Nur yüzlü anam...
Nur yüzlü anam.. Ben anamı al yanaklı nur yüzünden tanırım Ceylan güzeli durusu vardı Yüreği kocamandı Bir ülke kadardı Sırtını evlatlarına yaslar Hep ağlardı
Ben anamı al yanaklı nur yüzünden tanırım
Ceylan güzeli durusu vardı
Yüreği kocamandı
Bir ülke kadardı
Sırtını evlatlarına yaslar
Hep ağlardı
Sürmeli gözleri vardı
Balkıyan bir ışık huzmesi
Masum gülüsü yüzünden narin
Hep bir fırladı fırlayacak heyecan yumağıydı
Tedirgin..
Ben annemi eskimiş resimlerden tanırım
Çifte zülüfleri gecemsi ışırdı
Bakışları biteviye akardı
Seyreyleyene durmaksızın çağlardı
Dudaklarında bir uzun hava ezgisi taşırdı
Tekmil cerenler ellerine su dökerdi
O kadar güzeldi ki
Bir top som altın gibiydi
Annem resimlerdeki gibiydi..
Son söz: Elitleri bu kadar ahlaksız toplum hiç düzelmez. Hangi toplumun elitleri bu kadar aymaz ve paratapar ve makamperest.
Realite: Devlet hastaneleri, insanın kendisini inanılmaz derecede güçsüz, kimsesiz ve çaresiz hissettiği, sadece bir rakamdan ibaret gördüğü yerler. Hiç ölmeyecekmiş gibi davranan kibirli, gururlu bir insanı ayda bir herhangi devlet hastanesinde endoskopi veya Endokrinoloji ya da kardiyoloji sırasına sokun, mum gibi yumuşar. Hele bir de kolunuzu ayağınızı kırıp acile başvurun evrende toz zerresi olduğunuzu iliklerinize kadar hissettirirler.
Not 1: Eyüp’te 36 kilo kokain ele geçirilmiş.
Piyasa değeri 125 Milyon TL imiş.
Diğer bir deyişle, gramı yaklaşık 100$.
Bu kadar para eden bir maddeyi, kovalayarak bitirmek imkânsızdır.
İKTİSAT biliminin çözümü ise, KENEVİRİ serbest bırakmak. Böylece, KOKAİN TİCARETİ geberiyor.
Not 2: BUNGALOV SKANDALINDA yakalanan KAMERA, internette 750 TL'ye satılıyor.
İlginç olan, bu aslında GİZLİ KAMERA falan da değil.
GÜVENLİK KAMERASI gibi bir şey.
İşletmecinin IQ'su merak ettirdi.
Not 3: Osman Gökçek'in milletvekili olduğunu bilmek, ülkeye dair tüm umutlarımı yerle bir ediyor.
Not 4: Nerede okumuştum hatırlayamadım şimdi. biri, "nefret ettiğim halde neden babaannemi öldüremem? hukuk mu? hukuku atlatırım. cehennem korkusu mu? tanrıya inanmıyorum ben. ama bunu yapamam, çünkü içimde bir katille yaşayamam" demişti. işte bu vicdandır. insanı insan yapan şey.
Not 5: Sadece bilmekten ve tanımaktan korkan insanlar etraflarını düşmanlarla çevrili görürler. Sadece yaralarının merceğinden bakanlar, etrafta saldırgan yabancılar görürler. Anlayabilen kişi için herkes aşinasıdır.
Not 6: İnsan bir kere tek başına kalmaya görsün! Nerede olsa tek başınadır. Meydan savaşında bile... (KEMAL TAHİR / Esir Şehrin İnsanları)
Not 7: Sabah uyanılıyor, TV açılıyor.
Ekrandaki konu ne?
Hastalıklar ve tedavileri...
Uzmanlar, uzmanlığı kendinden menkul olanlar; ana akım tıbba bağlı olanlar, alternatif tedaviciler...
Yağmur gibiler.
Çeşit çeşit...
Tedavi mi?
Bir tıp kurumuna köle olmak anlamına geliyor; çünkü herkes ikna olmuş durumda; kalıcı tedavi diye bir şey yok.
Kalıcı bağ var...
Hekimle, ilaçlarla, hatta duruma göre "şifacı"larla bağ...
Baksanıza, astrologlar bile kendilerini yeni duruma uydurdular; burca göre şifa anlatıyorlar...
Keskin bir viraja yaklaşıyoruz gibi geliyor bana...
Baştan ve düzgün bir sağlık kavrayışı için bu yoldan dönmemiz gerekmiyor mu?
Şimdi diyeceksiniz ki...
Buna ne ilaç, ne tıp sektörü izin verir, ne de medya...
Doğru ama bakın, yine unuttunuz; dünyanın en hızlı büyüyen sektörü sigortacılık var bir de; hani ömrümüzü ipotek ettiğimiz sektör.*Fakat yine de keskin viraja doğru yaklaşıyoruz.
Pandemi derin bir sarsıntı oldu.
Geriye kalbi, akciğerleri, metabolizması hasta insanlar kaldı.
Not 8: Hafıza apaçık bir tuzaktır: Geçmişi bugüne uydurmak üzere değiştirir, yeniden biçimlendirir. (MARIO VARGAS LLOSA / Masalcı)
Not 9: Kamusal fanteziler, bir siyasi partinin anlatacak bir hikâyesi olması meselesinden daha fazla bir şey. Çünkü insanları bir arada tutan şey, yaratılan kamusal fantezilerdir. Örneğin Hitler, o dönem geniş kitleler için bir kamusal fantezinin vücut bulmuş haliydi. O dönem Alman halkının bir kesimi yaratılan bu kamusal fantezilerle bir başka gerçeklik içinde yaşıyordu. Değerler, bir gruba ya da topluluğa bağlılık, ancak bizi birbirimize bağlayan fanteziler sayesinde bir anlama kavuşur. İyi sinemacılar, yazarlar, gerçeğe gömülü bir halde duran bu olumlu ve olumsuz fantezilerle uğraşırlar çoğunlukla. Kamusal fanteziler, içinde yaşadığımız veya yaşamak istediğimiz toplumun türünü tanımlar, iç dünya ve dış dünya arasındaki bir ara bölgede gerçekleşir. Sosyal ve siyasal süreçleri anlamak için bu fantezileri de anlamak gerekir.
Not 10: Çökmüş bir dünya fantezisi özellikle Gazze'de yaşananlar gibi pek çok olay, durum ve politik gelişmelerle yaygınlaştı. Hayatta kalmaktan daha fazlasını talep eder hayal kuran. Hayatı devam ettiren de bu fazlalıktır, hayatta kalmanın fazlalılığı. Hayatı devam ettiren bu fazlalık azalmış durumdayken, siyaset ya da sanat yapmanın da anlamı azalmış gibi, kayıplar ve yasla dolu ıssız bir dünyada gibiyiz. Tıpkı son yıllarda bolca tükettiğimiz post apokaliptik diziler ve filmlerdeki gibi.
Not 11: Çökmüş bir dünyada kayıp olan şey, psikanalitik anlamda iyi nesnedir. İyi nesne, insanın içinde taşıdığı, güven ve sevgiyle bağ kurabildiği ilk deneyimlerin temsilidir. İyi nesnenin yokluğu insanın iç dünyasında bir ıssızlık yaratır, ıssız bir dünya. İyi nesne, ancak insanların birbirleriyle ve diğer canlılarla bağlarını yeniden kurabilmesiyle yeniden kamusal fantezilerde yerini alabilir. Bu bağları neoliberal politikalar bozup dağıtmışken, bağlantısızlık otokratik ve totaliter siyasetleri yüzeye çıkardı. İyi nesne içimizden sökülüp alındığı için anlamsızlık ve melankoli her yeri sarıp sarmaladı. Ortak bir amaç için insanların bir araya gelebilmesi ve birbirine teması bu yüzden iyileştirici bir etkide bulunur, hem tek tek insanlara, hem de dünyaya.
Not 12: Bugünün dünyasında ‘normal’in standartlarını sizin benim gibi sıradan insanlar belirlemiyor. Yeni ‘normal’in kurucu güçleri, sahipleri var. Bir şeylerin kalabalıklarca normal kabul edilmesi isteniyor, bunun için masum görünümlü algılar oluşturuluyor ve çeşitli araçlar aracılığıyla bu hazır algılar açıktan ya da alttan alta toplumsal hayatın mecralarına yoğun biçimde salınıyor ve yavaş yavaş bütün zihinlere sızarak onları ele geçiriyor. Yeni oyun kurucular kendi kurgusal normallerini hepimizin zihinlerine tartışılmaz bir kabul olarak kodluyor, giydiriyorlar. Mesela, bir önceki sene herkesi bol paça pantolonun güzel olduğuna inandıran moda ‘tanrı’larının, bir sonraki sene dar paçaya aynı payeyi tartışılmaz biçimde yükleyebilmeleri için zihinlerin ele geçirilmiş olması dışında bir açıklama bulmak mümkün olabilir mi? Ya da mesela, yıllar yıllar boyunca sabahları çay eşliğinde kahvaltı eden insanların, neredeyse bir anda filtre kahvelerini içmeden güne ayık başlayamaz hale gelmelerinin, birtakım kahve markalarının Türkiye pazarına girmelerinden sonra ortaya çıkmasında bir acayiplik olmadığı söylenebilir mi?
Not 13: Düşünme kapasitemiz, kendi çıkarımıza ve sağduyuya uygun olduğunu varsaydığımız o tehlikeli aldanışa hizmet etmedikçe, acınacak derecede kısıtlıdır: Görme, duyma, dokunma, tatma ve koklama kapasitemiz bile kandırmacanın tülleri ardında öyle bir gizlenmiştir ki, dünyayı yeniden masumiyet, hakikat ve aşkla yaşantılamaya başlayabilmek için her kişinin yoğun bir şekilde bildiklerini unutma eğitiminden geçmesi gerekir.
Not 14: Ve bizler, bu gelgit içinde olduğumuzdan başka bir şeye dönüştürülürken ses dahi çıkaracak bilinçte değiliz buna artık. Yeni normallerin kölesiyiz artık hepimiz, bize ne taraf gösterilirse cümbür cemaat o tarafa doğru koşuyoruz. Anormal durumuna düşmemek için sımsıkı sarıldığımız yeni normalimiz bu artık bizim!
Not 15: “Böyle uzun yolculukların sorunu…sonunda kişinin kendi kendine konuşmak zorunda kalması, ki bu da korkunç sıkıcı olabiliyor, çünkü bu konuşmaların yarısında bir sonraki lafın ne olduğunu biliyorsunuz” diyor ‘Evrenin Sonundaki Restoran’ kitabında Douglas Adams.
İnsanın kendisiyle hiç konuşmadığı bir dünya son derece sıkıntılıydı, insanı kendinden habersiz kılıyordu çünkü. Ama insanın herkesin ortasında yüksek sesle sadece kendisiyle konuşabildiği bir dünya da bir o kadar sıkıntılı! Herkesin sadece kendi sesini duyabildiği, kendi sözlerine tahammül edebildiği tek kişilik yalnız ve hatta ıssız bir dünya! Hiç kimsenin işitmediğini bildiğin halde sürdürmek zorunda olduğun bir oyun! İçinden çıkarmak zorunda olduğun milyonlarca kelime, söyleyemediğin her dakika içini sıkan, ekşiyip duran, içinin duvarlarına tırnaklarını geçiren sözler! Üstelik söylenmeyi ne kadar hak ettikleri bile bu kadar şüpheliyken!
Not 16: Biz insanlar, yeryüzünün gezgin işaretleri, dışarıya bir evle, bir yüz ifadesiyle, bir aileyle veya bir işle gösterdiğimiz hayatın köklerini içeriye; ruhumuzun dehlizlerine salar ve derinlere, arkalara itilmekte olan kimi düşüncelerin karanlıkta kalmalarına sebep oluruz. Bize bir durumun sonuna kadar gidebilme cesaretini, kuvvetini ve deliliğini sağlayanın akıl edebildiklerimiz ve aklımıza gelenlerden çok, hatırladıklarımız, tahayyül edemediklerimiz ve hayal edemediklerimiz olduğunu unuturuz.
Not 17: Uzun süreli enflasyon ekonomiyi asla 'canlandırmaz'. Aksine, üretimi ve istihdamı dengesizleştirir, bozar ve yanlış yönlendirir.
Henry Hazlitt
Not 18: Dünya ve hayat zorlaştıkça, küçük güzel şeylerin ruhumuzda yankısı büyüyor. Böylesine zalim bir dünyada, güzelliğin ve iyiliğin her belirtisi gözlerimizi yaşartıyor.
Not 19: İnsan bastırdığı duygunun esiri olur.
Cahit Zarifoğlu
Not 20: Nefesini yüzümde tutuyorum
Gülüşünü aklımda
Cahit Zarifoğlu
Not 21: İşte
Böyle böyle
Büyüyorum
Bir gündüz geliyor
Bir gece
Not 22: “Hiçbir zaman anlamadı insanoğlu
Dünya birine kalacak olsaydı Süleyman’a kalırdı
Ölüm satın alınsaydı Nemrut tutar alırdı
Çıkmadık canlara derman bulurdu
Lokman Hekim ölmedi mi?
Bu yüzden hiç korkmadık biz
Umudumuz hep Allah’tandı.
Derdimize yüksel dedik, istediğin kadar yüksel!
Nasıl olsa geçmeyecek misin?
Zalimlere güçlen dedik, dilediğin kadar güçlen!
Nasıl olsa düşmeyecek misin?
Öyle oldu, olacak.
Bu dünya iyiyle kötünün arasında bir yerde
Ama günü geldiğinde iyilerden taraf olacak.”
(İlhan Dilek)
Not 23: sokak köpeklerinin bir çocuğa saldırısından sonra "neden buna karşı bir önlem alınmıyor?" dediğim için "köpek düşmanı" ilan edilmiştim. bu toplumun meseleleri algılama ve yorumlama biçimi beni şok ediyor gerçekten.
Not 24: yolda yürüyen adama yan baktığı gerekçesiyle kurşun sıkan asker, hastaları hakkında çirkin WhatsApp yazışmaları yapan doktorlar ve öğrencileri hakkında sapıkça mesaj atan öğretmen... demek ki neymiş; mesele asker olmak, doktor olmak, öğretmen olmak değil, "insan" olmakmış. Eğitim okumak insanı adam etmiyormuş.
Not 25; ‘Dünyada bir parça iyilik varsa, onun uğruna savaşmaya değer’. Bir zafer ihtimali olmasa dahi umuda ve gayrete devam etmek. Umutlu kötümserlik. Belirsizliklere rağmen, çabalarımızın sonuç vermeme ihtimaline rağmen, ahlaken doğru olanı yaptığımızın bilgisiyle umudu ve gayreti sürdürmek. Kırılgan bir çağın kırılgan erdemi.
Not 26: HİLAFET mecburen kaldırıldı.
Geri getirilmesi de imkansız.
Getirirsen de, piyasaya MUSTANG diye sunulan 2.3 arabalara benzer. V8 gibi olmaz. Piste sokarsan, uzun yarışta motoru cortlar.
Mecburen kalktı, çünkü KAYBETTİK.
Yoksa, Atatürk bu GÜCÜ niye bıraksın?
Not 27: Hasmı olmayanın dostu olduğuna inanmayın. Çünkü dostluğun dostluk olduğu birlikte keyif sürüldüğünde değil, iki zatın bütün dünyaya karşı sırt sırta verişinden anlaşılır. Açıklık, netlik, sarahat esastır. Gizli hasım, gizli dost şahsiyette sahtelik işaretidir.
Not 28: Soğuk kâğıtlarım özlüyor seni./ Ne yazarım ki ışıksız, sensiz? / Boğuk harflerim bekliyor seni. / Geri getirecek misin ellerimi? / Kırık sözcüklerim özlüyor seni. / Ne yazarım ki elsiz, sessiz? / Yıkık tümcelerim bekliyor seni.
Not 29: Söner yangın birazdan/ Yatışır özlem./ Bir gün karşılaşırız / Bir gün, bir yarım akşam.