Ev alma hayalinin olasılığı bile sıfırlandı. Bu işte bir yanlışlık yok mu? Bir insan hadi şanslı kredi bulup ev alırsa ancak 25 senede ödemeyi tamamlayabiliyor. Bir ev için bir insanın ömür boyu köle gibi çalışmak zorunda kalması adil midir? Öbür tarafta bir yılda 369 milyon (eski parayla) kira geliri elde eden azgın azınlık. Dünyayı biz doğmadan tapulamışlar. Böyle gelir ve servet dağılımı olmaz, olmamalı.. Gerekirse özel servet vergisi yoluyla topraklar, evler ve gayrimenkuller tekrar paylaştırılmalı. Şu an deprem bölgesinde inşa edilen TOKİ evleri sadece mülk sahipleri için değil kiracılar için de aynı koşullarda inşa edilmeli. Bir yerden başlanmalı. Sen işçisin işçi kal, ya da sen kiracısın kiracı kal denilmemeli. Emeğiyle dürüstçe çalışan herkes kimseye muhtaç olmadan onurlu şekilde yaşamalı. “Neresinde yanıldık biz bu hayatın?” demenin anlamı yok. El birliğiyle adil olmayan bu servet düzenine, elit bağnaz sermaye sınıfına, doğuştan şanslı olanların ve azgın azınlığın azgınlıklarına son vermeliyiz. Yoksa avm ye gider gibi oy kullanmakla bir yere varamayız.

Emekliler:

Muhalefetin emekliye 15 bin TL bayram ikramiyesi vaadi ne kadar gerçek inceleyelim mi? EYT sonrası emekli sayısı 16 milyona dayanacak. 1 bayramda ödenecek ikramiye meblağı yaklaşık 240 milyar TL. 2 bayramda yaklaşık 480 milyar TL. Konsolide genel bütçe yaklaşık 4 trilyon TL.

Ortalama emekli aylığını da yaklaşık 8 bin TL varsayarsak  emekli aylığının yıllık maliyeti de 1.5 trilyon yapar. Bunun 3'te 1'i prim ödemesiyle karsilanamayip genel bütçeden transfer desek 500 milyar TL yük de oradan gelir. Toplam emekli maliyeti yıllık 1 trilyon TL'ye dayanır. Yani bu, genel bütçenin neredeyse %25'inin emeklilere aktarılması demek oluyor. Hiçbir ülkenin bütçesi böyle bir yükü kaldıramaz. Ya SGK primleri ciddi şekilde artacak ya da KDV ve OTV artacak. Her halükarda enflasyonun patlamasıyla sonuçlanır..

Yaklaşık 375 ton altın yapıyor yılda

MB altın rezervi 600 ton civarında. Siyasilerin emekli maaşı ve asgarî ücret zamları üzerinden siyasi propaganda ve vaatlerde bulunmaları anayasa ile engellenmeli çünkü ülkeye en az terör kadar zarar veriyor.

Son söz: Yaralandığın yer ışığın içeri girdiği yerdir.. AK Parti’nin başkanlık seçimini kazanması durumunda, daha liyakatli kadroların atanacağına ve bu kadroların da doğru yol, yöntem ve politikalar uygulayacağına inanan varsa AK Parti’yi tercih etmeye devam edebilir; değilse, hiç kimsenin Türkiye’ye zaman kaybettirmeye hakkı yoktur

Not 1: 1980 yılında nüfus 40 milyon, toplam küçük+büyük baş hayvan sayısı 80 milyondu. Şimdi nüfus Araplar ve Afganlarla 90 milyon ama hayvan sayısı 73 milyon. Böyle bir dengede et fiyatı düşer mi? Soğan ekmekten vazgeçersen, çiftçiyi planlı ekimle korumaz, garanti vermezsen soğan fiyatı düşer mi?

Not 2: Ülkedeki insan nüfusu artıp, hayvan nüfusu azalmaya devam ettikçe; isterseniz TCMB banknot matbaasını 7/24 çalıştırıp halka helikopterlerle trilyonlarca TL para yağdırın, et kuyrukları uzamaya devam edecek. PARA yenilmez veya içilmez.

Not 3: Hilal Hanım dik duruşunuz, yerli ve milli olmanız, karakteriniz, yaptıklarınız ve yapmak istedikleriniz bizlere güç veriyor. Allah yardımcınız olsun güzel kardeşim. Amin ecmain

Not 4: Taş taş değil bağrındır taş senin

Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin

*

Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey

Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin

*

Bir İbrahim bıçağı ikiye biçer taşı

Sevgili nasıl kırdı kutlu dişin taş senin..

Not 5: kendini yönetemeyen devleti yönetemez.

Not 6: zayıf zekaların bir konu üzerinde yeniden düşünebilme becerileri yoktur, bu nedenle dogmatik olmaları kaçınılmazdır.

Not 7: Tahammur - Ekşime - Sirkeleşme!

Doktora yapıyorsun, ilkokul hocanı aşağılayamazsın. Olmaz!

Bir insanın bundan mutlaka korkması gerekir.

Güçlü bağlanma duyguları olanlardaki adanma duygusu boşa çıkarsa büyük bir travma meydana gelir ve TAM TERSİNE CANAVAR KESİLİR!

Dücane CÜNDİOĞLU

Not 8: YASA YOKSA ÖZGÜRLÜK YOKTUR!

Not 9: insanlardan beklentiyi azaltmak dertleri azaltmak demektir; beklenti demek dert demektir çünkü.

Not 10: Kaybettiklerini kendileri de biliyorlar, HDP diyorlar, TOGG diyorlar….yapabilecekleri bir şey yok…. Çaresizler

Not 11: Kızılcık Şerbeti Dizisi’ne önce RTÜK, ardından İdare Mahkemesi’nce yapılan müdahalenin demokratik bir hukuk devletinde asla yeri olamaz! Basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale söz konusudur. Ve bu yönüyle söz konusu karar Anayasa Mahkemesi’nden mutlaka dönecektir!

Not 12: Bu seçimde sadece iktidardan kurtulmayacağız....Bu seçimde popülizmi ve egosunu bu ülke ve halktan üstün gören sözde siyasilerden de kurtulacağız...Tarihin tozlu sayfalarına karışacaklar.

Not 13: Diyarbakır, Şırnak, Hakkari, Van, Tunceli, Batman, Mardin illerinde Kılıçdaroğlu’nun oyu %70 den aşağı düşmez….

Not 14: Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum...

-- Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay

Not 15: Can sıkıntısı..

Çocukta anlaşılır, ergende faydalıdır; sıkıla sıkıla sıkıntıdan çıkacak kapıları bulur ergenler...

Lakin yetişkinlerde belalı bir şeydir can sıkıntısı...

Bir işi bitirince diğerine başlayamayan, kendini ciddi şeylerle oyalamayan, yalnız kalmayı bilemeyen ve derdiyle yüzleşemeyen bir yetişkin ne fenadır!

Başlarına ne işler açarlar...

Cinlikleri de bir işe yaramaz, artık "cinli"dirler çünkü...

Not 16: Bir zamanlar şöyle yazmıştım: "Pek yakında bütün arkadaşlıklarımız yeni yetmelerin sabahlara kadar kankalarıyla play-station oynamasını andıracak. Şamata durduğunda, oyun bittiğinde herkes evlerine dağılacak!"

Şimdi bakıyorum da, gerçekten öyle de oldu.

Not 17: Hep başa gelince fark edenlerden, kafayı duvara vuranlardan, her seferinde "artık çok geç" gerçeğiyle yüzleşenlerden mi olacağız?

Mesela et fiyatlarındaki bitmek bilmeyen artışı marketlere bağlayıp geçecek miyiz?

Mesele sadece et de değil, hayvan ürünleri...

Yapay et şirketlerinin yöneticileri 2020'de ne diyorlardı, hiç dikkat ettik mi?

Yazayım şuraya, aklımızda olsun: "Hayvan temelli ürünlerin 15 yıl sonra gıda endüstrisinde yeri olmayacak."

Not 18: cami duvarına bırakılan çocuk da büyür.

Not 19: Hani Firavun’un köleleştirdiği İsrailoğulları, zulüm ve baskı altındayken Hz. Musa onları uzun ve yorucu bir sürecin sonunda özgürlüklerine kavuşturuyor ya.

Uzun süre bir bakıma ekmek elden su gölden ve özgürce bir hayat yaşamaktayken bir süre sonra “Hep bunları mı yiyeceğiz? Yok mu başka bir şey, hani soğan, hani sarımsak, mercimek?” diye söylenmeye başlıyorlar.

Burada, Hz. Musa’nın liderliğinde kendilerine sağlanmış olan o özgürlük ortamında, üstelik en kaliteli, belki üst sınıf insanlara özgü yiyecekler karşısında soğan talep edilmesi yine tesadüf değildir. Soğan belli bir konfora alışıp onu rutin olarak yaşayanlara çoğu kez musallat olan bir geçmişe özlem, yani nostaljinin ifadesidir.

Yasin Aktay

Not 20: Tüm milletvekili adayları inanılmaz bir hizmet aşkı içindeler.

İnsanın gözleri yaşarıyor. Allah yardımcıları olsun. Amin ecmain inşallah.

Not 21: Hiçbir hükümetin halkın gündelik hayatındaki sıkıntıları küçümseme lüksü yoktur. Demirel’in hep tekrarlanan “Tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” sözü bunu anlatır. Seçmenin oy verme tercihlerinde en büyük belirleyici her yerde ve her zaman ekonominin durumudur. Çünkü insanlar şunu düşünürler: Benim mutfağımdaki yangını söndüremeyen bir hükümet orman yangınını da söndüremez. Ekonomiyi yönetemeyen bir hükümetin ülkeyi yönetmesi düşünülemez.

Yalnızca seçim sandığıyla gelen hükümetler değil, tarih boyunca dünyanın her yerinde ve her devirde kralların, padişahların, imparatorların da önceliği daima halkın mutfağı olmuştur. Roma imparatorları için bilhassa başkent ahalisinin buğday ihtiyacını karşılamaktan daha önemli bir konu yoktu.

Osmanlı padişahları da özellikle İstanbul halkının temel tüketim ürünlerine kolay ve ucuz biçimde ulaşabilmesini sağlamayı öncelikli iş olarak görürlerdi. Mehmet Genç “iaşecilik” adını verdiği bu politikanın Osmanlı ekonomisinin üç temel ilkesinden biri olduğunu ileri sürmüştür.

Ama nedense bugünlerde öylesine bir akıl tutulması yaşanıyor ki iktidar sahipleri normal şartlarda hiçbir siyasetçinin yapması düşünülemeyecek yanlışları üst üste yapıyorlar. Mesela soğanın pahalılığından şikâyet edenleri Hz. Musa’ya itaatsizlik eden Yahudilere benzetmek gibi.

Siyasi figürler ile dini figürler arasında bu şekilde saçma benzerlikler ihdas etmeye de özel bir merakları var zaten. Siyasi vaziyeti dinî bir mesele olarak kabul etmemizi istiyorlar. Böylece her türlü olumsuzluğu da sözde birtakım dinî amaçların gerçekleşmesi uğruna sineye çekmemizi bekliyorlar.

Oysa bu akıllıca bir siyaset değil. Çünkü vatandaş soğanın sarımsağın fiyatını veya evine et, süt, yumurta götürüp götüremediğini hesaba katmadan “İslam dünyasının lideri olacağız, Kudüs’ü kurtaracağız, Ay’a çıkıyoruz, uzaya gidiyoruz…” laflarının peşine takılıp gitmez.

Pazardaki soğan sarımsak fiyatlarına bile hâkim olamayan bir yönetimin dünyaya hâkim olma mücadelesi verdiğine inanacak olanlar vardır memlekette gerçi ama bunların kendi başlarına iktidar partisine bir seçim daha kazandıracak sayıda olabileceği de düşünülemez herhalde.

Not 22: 2002 yılında Uganda+Tanzanya ülkelerinin ekonomik büyüklüğü 20.3 milyar $. Bu iki ülkenin ekonomik büyüklüğü 2021 yılında 108.4 milyar $ seviyesine ulaşmış. Aynı büyüme hızını Türkiye gerçekleştirmiş olsaydı 2002 yılındaki 240,3 milyar dolardan 2021 yılında 819,0 milyar dolar yerine 1 trilyon 275 milyar dolara çıkmamız gerekirdi.

Not 23: Morituri te salutant!’. ‘Morituri te salunt!’. Roma’da gladyatörler dövüş öncesi Sezarlara böyle seslenirlermiş; ‘ölecek olanlar, seni selamlar.’ İnsanın öyküsü tuhaftır. Geçmiş kelimesi yerine bilerek öyküyü kullandım çünkü güç karşısında insanın kendisini fani sayıp feda etmesi varlığını hala sürdürüyor. Gerçi gladyatörler içlerinden gerçekten böyle mi hissederlerdi bilmiyoruz. Bir aslanla baş başa kalıp da ölüm kalım savaşı verecek cesaret ve gücü kalmayan çağdaş insanın bunu bilmesi de zor. Onun yerini seyirlik hissi veren daha bir ölümlülük duygusu kaplıyor ve yaşamanın sonsuz saltanatı içinde uyuşup gidiyor.

Ölüm gibi ölümsüzlük de çoktan metafiziğini yitirdi günümüzde her yerde. Meyve vermeye hazırlanan bir taze dut dalının saklı hüznü yok gün ışığına çıkan hiç bir yüzde. Fakat, her an ömrünü çağdaş Sezarlara vermeye hazır faniler eksik değil. Onlar, türlü macunlarla uyuşturulmuş zihinleriyle aktif bir ‘assassin’ halindeler. Yetmedi gladyatörlerin rolüne bürünüp ‘morituri te salutant’ diyorlar. Bizim ömrümüz sana feda olsun. Biz yok olalım sen yaşa!

Ölümlü olan insanın elinden alınan bütün yaşam değerleridir. Kitle bir yerde kendi hayat hakkını bir simgeye kolayca terk edebiliyorsa orada büyük bir yoksulluk vardır ve Tanrı’nın ebedi vasfı güç istenci tarafından gasp edilmektedir. Ölümlü olmak bilgisi insan için bir ayrıcalıktır ve bu sebepten yaşamak ölümden daha kıymetlidir. Hiçbir sezar, zafer vaadiyle gladyatörleri aslanlara, kitleleri de güç istencine teslim edemez. Sadece Sezar’ın yaşadığı hayat çalıntı bir hayattır.

Not 24: Yalnızlık gittiğin yoldan gelir…