Dizi sektörünün tam içinde olmasam da yıllardır işlerin nasıl döndüğüne, hangi dengelerin ön planda tutulup kimlerin neye göre harcandığına tanıklık etmiş bir insan olarak, son günlerde yaşanan tartışmalara hiç şaşırmadım. 

TV100’de Fuat Uğur’un konuyu alevlendiren yazısının aylar sonra gündeme gelmesi dahi sektörün büyük bir tekel altında olduğunun göstergesidir. 

Nasıl olur da bir yapımcı ya da kanal yöneticisi olayı merak etmez? 

Bir anlam verememiştim. 

Fuat, yazısını yayınladığı ilk gün bir arkadaşımın yönlendirmesiyle okumuştum. 

İddialar karşısında yapacak bir yorumum yok. 

Ancak, yıllardır medya sektörünün içinde bir insan olarak Fuat’ın yazısını habercilikten anlayan bir gözle incelediğimde, kendinden emin ve bilginin güvenilir bir kaynaktan geldiği anlaşılıyor. 

Yazıda isimler yok. 

Kimine göre “Şu”, kimine göre “Bu” deniliyor. Kim kimdir bilmiyorum; ancak iddiaların yenilir, yutulur, sümen altı edilecek tarzda olmadığının hepimiz farkındayız. 

Yazıda sözünü ettiği “Rekabet Kurulu Denetimi”, yine son günlerde tartışmaların odağında olan Ayşe Barım tarafından da kabul edildi. 

Yani, Ayşe, Fuat’ın yazısını doğrular bir açıklama yaptı. Barım; “…Hukuksal bir sürece gireceğiz. Rekabet Kurulu tarafından başlatılan soruşturmayı anlatamam.Sektördeki bazı şirketlere açıldı, bunlardan birisi de benim şirketim. Cevap vereceğiz ve savunma yapacağız. Hedef oldum, yapacak bir şey yok. İnşallah bundan sonraki süreci takip edeceğiz.” dedi. 

Ayşe Barım’ın Türkiye’de menajerlik sistemini kuran, oyuncu ve yapımcı arasında gösterdiği dengeyle büyük emekleri olan bir kişi olduğunu elbette göz ardı edemeyiz. 

Ancak, doğruları kadar tartışılan davranışları olduğunu da hatırlatmadan edemeyeceğim. 

Okyanuslarda büyük balık, küçük balığı yutar. Ancak büyük balık, her zaman küçük balık olduğunu bilerek yaşar. 

Yok saymaz, “Nasıl olsa ben daha güçlüyüm, ne olursa olsun…” demez. Aslında bugün tartışılan “5 milyon dolar” olayı değil.

O işin daha “dedikodu” kısmı.

Tartışılan konu, yok sayılan hayatlar, hırs, kibir, ego yüzünden bir kalemde piyasadan silinen isimler ve insanların ekmeğiyle oynanması.

Sektörde kendi ve kendi ekibinden başka kimseye değer verilmemesi.

Örneğin, Türk sinema ve dizi sektörüne yıllarca emek veren Ahu Tuba’nın cenazesini Amerika’dan neden bir iş insanı getiriyor da sektörün bu dönemde büyük paralar kazanan kadın hakları savunucuları tepkisiz kalıyor? 

Hani günlerdir “Kadın hakkı” diye açıklamalar yapan oyuncular, Ahu’nun kızı Anjelik’i arayıp hastane masrafları konusunda imece usulü destek olacağını söyledi mi? Oysa, Ahu kadını ekrana taşıyan önemli bir isimdi. 

Kızı ise tek başına mücadele eden bir kadın. 

Ölen kadın oyuncuların neden öldüklerini biliyorlar mı? Yine eskilerden Serpil Örümcer, “Elektrik paramı ödeyemiyorum.” diye avaz avaz bağırınca neden bir mafya lideri yardım ediyor da Serenay Sarıkaya zahmet edip bu sorunun ne olduğuna bakmıyor? 

Seda Fettahoğlu’nun Beyoğlu’nda hepimizin geçtiği bir parkta intihar etmesinin sebebini Hazal Kaya acaba merak edip ailesine sordu mu?

Hazal, Ayşe Barım’ı savunduğu açıklamasında, “Sırf başarılı, güzel, yetenekli ve hayatını dilediği gibi yaşıyor diye kadınlara bedel ödetme yarışına giremezsiniz.” diyor. 

Seda Fettahoğlu, hayatını dilediği gibi yaşayamadığı için intihar ettiğini hatırlatmaya gerek var mı? 

Kendinden başka kimseyi düşünmeme üzerine kurulu bu yapı artık yıkıldı. 

İtibar yerlerde. 

İddialara kamuoyunu tatmin edici cevap bile verememeleri durumu daha da vahim hale getiriyor. 

Günlerdir yapılan açıklamalar komedi.

Hatta bu açıklamalar Fuat’ın yazısını onaylar nitelikte. 

Bari kriz yönetimi konusunda bir danışmanınız olsun. Öyle bir danışmanları olmadığı belli ki, koro gibi hep bir ağızdan yapılan saçma sapan açıklamalar sosyal medyada. 

İD İletişim’in yaptığı açıklama ise tamamen saçmalık. 

Ayşe Barım’ı ilk kez bu kadar paniklemiş ve çaresiz görüyoruz.

Daha bir hafta önce bir dizi toplantısında “ben istemezsem vermem…” naraları atarken bugün geldiği noktadan herkesin ders çıkartmalıdır. 

Yazık, tüm dünyada marka haline gelen Türk sinema ve dizi sektörünün hali içler acısı durumda. 

Bunun sorumluları ise sanat ve sanatçılığı menfaat ve egoya tercih eden zihniyet.

Ama artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin! 

Detay Fotoğraf-543

Son günlerin en klasik fotoğrafını bende kullanmak istedim. Kim çekti bilmiyorum o yüzden çeken kişiyi yazamadım…

Cenk Eren oldukça zayıflamış

Geçenlerde Cihangir’de yürürken Cenk Eren’le karşılaştım. 

İnanın, tanıyamadım. “Volkan” diye seslenmesiyle döndüm; o da ne, “Cenk Eren”! Harika zayıflamış.

“Erkekler estetik yaptırmasın” görüşünü yıkıp yerle bir eden operasyonu da harika olmuş. 

Bu arada, Cenk’in yeni şarkısı “Dost Meclisi”ni çok beğendim. 

Sosyal medyada çok paylaşılıyor. 

Keyifli bir klip çekmiş. 

Cenk Eren’in konser maratonu 2025’te de devam ediyor. 

İstanbul’da Cenk’i dinlemeye gitmek isteyenler, 17 ve 31 Ocak’ta 888 İstanbul’da, 25 Ocak’ta Yeni Gazino’da sahne alıyor.

Detay Fotoğraf-544

Cenk Eren sosyal medya da takiplerine soruyor “daha zayıflayım mı” diye. O fotoğrafı hemen aldım sizlerle paylaşmak istedim.