Koordinatör Vali Osman Bilgin;

“Memurlar, işçiler bir aylık maaşlarını almasınlar, N’olcek ki !?” diye buyurmuş.

Çok enteresan adamların vali vb. üst düzey yönetici olduğu çağdayız. Millet karnını zor doyuruyor. Buna rağmen birlik olup deprem bölgesine maddi manevi yardımları adeta alınıyor. Adam çıkmış Amerika’yı yeniden keşfedercesine öğüt veriyor.

Kardeşim zaten enflasyon vergisi yoluyla herkesten biri bırak en az 3 maaş vergi tahsil edilecek zaten. MB ve kamu bankalarının bağışları, Cengiz holdinge verilen hibeler teşvikler hepsi parasal genişleme ve enflasyon olarak geri dönecek. Ve enflasyon en ahlaksız vergi türüdür ve en ahlaksız yönetimlerce icra edilir, ne zaman ahlaksızlıkları sokağa taşsa.

Yaşım 63

Kendimi bildim bileli, daha doğrusu 70 yıldır Türkiye’yi sağ-milliyetçi-muhafazakar-İslamcı partiler yönetiyor. Türkiye 1950den bu yana NATO üyesi. Türkiye NATO üzerinden kendi tarihine ve toplumuna yabancılaştırıldı.

Kenan Evren, yaptığı zulmü Atatürkçülük adına yaptı.

Darbeler, özellikle 1972 ve 1980 darbeleri, solu ezmek ve siyasal İslam’a yol vermek için yapıldı. Her iki darbede de TSK içindeki solcular ve Kemalistler ordudan atılmakla kalmadı, hapse de atıldılar. Anadolu'da insanlar dindardı fakat dinci değildi. Dincilik, yer altında örgütlenmekte, devletin kurumlarına sızmakta, orduda etkin olmaya çalışmaktaydı. Atatürkçülük adı altında kabul edilemeyecek işler yapıldı. Anadolu'da kadınların başlarında yazması, eşarbı, başörtüsü hep vardı ama türban yoktu. Çünkü türban siyasal İslam’ın simgesi olarak ortaya çıkarıldı. Anadolu’da insanlar camiye gider, namazını kılardı. Peki ne oldu da bu toplum bu kadar ayrıştı?

AK Parti, türbanı ve geçmişte yapılan bazı yanlışları, NATO parasını ve propagandayı kullanarak yeraltında örgütlenen dinciliği iktidara taşıdı. Bu iktidar, cemaat ve tarikatların, inşaatçıların, faizle palazlanan banka ve büyük sermayenin, Batı ile bağlantılı ve mafyanın gücüyle şirketlere çöken ve şimdi de devletten ihaleler alarak milyarder olanların, bir iş, mevki, koltuk kapabilirim diye beklenti içine girenlerin örgütüdür.

Geçmişte AK Parti'ye oy vermiş birçok samimi Müslüman, ahlaklı ve dürüst muhafazakar aydın, şimdi yeni bir arayış içindedir. Siyasal, etnik ve inanç kamplaşması, sadece topluma zarar vermiyor, AK Parti'nin iktidarda kalmasını güvence altına almıyor, aynı zamanda kültürel dokumuzu çürütüp geleceğimizi de karartıyor.

Artık sağduyu sahibi insanların, oturup aklıselim bir şekilde düşünmesi lazım. İslamcı-Kemalist ayrışmasıyla bir düzlüğe çıkamayız. Sadece birbirimizi yıpratır ama AK Parti'nin ekmeğine yağ süreriz. Birbirimizi geçmişteki doğrularımız veya yanlışlarımız konusunda da ikna edemeyiz, çünkü geçmiş ideolojik çatışmanın ateşi hala yüksektir. Hepimiz bir doğruda, bu iktidardan kurtulmak için buluşmalıyız. Bu hepimizin yararınadır. Kartlar yeniden karılmalı, Türkiye yeni bir siyasal tablo içinde yolunu aramalıdır.

Birbirini anlayan, ortak duygulara sahip olan ve gelecekle ilgili kaygı duyan Kemalist, Sosyalist, İslamcı, Muhafazakar-Milliyetçi sadece tek bir amaçta, geleceği yeniden inşa etmek ve karşılıklı anlayış temelinde buluşarak akılsız ve amaçsız öfke patlamalarından kurtulmalıyız.

Trajikomik hikaye:

Anlatılana göre, Çevre ve Şehircilik Bakanına en riskli 10 ili sormuş bir milletvekili soru önergesi vererek. Bakan’ın açıkladığı “en riskli iller” listesinde Kahramanmaraş yok, Hatay yok, Adıyaman yok, Adana yok, Malatya yok, Osmaniye yok, Gaziantep yok, Şanlıurfa yok, Diyarbakır yok…

En riskli iller listesinde Konya var, Antalya var, Ankara var. Yani deprem riski en düşük iller. Oysa İçişlerine bağlı AFAD üç yıl önce Kahramanmaraş’ı pilot il olarak belirlemiş, burada “çok başarılı” bir tatbikat da yapmış. Beşinci dakikada falan bakanın, onuncu dakikada filan bakanın kriz merkezine ulaştığı bir tatbikat. Anlaşıldığına göre, Kahramanmaraş’ta 7,5 büyüklüğünde bir deprem bekliyormuş İçişleri Bakanlığı; Buna karşılık Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ise böyle bir “risk”ten haberi yokmuş!

Not 1: Ne hızdır bu yahu!

Felaketin ağırlığını iki üç bağışla, bir yardım gezisiyle (!) kapatıp "artık yavaş yavaş normalleşmeli ve eski psikolojimize dönmeliyiz" teranelerine sarılanları hayretle izliyorum.

Sosyal medyada "normalleşmeci beyazlar"dan geçilmiyor. Eş dost sohbetlerinde göbeğini kaşıyarak yaptığı bağışları anlatanlar "içlerini şişiren" deprem hakikatinden kaçmak için ne yapacaklarını şaşırmış haldeler.

Normalleşemeyiz...

Bir kere, felaketin büyüklüğü ve ardından gelecek sosyal-demografik dönüşüm bunu engeller, engelleyecek.

Normalleşemeyiz... Instagram fotolarımızın, "bak bende bölgedeyim" havalarımızın örtemeyeceği gerçek şu: başımıza gelen felaketteki büyük pay normal sandığımız eylemlerimize aittir.

O halde bilinçli olarak direnmeli ve normalleşmemeliyiz!

İşin toplumsal yanı bir tarafa...

Tek tek insanlar olarak hemen hırslarımıza, iştahlarımıza, beş "para" etmeyen günlük patırtımıza hızla döneceksek... Kafayı yine yastığa vurduğumuz gibi uyumak istiyorsak...

Yazık! Biliyorum...

Hepimizi halinden razı köleler haline getiren büyük çark bütün bunlara takılmadan dönüyor.

Ama bir dursak, diyorum.

Not 2: Bütün insanları sevdiğini ileri sürmek, sevilmesi gereken namuslu adamların sevgi payına namussuzları ortak etmektir. (KEMAL TAHİR)

Not 3: Maraş depreminde ise dünyaya teşekkür, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'ndan geldi.

Çavuşoğlu, "dost kara günde belli olur! Şükranla" notuyla 6 dakikalık bir video paylaştı.

Fakat videoda, yabancı yardım ve kurtarma ekiplerine kendi dillerinde tek tek teşekkür edilirken Barzani yönetimi ve Kürtçe yer almıyor.

Oysa Kürdistan Bölgesel Yönetimi; arama kurtarma timleriyle, vincinden kepçesine iş makineleri ve acil insani yardımlarıyla ilk koşanlardandı.

Oldu mu şimdi, büyük ayıp!

Not 4: Yunus, 44: “Allah insanlara kötülük etmez; ama onlar kendi kendilerine kötülük ederler.”

Not 5: TV kanallarını açmasanız ülkede deprem olduğunu anlamak imkansız. AVM ve Starbucks'lar tıka basa dolu. Starbucks'da latte'sini yudumlarken nerede bu devlet diye twit atan provokatörlerin kaç tanesi boş yatan yazlığına 1 tane depremzede almıştır? Bence hiçbiri..

Not 6: Ünv. Caddesinde 2021 Ağustos’ta aylık 1.050 liraya kiraya verilen 48m2 1+1 stüdyo dairenin üst katında aynı koşullardaki daireyi depremzede  bir hanımefendiye 9.000 liraya kiraya verdiler..

1.050 liraya oturan kişinin kirası şuan 1.800

Ne desem bilmiyorum..

Depremden ders alan kimse yok gibi görünüyor.

Not 7: Eğer biri, depreme, heyelana, orman yangınına ve doğa felaketlerine kader diyorsa, bilin ki ya koltuğu ve makamı, ya maaşı ve itibarı ya da inanç diye yutturmaya çalıştığı cehaleti söz konusudur.

Not 8: Türkiye tarihinde Diyanetin bu derece siyasallaştırıldığını, bir iktidara bu kadar payanda olduğunu, toplumu bu kadar birbirine düşüren açıklama yaptığını hatırlamıyorum. Şeyhülislamlık bile bu kadar nefret toplamamıştı.

Diyanete ödenen bütçe kesilmeli, başkanı inşaatta çalışmalı.

Not 9: Odundan kül olur, külden odun olmaz.

Not 10: Her şey metalaşmıştır; "kendini satma" modeli yaşamın bütün alanlarına yayılır ve her şey parayla ölçülür. Sermayenin mantığı, sermayeleşmiş yaşamın mantığı haline gelir. (ANDRE GORZ / Maddesiz)

Not 11: Maraş'tan depremzede bir öğrencimin ailesine 3 ayrı kentte ev arıyoruz, kiralar uçmuş. İkinci el beyaz eşya arıyoruz, sıfır beyaz eşya gibi fiyat çekiyorlar. Ülkede döviz kuru aynı ama yağma yüksek!  Bu bir yağmacılık değil mi? Bunu yapanlar mülteci mi, Afgan mı, Suriyeli mi?

Not 12: “Sen o baygın sevgilerin adamı değilsin.

Sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde

bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir

bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin

yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir" İsmet ÖZEL

Not 13: İmar planlamalarını belediyeler yapmamalı. Belediyelerin imarla ilgili bütün yetkileri ellerinden alınmalı. Belediyeler imarla ilgili işlerden elini çekmeli. Her kentin imarla ilgili bütün yetkileri bilimsel kurullara ve devlet kurumlarına (valilik, Kaymakamlık) devredilmeli!

Not 14: İnşaat mühendisliği okuyan öğrencimle hesapladık. Herkesin bahçesiyle birlikte 400 m² alanda müstakil evlerde yaşadığı bir ülke hayal değil.  Ülkedeki bütün evler 400 m² arsa üzerine bahçeli, müstakil yapılsa tüm ülkede Konya kadar yer kaplıyor. Ütopya değil! Bir gün mutlaka!

Not 15: Bazen "susmak" da bir yardım etme biçimidir. Egolarınızı megolarınızı hiç değilse ülkenin acısı hafifleyene kadar susturuverin.

Not 16: Bütün dersleri bırakıp "erdem ve insanlık" dersleri koymalıyız müfredata!

Not 17: Ferîdüddin Attâr, yaklaşık 800 yıl önce "Dünyanın bütün karanlıkları bir araya gelse bir mumun ışığını söndüremez." diyor.

Bir mumun ışığı da olsa umutlarımız sapasağlam...

Not 18: Kifayetsiz muhterisler. Ülkemizi yönetenlere ve diğer siyasilere bir bakın. Cahil, eğitimsiz, yeteneksiz beş para etmez adamlar devletin bütün basamaklarını hızlıca çıkarlar.  Son yirmi yılda saygı duyduğunuz kaç kişiyi hatırlıyorsunuz.  -devlet-vefa-beka hak getire.

Not 19: tüm partiler kararlılıklarını/farklılıklarını önce felaket bölgesinde istifa etmeyen belediye başkanlarını partiden ihraç ederek kanıtlamalılar.

CHP örneğin; niçin şu Hatay belediye başkanını ihraç ederek bu kutlu adımı atmaz?

Suçlularla aralarına mesafe koymayanları halk affetmez.

Not 20: Tanık olduğum şunca aculluk karşısında yüreğim sıkılmış bir yumruk gibi.

Umarım, halkın sızlanma ve yakınmaları toplumsal bilinci arttırır da günü kurtarmaktan başka uğraşısı olmayan ucuz siyasetin çürümüş yapılarını da hâk ile yeksan eyler.

Not 21: Bu ülkede utanmak hep erdemli insanların payına mı düşecek?

Çok yazık!

Not 22: Hatay'daki kısa faylarda oluşan depremlerin çok büyük olması, bir sürü fay bulunduran MARMARA için ciddi alarm.

Yetkililerin söylediğinden daha büyük deprem olursa, şaşırmam.

Kısa fayda büyük deprem olmaz diyordu bizim BODYCİ prof.

Not 23: Yapay ve paralel kurumlar yaratıldı.

Planlamaya karşı kalkınma ajansları oluşturuldu,

TİKA olarak adlandırılan kara delik bir diğeri,

Devlet İstatistik Enstitüsü TÜİK'leşti....

Dahası da var...

Bilerek, isteyerek, planlı...

Çok planlı yapıldı her şey...

Ülke çöktü.

Not 24: Denetleme iki basamakla tamamlanır: 1. Rapor, 2. Hukuki süreç. Ajanslar 5018 sayılı Kanuna tabi olmadıklarından Sayıştay denetimleri sırasında tespit edilen kamu zararı niteliğindeki konularla ilgili yargılamaya esas rapor düzenlenememektedir. Diğer bir ifade ile Sayıştay denetleme süreci sadece bir rapor olarak kalmaktadır.

Not 25: Halk iki nedenden dolayı küfre karşılık vermez:

1. Seviyesi o kadar alçalmaya el vermez. Yani küfür aciz insanlara yakışır,

2. Karar vericileri kanun koruyordur.

Bunların biri olmasında görün siz küfrün boyutunu…

Hele de Anadolu’nunkini…

Not 26: 2022’de uygulanan negatif faiz ve oluşan yüksek enflasyonun kazananları bankalar, şirketler ve kamu oldu. Banka ve şirket kârları “süper kârlar” olarak tanımlanacak hale geldiler. Vahşi servet transferinin kaybedenleri ise ücretli çalışanlar, işsizler, emekliler, sabit gelirliler ve gençler oldu. Dolayısıyla geçen seneki kârının yüzde 1’ini bağışlayıp hayatına eskisi gibi devam edeceğini sanan banka ve şirketlerin üstlenmesi gereken yüklü bir fatura olması gerekiyor. Envanterinde onlarca uçak ve 100 binin üzerinde otomobil olan kamunun, çoklu maaş ve huzur hakkı alan kamu çalışanlarının ne fedakârlık yapacağının görülmesi gerekiyor.

Not 27: Derhal yabancıya konut satışını ve her konut kiralayan yabancıya oturma izni vermeyi durdurmak lazım. Yoksa barınma krizine doğru gidiyor ülke…