milyar Dolar TOKİ inşaat maliyeti.
Ve yapabilirler mi?
Not 18: Dostlar, kulun Rabbinden başka kimsesi yoktur.
Bunu sakın aklınızdan çıkarmayın…
Not 19: “Hatay kimsesizlikten öldü” diye yazmıştı biri. ‘Allah kimseyi sahipsiz bırakmasın’ derdi eski kadınlar; bu sınavdan hiç iyi geçmeyen bir toplumda yaşadığımız âşikar. Çürük inşaatlara benziyor kurdukları toplumlar, onlara rağmen dayanışma kurtuluş duamız.
Not 20: Kelimelerine üzüldüğümüz şeylerin kendilerine kayıtsızlık belki de insancıl dünyanın tarihinin asal parçasıdır. Yetim sözünü kullanırken içlenen toplumun yetimlere sahip çıktığı pek görülmemiştir, bu tür kelimeler, gösterdiği şeyin karşısında bir şey yapmadan duranların “yazıklanma” duygusu tarafından işgal edilmiştir. Anlamın ilgası için duygunun işgali gerekir. Yazıklanma lanetinin iç rahatlığına transferi için de kurulu toplumun ilgası gerekir. O zaman sadece yalın bir oluşlar repertuvarı için doğal üzüntümüze kavuşabiliriz. Şimdi sapmalar ve dolayımlar çağındayız.
Not 21: İlk iş TIKA ve Kalkınma Ajansları gibi kuruluşların parasal transfer aracı olarak incelemeye alınmasıdır. TİKA ve benzer kuruluşlar; Türk insanı yoksullaşırken 2004-2021 yılları arasında 80 milyar dolarlık insani yardımı yaklaşık 170 ülkeye yaptı.
Yoksullaştırılan ve insani yardıma muhtaç hale getirilen ancak bu hakkı bile yabancılara aktarılmasının incelemesi yapılacaktır.
Not 22: 1. Kızılay’ın çadır satışından sonra bir darbe de hükümetten geliyor depremzedeye..
2. Evini güçlendirecek/yapacaklara aylık %1.49 ile kredi verilecekmiş (çevre bakanı)
3. Dahası müteahhitle anlaşırlarsa da müteahhide ek teşvik vereceklermiş
Bu biz aradan çekiliyoruz demektir.
Not 23: Gelişmiş ülkelerin sıradan vatandaşlarının küreselleşme ve neoliberalizmden elde ettikleri ufak tefek faydalar, örneğin temel gıda, giyim, elektronik gibi ürünlerdeki fiyatların düşüklüğü sebebiyle hissettikleri alım gücünün yüksekliği gibi küçük zaferler dahi yükselen enflasyonla ellerinden alınmış durumda. Yıllardır enflasyonu unutan Avrupa ve ABD'li seçmenlerin, alım gücünün yerlerde süründüğü bir atmosferde, finans piyasalarının istediği gibi at koşturmasına izin veren ve bu enflasyonu yaratan para, ticaret ve ekonomi politikalarını kökünden değiştirmeyen hükümetleri ardı ardına alaşağı edeceğini, dünya ekonomilerini etkileme kapasitesi olan her siyasetçinin bunu bildiğini, dolayısıyla ne kadar güçlü bir lobisi olursa olsun bu zihniyetin tarihe gömüleceğini ve zaten bunun halihazırda gerçekleşmekte olduğunu, burada takılıp kalan Babacan ve benzerlerinin ise çuvallamak dışında bir seçeneklerinin olmadığını farklı kelimelerle defalarca anlattım, yaşayarak göreceğiz.
Not 24: Konut edinmede esas sorun faizin yüksekliği değil ki; KFK ile çözebilin. Hatta senelerdir eksi reel faizle kredi var! Sorun halkın satın alma gücü düşüklüğü, ülkeye giren yabancılarla daha da artan konut talebi, arz tarafında uygun arsa sorunları ve maliyetlerde artış.
Not 25: Depremin yıkıma uğrattığı veya her an (yeni depremlerle) yıkıma uğrayabilecek mekanları ve yaşanmaz hale gelen yerleşim birimlerini ‘terk edenler’ ile ‘terk etmeyenler’ şeklindeki ayrım, asıl ‘terk edebilenler’ ve ‘edemeyenler’ şeklinde düzeltilmelidir. Bunun iki şekilde sınıfla ilgisi oluyor: Kaçıp gitme olanağı bile olmayan veya gidecek yeri olmayanlar ile bırakamadıkları (çoğu yılların emeğine dayalı) mülklere sahip olan orta sınıflar mecburen bölgede kalmış. Can derdi dışında büyük derdi bulunmayan üst sınıflardan insanlar ise Türkiye’nin başka şehirlerine gidebilme fırsatı bulmuş.
Kalanlarla konuşulduğunda, asıl ayrımın ‘gidenler ve kalanlar’ arasında değil, gidenler ve (değişik nedenlerle) gideMEyenler arasında olduğu hemen anlaşılıyor. Sosyo ekonomik demografik değişimi gelecek yıllarda iyi izlemek lazım.
Not 26: Hiç güzel şeyler olmasa da mevsim avantaj sağlıyor gözlerimize, bahar kapıda ve şairin dediği gibi olur inşallah " Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır"
Not 27: Sınıfsal dezavantajlar deprem bölgesinde erzak dağıtımı sırasında daha bariz şekilde karşımıza çıktı: Depremden bir yıl önce bölgeyi ziyaret ettiğimde karşılaştığım tabloyu her hatırladığımda, deprem sonrası yardım dağıtmak için gidilen bazı yerlerde karşılaşılan ‘yardıma muhtaçlık’ derecesinin sadece depremle ilgili olmadığını düşündüm. Dağıtılan yardım malzemelerinin adeta kapış kapış gitmesi, sıkça izdiham yaratılması ve bazıları tarafından diğerlerinden daha fazla erzak alınmaya çalışılması, basitçe ‘aç gözlülük’ veya ‘bencillik’ ile açıklanacak bir durum değil.
Dağıtılanların bazılarına deprem öncesi koşullarda da erişimi olmayan ve bazılarına hayatı boyunca sahip olmayan/olamayacak insanların ihtiyacı, sadece depremin yarattığı mağduriyet derecesiyle ölçülemez. Yardıma her halükârda ihtiyacı olan, daha doğrusu yardıma muhtaç edilmiş inanlardan söz ediyor olmayalım?
Mağduriyetin derecesine bağlı olarak yardımın ne kadar hak edildiğine karar vermek de zordur. Çünkü bu ihtiyaç ve insani hak, deprem öncesi koşullarda zaten çoğu insan için geçerliyken, yaşanan felaket sonucunda artık herkes için geçerli hale gelmiştir.
Yardıma muhtaç birinin, o anda ihtiyaç duyduğundan daha fazlasını alıp bir kenara koymasına istif denmesi de asıl istifçi güç sahibi kurum ve görevlilerin suçunu görmemizi engeller. İnsanların zaten yaşadığı güvencesizliğe ek olarak, deprem sonrası yardımın devamlılığı ve istikrarı konusunda hakim olan kurumlara güvensizlik, o anı aşan bir kaygıyla, daha fazla edinme ve depolama tavrına yol açabilir. Bu, yanlış olsa da ayrı bir durum olarak değerlendirilmelidir.
Kısaca, deprem bölgesinin insanlarını sınıfsız bir kütle gibi ‘depremzedeler’ olarak adlandırmak anlaşılabilir, ancak sorunsallaştırılması gereken bir genelleme söz konusudur. Deprem olmasa da söz konusu yardım malzemelerine acil ihtiyaç duyan ve onlara ‘saldıran’ insanların durumunu ve tavrını doğru anlamak için, bunu akılda tutmak gerekiyor. Sınıfsal farkları sürekli dikkate alarak düşünmek, konuşmak ve yardım politikası belirlemek deprem sonrası analizlerinde hayati önem kazanıyor.
Not 28: Kısaca, deprem bölgesinin insanlarını sınıfsız bir kütle gibi ‘depremzedeler’ olarak adlandırmak anlaşılabilir, ancak sorunsallaştırılması gereken bir genelleme söz konusudur. Deprem olmasa da söz konusu yardım malzemelerine acil ihtiyaç duyan ve onlara ‘saldıran’ insanların durumunu ve tavrını doğru anlamak için, bunu akılda tutmak gerekiyor. Sınıfsal farkları sürekli dikkate alarak düşünmek, konuşmak ve yardım politikası belirlemek deprem sonrası analizlerinde hayati önem kazanıyor.
Not 29: “Ne yani, buradan kalkıp Japonya’ya kadar gittin ve orada her gün İstanbul’da yaptığın şeyleri mi yaptın?” diye sordu hayretle arkadaşına. “Başka ne yapabilirdim ki!” diyebildi şaşkınlıkla arkadaşı.
Not 30: “Dış dünyadaki yaşam biçimleri tekdüze hale geliyor ve her şey tek tip bir küresel şema üzerinde düzenleniyor. Halkların özgün gelenekleri yıpranıyor, giyim kuşam tek tipe eviriliyor, âdetler ve töreler ise küreselleşiyor. Ülkeler giderek daha fazla birbirine itiliyor gibi görünüyor, insanlar belli bir kalıba göre aktif ve canlı, şehirler de görünüşte birbirine giderek daha fazla benziyor. Dış dünyadaki yaşam biçimlerinin tekdüzeliği hiçbir zaman son yıllarda olduğu kadar hızlı ve pervasızca hakim olmamıştı. Bu durum, çağımızın belki de en yakıcı ve en belirleyici olgusudur” diye yazmış Thomas Bauer, ‘Dünyanın Tekdüzeleşmesi’ kitabında.
Not 31: Uzun yıllar sonra tarihçiler şöyle yazarlar mı? 30 Yıl Savaşları 2019'un Aralık ayında Vuhan'da başladı, Mart 2020'de FED'in parasal genişleme politikasıyla hız kazandı?
Not 32: İnsan gözü denilen bir çift küçük noktada bazen ne büyük acılar birikebiliyor! (ERICH MARIA REMARQUE / Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok)
Not 33: Herkes ateşini yanına alsın. Değişik bir cehenneme doğru gidiyoruz!
Not 34: "Hiç ağlayarak yemek yemediyseniz, hayatın tadının nasıl olduğunu bilemezsiniz."
Johann Wolfgang von Goethe
Not 35: Bilgiyle yontulmamış insanlarda inanma gereksinimi öylesine fazladır ki, herhangi bir mitoloji sisteminin çökmesi, olasılıkla başka türlü hurafelerin doğuşunu getirecektir.
Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı,
Carl Sagan
Not 36: Tarihin en acı derslerinden biri şudur:
Yeterince uzun zamandır aldatılmışsak ,
aldatmacayı ortaya koyan her
türlü kanıtı reddederiz .
Gerçeği bulmakla ilgilenmeyiz artık.
Aldatmaca bizi kafeslemiştir.
Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı,
Carl Sagan
Not 37: Ölçülü bir denge kurmak bilgelik gerektirir.
Not 38: İçinde hala acıyan bir yer vardı, ama iyi şeyler vaat eden bir acıydı bu, tamamen kapanmadan önce kabuk tutarken yanan yaralar gibi sıcak, ama yumuşak bir acı.
Korku, Stefan Zweig
Not 39: Ne tuhaf bir şey! Çoğu alçak, kirli işlerini, din yoluna adanmışlıklarıyla veya yüksek ahlaklarıyla veya anavatanlarına sevgileriyle maskelemeye çalışır.
Heine
Not 40: Dr Samuel Johnson’a göre:
Vatanseverlik bir alçağın son sığınağıdır.
Vatanseverliğe Karşı, Tolstoy
Not 41: Eskiden halklarını diğer halkların saldırılarına karşı savunmak için iktidarlar lazımdıysa da, bugün aksine, iktidarlar milletler arasında var olan barışı suni biçimde bozuyor ve aralarında düşmanlık uyandırıyorlar.
Not 42: Y. Ağıralioğlu Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı ile ilgili söylediklerinde haklı. Ama HDP ile ilgili söylediklerinde haklı değil. Ortak CB adayı kim olsaydı HDP desteğine ihtiyaç olacaktı. 2019'daki gibi hem İYİ Parti hem HDP'nin aynı anda desteklemediği bir adayın bu seçimi kazanma şansı yok.
Not 43: Paranın ve politikanın imanı ve ahlakı yoktur. Zaten paranın kendisi tanrısaldır.. Politikacılar ise ontolojik olarak yalancı olmak zorundadırlar, çünkü geniş halk kitleleri gönüllü olarak yalanlara inanmaya teşnedirler ve hakikatin soğuk yüzüne kendilerini kapatmışlardır.