Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Aramızdan sonunda bir lider çıktı onun da diploması sahte çıktı.. Muhalif kitlenin hali pür melalini en iyi anlatan sözlerden biri bu başlık. Ekrem Başkanın diploması 18 Mart 2025 itibarıyla iptal oldu. Görünen köy kılavuz istemez. Şurası kesin. Başkan İmamoğlu bir sonraki seçimde Cumhurbaşkanı adayı olamayacak.
Aramızdan sonunda bir lider çıktı onun da diploması sahte çıktı.. Muhalif kitlenin hali pür melalini en iyi anlatan sözlerden biri bu başlık. Ekrem Başkanın diploması 18 Mart 2025 itibarıyla iptal oldu. Görünen köy kılavuz istemez. Şurası kesin. Başkan İmamoğlu bir sonraki seçimde Cumhurbaşkanı adayı olamayacak.
İşin en ilginci Ekrem İmamoğlu’na bugüne kadar defalarca dava açıldı siyaseten yasaklanmak istendi ama başarılamadı. Altın vuruş diploma konusunda geldi. Bu konuyu ortaya çıkaran isim ise Veryansıntv’den Erdem Atay oldu. En sert muhalif isimlerden biri. İktidar kanadının başaramadığını muhalif kitleden biri başardı. Bu bile iktidar bürokratları, gazetecilerinin ne kadar beceriksiz olduğunu ortaya koyuyor.
Diploma iptalinden sonra kendini Türk Milletine emanet eden İmamoğlu’na sabahın erken saatlerinde Medya A.Ş. ve Kent Uzlaşısı davalarından gözaltı kararı verildiği haberi geldi.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir İstanbul Belediye Başkanı gözaltına alındı.
Muhalefetin en yumuşak karnı güçle ve parayla imtihanıydı. Uzun süre iktidardan uzak kalan CHP bir anda yüksek bütçeli belediyeleri yönetmeye başlayınca doğal olarak yolsuzluğa bulaşmış olabilirler. Yeryüzünde paranın hele de çok paranın hele hele de mutlak gücün bozamayacağı insan yoktur. Bu konuda istisnalara sadece kaideyi kuvvetlendirir.
Tabii burada açıkça ifade edelim:
Şu an sabah yaşanan yolsuzluk operasyonu dahil verilen gözaltı kararının hukuki olduğunu iddia etmek çok güç. Ekrem İmamoğlu İstanbul Belediye Başkanı olmasa ve Cumhurbaşkanı adayı olmasa diploması iptal edilir miydi, bu yolsuzluk operasyonları ve bunca dava açılıp 20 milyonluk şehrin belediye başkanına bu kadar hoyratça davranılabilir miydi?
Anlaşılan iktidar gözünü karartmış. Doğru bir hesap değil bu. Büyük ihtimal Ekrem Başkan tutuklanıp cezaevine koyulacak ve aday olamasa bile cumhurbaşkanlığına, dışarıda muhalif kitlelere önderlik etmesine izin verilmeyecek.
Peki bu işin sonu ne olur diyorsanız..
Yargının elindeki gücü orantısız kullanmasının hükümetin ve AK Partinin lehine olduğunu düşünmüyorum. Mahkemeler eliyle iktidarın meşruiyet alanı daraltılıp sanki devleti yöneten ak partinin en az %50’lik desteği yokmuş gibi bir algı yaratılıyor. Başkan Ekrem İmamoğlu’na ve aralarında Şişli ve Beylikdüzü Belediye başkanlarının 105 kişiye yapılan operasyon ters tepecek bir hamle olup AK Partiye tarihin önünde çok zor duruma düşürecektir. Muhtemelen ilk yapılan seçimde muhalefet, adayına bakılmaksızın seçimi kazanacaktır.
Dışarıdan bakan biri şunu net söyleyebilir: Ekrem İmamoğlu ve muhalefetin milyarlarca dolar harcasa yapamayacağı propaganda imkanını altın tepside muhalefete sunmuştur. CHP istese kendi lehine bu kadar millet nezdinde güç toplayamazdı.
Sabah Ekrem Başkana gözaltı kararından sonra İstanbul Valiliğinin Metro A.Ş.’ye Vatan Emniyete giden tüm metro hatlarını kapatması halk tepkisinin güçlü olacağının değerlendirildiğine işarettir.
Hani eski bir söz vardı “Bu iş karakolda biter diye." 2019 yılından beri Ekrem İmamoğlu ve İktidar arasındaki çekişme karakolda bitecek anlaşılan.
Son söz: Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Ön görü: AK Partinin taktiği bence şöyle olacak.
DEM ile anlaşacaklar, ama bir şartla; Reisin 2028'de seçilmesi!
Her ne yapılacaksa, 2028 seçimi şartıyla, 2028+'a atılacak.
DEM oyu Reise yeter. Ekrem İmamoğlu zaten devre dışı.
Dileyen, son anketlerden bir %5-10 oynatsın diğer tarafa.
İktidara sahip olmak öyle bir güç ki; bunun tadına varan iktidarda kalmak için şeytanla anlaşır Tanrısını kör kuyuya atar..
Not 1: Sadece bilindik isimlerden duyulan KANSER & KALP KRİZİ & ÖLÜM vakaları bile o kadar arttı ki, artık MRNA SIVILARI konusunun ciddi ciddi tartışılma vakti gelmedi mi? Korona aşıları yavaş yavaş da olsa etkisini gösterip nüfusu azaltıyor. Etrafınıza bakın: 63-70 arası ölümlerde eskiye göre hacimli artış göreceksiniz..
Not 2: Gayra meyletmez gönül cân başka cânân istemez,
Bir olur şehre hükümdâr iki sultân istemez.
Not 3: Unutmak bazen bir nimettir.
Not 4: Bazen de bana gülümde sevdiğim.
Not 5: Dünya tarihi bakımından bir terslik gibi bir şeydir Türkiye. Olacak bir şey değildir başından beri.
İsmet Özel
Not 6: Şiir başkaldıranların, haksızlığa uğrayanların sesidir, evet; çünkü şiir çoğunluğun kabullerindeki hapishaneyi, herkesin rahatlık duyduğu değerlerdeki işkence aletini görebilme ayrıcalığına sahip insanların yakınlık duydukları bir etkinliktir.
İsmet Özel
Not 7: “Sizi sömürgeleştiren yabancıların sizde yarattığı en büyük yıkım, zamanla sizin kendinize onların gözüyle bakmanızı sağlamalarıdır.“
Fanon
Not 8: Bu arada Bahçeli’nin telefon trafiğine Kavacık Muhtarı da
eklendi. Adının bir sağlık ocağına verilmesi üzerine Bahçeli,
Beykoz Kavacık Mahallesi Muhtarı Yasemin Şahin’i telefonla arayarak
teşekkür etti.
MHP Lideri’nin ‘telefon diplomasisi’ siyaset tarihine geçecek.
Hasta yatağında ‘telefonu’ kullanarak sağlığından daha ve daha
etkili siyaset yapıyor Bahçeli. Kimleri aramadı ki…
Not 9: Merih’ten değil, Avrupa veya Amerika’dan da değil,
Hindistan veya Cezayir’den gelen birinin önüne bu gündemi koyup
fikrini sorsanız, biraz da Türkiye’de politikanın nasıl yürütüldüğü
konusunda aydınlatsanız size mutlaka bir komplo yorumu yapardı.
Kimin komplosu? Elbette Ekrem İmamoğlu’nun. Adam, kestirme yoldan
rakipleri karşısında avantaj kazanmak için içerdeki adamları
vasıtasıyla böyle bir gündem yaratmış ve sonuna kadar sömürüyor.
Hatta tek başına bu komplo sayesinde hem kendisini hem de partisini
iktidara taşıyor. İktidar kanadı safça tezgâha düşüyor.
Derin bir komplo. Suret-i haktan yani iktidardan yana görünen
komplocular, iktidarın altını oyuyor.
Baksanıza “sahte diploma” diye ortalığı yıkıyorlar, ama mesele
diplomanın sahteliği değil, o üniversiteye yatay geçiş ile
gelişinde bir usulsüzlük olup olmadığı tartışması.
Meslek hayatı devlette geçmiş, kanun ve yönetmeliklere vakıf biri
olarak ikisinin, yani diplomanın sahteliği meselesiyle yatay
geçişte usulsüzlük olup olmadığının tespiti meselesinin iki farklı
konu olduğunu benim gibi bu işle ilgilenenlerin bilmesi gerekir.
Üniversite, durumu inceleyerek sadece yatay geçişte usulsüzlüğe
dair bir kanaate varabilir. Bu durum da savcılığın ve adli yargının
değil idari yargının denetimindedir. Savcılığın bu konuda burnunu
sokabileceği en küçük bir aralık bile yok. Üniversite bir işlem
yaparsa, idarenin bütün eylem ve işlemleri idari yargının
denetimine tabi olduğu için sonuçta idari yargı devreye girer ve
karar kesinleşinceye kadar üniversite herhangi bir işlem
yapamaz.
Varsayalım üniversite hukuka aykırı bir şekilde yatay geçişte
usulsüzlük tespiti yaparak diplomayı iptal etti. Bu kararı İmamoğlu
idari yargıya taşıyacak ve yargı “telafisi mümkün olmayan bir
zarara” yol açtığı için bu işlemin bütün sonuçlarını durduran
“Yürütmeyi durdurma” kararı verecek. Başka çareleri yok.
Hatırlıyorum, o tarihlerde yatay geçişle ve muadiliyetle ilgili
sınıflandırılmış bir işlem mekanizması yoktu. Türkiye’de üniversite
kazanamayanlar yurt dışında bir üniversiteye kaydını yaptırır,
sonra yatay geçişle üniversite sınavını sollamış olurdu. Bu şekilde
mezun olan binlerce kişi oldu. Karar tek tek bir kurul marifetiyle
verilirdi. Yaygın suistimaller yüzünden kesin standartlar ve
zorunlu şartlar daha sonra belirlendi ve yönetmeliğe bağlandı.
Zaten tek kişiden değil bir rivayete göre 51, diğerine göre 79
kişinin yatay geçişinden bahsediliyor. Böyle bir durumda diploma
iptaline giden kestirme bir yol yok.
Adam bir de master yapmış. Master diplomasını nasıl iptal
edeceksiniz? Lisans diploması olmayan yüksek lisansı nasıl
yapar?
Tekrarlayalım, mesele sahte diploma meselesi değil, yatay geçişte
usulsüzlüğe dair bir iddia. Ortada, idarenin yatay geçiş işleminden
sonra oluşmuş hem fiili hem de hukuki bir sonuç, yani diploma var.
Savcılığın YÖK’e ve Üniversiteye bu konuda yazı yazma yetkisi bile
yok. Yetki sadece ve sadece İdare’ye yani üniversiteye ve idarenin
kararına karşı da idari yargıya ait. Adli yargı kendi kafasına göre
böyle bir denetim yapamaz. Savcılık kesinlikle böyle bir soruşturma
yürütemez.
Not 10: İlk ihtimal yukarda işaret ettiğim üzere, Ekrem İmamoğlu
ile işbirliği yapan bir takım odakların, suret-i haktan görünerek
bu işi köpürtmeleri. Anketlere göre CHP oyları bu köpürtme
sayesinde füze gibi yukarı fırladı. İmamoğlu tantanalı bir şekilde
adaylığını açıkladı, rakibi Mansur Yavaş’ı bir kalemde devre dışı
bıraktı.
Diploma iptalinin halk nezdinde yol açacağı meşruiyet açığı,
İmamoğlu’nun önüne çıkacak bütün engelleri ezip geçmesini
sağlayacak bir ivmeye yol açabilir. Sonuçta diploma iptali bir
idari işlem, idarî yargı devreye girecek ve İmamoğlu seçim olmadan
cumhurbaşkanlığı makamının doğal sahibi olarak ortalıkta
dolaşacak.
İkinci ihtimal, bu yolla İmamoğlu’nu devre dışı bırakma planı. Halk
diye bir hakeme müracaat edilmeyecekse tamam; ama bu bedel
ödendikten sonra CHP’yi sandalye koysa kazanacak duruma getirme
riski çok fazla. Böyle bir hesabın organize olması, bir hiyerarşi
içinde yürütülmesi akla uygun değil. Hesap yanlış ve yukardan biri
bu hesabı düzeltir.
Üçüncü ihtimal ise, diploma krizini büyüterek açık bir dikta
rejimine geçiş hesabı olur. Ekonomik krizin derinleştiği, dünyada
yeni dengelerin kurulduğu ve demokrasi ve hukuk içinde Kürt
sorununda mutlu sona yaklaşıldığı bir evrede bu ihtimal de akla
aykırı.
Üç ihtimalin üçünde de diploma krizinden bir sonuç elde etmek
imkânsız.
Not 11: İş dünyası, mobbingin uzun vadede yarattığı tahribatı hala kavrayabilmiş değil. Çalışanların psikolojik sağlığı ve iş verimliliği hiçe sayılırken, şirketler ve yöneticiler kısa vadeli kazançları öncelemeye devam ediyor. Mobbing yalnızca bireyleri değil, ekonomik verimliliği ve toplumsal huzuru da tehdit eden bir sorun olarak ele alınmalı. Aksi halde, bu sorun daha da büyüyerek iş dünyasının kronik bir hastalığı olmaya devam edecek.
Not 12: BOYACI > MÜHENDİS
YAPAY ZEKA sebebiyle, bu gerçek iyice keskinleşecek.
Not 13: Bana artık tesellilerden söz etme. Bir şey anlatma, çünkü nefretim taşıyamayacağım kadar ağırlaştı. (E. HEMINGWAY / Çanlar Kimin İçin Çalıyor)
Not 14: uğruna bedel ödenecek, hapse düşülecek, acı çekilecek toplum değil bu toplum. sen garibanın hakkını, hukukunu korumak için bin bir türlü riske giriyorsun, gariban sana terörist muamelesi yapıyor. bazen kenara çekilip izlemeyi bilmek lazım.
Not 15: Geçmiş anbean un ufak olurken kıpırdayamıyor, yıkımı izlemekten başka bir şey yapamıyoruz. Tesellisiz bir yıkım.
Not 16: Sosyal medya tuhaf tiplerin tuhaf tavsiyeleriyle dolup
taşıyor.
Hepsi de çok ilgi görüyor, hepsi de yüksek beğeni topluyor.
Hepsinin numarası hayat gailesi içinde zihni bulanmış "sade
insan"ları korkutmak!
Doz sürekli yükseltiliyor, takipçiler "korku"ya bağımlı hâle
geliyor.
En son böyle tiplerden biri, "Kalabalık yerlerde bulunmayın, toplu
taşıma kullanmayın, ruhlarınız etkileşime geçiyor ve kirleniyor"
diyordu.
"Toplu taşıma kullanmayın" demek ne yahu?
Peki ne yapsın insanlar?
Deliler asla bu kadar acımasız olamazlar.
Bu tipler neyin nesi?
Not 17: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni bir dostum,
"Okulu açık hapishane gibi gören, orada zorla tutulduğu duygusunu
taşıyan çocukların sayısı gün geçtikçe artıyor, onlara gerçekten
bir değer aktarmak nasılzor, bir bilsen" diye yakındı.
Bir başka öğretmen, "Çocukların evlerinde şiddet kol geziyor,
okulda onlara şiddetten uzak durmayı öğretmek mümkün mü?" diye
sordu?
Sustum!
Ne söyleyebilirim ki?
Not 18: Bazı konuşmalara istemeden de olsa şahit oluyorum...
Saatlerce o sağlıklı bu sağlıksız diye konuşan insanlar var; sağlık
aşağı, sağlık yukarı...
Sentetik, bitkisel, organik sağlık mucizeleri(!) havada
uçuşuyor.
Şaşırıyorum...
Sağlığımıza önem ve değer vermeye mecburuz, tamam!
Fakat sağlığa tapınmak nedir kardeşim?
Not 19: Eski köye yeni adet gelmezse, köy eskimeye devam eder.
Not 20: Onlar tuzak kurdular.
Allah da tuzak kurdu.
Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Not 21: Ben öküzden korkarım çünkü onun silahı var ama aklı yok. - İbn-i Sina
Not 22: Baktığın benim. Gördüğün sensin.
Not 23: Yâren kelimesini Yâren leyleğin dönüşü ile tekrar gündemimize aldık. İyi de oldu. Bir leyleğin yurt edinişi, yılda bir dönüşü ve kaldığı yeri unutmayışı bizi şaşırtıyor. Zira bu hâl insanımızın neredeyse unuttuğu bir hatırlama biçimi. İşi bitince ardını unutuyor insan. “Öküz öldü, ortaklık bitti.” sözü de hayatımızda varsa ve bunu yeri geldiğinde kullanıyorsak insanın nasıl bir canlı olduğunu söylemeye gerek yok. İşte böyle bir çağda ve işi gereği ilişki kuranların yaşadığı şu toplumda Yâren leylek hepimize ders vermeye geliyor. Hoş geldi!
Not 24: Birisiyle sürekli zaman geçiriyorsanız onu sevdiğiniz içindir. Onu sürekli düşünüyorsanız onu sevdiğiniz içindir. Ondan vazgeçemiyorsanız onunla huzur buluyorsunuzdur. Sadece kendiniz için değil, onun için de geçerlidir bu. Gönülden gönle kurulan ama görülmeyen o köprüyü sağlamlaştıran temel unsur sevenlerin birbirine duyduğu samimi sevgidir.
Not 25: Yârenlik edenler iç huzuru sağlar. Muhakkak bir yârenimiz, bir sığınağımız, bir sırdaşımız olmalı. Belki bir ağaç, bir ırmak, bir kuş… Neden olmasın? Neden kendimiz dışında düşündüğümüz, emek verdiğimiz, gönülden sevdiğimiz bir sevgilimiz olmasın. Her şeyin metaya dönüştürüldüğü şu çağda, biz yârenimize dönelim. Onun yüzündeki baharı, umudu, dirilişi, huzuru görelim. Çünkü gerçek sevgililerin ruhu, iki ayrı bedende yaşasa da birlikte üzülür, birlikte sevinirler. Yârenlik de böyle değil midir?
Not 26: Yârin sözü, merhemdir. Yârenlik, sevgiliden beri olmamak ve zamanı hatıraya dönüştürmektir. Biraz da Cahit Külebi gibi hayal kurmaktır. “Sabahlara kadar oturup konuşalım/Kimse duymasın/Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız/ Dokunarak uçalım”