Not 1: 1 makale, 1-2 kitap bölümü ile Türkiye'de en genç finans profesörü olabilirsiniz ama ABD'de olamazsınız. Olursanız olduğunuz yer finans dünyasının bilmediği bir yerdir.

Not 2: Ey Nesîmî cân Nesîmî bil ki Hak aynındadır. Cümle mahlûkun vebâli ulemâ boynundadır.

Not 3: Gurbette ömrüm geçecek 
Bir daracık yerim de yok 
Oturup derdim dökecek 
Bir vefâlı yârim de yok

Gönlüm bir güzele düştü 
Sarf edecek mâlım da yok 
Özendim derviş olmağa 
Hırka ile şalım da yok
...
Karacaoğlan

Not 4: Bir erkeğin hayatını mahvedecek üç kişi vardır;

- Kendisi
- Babası
- Bir Kadın

Not 5: Yeni nesilde DİN defteri kapandı.

Not 6: "...
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise 
vay ki gençtim 
ölümle paslanmış buldum sesimi
..."

Münacaat

Not 6: Eğer 24 Ağustos’da merkez bankası radikal, agresif bir faiz artışı (en az 500 baz puan, %23 civarı minimum politika faizi) yapmazsa dövizi tutmak çok zor hale gelecek, muhtemelen dolar  Eylül sonu ekim ortası gibi 30 TL yi geçer.. Eğer Türk merkez bankasının faizleri en geç 3 ay içinde politika faizini % 30 ve üstüne çekmeyeceği kanaati hasıl olursa; ayrıca mevduat faizleri tekrar  % 40 bandına doğru ivmelenmezse döviz yükselişi sertleşebilir ve dolar yıl sonu 35 TL yi, 2024 Nisan ortası  Mayıs başı dolar 45-50 TL bandına oturur muhtemelen.
Dikkat: Yukarıda anlatılanlar bir yatırım tavsiyesi değildir.

Not 7: Eğer insan doğası alçak değil, bütünüyle yüce ve şerefli olsaydı o zaman her tartışmada hakikatı bulup ortaya çıkarmaktan başka bir gayemiz olmazdı. 
insanların çoğunda doğuştan sahip olduğumuz bu kendini beğenmişliğe, gevezelik ve doğuştan namussuzluk eşlik eder.
Tartışma Sanatının İncelikleri, Schopenhauer

Not 8: Bugünlerde, yani seçimin üstünden üç ay geçtikten sonra düş kırıklıkları yaşayanların öfkeleri arttıkça artıyor. Öfke patlamaları köşe bucak ayırt etmiyor. Şiddetin envai türünden, biçiminden ve dozundan geçilmiyor.
Tüm toplumsal paydaşlar, yani bireyler ve kurumlar, iş ve el birliği yaparak öncelikle kendi dışında suçlu ve bahane aramaktan vazgeçmeli. Mutlaka sorumluluk üstlenmeli.
Yeni hikayeler ve mucize yaratacak liderler aramayı bırakmalı. Halkın durduğu yere giden, ona dokunan ve inisiyatif alabilen kişilerin önünü açmalı.
Kendisi de hem onların elinden tutmalı, hem de kendi içindeki lideri bulup çıkarmalı. 

Not 9: Hegemonya; otoritenin toplum üzerinde çeşitli aygıtlar aracılığıyla oluşturduğu, gücünün sarsılmamasına hizmet eden, olumsuzlukları olumluluğa çeviren ve bununla da kendisine bağlılık yaratan imajlar, algılar ve yönlendirmeler bütünü sonucunda oluşan bir kuvvet halesi biçiminde açıklanabilir. Dolayısıyla politik çerçevede hegemonya, zora değil rızaya ve iknaya dayalı bir sürece işaret etmektedir. Bu bağlamda Gramsci, hegemonyayı genel olarak yönetici gücün hükmetme pratiğini gerçekleştirirken insanların rızasını alma süreciyle bağdaştırmıştır

Stuart Hall (1994: 99), “güçlünün rıza ve meşruluğa dayanarak yönetmeye devam edebilmesinin araçlarından biri, tekil bir sınıfın ya da iktidar bloğunun çıkarlarının, çoğunluğun genel çıkarlarıyla aynı hizaya getirilebilmesi ya da eş değer kılınabilmesidir” der. Tarihsel süreç içinde ve hegemonya bağlamında Robert Oppenheimer bir biliminsanı olarak atom bombasının icadını gerçekleştirerek bu meşruluğun idamesini sağlamıştır. Ne zaman ki bu icat lanetlenmeye başlanmış ve resmî ideolojinin karşısında başka politik görüşler belirmiş o zaman da bu kez Oppenheimer’ın “ajan” ve “hain” olduğu söylemi üzerinden egemen gücün çıkarları çoğunluğun çıkarlarıyla aynı hizaya getirilmiştir.

Not 10: Gerçekleştirdiğim görüşmelerde sektör temsilcileri, turizmde bu yıl geçtiğimiz yıla göre %23 artış olmasına rağmen, turizm amaçlı konaklamanın %19’nun evlerde yapılmasının, haksız kazanca yol açtığının ve devletin de vergi kaybına uğradığının altını çiziyorlar. En geç yıl sonunda uygulamaya geçecek yeni düzenleme ile günlük konaklama başına vergi alınacak ve otellerde olduğu gibi kimlik bildirimi zorunlu olacak.

Not 11: “Özlemle andığımız AK Parti’nin ilk dönemlerinde vesayet ve baskının yanında içerden eleştiri kültürü ve özgürlüğü vardı. Belki de kilit burada. Yapıcı eleştirinin önü açıldığında ya da iktidar nimetlerini elinin tersiyle itenler çoğaldığında, öze dönüş bir adım önümüzde olacaktır” demiş Aydın Ünal. Metaphor olmuş özdeyişimi tekrar hatırlatayım o zaman: Gidenin döndüğü nerede görülmüş.

Not 12: Ankara Pursaklar'da kendisini POMPALI tüfekle vuranlara, SİLAH ile ateş eden kişiyi, içeri atmışlar.

KOMEDİ bu kadar.

Not 13: Sadece ölçülebilir olanın  gerçek sayıldığı bir dünyada, ölçülebilir olanın (metre kare, emek birimi başına verimlilik) üretimini, niteliksel olan her şey pahasına en üst düzeye çıkardık. Değer kaybeden samimiyet, sevgi ve güzellik oldu.

Not 14: LGS’de tüm soruları doğru yanıtlayarak 500 tam puan alanların sayısı genelde çok düşük olmaktadır. Örneğin 2022’de ancak 193 öğrenci tam puan almıştır. 2023’te tam puan alanların sayısının 562’ye çıkması, bakanlığın sınavların güvenirliğini sağlayamadığı kuşkusunu uyandırıyor. Sınavın kolay olması bu yüksek sayıyı açıklamak için yetersizdir.

Not 15: Peki, ihracatçılar, özellikle tekstil, hazır giyim gibi sektörler, niye yüksek kur istiyorlar? Çünkü rekabet edemiyorlarmış. Kiminle? Mısır, Bangladeş gibi ülkelerle. Oralarda işçiler ayda 80 doların altında kazanıyor. Sanırım bizdeki asgari ücreti yüksek buluyorlar. Aslında demek istedikleri şu: dolar artsın ama ücretler kur artışı kadar artmasın; işçilik maliyeti düşük olunca ihracat da artar. Bu isteğin kazananı kim olur? Çalışanlar olmadığı kesin. Demeleri o ki verimlilik artışı, yüksek katma değer, marka yaratma gibi şeyleri boşverin. İşçiyi ucuza çalıştıralım yeter, “rekabet” ancak böyle sağlanırmış.

Not 16; Credit Suisse tarafından açıklanan 2022 Küresel Servet Raporunda Türkiye’nin içinde bulunduğu adaletsiz gelir dağılımı net bir biçimde ortaya konulmuş. Bu rapora göre, nüfusun yüzde 1’lik diliminde yer alanların sahip olduğu servet toplamın yüzde 39,5’u kadar. Hatta en zengin yüzde beşlik dilimde yer alanların serveti ülkede yaşayan geri kalan yüzde 95’in servetine eşit.

Not 17: İyi Parti ile MHP yakınlaşması öyle üzerine uzun konuşacağımız kadar bir ömre sahip olmayacak. Türkmen beyi Bahçeli Başbuğ ne kadar sevda şarkıları söylerse söylesin, Akşener ne kadar nazlanırsa nazlansın halkın tercihleri öykünün sonunu belirleyecek. Sadece seçim sonuçlarına bakmak bile yukarısı ne kadar yakınlaşırsa yakınlaşsın aşağısının çoktan farklılaştığını görmek lazım. Vuslat uzak değil, imkânsız.

Not 18: Tek mi olur çift mi olur bilmem ama servet vergisi kesinlikle uygulanmaya başlanmalı. Ülkenin nimetlerinden en üst derecede istifade edenler adil şekilde vergilerini ödemeliler. Yakarsa dünyayı garipler, fakirler yakar.

Not 19: Biliyorsunuz Amazon ormanlarında, taş devri koşullarında yaşayan kabileler var. Bu kabilelerden birini bulup, önlerine bir kamyon altın dökseniz ve hadi şu çay bardağını yap deseniz yapabilirler mi?
Elbette yapamazlar çünkü basit bir çay bardağını üretebilmek için dahi nesiller boyunca, binlerce yıldır birikmiş o üretim bilgisine ihtiyaç vardır ve o kabilelerde de zaten bu bilgi birikimi olmadığı için hâlâ taş devri koşullarını aşamamış durumdadırlar.
İşte açık yüreklilikle kendimize itiraf etmemiz gereken temel husus da budur; biz çağdaş toplumlar ve üretici kuruluşlar ile rekabet edebilecek seviyede üretim yapmayı bilmiyoruz!
Bizim toplumumuzda küresel rekabette var olabilecek, fark yaratabilecek NİTELİKLİ İŞVEREN ve NİTELİKLİ İŞ gücümüz yok…
Bizim ülkemizde ekonominin aktörlerine üretim bilgisi üretecek üniversiteler, araştırma geliştirme laboratuvarları da yok.
En kötüsü de bizim ülkemizde eğitim sistemi üretim fonksiyonunun ihtiyaç duyduğu üretim yapmayı bilen nitelikli insan yetiştirmek ve bilgi üretmek üzerine kurulu değil.

Not 20: Derler ki 12 yaşındaki çocuklarımızın dörtte biri okuduğunu anlamıyormuş. Bunun daha teknik anlatımı şöyle: Kısa bir paragrafı okuyup, o paragraf hakkında sorulanlara cevap veremiyormuş. Anlamayanların oranının gittikçe arttığı da bu bilgiye ekleniyor.
Acaba kaç yıldır böyle. Eğer mesela on yıldır böyleyse okuduğunu anlamayan gençler şimdi 22 yaşında. Yok yirmi yıldır böyleyse 32 yaşında bu gençler ve artık o kadar genç değiller.
Bu olumsuz düşüncelere hangi yolla mı battım. Geçenlerde kocaman bir televizyon kanalımızın anchor’u pek güzel giyimli, makyajlı bir hanımefendi, İYİ Parti’nin 26 Ağustos’ta önemli bir açıklama yapacağı haberini veriyordu. Haberi verirken de bizleri eğitiyor, bilgilendiriyordu: “İYİ Parti, Sakarya Savaşı’nın yıldönümü olan 26 Ağustos günü önemli bir açıklama yapacağını bildirdi.”

Not 21: Şu anda ülkemizde 200 civarında üniversite var ama verimliliğe baktığınızda gelişmiş ülkelerle maalesef rekabet edemeyecek bir haldeyiz.
Dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında Türkiye’den sadece üç üniversite var. İlk bin üniversite arasında ise sadece 15 üniversitemiz bulunuyor.
Yurt dışına giden hekim sayısında ise durum daha da vahim…
TTB, 2022 yılında yurt dışına gitmek için “İyi Hal Belgesi” alanların sayısını bin 344’ü uzman, bin 341’i pratisyen olmak üzere toplam 2 bin 685 olarak açıkladı. Alınan belge sayılarının son üç yıldaki dağılımına göre 2020 yılında 931, 2021 yılında bin 405 hekim İyi Hal Belgesi için başvururken, 2022’de bu sayı yaklaşık iki katına çıktı.

Doğrusu insan bu dramatik tabloyu görünce, yaşadığı ülkede nefes almakta zorluk çeken, yıllarca ailesinin katkılarıyla okuyup doktor, mühendis ya da başka bir alanda kariyer edinen başarılı beyinlerin hak ettikleri ücretleri alabilmek için başka ülkelerde umut aramasını hangi ‘beka’ sorunuyla açıklamak gerektiğine bir türlü karar veremiyor.

Not 22: Bir süredir bekliyorum; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun basın toplantısı yaparak kameraların önünde su krizini anlatmasını, tasarruf yöntemlerini ve kendilerinin aldıkları tedbirleri izah etmesini…
İSK’nin açıklamaları oldu. İmamoğlu da tweet mesajları yayınladı.
Merkezi ve mahalli idareler hem su tasarrufu konusunda kampanyalarla bizleri şuurlandırmalı hem ortak icraat yapmalıdır.
Çöl ortasında İsrail, suyu tasarruflu kullanmada başarılı bir örnektir.
Bütün Türkiye’de her gün her birinde yüzbinlerin su kullandığı büyük kamu tesisleri, AVM’lerdeki musluk ve klozetlerdeki su kullanımı ayarlanmadır. İstanbul Havaalanı bu konuda iyi bir örnektir.

Not 23: KİRALAR şu anda Dolar bazlı x3 yapmış durumda bazı yerlerde.

Sebebi ise, kimse evinden çıkmadığından, GÖÇMEN etkisiyle, az sayıda evin rakamlarının uçması.

Ev sahipleri, bu rakamları gerçek zannediyor.

Halbuki, herkes çıksa, bu kiralar ödenemez seviyede.

Sonu; İÇ SAVAŞ.

Not 24: Maraş'ta, 6 aylık, 15'er katlı 3 bloktan 2 tanesi direkt gitmişti 6 Şubat depreminde.

Yeni deprem yönetmeliğine de fazla güvenmeyin derim.

1509'daki İstanbul depreminde MISIR dahi sağlam sallanmış.

İstanbul'daki ince uzun binalar dayanabilecek mi?

Not 25: Benim beğenmediğim kişilerin beni beğenmesini istemiyorum.

Not 26: Almanya'da NİTELİKLİ İŞÇİ açığı var.

Haliyle, GURBETÇİLER yırttı diyebilirim.

Fakat, içeriye UKRAYNALI akıtıp, uzun vadede dengeyi bozarlar mı?

Her neyse...

Şu bir gerçek, Almanya'da şartlar günden güne kötüleşecek.

Sebep de tarihi olarak aynı; ENERJİ.

Not 27: Zemin kayalık değilse, istediğin kadar kazık çak, istediğin temeli at, bina yüksekse, risk büyük.

Yabancılar, yumuşak zeminde, 6 katlı ve oldukça geniş bir binaya, 3 kat otopark inmişler. (4.5 kat derinliğinde yüksek tavan otopark.)

Yabancı inşaatı böyleyse?

Not 28: Ülkenin yarısı ASGARİ ÜCRET ile çalışıyor.

EMEKLİ maaşı 7500 TL'den başlıyor.

Böyle bir ülkede, KİRALARIN zaten 2500 TL civarından başlaması gerekir.

Açın sarı siteyi, var mı öyle bir ev?

%25 kuralı olmasa, bir sürü insan sokaktaydı.

Bunu mu istiyorsunuz?

Not 29: 3.Havalimanı sizin için yapılmadı.

SÖMÜRGECİLER için yapıldı.

O sebeple, 750 TL'ye hamburger menü satılıyor.

Bir tür;

"Sen gelme AYI!"

mesajıdır bu.

Senin paranla inşa edilen havalimanına, seni bu şekilde sokmuyorlar.

Not 30: Burada EMEKLİ bir öğretmen, evini satıp, parasını kızına vermişti.

"Ne olacak... Bu yaştan sonra evi ne yapayım? Kirada otururum!"

demişti.

Yaşı rahat 70+.

Geçen gördüm, yüzü düşmüş.

Geçen sene kirası 2000 TL idi.

Bu sene muhtemelen emekli maaşı kadar kira istendi.

 Not 31: Önümüzdeki hafta TCMB faiz kararını karşılayacağız. Hem yeni faiz oranını hem de politika metni üzerinden Merkez Bankası’nın bütün bu gelişmeleri nasıl algıladığını, nasıl yorumladığını göreceğiz.

Ekonomi yönetimi atacağı adımlarda yavaş hareket ediyor. Kamu tasarrufu konusu bir havuç olarak tutulmaya devam ediyor. Heyecanla Orta Vadeli Programı bekliyoruz. Süre uzadıkça ve beklentiler arttıkça, bu beklentilerin karşılanamaması riski de artıyor.

Gelişen ülkeler üzerindeki baskıyı doğru analiz ederek biraz daha hızlı hareket etmemiz lazım.

 Not 32: Hayat pahalılığı market ve esnafın hiç umurunda değil. Enflasyon ve döviz bir yükseliyorsa onlar fiyatları üç artırıyorlar. Üç harfli marketlerden haftada bir yoğurt alırım. Geçen hafta baktım 60 TL olan 3 kg.’lık yoğurdun fiyatı 80 TL olmuş. Enflasyon ve dövize bağlı bir artış olsa anlarım, bir anda yüzde 30 zam da ne oluyor diye market görevlilerine çıkıştım. Tabii satıcıların yapacak bir şeyi yok.

Not 33: Çocukluk çağında aşırı beslenme, yağdokusu hücrelerinde geriye dönüşü olmayan bir artışa yol açabilir. Bebekliğin ilk döneminde enerji düzeyi yüksek besinlerle suni olarak yoğun beslenmiş çocuklarda bu duruma daha sık rastlanır.

Not 34: Mesleki başarı hemen her zaman yenen yemek miktarında artış getirmektedir. Bu durum, az yeme alışkanlığının yerleşmesi gereken bir dönemde yaşanır.

Not 35: Yaptıklarım hep senin uğruna..

Not 36: Yol arkadaşın kalbine denk ise, dağlar da aşılır, denizler de geçilir, aynı gökyüzü de seyredilir bir gün.

Not 37: Evliliğe birinin diğerine hizmet ettiği bir kurum gibi bakılmaz, seven sevdiğine hesapsız kitapsız ikram eder, paylaşır. Allah'ın kalplere ilham ettiği sevgi hesaba kitaba sığmayan büyük bir lütuftur. Hesap kitap yapmaya başlarsanız o ev(lilik) büyüsünü kaybetmeye başlar..

Not 38: "Sapkın nedir diye düşününce, hepimizin kendi düşüncemize uymayan herkesi sapkın diye adlanlandırmamızdan başka birşey bulamıyorum."

Stefan Zweig, Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e

Not 39: Ah, siz gözü körler, siz gözü kararmışlar, siz kana susamışlar, siz iflah olmaz sahtekarlar! Hakikati ne zaman göreceksiniz? Ya siz fani yargıçlar, kendi keyfi kararlarınızla insan kanı akıtmaya ne zaman son vereceksiniz?

Stefan Zweig, Vicdan Zorbalığa Karşı

Not 40: Birbiriyle çatışan fanatiklerinin arasında insan biçare ve tümüyle yalnız kalır...zulmün gölgesinde yaşar gider...ama sonuna kadar özgürdür; çünkü o bir tarafa bağlı değildir, hiç bir bağnazlığa teslim olmamıştır.


Stefan Zweig, Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin’e

Not 41: En büyük mutlulukları olan özgürlüklerinden kendi rızalarıyla vazgeçerler; kendiliklerinden köleliğe koşarlar ve kendilerini döven kırbaca övgüler düzerler.

Stefan Zweig, Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e

Not 42: Sistemli bir biçimde düşünülüp tasarlanmış, despotça uygulanan devlet terörü, bireyin iradesini etkisiz hale getirir, her toplumu çözer,  altını oyar. Bitiren bir hastalık gibi ruhları kemirir ve çok geçmeden toplumsal korkaklık onun yardımcısı ve yardakçısı olur.

Stefan Zweig

Not 43: Türk siyasetinde vurdu kırdı olmuyor. Çünkü siyasi unsurların çatışmak üzere pozisyon değiştirmeleri halinde hangi tencerenin dibinin daha kara olduğunun aniden ortaya çıkma tehlikesi hepsinin yüreğini hoplatıyor.

İsmet Özel