Yazılarımı takip edenler bilir. Anketçi değilim, kamuoyu yoklaması yaptıracak zenginliğe sahip zengin biri değilim. Hiçbir malın mülkün bekçisi de değilim. Ve fakat halkın içinde sıradan biriyim. 14 Mayıs seçimlerinde iktidarın büyük ihtimalle kaybedeceğini ve bunun önündeki tek engelin Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı olacağını söyledim. Kemal beyin akılsızlığı ve çevresindekilerin gaz vermesi ak partinin kazanmasına yol açtı.Köşemi takip edenler bilir. Sürekli İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmasını dile getirdim. Olmadı neticede. 

Yerel seçimlere geldiğimizde sonucun böyle olacağını görmek için vicdanlı ve gören gözlere sahip olmak yeterliydi. Yazılarıma bakarsanız Ekrem İmamoğlu’nun açık farkla kazanacağını ve ölmezse öldürülmezse, siyasi yasak getirilmezse bir sonraki cumhurbaşkanı olacağını ifade ettim. Gerekçelerimi de önceki yazılarımda dile getirdim. Ekonominin kötü olması başta olmak üzere İmamoğlu’nun halka olan samimi ve içten ilişkisine kadar nedenler mevcuttu.

Neticede seçim akşamı herkes şok olurken ben ve yazılarımı takip edenler şok olmadı. 31 Mart belediye seçim sonuçları gecikmiş bir doğumdu hepsi bu..

2019 yerel seçimlerinde en düşük seviyelerinden birine düşen Tüketici Güven Endeksi, 14 Mayıs 2023 seçimlerine doğru giderken hızla yükselmiş, seçim anında 90 puanı görmüş ve AK Parti kazanmıştı. Sonra hızla düşmeye başladı, yerel seçime doğru biraz toparlandı ama 2019 seviyesini geçemedi ve AK Parti kaybetti.

Clinton’ın danışmanının tahtaya yazdığı gibi “It’s economy stupid!” seçimi oldu. Ya da Demirelin boş tencere iktidar söylemini hatırlatan bir seçim.

Öyle ki CHP, Zafer Partisi ve İYİ Parti gibi partileri bile anlamsız hale getirdi, yükselen milliyetçiliğin bir meşru muhaliflik tepkisi olduğu görüldü.

AK Parti’ye tepki hissi o kadar baskın oldu ki milliyetçi seçmenin gözü DEM ittifakını görmedi. CHP, aynı zamanda Kürtlerin oylarını da kapsamayı başardı. DEM Parti ile Zafer Partisi aynı anda CHP içinde eridi.

Meğer boş tencerenin götürmediği iktidar yokmuş..Meğer şehir lokantaları Kanal İstanbul’a, kreşler şehir hastanelerine galebe çalabilir, daha önemli olabilirmiş. Halka dokunmak önemliymiş. Mega projeler ve düşük faiz servet transferinden başka bir şey sağlamıyormuş. 

Geniş halk kitleleri 2 lira ucuz ekmek almak için sabah erkenden kuyruğa girmek zorunda kalırken, haksız servet sahibi bir adayın “Mülk Allahın biz bekçiyiz.” şeklinde alaycı tavrı ve lafının elbette bedeli ağır olabilirmiş ve zülfü yare dokunabilirmiş. İnsanların fakirliği kimsenin ağzına sakız olmamalı, Hz. Ömer adaleti ve sadeliği tüm siyasetçilere ve devlet adamlarına örnek olmalıymış. Kibir büyük günahmış. Allahın değirmeni yavaş da olsa ince öğütür; halkın eli, topuzu ağırmış. 

Meğer zamanın ruhu diye varmış. Vakti gelmeden ekinler başak vermez, fikirler temarüz etmez, liderler hakikat güneşi doğmazmış. Meğer suyun kaynama noktası gibi efkarı umumiyenin de bir sabır sınırı varmış. Meğer gecikmeli doğumvari olsa da boş tencerenin götürmeyeceği iktidar yokmuş. Bidayeti olan her şeyin nihayeti varmış.

Şimdi çıkan  sonuca bakıp sandığın “Yola devam” mesajı verdiğini söyleyenler galiba dört işlem bilmiyorlar.

Yerel seçim sonucu elbette hükümet değişikliğini gerektirmez ama, herhangi bir iktidar, hangi ülkenin iktidarı olursa olsun, büyük bir seçim hezimetinin ardından, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edebileceğini düşünemez.

Düşünürse, yolda çetin kasislerle karşılaşır.
Birileri “Ne hezimeti, AK Parti on ay önceki seçimde halktan aldığı oyunu koruyor” diyorlar ve gayrı resmi açıklamayı gösteriyorlar. Buna göre, AK Parti’nin oyları yüzde 35,57 olmuş bu seçimde. Eh, 2023 Mayıs ayında yapılan genel seçimde de AK Parti %35.62 oy almamış mıydı? Bu durumda AK Parti’nin oyu 0.05 artmış bile oluyor…

Eskiler bu tür avunmalara ‘züğürt tesellisi’ derlerdi.

Sözün kısası, AK Parti’nin son seçimdeki oy oranı diye yansıtılan rakamın içerisinde MHP’nin de en az 5 puanlık oyu var. 

CHP ile AK Parti’nin son üç seçimde -2019, 2023 ve 2024- sandığa yansıyan oylarını karşılaştırdığımızda durumun, AK Parti için ne kadar vahim olduğunu göstermesi açısından önemli.

Özeti şu:
“2019’a göre CHP 2,3 milyon oy kazandı, AKP 5 milyon oy kaybetti.” 
Özetle AK Parti’den azalan 5 milyona MHP’nin seçim ittifakı yüzünden kaybolan oylarını da eklemek gerekiyor.

AK Parti-MHP ortak iktidarının, partisine yönelmiş tepkilerin dip dalgaya dönüşmesiyle son seçimde sarsılacağını, pek çok kereler yazdım, dilim döndüğünce de etrafıma anlattım. Ak partiden kimse kulak asmadı.

Peki, bundan sonra ne olur?

AK Parti ve Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi bundan sonra bugüne kadar ki gibi yani istediği gibi yönetemeyeceği açık.

Partisinin tabanından bu muazzam oy kaybını en iyi değerlendirebilecek kişidir Tayyip Erdoğan.

Hiç bir şey olmamış gibi yola devam etmeye kalksalar bile, bu durumun iktidarı müthiş zayıflatacağı muhakkak. 

Şehirli insanlar, yeni nesiller iktidardan uzaklaşıyor. 14 Mayıs’tan 31 Mart’a yeni 1 milyon seçmenin en az yarısı CHP’li. Sadece yüzde 20’si AK Partili.

AK Parti’nin Karadeniz dışında denizlerle bağı kesildi. Bir İç Anadolu ve Karadeniz partisi haline geldi.

Türkiye’de statükoyu yıkan AK Parti, statükonun yerine geçti. Seçmen bulduğu her makul, güçlü alternatifte bu yeni statükoyu cezalandırdı.

Kimi koysam kazanırım kibri, merkezi idaresiz çalıştırmam tehditleri, küçük feodal beylere dönen kadrolar, hukuk ve medyanın paspas edilmesi en sadık seçmenleri bile ilk fırsatta başka bir adrese doğru itti.
Erdoğan’ın önümüzdeki seçimsiz dört yılda artık iki büyük işi var: Ekonomiyi toparlamak ve AK Parti’yi toparlamak.

Yoksa AK Parti gitgide bir taşra partisi haline gelecek, yeni nesillerle, eğitimli, donanımlı insanlarla bağı daha da azalacak, kadroları ya devletleşecek ya taşralaşacak, her şehirde küçük feodal devletçiklerini kuran, ideallerini kaybetmiş, yozlaşmış, yaşlanmış kadrolar muhafazakar kitleleri küstürecek.

Tarihe tanıklık böyle bir şey herhalde. Rahmetli dedem; yaşa ki neler göresin, derdi. Geldik, yaşadık ve gördük. Bakalım neler göreceğiz. Emin olduğum şey şudur: Türkiye’nin geleceğinde artık yolsuzluğa batmış, rant okyanusununun içinde yüzüp fakir halkla temasını kaybetmiş, ehliyet ve liyakatsizlik çukurunda debelenen, ülkenin geleceğini çalmış, gençlerin hayallerini yıkmış, kibir denizinde yüzen Ak partinin ve onların aymaz iktidar bekçilerinin yeri kalmamıştır. Bu kadar derin bataklığa saplanmış olanların aklı selim içinde hareket edecekleri meçhuldür. Nazikçe kenara çekilmeleri yapacakları en hayırlı iş olacaktır. Milletin iradesine direnmek beyhudedir.

Neticede seçimler mevcut hükümet için yolculuk biletini kesmiş ve gidiş yoluna bırakmıştır. 22 yıl az buz bir iktidar süresi değildir, hiçbir parti ve iktidar bu kadar uzun süre teveccüh görmemiştir. Ve fakat her şeyin sonu olduğu gibi son yaklaşmıştır. Artık iktidar gidicidir, bir devir kapanmıştır. Gerisi sadece uzatmalı oyundur. Gidenin döndüğü nerede görülmüştür ki..

Kulağa küpe: 1812'de Rus ordusunun başkomutanı olan Mikhail Kutuzov, Tolstoy'un Savaş ve Barış'ının da kahramanlarındandır.
Bir yerde subaylarından birine sorar: "Herkes geri çekilmemiz gerektiğini düşünüyor, sen ne diyorsun?"
Şöyle cevap alır: "Aksi düşüncedeyim efendim; kararsız durumlarda kim ayak direrse, o kazanır."

Gel de yanma: Özgür ve adil bir seçim olsa sonucu hayal edebiliyor musunuz? Ya 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekrem bey ve Mansur bey aday olsa ne olurmuş bir düşünün! Veyahut Meral abla, pardon abla demiyorduk; az siyasi zekaya ya da ahlaka sahip olsa bugünler nasıl olurdu!

Aforizma: Çoçukluk sevinçlerinden yoksunluk insan olmanın yolunu uzatır.

Tadımlık: ‘’Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü hem akıl çağıydı hem aptallık hem inanç devriydi hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğrudan cennete girecektik ya da tam öteki yana.’’ Charles Dickens

Hatırlatma: Erdoğan için İmamoğlu’nun kazanmasından çok daha ağır olan CHP’nin birinci parti olmasıdır.

O artık 2. sıradaki bir partinin, partili cumhurbaşkanı.

Not 1: Bir ülkede akademi ilim ve bilim üretmek yerine postmodern hedonist kıskançlık çukurunda ise,
O ülkede siyaset erbabı  küçük olsun benim olsun,lafolsun torba dolsun hedonizmi  ile halvet  eyliyorsa
“Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız” reklamı akla gelir.

Not 2: Ve gördük ki; mekan değildir, zamandır önemli olan. Ve lakin o da değildir, eylemdir önemli olan. Ve o dahi değildir kalp olmadıkça. 

Cahit Zarifoğlu

Not 2: Depremde kurulacak konteynerların şimdiden hazır edilmesi lazım İstanbul'da.

Böyle bir kentte doğacak KAOSU, deprem sonrası yönetemezsiniz.

Önceden hazır olmalı.

Öyle çadırla falan olmaz ki bu iş...

Devlet şimdiden KONTEYNER KENTLER yapmallı ve KİRAYA vermeli.

Hem İstanbul'da genel KİRA seviyeleri düşer, hem de, buralarda yoğun nüfusa göre nasıl düzenleme yapılır, antreman olur.

Bu bölgelere zamanla TOKİ dikilir. Betonu beklememek lazım. Ciddi konut ihtiyacı var.

Not 3: 2018-2023 arası ülke nüfusundaki artış %3, 65 yaş üstü nüfustaki artış %21. Bu kadar hızlı yaşlanan bir ülkede reel emekli maaşları artmayı bırakın önümüzdeki yıllarda azalacak.

Not 4: Koyunların “zehiri “kaval, panzehiri “ıslıktır”,
İnsanların “zehiri “para,panzehiri “titreyip kendine dönmektir”,
Koyunu korku,insanı korku ve kutsal titretir,
İnsanın kutsalını yıkarak korku ile teslim alırlar…Ne mutlu fark edene.Bakmak ile görmek arasındaki fark işte budur.

Not 5: Dünya bencil ve kibirli  siyasetçilerin aklı -ahlakı küçümseyip insanlığın %99 nu sefalet çukuruna iten köhne zihniyetin hizmetçisi olduğu dönemi yaşıyor.İnsanlık hızla çürümüşlük ile nükleer savaş labirentine itiliyor.Tek kurtuluş  birbirimizi uyandırmaktan geçiyor.

Not 6: İnsanlığa “platonik aşk” olarak sunulan ve giderek hızlanan teknoloji vahşi kapitalizmin “yaratıcı yıkım”canavarına dönüşmüş durumda ve insan-makine savaşında insanlık topyekün”sürüler içinde sürmeli koyun”sürecinden”mezbaha turnikelerine”yönlendirilen sürüye dönüştürülüyor.

Not 7: Bilmediğini bilmek en iyi erdemdir,bilmeyip de bildiğini sanmak ise ahmaklık ve marazi bir hastalık olup çok bilenler konuşmaz, çok konuşanlar ise bilmez. Zaten “çok laf yalansız,çok para haramsız olmaz”diye boşuna söylememiş atalarımız.

Not 8: kavgasını verdiğim savaşlar, kaçtığım savaşlar kadar yaralamadı beni…

Not 9: vazgeçmek, biraz da insanın hatıralara yüklediği anlamları geri çekmesidir..

Not 10: Bertolt Brecht demiş ki:

Dünyada 2 çeşit hırsız var.

Polis tarafından yakalanan küçük hırsızlar.

Polis tarafından korunan büyük hırsızlar.

Bence bir de 3.üyü eklemek lazım.

Dürüst yöneticileri ve polisleri içeri alan görkemli hırsızlar.

Not 11: Tarikatlar, tasavvufa dayandıklarını iddia ederler, tasavvufun özü tevazudur.
Tarikat liderlerine bakınca, lüks, şatafat ve kibir görüyorsunuz sadece.

Not 12: 22 yıldır memleketi yöneten iktidar, yıllarca bekletilen emeklilik düzenlemesi seçim sürecinde yürürlüğe koyarak alelacele kanunlaştırdı. Seçimde kaybetme riski gündeme gelince bu kanun çıkarılmak zorunda kalındı. Bu kanunun gerçekten hakkaniyetli bir kanun olmadığı da malum. Sadaka siyasetinin bir sonucu olan bayram ikramiyesinin (100 dolardan az bir meblağ) sanki bir lütufmuş gibi sunulması, aslında emekliler ve asgari ücretle çalışanlar başta olmak üzere tüm emekçiler için seçim sonrasının zor geçeceğinin kanıtı niteliğinde.

Not 13: “ah! şu dağların ardındaki kardeşlerim
siz neredesiniz?
halâ gelmediniz
söyler misiniz ne zaman geleceksiniz?
ne zaman?
ne zaman?”
(Ferman Karacam)

Not 14: Ah! Ne zaman musallat oldu bu kültürsüzlük, bu kuralsızlığın, kural tanımazlığın kültür haline gelişi? Kırmızı ışıkta bekliyoruz. Sol şeritten gelen araba kırmızı ışık filan dinlemeden hemen u dönüşü yapıyor. Sağımızdan hızlıca motorlu kuryeler geçiyor. Akıl tutulması yaşanıyor adeta yayalar birden arabaların önüne atlıyor diğer taraftan birbirlerini makaslayarak adeta slalom yapan araçlar geçiyor. Tam bir keşmekeşin içerisinde kalıyoruz. Hani öncelik sonralık bir yana, kul hakkı ve yasam hakkı gibi en temel konuları bile bir kenara atmış bir şuursuzluk hâkim olmuş sağımıza solumuza… Galiba kuralsızlığın kural olduğu nadir ülkeler sıralamasında hızla üst sıralara tırmanmak konusunda bir ödevimiz varmış da onu yaşıyoruz.

Not 15: “Saate baktım yirmibeş yaşındayım
Geç kalmadım tanrım yeniden inanmaya
Aşka geç kalmadım
                                                                                                        Ardında yıkık şehirler ve leylaklar bırakan
Bir cümle dudaklarımı geçip beni ihlâl etti

Saate baktım müthiş bir yenilme vaktindeyim
Sevgilim
Ben nerede yağmur yağarsa orada şemsiye kırmanın kitabıyım
Ve en güzel cümlen sensin
                                                                                                    Saate baktım buzlar ve çiçekler arasındayım
Gömleğim asyaya düşerken
Beni yanlışsız sakla bu son görünüşüm”
(Mevlâna İdris Zengin)

Not 16: Hani, “Mümin kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir” hadis-i şerifinde mana bulan “bizden değildir” ibaresi bizi sarsmıyorsa ne sarsabilir ki? Biz Peygamberden değilsek kimden olduğumuzun bir önemi kalır mı? Ramazan neşesi diyerek içine daldığımız Ramazan burukluğun ötesinde bir iklimin içerisinde ruhlarımızı sarsmıyor mu? Hakikaten biz neredeyiz?

Not 17: Sultan Süleyman'a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün
Nice bin senedir çürüyen canlar
Hakk’ın emri ile dirilir bir gün
(…)
Karac'oğlan der ki konup göçersin
Ecel şerbetini bir gün içersin
Sırat köprüsünden sonu geçersin
Günahın eline verilir bir gün..

Not 18: Tarihin en tehlikeli ve daha önce yaşanmamış bir dönemindeyiz.Avrupa son 200 yıllık sömürgeci üstünlüğünde küme düştü.ABD siyasi-ekonomik-askeri-kültürel ve medya nüfuzuna rağmen hasta.
Çin-Rusya-Hindistan ve Japonya küresel yükü kaldıramaz.İslam dünyası ise perişan
İşte Kaos bu..

Not 19; Ne yapılacağı belli.

Her ne olursa olsun yine de sandığa gitmeli, oy kullanmalı.

“Elimizden geleni yaptık, bugüne kadar bir şey değişmedi” diyorsanız haklısınız; ama bunu demek mağlubiyeti baştan kabul etmekten çok daha iyidir.

Belki bugünden sonra değişir.

Not 20: Erdoğan için İmamoğlu’nun kazanmasından çok daha ağır olan CHP’nin birinci parti olmasıdır.

O artık 2. sıradaki bir partinin, partili cumhurbaşkanı.

Not 21: Sonuçlar güzel sürpriz de öyle demokratik uyanış falan diyerek abartmasak? Uyanık olan zaten uyanıktı da diğerleri açlıktan uyuyamayınca uyanmaya karar verdi.
Çalıyorlar ama çalışıyorlar diyen kitle çalıyorlar ama bize hiç vermiyorlar aşamasına geldi.

Not 22: Meral Abla, pardon abla demiyorduk, bu saatten sonra artık emekli olur herhalde. Bu kadar kötü bir siyasi sicille o bile bir ödül aslında. 90lara dair hiç hesap vermeden köşeye çekilecek.

Not 23: Sandıkların %75'i açıldı.
11 milyon üyesi bulunan AKP 12.3 milyon oy alırken,
1.4 milyon üyesi bulunan CHP 12.7 milyon oy almış.

Not 24: Artık ne kadar demokratik bir ülkeysek, ülkedeki kamuoyu araştırma şirketlerinin çoğunluğu seçim öncesi anket sonuçlarını yayınlayamadı.

Not 25: İktidara seçim kaybettiren beşli:
1-Suriyeli-Afganlı-sığınmacı politikası
2-Nas’dan %50 ye gelen faiz ve 6yıldır süren ucube  ekonomi politikası
3-Tapuya ”müşterek”şerhinin konması tepki üzerine kaldırılması
4-Adalet ve eğitimin çökmesi
5-Emeklilerin ve çiftçinin perişanlığı..

Not 26: Seçim sonrası ekonomi konusunda durumu yetersiz aktaran tespitler görüyorum. Kendi çerçevemi aktarayım. 

• Özünde senelerdir yenmiş bir yemeğin (servet transferi ve kötü yönetimin) faturasının nasıl ödeneceğini sorguluyoruz. 
• Seçmen bu seçimde net şekilde iktidara “Gırtlağımıza kadar bastın. Yeter artık.” dedi. 
• Reis faturayı zamlar, vergilerle halka ödetmeye devam ederse siyasi desteği daha da kaybedeceğini anladı. 
• Reisin öncelikli hedefi dışardan yüklü borçla faturayı vadeye yayarak rahatlamak ve iktidarına rıza üretmek için tekrar ulufe dağıtabilir hale gelmek. 
• Bunun için de kreditörlerin ileride sıkı politikalara devam edilerek borcun yine halka zamana yayılı ödetileceğine, ulufe dağıtılmayacağına ikna olması gerekiyor (ya da böyle sunuyorlar, aslında amaç bu şekilde Erdoğan yavaş yavaş deliğe süpürmek).
• Borç gelmedikçe sayın Erdoğan siyaseten eriyecektir. Bu yüzden (9 aydır gelmeyen) borcun gelmeyeceğine (üst maddedeki parantez içi durum) ikna olursa rasyonel görünme çabasını çöpe atıp U dönüşü deneyebilir. 
• Pazarlık olumlu bitip borç gelene (ya da U dönüşüne karar vereceği güne) kadar rasyonel/ortodoks devam ediyormuş gibi yaparak zaman kazanıp halka etkisi en az olacak şekilde sınırlı zam, vergi ve düzenlemelerle sulandırılmış sıkılaştırmaya devam etmeye çalışacaktır. Sulandırılmış sıkılaştırma (bugüne kadar olduğu gibi) işe yaramayabilir. 
• Şimşek ya da sayın Erdoğan’ın bugün programa kuvvetli destek sözlerinin önemi yoktur. Bu saatten sonra ekonomide durgunluğa göğüs germe, halkı vergi ve zamlarla acı ilaçlara zorlama güçleri çok azalmıştır. 
• Kritik olan borç girişidir, yeterli giriş olmadıkça Erdoğan sonunda faturayı ödeyeceği tek yönlü bir tünelin  içindedir.